AHURA MAZDA ÖLÜMLE İLGİLİ NELER
SÖYLEDİ?
“ Dış dünyanızı güneş, iç dünyanızı
bilgi ve aşk aydınlatır.”
“ İnsanın ilk görevi yaşamak son
görevi de ölmektir.”
“ Ruhunuz, bedeninizden önce yok olur
ve insan bedeninden değil, ruhundan ölür.”
- Ahura Mazda-
Ahura Mazda (Farsça-Pehlevice :
Ohrmazd; “ Bilginin Efendisi “) eski Pers İmparatorluğu resmi dini Zerdüştçülüğün, kötülük ilkesi ya da Tanrı'sı olan Ehriman'la sürekli
bir mücadele, ya da savaş hali içinde olmakla birlikte, Zerdüştçü iyimserliğin
bir ifadesi olarak, sonunda mutlak bir zafer kazanacak olan Baş Tanrısı, iyilik
ilkesi. Moğol mitolojisinde "Hormosta",
Türk mitolojisinde "Kurbustan"
veya Hürmüz adıyla yer alır.
Moğollara
göre 55 Batı Tanrısının başında bulunur.
ZERDÜŞTLÜK
Zerdüştlük, Zerdüştçülük, Zerdüştilik,
Mecusilik, Mazdayasna, dünyanın eski tek tanrılı dinlerinden biri. Zerdüştlüğü dualist bir din olarak algılayan batılı bilim adamları da
olmuştur. Bu dine inanlar beden öldükten sonra dirilip Ahura Mazda'nın huzuruna
çıkacağına ve orada sorgulanacaklarına inanırlar. Yaklaşık 3.500 yıl önce Zerdüşt tarafından İran'da kurulmuştur. M.Ö. 600 ve M.S. 650 yılları arası Pers İmparatorluğu'nun resmi dini olmuştur.İranlılar, Kürtler, Persler ve bir kısım Ermenilerin Müslümanlıktan önceki dini olarak bilinir.
Günümüzde Zerdüştlüğe dünya çapında inananların sayısının 250.000 kişi civarında
olduğu tahmin edilmektedir.
Temel Şartlar
Zerdüştlüğün
temelinde iyilik ve kötülüğün savaşı yatar. Zerdüşt, yeryüzündeki kavganın tanrının ruhu Spenta Mainyu ile Ehriman (şeytanın) ruhu
arasında olduğuna inanırdı ve her inananın iyilik için savaşması gerekirdi.
Kutsal Kitaplar
Zerdüşt, Gatalar denen dörtlükler yazmıştır. Bu
dörtlükler Avesta denen kutsal
kitapta toplanmıştır. Bu yazılar Zerdüşt'ün neye inandığını anlatan tek belgedir.
Zerdüştlükteki şeytan inancı ile batı dinlerindeki melek anlayışı arasında
benzerlikler vardır.
Zerdüştlük, İslamiyet'in İran'da yayılmasına kadar genişlemeye devam
etmiştir. MS. 600 civarında Müslümanların Pers (İran)
topraklarını ele geçirmesinden sonra İslamiyet’e geçmişlerdir. Çok az sayıda Zerdüşt
kalmıştır. Geleneksel olarak Zerdüştiler yeryüzünün insan kalıntılarıyla
bozulmaması gerektiğine inanırlardı. Ölülerini defnetmek yerine üstü açık
kulelerin kuyularına atıp, cesetleri akbabalara ve doğal etkenlere karşı
korumasız bir şekilde bırakırlardı.
Bu inancın
tanrısı Ahura Mazda'dır. Zerdüşt Espantaman bu dinin
peygamberidir ve dünyada ilk kez doğaüstü bir Tanrının varlığından söz etmiştir.
İnsanlık, var olduğu, kendini sorguladığı ilk günle birlikte, iyilik ve kötülük
arasındaki çizgiyi kimi zaman tanrısal güçle, kimi zaman bilimle, felsefeyle
değerlendirmiş ve bu alanda kendisine sunulan veya geliştirdiği yöntemleri
kendisine rehber saymıştır. Şüphesiz her iki yöntemin de insanlık tarihinde
belirleyici rolleri vardır. Bununla birlikte tanrısal inanç boyutunda çok
çeşitlilik göze çarpmaktadır. Bu inançlardan bazılarının felsefi yönü de olan
inanç türlerinin olması ise özellikle dikkat çekicidir (Budizm, Zerdüştlük).
Tarihte en eski tek tanrılı inanç olan Farsların İslamiyet’ten önceki inançları
olarak kabul edilmektedir. Doğal elementleri kutsal sayar ve bu elementler (su,
toprak, hava, ateş) kirletilmekten korunur. Bununla ilişkili olarak ateşe,
aydınlığa veya güneşe bakılarak ibadet edilir. Bu inanç Zerdüşt Espenteman tarafından getirilmiştir.
Sözcük anlamı olarak Zerdüştlük
Anlam olarak
Zerdüşt kelimesi (Zoroaster), Zarathustra
'nın Yunanca karşılığıdır.
Zarath; güzel, doğru, Ustra; develer demektir; Güzel
develere sahip olan anlamını ifade eder.
Halk dilinde
ise Zerdüşt, yaşayan yıldız olarak nitelendirilir. Zerdüşt dininin yaratıcısı
olan üç peygamberden bahsedilir. I.
Zerdüşt yaklaşık olarak M.Ö 3000 yıllarında yaşayan Mahabat, II. Zerdüşt yaklaşık olarak MÖ 2040
yıllarında yaşayan Haşeng (bunun İbrahim de olduğu söylenir), III. Zerdüşt ise M.Ö. 660 yaşayan
Zerdüşt'ün kendisidir.
III. Zerdüşt
bilge ve ileri bir düşünce adamı ve filozoftur. Zerdüştlük esas olarak III.
Zerdüşt tarafından sistemleştirilip yaygınlaştırılır. Zerdüşt'ün kurduğu dinin
adına Mazdeizm denilir. Zerdüşt Mazdeizm'le tek tanrılığa yönelirken,
egemenlerin gücüyle bütünleşen çok tanrılığı aşar ve tanrıyı egemenlerden
alarak, insanlığın özlemleriyle birleştiren bir güce dönüştürür. Soran,
sorgulayan tanrının kötülükleri affetmeyeceğine inanır, bu nedenle kötülüklere
karşı savaşımını bir tanrı emri olarak öne sürer.
Zerdüşt'ün
güçlü bir filozof ve düşünce adamı olduğunu, doğa, toplum ve insan gerçeğine
ilişkin bilimsel perspektiflerinde görmek mümkündür. Örneğin Antikçağ Yunan
filozoflarının hareket noktası, Zerdüşt inanışının geliştirdiği kavramlara
dayanır. MÖ. 538 dönemlerinde yaşayan Theopampos, Ahura Mazda ve Ehriman
arasındaki mücadeleyi tabiatın kendi içindeki kanunu olarak algılar. Bu noktada
yeri gelmişken doğru anlaşılabilmesi açısından hemen açıklama gereği duyuyorum
ki, Zerdüştlük inancında Tanrı kabul edilen Ahura Mazda “Aklın Efendisi” ile sembolize edilir, Ehriman ise kötülüğün
güçlerini temsil eder. Ve iyilik-kötülük mücadelesi bu noktada başlar. Yunan
felsefesinin Zerdüştlükten etkilenme yönündeki diğer bir örneğini ise
Heraklitos’da görebiliriz. Heraklitos (Anadolu'da Efes'te yaşayan Sokrat öncesi
filozoftur. Heraklitos doğadaki her şeyin sürekli değişim içinde olduğunu öne
sürmüştür) hareket kuramında Zerdüşt'ün karşıtlar mücadelesi çizgisinden
etkilenir. Bundan yola çıkarak, Zerdüşt'ün gök, ışık, güneş ve diğer göksel
varlıkların çözümlenmesini yorumlar, bununla fiziksel evrenin öz devinimlerini
formüle eder. Zerdüşt'ün felsefi inancının dünyanın beş temel elementten
oluştuğunu belirtir. Bunlar toprak, su, ateş, hava ve bitkidir. Bu tespitler
kuşkusuz yerindedir. Zerdüşt inancının yaşandığı Mezopotamya bölgesinin coğrafi
konumu ve yaşam koşulları bu tespitlerin kaynağını oluşturur. Mezopotamya’nın
elverişli topraklarını da düşünecek olursak, Ortadoğu halklarının yaşamında
doğa koşulları ve tarımın dini inançlarını dahi şekillendirdiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz.
Zerdüşt inancı,
dünyanın altı evreden oluştuğuna inanır. Birinci dönemde iyilik ve kötülük
ortaya çıkar. İkinci evrede dünya karanlığa, felakete ve kötülüklere gömülür.
Üçüncü evrede iyilik ve kötülük mücadelesinde iyilik kazanır Zerdüşt halklara
doğruyu, adaleti göstererek karanlığı ve aydınlığı birbirinden ayrıştırır.
Dördüncü evrede ise her tür kötülük ve karanlık kaybolacak, dünyaya barış ve
kardeşlik hakim olacaktır. Zerdüşt burada dünyayı aşamalara ayırırken, ilk
dönem insanın yaradılış dönemini konu alır. İkinci dönemde, tufanla
insanoğlunun uğradığı felaket vurgulanır. Üçüncü dönemde, Zerdüştlük ve
sonrasında gelişen uygarlığa vurgu yapılır. Dördüncü aşama da ise insanoğlunun
geleceğe dair taşıdığı umuda, özgürlük düşlerine çağrışım yaparak, geleceği
tasavvur eder.
Zerdüştlükte Ateş
Zerdüştlük
dini çok derin bir felsefeye sahiptir. Batılı filozoflardan Eflatun kendisini Zerdüşt'ün öğrencisi olarak tanımlamıştır.
Yani diyebiliriz ki günümüz modern batı felsefesinin temelidir. Su, toprak,
ateşin kutsal sayıldığı dinlerden biridir ve ateşe aydınlığa veya güneşe
bakılarak ibadet edilir. Bu ışıklar, aydınlıklar, Tanrı'nın fiziksel temsili
olduğuna inanılır. Bu inancın tanrısı Ahura Mazda. Bununla ilişkili olarak
ateş, iyi ve kötüyü birbirinden ayıran Tanrısal bir güce sahiptir. Bu inanca
göre, ateş bütün varlıklarda bulunur ve canlı ve cansızlarda farklı biçimlerde
var olur. İnsanda, hayvanda, bitkilerde, gökte ve yerde bu ateşi değişik zaman
ve durumlarda görmek mümkündür. En kutsal olan ateş ise, Tanrı Ahura Mazda ile insan arasındaki ateştir.
Kutsal Metinler
Avesta ya da Zend Avesta
Zerdüştlüğün
kutsal metinlerinin derlendiği Avesta genellikle
iki bölüme ayrılır. Birinci bölüm Vendidad, Visperad ve Yasna'yı içerir. Vendidad, çeşitli dini yasalar ve efsanevi hikâyelerden
oluşur. Visperad, kurban
edilirken okunan duaları içerir. Yasna
ise benzer dualar ve Avesta'da kullanılan genel dilden farklı bir lehçeyle
yazılı beş gata içerir. Avesta'nın ikinci bölümüne Khorda Avesta (Küçük Avesta) adı verilir ve tüm
inananlar tarafından farklı elementlerin var olduğu belirli günlerde okunabilen
kısa dualar içerir. Bu duaların 5'ine Gah,
30'una Sirozah, 3'üne Afrigan ve 6 tanesi de Nyayish denir.
Yaşadığımız coğrafyada
yaklaşık 5.000 yıl etkisini sürdüren, kendisinden önceki birçok inanç, felsefe
ve düşünce yapısını doğrudan veya dolaylı etkileyen bu inanç, günümüzde de hala
yaşayan bir fenomendir.
Bu inanç sisteminde;
tanrı, evren, peygamber, melekler, bilge, iyilik, kötülük, cennet, cehennem,
yargı, ödül, ceza, yaşam, ölüm gibi kavramlar nasıl algılanır, nasıl değerlendirilir
bunları birkaç yazı metni şeklinde irdelemeye çalışacağım.
Bu kavramlar arasında bu
kez tersten başlayarak ölüm kavramını, bir kurgu içerisinde ele almaya
çalışacağım.
***
Yıldızlı bir
gecede bir ormanda gezinen Zerdüşt yanındaki müritlerine şöyle seslenir:
“ Bilirim ki, canlıların uyanıp
cansızları rahatsız etmeye koyuldukları şu anda, yola çıkmak tembel ruhların
hoşuna gitmez, zira onların yapılacak işleri ve arkasından gidilecek ülküleri
yoktur. Onlar yaşamak için değil, yaşayanlara miskinlik ve eylemsizliğin
sefaletini temsil etmek için yaratılmışlardır. Aradıklarını uzaklarda
bulacaklarına emin olanlar, yollarının ne kadar olduğunu bilirler ve aramasını
bilenler için zaman dizginsizdir. Kendini dinlemekle ömür çürütenler, her çürük
meyve gibi kendi kendilerini kokuşturmaya mecburdurlar.”
Zerdüşt ve
arkadaşları batıya doğru ilerlediler, Güneş doğarken sitenin mezarlığına
geldiler.
Zerdüşt; “ Gece gördüğünüz yıldızlardan sızan
ışıklar, gerçekten sizlerin ruhlarından fışkırıp onları, kendi kalbinize
çekmeye çalışan altın zincirlerdir. İnsan kendi ruhunun aydınlık ve zenginliği
oranında eşya veya olayların sırlarına sokulabilir ve onların çetrefil ve
karmaşık anlamlarını kendi ruhunun meşalesinde aydın ve kavranabilir bir hale
getirir. Bunun içindir ki Ahura Mazda bize “
Şüphenin yakaladığı gerçeklere inan; zira hiçbir gerçek bu türlü gerçeklerden
daha mutlak bir değere sahip değildir.” demişti.”
Mezarlığın
yıldızlı büyük kapısının üzerinde ki kemerde; “ Burada, ölümlülerin günah saydıkları suçları işlememiş tek adam
yoktur.” Cümlesini taşıyan bir levha gördüler.
İkinci bir kapının üzerinde de şu cümle yazılıydı. “ Ziyaretçiler, dua etmeyin, dikkat ederek
düşünün; burada yatanlar, ölümlülerin saçma ve yalancı törenlerinden kurtulmuş
olma sevinci içinde sonsuzluk rüyasına dalmışlardır…”
Zerdüşt ve müritleri kapıdan
içeri girdiler ve karşılarına gelen ulu bir çınar üzerindeki levhada şu
satırlar okunuyordu:
“ İnsandan başka yaratıklar,
ölülerin matemini tutmazlar ve onları gömmek için tören yapmazlar. İnsanların,
ölüleri için döktükleri gözyaşları, ‘ Ahura Mazda’nın bağrında saklanan bin bir
çeşit hayat çekirdeğini beslemektedir…” Onlar, bu cümlelerine
ne demek olduğunu düşünürken mezarların arasına girmiş bulundular. Mezarların
hiç birinde ölülerin adı yoktu ve üzerlerinde şu hepsinin dikkatini çeken yazılar
okunuyordu.
* “ Yalnız Ahura Mazda bakidir.”
* “ İnsan yaşarken sonsuzluğunu
hisseder; buradaki duygunun soytarısıdır.”
*” Bu adam çaldıklarını
sevmediklerine ve kendisini karanlığa emanet etti.”
* “ Bu talihsiz adam sevdiklerinin
yanına değil, sevmediklerinin yanına gömüldü.”
* “ Dallarından düşen meyveler,
ayrıldıkları dalların gölgesinden çürürler.”
* “ Ahura Mazda evlatlarını kendi
kucağında uyutuyor.”
* “ Buraya gelmekten korkuyordu ama
yine buraya geldi.”
* “ Buradaki kuşlar yokluğun hazzını
cıvıldaşırlar.”
* “ Erken veya geç…. Buraya gelecek
olduktan sonra !”
* “ Bu ağır anıt, altındaki hortlayıp
çıkmasın diye yapıldı.”
* “ Varlık veya yokluk. İnsan bu iki
çengele bağlı salıncaktan uyuyan çocuktur.”
* “ Ölümü hayattan daha çekici
bulduğu için yaşamadı.”
* ” Kötülüklerini dünyada bıraktı ve
kendini buraya gömdürdü.”
* “ O kadar kötüydü ki, toprağı
üzerinde hiç bir tohum çiçeklenmedi.”
* “ Bu mermer kadar temiz ve
lekesizdi.”
* “ Ömrü boyunca yalan söylemişti.”
* “İnsan haklarına saldırmakta üstün
bir zekaya sahipti.”
*” Hırsızlığın; bilim ve felsefesini
yapmış bir üstad idi.”
* “ Şeref ve haysiyet düşmanı olan bu
adam, sitenin en şerefli işlerini yönetirdi.”
* “ Ahura Mazda adına yaptığı
önerilerden hiç birine uymazdı.”
* “ Güzeldi, kendini sitenin bütün
erkeklerine tattırmıştı.”
* “ Erdem savaşında rezillere
yenilmiş olan bir kahraman.”
* “ Site, burada yatandan kurtulduğu
için kurbanlar kesti.”
* “Hayatın sonunun bu olduğunu
anlamadı ve ölümüne kimse gözyaşı dökmedi.”
* “Adını öğrenme, kötülüğünü
konuşursun.”
* “ Burada yatan kimdir? Sana
benzeyen biri.”
* “ Ölmedi, öldürüldü; O bundan ve
insanlık ondan memnundu.”
* “ Hayat; gülmektir dedi; geride
kalanlar hala ağlıyorlar.”
* “ Şöhreti dinsizliğinden, erdemi
doğruluğundan saklıydı.”
* “ Bu adamı toprak nasıl kabul etti
(?) diyenler çoktur.”
* “ Site bu adama her yıl, sevgi ve
minnettarlığının törenlerini yapar.”
* “ Adını gelecek nesillere emanet
ettiğini zanneden bu adamın düşüncelerinde, sonsuz yokluk almaktır.”
* “ Bu münzevi, mütevazi ve sessiz
ihtiyar, kendine en uygun köşeyi seçebildi.”
* “ Öteki dünyada dirilmek ümidiyle
ölümüne üzülmemiş olan bu ölü, alacaklarını orada verecekler diye, bu dünyadaki
haklarını aramayan miskindi.”
* “ Burada yatanların en büyüğü, onu
sevenler ve sayanlar, gömüldüğünü ölümünden sonra öğrendiler.”
Müritler,
mezar taşlarında rastladıkları bu yazıların her biri üzerinde uzun, uzun
düşündüler, bunları ölümleri değil, Ahura Mazda’nın yazdığını zan etiler.
Zerdüşt; “ Hayır, bunları sitenin bilgeleri yazmıştır.
Onlar Ahura Mazda’yı dinleyecek kadar ermiş, gerçekleri kavrayacak kadar oldun
kimseler olsaydılar, insanların ayıp ve günahlarını görmeye çalışmazlardı.
Ölülerin tarihiyle uğraşmak, bu tarihin kirlerini yayamaya ve temiz insanlara
da bulaşmaya hizmet eder.”
Bu arada
yetmişlik mürit; “ Hazret ölürse onun
mezar taşına ne yazılır acaba?”
Genç mürit; “ İnsanları kendi bulabilecekleri ışıktan
uzaklaştıran, karanlıktır.”
İhtiyar
merakla; “ Ya bizler için ne yazılacak?
Bir deliyi Veli zan edip peşinden ayrılmayan budalalar.”
Zerdüşt, bu
konuşmayı duymamıştı, fakat müritlerin akıllarına gelen soruları sezdi ve
hepsine birden; “ Ahura Mazda’ya
kavuşursak bu sitenin mezarlığına gömmezler. Her devir ve ülke, kendi inanç ve
cinayetleri ile övünür, dünün haksızlıklarını bu gün kavrayabilenler, yarında
kendi haksızlık ve zulümlerinin utancını, yanlış inançlarıyla beraber miras
bırakırlar ve insanoğulları, ard ardına adaletten kaçan, fakat yalnız kendi
devirlerinin cezalarında adalet gören bir suçlular kafilesidir. Kartal aya
konmak için boşuna yükselir ve gölge sahibine benzemek için boşuna şekil
değiştirir. Bunun içindir ki ey müritler, bizlere mezar taşı dikmezler ve
nereye gömüldüğümüzü yalnız Ahura Mazda’dan başka bilen bulunmaz. Fakat bizim
ektiğimiz tohumlar, sonsuzluğa kadar insanlık tarlasında parlak, güzel ve
büyülü çiçeklerini açmaya devam edecektir..!”
Genç mürit
yanındaki orta yaşlı müride, “ Hazret
pek doğru söyledi, fakat ektiği tohumların çiçekleri haşhaş ve ısırgan
cinsindendir..!”
Zerdüşt ve
müritleri üzerinde hiçbir mezar işareti olmayan bir toprak yığınına oturdular.
Bu toprak yığının kenarındaki servi ağacına asılmış olan levhada şu satırlar
görülüyordu;
“ Bu toprak yığının altında, düşünce
ve inançları, sitemizin anlamaktan yoksu kaldığı büyük suçlular yatıyor. Bu
alemde onların telkin ettiklerinden daha esnek ve tehlikeli hiçbir düşünce
mevcut olmadığı içindir ki, türbeleri, yattıkları yerin üstünde değil, altında,
toprağın derinlik ve karanlığına inşa edilmiştir.”
Genç mürit
yanındaki müride; “ Kinin mantığı da
dinin mantığı gibi zalimdir. Bunun içindir ki birincisi bağışlamayı, ikincisi
yargılamayı ödül sayar. Birincisi kinliden, ikincisi dinliden şefaat dilendirir.
Oysaki insan kendi başına ve başlı başına suçsuz bir yaratıktır. Günahlar ve
sevaplar kadar acınacak zavallılığa bürünürler. Öyle sanıyorum ki Ahura Mazda,
bizlere günah ve sevaplarımızdan ötürü değil, insan olduğumuz için vicdan
vermiş, bin bir renkli erdem duygusunu, şefkat ve sevgiyle düşünme yeteneğini
bağışlamıştır. İnsanların, düşünce, inanç ve eylemlerinin sonsuz dostluğu
içinde mutlu görmek istiyorum.” dedi.
Bu sözleri
için Zerdüşt genç müridin sırtını okşadı, Amin!
dedi ve ekledi;
“Karanlıkta yol alanlar, başlangıç
noktalarına dönebilmek için, geçtikleri yerlere beyaz ve parlak bir şeyler
dökmezlerse, başka bir gurbete düşmüş olurlar. Görevimiz geride
bıraktıklarımızın da bu aydınlık izleri takip etmelerine yardım etmektir.”
Zerdüşt müritleriyle
derin bir sessizlik içerisinde iken, mezarlıkların arasında n gelen Ahura
Mazda’nın sesini işittiler.
1)
Zerdüşt, seni yine karşımda görüyorum. İnsan ancak mezarlıkta kendini bana daha
yakınlaşmış hisseder. Oysa ki, benden uzaklaştığınız tek yol orada başlar.
İnsanın bana isyan ettiği, beni insafsızlıkla zulümle suçlandırdığı mahkeme
burasıdır. Hayat servetini, ölüm afetini
değiştirebilecek olan hiç bir ölümlü yoktur. Sizler buraya gelirken d,
başkalarını getirirken de, geri gitmenin çarelerini arayan, bıraktıklarını
başkalarına terk etmekten korkan avcılarsınız. Avladıklarının artığını bile
başkalarına yedirmek istemeyen cimri avcılar. Sevdikleriniz, bağlandıklarınız,
zevkleriniz, şerefleriniz, tutkularınız, sefillik ve rezillikleriniz, dünya ağaçlarında
olgunlaşan meyvelerdir. Sizler bana değil onlara bağımlısınız. Mezarlık
aleminin sessizliğinde, o meyvelerin mirasına konmuş veya konacak olanları
kıskanan bir kinin korkunç öfkesi dalgalanır. Ölümü sevenler ve isteyenler,
beni bulmaya değil, nefret ettiklerinde, korktuklarından, dayanamadıklarından
kurtulmaya çalışan şaşkınlardır. Buradaki sessizliği koklayınız, burada akmış
olan gözyaşlarını içiniz, buradaki karanlığın açığa vurduğu sırları dinleyiniz,
anlayacaksınız ki, burada yatanlar, kurtulmuş olanlar değil, geride kalmış
olanları kurtarmış olanlardır.
2)
Ölüm, bedene yeni görevler yükleten bir emirdir.
Ruhlarımızın görevleri, yaşamış olduğumuz alemde çalkalandıkça hayata devam
ediyorsunuz demektir. Ölümlerinden sonra, insanların kulaklarında yaptıklarının
ve düşündüklerinin yankısı titreyen birkaç ölümün sesi olmasaydı, sonsuzluk
özlemine tutunabilir miydiniz?
3)
İnsanları bana yaklaştırabilmek için ölümle
korkutan sensin Zerdüşt! Ölümse bir hiçtir; felaketlerin en ağır olanı da
değildir. Zira ölümden daha acı yaşamlar vardır. Bana ölüm yolunu değil, hayat
yolunu tutmuş olanlar yaklaşabilir. Ben dinlerin, felsefelerin, bilim ve
hikayelerin ötesinde gizlenen bir define değilim. Ben, hayatım, hareketim,
aşkım, görevim. Ölenlerin bana kavuştuklarına gerçekten inanılmış olsaydı,
insanlar ölüm için sevinçli bayramlar icat eder ve bana yaklaşmak için ölüm
yarışına çıkarlardı. Matemleriniz, ölenlerinizi bir daha göremeyeceğinizden
hakkındaki mutlak bilginizden değil, onların sizleri olduğu kadar da beni
kaybetmiş olduklarına emin olmanızdan doğmaktadır. Bu gerçeği itiraf edebilecek
yiğitlerinizin pek az olduğu bir dünyada, ölümü ve ölümden sonraki hayatı söz
eden uğursuz avukatların sanatlarına son verildiği gün, gerçek Ahura Mazda’yı
görecek ve onu kendinizde, kendinizi onda bulacaksınız.
4)
Ölüm, bilincin kendi derinliğinde sivrilerek
kendi kendini yırtması, sonsuzluğun billur kubbesindeki yıldızlar gibi
tortulaşıp onların ışınları gibi dağılmasıdır. Ölüm, bir mantık, ölümden sonra
bir şiirdir ve hayal gücünün ötesinde uzanan bir felsefedir. Varlıkların
gölgeleri şekil değiştirmekle, var olanın biçiminde bir değişiklik olacağını mı
zannediyorsun?
5)
Yarım kalmış olmansa rağmen evren, önünde Ahura
Mazda’nın kutlandığı sonsuz bir anıttır. Ölülerinizin bilinci, bu anıtı
süsleyen pırlanta çivilerdir. Bu eserin mimarı, çivileri kendi ruhunun ateş ve
nuruyla sivriltmiş, onların parıltısı ile kendi gözlerinin kamaşacağını dikkate
almamıştır. Bunun içindir ki, Ahura Mazda, bir yenisini inşa etmek istemez ve
toprağını geri vermez; zira henüz eskisini kendi göksel hayaline uygun bir hale
getirememiştir. Eserlerini sonsuz olarak tamamlamaya çalışan Ahura Mazda’nın
kullandığı harç, ölenlerin bilinci kadar da bedenleriyle sulanmıştır.
6)
Yaşadığınız alemde hoşnut olmasaydınız, ölümden
sonraki alemi, yaşamakta olduğunuz aleme benzetmezdiniz. İnsan, yeryüzündeki
gölgesini, öteki aleme uzatmakla, her iki alemde de aynı güneşin parladığını
zanneden bir körden, iki alemde de aynı seslerin yankısını işitir gibi olan bir sağırdan farksız olduğunu ispat
etmiş olur. Ölüm, ağırlığın tükenmesi, zaman dairesinin merkezde yoğunlaşması
ve uzay dairesinin hareketine son vererek bilincin özgürlük evereninde
yumurtlamasından başka bir olay değildir. Dinleriniz, felsefeleriniz ölümü,
dünya bahçesindeki özgürlük ağacının köklerini kurutmak ve doğanın adaletini
ateşlemek için icat etti.
7)
Ölüm, olayın sona ermesi değil, yeni olayların
başlamasıdır. Hayat ağacı, yapraklarını dökecek ve köklerini bunlarla
besleyecek yeni yapraklar açacaktır ve sen bir parçası olduğun evrenin
ölmezliğine hizmet ederek sonsuzlaşacaksın. Zira, insan Ulu Mimarın eseri
içindeki gerekli olan harçlardan biridir.
8)
Ölmek, sahip olduklarını terk etmek ve sahip
olma isteğine son vermektir. İnsan ise , bu gerçeğe razı olmadığı içindir ki, daha hayatta iken, ölümden sonraki bir
dünyada servetlerini elde etmek
sevdasına düşmektedir. Bunun içindir ki, ölümlerine üzülmeyiniz diye, erkeğin
ve hele kadının ruhuyla bedeni, ihtiyarlığında dayanılmaz ve çekilmez bir hale
getirilmiştir. Anlıyor musun Zerdüşt? Hayat, elde etmek, ölüme terk etmektir.
Hayat, istemek, ölümden vazgeçmektir.
9)
İnsan, ölümsüz bir alemden sonsuz aleme göç
etmeye çalışan bir yolcudur. O, bu yolculuğa doğmadan önce başlamıştı, öldükten
sonra da devam edeceğini ümit eder. Yüklerini sırtlarında taşıyanlar, çabuk
yorulacaklar ve onları bir tarafa atarak uzaklaşmaya mecbur olacaklardır.
Kendinizle beraber taşıyabileceğiniz, ruhlarınızdan saklanmış olanlardır ki,
bunları terk etmek isteseniz bile onlar, kanguru yavruları gibi, sizleri asla
yalnız bırakmayacaklardır.
10)
Ölümü
sevecek kadar tabansız, hayata bağlanacak kadar aç ve öteki dünyada adalet
bekleyecek kadar hasta ruhların sayıklamaları, ne vakit sona erecektir? Hayat,
bir ödül ise, ona layık olunuz. Ölüm bir ceza ise ondan kaçınınız, bu dünyadaki
haklara saygı göstermek suretiyle öteki dünyada hak ve adalet dilenmekten
kurtulursunuz.
11)
Bedeni
toprak, ruhu yıldızlar çeker. Zira, birincisini toprak, ikincisini gökyüzü
besler. Ateş yakıcı olduğu kadar da ısıtır, çiğleri pişirir, bükülemeyeni
eritir. Ruhun bedene yaptığı oyun da bundan ibarettir.
12)
İnsan eğreti bir varlıktır. Borcunu ödeyecek,
topladığını dağıtacak, fakat verdiğini geri almayacaktır.
13)
Beden,
ruhun elinde ve ruh bedenin kesesinden bir şeyler yapmak ister; ikisinin
sürekli savaşı, “ sen’i” meydana getirir. Bunlardan birinin galip gelmesi,
ötekinin isyanlarını susturur mu zannedersin? Kendini aldatmak için boşuna
bahaneler arama… Ruh, beden sarayında bir yankı ve beden ruhun feryatlarını şekillendiren
bir seramik kubbedir…
14)
Değişmekten korkanlar, yenileşmenin zevkini
tadamayanlardır. Ölümün bile bir çekici tarafı olmasaydı, onun ötesinde bir
şeyler bulacağınızı ümit eder miydiniz?
15)
Sen ruhu,
kendinden ayrı ve kutsal bir güç zannediyorsun; oysa ki o, beden kimyahanesinde
tüpleri taşıyan bir sıcaklık, ısınan, ısıtan ve eriten bir eczanedir ki,
zerreleri yine senin kendi bedeninde birikmiş, dağılmış ve yayılmıştır. Bedenle
ruh için ayrı iki gelecek yoktur.
16)
İhtiyarların ölümünü olağan bulduğun halde,
gençlerin ölümüne üzülüyorsun. Ölümün hepsi doğaldır ve asıl acınacak olan
ihtiyarlarınkidir. Zira onlar her şeyin lezzet ve değerini yeni anlamaya
başlamışlardır. Gençler ise, hiçbir şey tatmamış, öğrenmemiş olduklarından
kaybettikleri, üzülmeye değmeyen bir uyanıklıktan ibarettir!
17)
Ancak
öldüğün vakit düşünme hastalığından kurtulacak ve belki de daha aydın ve geniş
düşünceler aleminde katıksız bir düşüncenin kendisi olacaksın!
18)
Senden
sonrakileri ve senden sonraki dünyayı mı düşünüyorsun? Onlar daha mutlu bir
alemde şimdikinden daha çok mutlu olacak ve daha çok acı çekecek; senin
bilgeliğinle alay edeceklerdir. Alemde bir kötülüğün varlığına inanıyorsan,
bunun en hafifi bulunduğun devirde yaşamaktır, Zerdüşt!
19)
Zararları
düşmanlarına ödetecek kadar güçlü olduklarını zannedenler, kazanmış oldukları
düşmanlar yüzünden ne kadar güçsüz olduklarını fark etmezler. Doğdukları güne
lanet edecek kadar kendilerini şansız sayanlar, yaşadıkları güneşini
başkalarına söndürmek isteyenlerdir. Hayatı, kaderin bardağından eriyebilen bir
kaşık bal sayabilirler, ölümün karanlığına sığınmakta acele etmezler. Onlar,
öldükten sonra, güneş daha parlak, çiçekler daha renkli ve kokulu, kadınlar ise
daha güzel ve çekici olacaklar.
20)
Dış dünyanızı
güneş, iç dünyanızı bilgi ve aşk aydınlatır. Güneşin sokulmadığı derin
mağaralar vardır. Aşk ve bilgisizlikten yoksun olan çukur ve siyah ruhlar da
vardır. Bu çukurlarda Ahura Mazda’nın lambası söner ve Zerdüşt’ün ateşi kül
olur. Beni ve yüce gerçekleri düşünürken gözlerin kapalı ve buldukların
aydınlığa savrulmalıdır. Ruhların karanlık çukurlarından gezinmek isteyenler,
gözlerini dumandan esirgemeye ve uçurumların dibindeki aç ve kör yaratıklardan
ürkmemeye mecburdurlar. Bunun içindir ki, Zerdüşt inzivasında bana yaklaşmak
isteyen korkakları sevmiyorum. Ben ruhların uçurumlarında çalgı çalan ve
oralarda can verirken de gerçek dansını tekrarlayan sanatçıyı seviyorum. Zira;
ölümsüz olanlar yalnız onlardır.
21)
Hiçbir
katil öldükleriyle beraber gömülmez. Kurtların acıktığını ve kaplanların
kudurduğunu anlayan hiçbir yolcu, arkadan geleni beklemek için hayatını
tehlikeye atmaz. Mezar taşlarınızda, cinayetlerinizin itiraflarını görenler,
aynı mezarlığa gömülmekten ürkerler. Zerdüşt şehit ettikleri ile beraber
gömülsün ve kalabalığın kulakları, onun feryatlarına karşı tıkansın!... Kendini
göklerde kanatlanmış sananların yerlerde süründüğünü ve yerlerde sürünenlerin
göklerde uçtuğunu görebilmek isterim. Düşündüklerimiz, uçmaya layık olanlardır.
Uçurttuklarınız avcıların okundan kurtulmaya çabalayan suçlulardır. Bunların
ölülerini yıkamak için mi gözyaşı döküyorsunuz?
22)
İnsanın
başarabileceği işlerin en kolayı ölmektir. Gerçek görevin yaşamak ve yaşatmak
olduğuna akılları ermeyenler, kolayca ölürler. Zira; onların artık yaşamaya da
hakları kalmamıştır. Onların bedenleri ölü ruhlarını taşımaktan usanmış
tabutlardır. Ölüm, aşılması gereken bir uçurumdur. Tepelerde uçmayı sevenler
uçurumların derinliklerinden ürkmezler.
23)
İnsanın
başarabileceği işlerin en gücü yaşamaktır. Ölmenin kolaylığına akıl
erdiremeyenler, yaşamanın çetinliğinden aldıkları haz ile sarhoş olurlar. Zaten
onların, ölmeye de hakları yoktur. Onların ruhları, duygusuz cesetlerini
taşımaktan yorulmuştur. Hayat tırmanılması gereken bir tepedir; uçurumların
karanlığına ürperenler, gözleri kararmadan ve başları dönmede, tepeler
arasındaki neşeli hayat oyununa devam ederler.
24)
Akıl bir
bataklık gönül bir girdaptır. Akılda gerçek sinekleri uçuşur, gönülde aşk
arıları çırpınır ve hayatınız bu iki tehlikeden şifa uman bir sancı olur. Büyük
günahlılarda büyük fakirlerin kurtuluş ümitleri, ölümsüz bir alemin
manzarasında çiçeklenir. Onlar, aslı bırakım şekilden ve gölgeden yardım
isteyen hayal hastalarıdır.
25)
Ölümün ne
olduğunu mu öğrenmek istiyorsunuz? Demek ondan korkuyorsun, Zerdüşt!... Senden
evvel ölmüş olanların senden daha az kıymetli olmadıklarını söyleyen bilgeler
gelmiştir. Sen kendini bütün ölenler ve ölecek olanlardan daha mı çok yaşamaya
layık görüyorsun? Bu topraklarda yeteri derecede doymamış olanlar, hasretini
çektikleri zevk ve lezzetleri ölümlerinden sonra tadacaklarını ümit ederler.
Onlar bu suretle, şu görünür alemde işledikleri kötülükler yetmiyormuş gibi,
mutlu ve kutlu bir sonsuzluk alemini de kirletme hevesine katılırlar. Eğer
onlar ölümün gerçeğini kavrayabilecek kadar bilgili olsaydılar, bir daha bana
görünmek için yeni yollar ve yeni dinler icat etmezlerdi. Hangi erdemlerinize
güveniyor, hangi hizmetlerinizin karşılığını istiyorsunuz? Erdem, başkalarından
beklediğin görev, başkalarına yüklediğin hak, kendin için dilediğin ceza,
başkalarına layık gördüğün adalet oyunları değil midir?
26)
Servetlerini bin bir hile ile kazanmış
zenginler, ömürlerinin sayısız yıllar kadar uzayacağını sanan sağırlar. Onlar,
hiç olmazsa kendilerinden evvel gelenlerin ve ne olduklarını işitmiş olsalardı,
açlıklarını giderecek olan başka bir manevi nimetin arkasına düşebilirdi.
27)
Ölmek yok
olmak demektir. Ötesinde neler olup bittiğine dair uydurulan hikayeler,
olmasını istediğiniz serüvenlerdir. Bunları sizlere söyleyen ben değilim. İnsan
türlü maksatlarla yarattığı bu maslarla, ölümlülüğün ve kendinden sonraya
kalacak olanların acılarını azaltacağını derken, içinde yaşadığı bu güzel ve
sevimli alemi, çekilmez ve külfetine dayanılmaz bir fenalık haline
getirmektedir. İnsan doğduğu alemde mutlu olmak için yaratıldı. Öteki tarafı
onu asla ilgilendirmez. Benimle ilgisini düşünmeye ise, hiçbir ölümlün ne hakkı
nede gücü vardır.
28)
Ruhlar
kendi kokuşmuş cesetlerini görmekten, daha sağlıklarından nefret ederler.
Bedeninin kendilerine çektirdikleri yetmiyormuş gibi bir de öldükten sonra mı
bu doyumsuz yükü tekrar görmeye özeneceklerdir? Ölüm, özleminden başka bir şey
değildir. Ruhları mezarlarda aramayın, onlar, bir daha aynı beden kalıbına
girmek korkusuyla sonsuzluğun bilinmedik evrelerine çekilmişlerdir.
29)
Hiçbir
yaratık geri dönmez. Zira; yaratan pişman olmaz ve yarattığına zulmetmez. Evrenin ruhu daima yeniye ve ileriye giden
bir hayat ve hareketle yoğrulmuştur. Bu ruh insanda en yetkin şekline
ulaşmıştır. İlerleme yolunda geri kalan, yerinde sayan, kaldığı yerde
çürüyerek, fakat alemin insanda billurlaşan çeşitli ve olgun kudreti, yetkinlik
ve dolgunluğun asla ulaşılamayacak olan taşkın sınırlarına doğru eserlerini
vermeye devam edecektir. Kuruyan yaprakların başka bitkileri büyütmek için
gübreleştikleri gibi, eskiyen düşünceler ve çürüyen bedenler de yeni düşünce ve
bedenlerin gelişmesine hizmet eden besinler olacaktır.
30)
Bu
dünyadaki hayatı yeter bulamadığınız içindir ki, ölümden sonrada uzayan bir
hayat mitolojisi icat ettiniz. Kendinizi çok beğendiğiniz içindir ki,
beğenmediğiniz bu dünyadan daha üstün ve uzak bir dünyanın dileklerinize
uymasını istiyorsunuz. Zira, yaşadığınız alem, nimetlerini ancak layık olanlara
sunmaktadır. Yoksul ve tembel ruhlar, sefaletlerinin tesellisini, kendilerine
direnmeyen olmadık bir alemde bulmaya özenmektedirler. Çok verimli olmak için
kısırlaşmaya, bereketli olmak için kurtlanmaya heves eden ölümlülerin bu
aldanma ve aldatma oyunlarında, zarar eden ben olmadığım gibi, kâr edenlerde
kendileri olmasa gerekir.
31)
Kendi
tattığınız acılar yetmiyormuş gibi, kendinizden sonra gelecek olan nesillere de
bu acıyı fazlasıyla miras bırakıyorsunuz. Servetlerinizde dünün ve başkalarının
gözyaşları, şöhretlerinizde bu günün yalanları, erkinizde yarının zulümleri
saklıdır. İnsan, içinde faciaların oynaştığı bir tarihtir. Onu bir defa da bana
okutmak istiyor ve beni olmadığım yerlerde arıyorsunuz. Sizler, benim adıma
işlenecek yeni cinayetlerin haberciler ve canileri kaldığınız sürece, ben sizin
çığlıklarınızın bir yankısı olamam.
32)
Ahura
Mazda’nın her şeye gücü yeter. Fakat neden senin inandığın ve inandırmak
istediğin şeyleri gerçekleştirmeye zorunlu olsun? Seni ve senin gibileri neden
yeniden yaratsın? Daima başkalarını ve başka şeyleri yaratma gücüne sahip olan
Ahura Mazda, parçalananı yeniden yapıştırmaz.
Bir kalıptan çıkardığı şeyi bir daha aynı kalıba dökmez. O bir birine
benzeyen aynı şeyleri tekrar etmekten tiksinir. Daima bir başkasını, daima bir
yenisini ve sonsuz bir surette biri birinden farklı olanı yaratmak sureti ile
göksel kudretinin ongun ve bereketini belirtir.
33)
Hiç
kimse, işlerini tamamlayarak ölmez. Her ölü arkasında birçok yarım kalmış işler
bırakır. Bunun sebebi sonsuzluk duygusu içinde daima yeni işler ve eserler
yaratma tutkusudur. Asıl hayatı ve ilerlemeleri düzenleyen, yarımları bitirmek
ve gelecek nesillere tamamlamaları gereken bir takım eksik ve yeni işler
bırakmaktır. Bu suretle onlarda ölümlülerin arkasında sonsuzlaşan eser ve
düşüncelerinin yüceliği içinde ölümsüzlüğün tadını alacaklardır.
34)
Ölmek,
sağlığında bir işe yaramamış bedeni, daha işe yarar bir hale getirmektir.
Ölülere mezar taşı dikilmeyen bir devrin gelmesini bekliyorum.
35)
Siz cılız
ve şişman solucanların, toprak altında nasıl kucaklaşarak uyuduklarını görmediniz
mi? Bazen çok yoksun ve çok güçlü iki insanın bir mezarda kardeşçe uzanmış
olduğu da görülür. Hayat ve gerçeği bu açıdan seyretmeye dayanabilseydiniz
insanlığın erdem ve kardeşliğini azaltıp çoğaltmaya ne paranın, ne silahın ne
makamın ve hatta nede Ahura Mazda’nın gücü yetebilirdi.
36)
Ölüler
yaşayanların hasretini çekmektedirler. Kavuşmak için acele mi edeceksiniz?
37)
Hastalık yaşam umudunu yorgunlaştıran bir
sersemliktir ve hayat ölümden ürken bir hastalıktır. Ne için ölümü korkunç
buluyorsun? Senden evvel gelenlerin hepsi bu sınavdan geçmediler mi? çağında
yaşayanlar olduğu kadar da, sonsuz gelecekte türeyecek olanlar da, bu
kapılardan geçeceklerdir. İnsan, yalnız kendi başına gelebilecek bilinmedik bir
felaketten korkabilir. Ölüm, başlı başına bir zevk ve hatta hayatın son görevi
olmasaydı, ona susayanların sayısı bu kadar çok olabilir miydi?
38)
Kalıplara bağlanmış olan zeka, kalıpların
dışındakileri görmez. Tartılan ve ölçülebilenin dışında sonsuzluk vardır. Ölüm,
sınırlıdan kurtulup sınırsız nefes almaktır, ölümlü güneşlerin ışığından
kurtulup sonsuz ışık içinde kaybolmaktır. Mutluluk, görünmekte ve kendini
göstermekte değil, kaybolmakta, gizlenmekte kendi sonsuzluğu içinde eriyip
gitmekte saklıdır. Ahura Mazda’ya imrenenler, ona yüklettikleri sıfatları,
kendi nefislerinde toplayabildikleri gün, ona kavuşmanın gururunu
tadacaklardır. Ahura Mazda, karanlık ruhların tek ışığı, bilgisiz ruhların tek
bilgisi, bilgisizliğin tek mantığıdır.
39)
Hayat senin arkanda değil, sen onun arkasından
koşacaksın. Sen şehirleri ve ülkeleri dolduran insanların yaptıkları işlerden
ve nereye olduğunu bilmeden akıp gittikleri yerlerden memnun mu olduklarını
sanırsın? Başlarını, bir yastıkta dinlendirmekten başka bir şey düşünmeyen bu
yorgun adamlar, akıntıya kapılmış bir tahta parçasından farksızdırlar. Onlar,
bir yere takılıncaya kadar yollarına devam edeceklerdir. Şu gölgedeki
yıldızlardan dünyanıza kavuşmak isteyen, kim bilir kaç milyar tane vardır. Fakat doğa onları ısınmasın, yalnız korkutsun
diye bir ahır kapısındaki kazığa bağlanmış köpekler gibi, boşluğun belirli
yerlerine zincirlemiştir. İster istemez katlanacak, ister istemez boyun
eğeceklerdir. İnsanın ilk görevi yaşamak son görevi de ölmektir.
40)
Hayatını hissetmekle geçiren adam, ölümü bir o
kadar tatmış demektir. Ölümü özleyip durandan çok daha çok hayatı seçene
rastlayamazsınız. Hayatı sevmekte, sevmemek kadar tehlikeli olabilir.
İnsanlığın büyük trajedileri, bu iki duyguya esir olanların eseridir.
41)
Ölümden sonrası dirilmek mi? Demek ki
yeryüzündeki hayatından yeter derecede kanmadan ve bu yüzden ölümün ötesinde de
yaşamaya devam etmek istiyorsun. Eğer alın yazınızda böyle bir yaşam varsa, ya
doğanın sonsuzluğu içerisinde karışacak olan bilincinin enerjisini kozmik
olaylar kaosunda gezdirecek veya benim katıma ulaşacaksın!... Fakat ne yüzle?
Ömürleri boyunca inanmadıkları şeylere inanmış görünen ve inanmış
göründüklerine göre de yaşamamış olan
zavallıların, benim katımda işleri nedir?!... Temiz, olgun ve kendinden emin
olanların ne bana, ne de ölümden sonra dirilmeye ihtiyaçları vardır. Onlar, saf
ve yüce ruhların sonsuz mutluluğu içinde sonsuzluğun tadını yoklukta tatmış
olacaklardır. Zira, ölüm bütün canlıların merak ettikleri aleme dalmaları
demektir!
42)
Doğanın ölüme yaklaşan bir adamı, ne kadar buna
layık bir hale getirdiğine dikkat ettiniz mi? Şu halde ne için bu hale gelmeden
ölümü özleyip duruyorsunuz? Ahura Mazda’yı sevindiren, yalnız yaşamak, doğaya,
kendine din ve tarikatlarınızın telkinlerine rağmen sonuna dek yaşamaktır.
43)
Bu alemde her şey yıldızlar gibi bir daha çakmak
için batarlar. Doğmuş olanlar başka bir alemde batmış olanlardır. Fakat, bu
alemde ölmüş olanların başka bir alemde doğacaklarını uyduranlar, hiç olmazsa
adlarının bu alemde sonsuz olarak kaybolmasını istemeyen sanatçılardır. Zira,
ölü cesetler, yeni yaratıkların, düşünce leşleri ise, yeni düşüncelerin besini
olurlar. Sitelerde ölen Zerdüşt, mağaralarda veya ormanlarda mı doğmak istiyor?
Öyle ise ne için yalnız değilsin? Zira nar, tenlerinin toplamından meydana
gelmiş olan bir birliktir; onlardan ayrılamazsın. İnsanlık olmasaydı, insan ne
işe yarardı? İstediklerin ondan, söylediklerin ona ve varlığın onun eseri değil
midir?
44)
Ruhunuz, bedeninizden önce yok olur ve insan
bedeninden değil, ruhundan ölür. Zira, ölüm hakkındaki tasalarınız ona değer
biçen düşüncelerinizin ürünüdür. Ruhu beğenmeyen beden, onu kendi ciğerlerinden
söker ve sonsuzluğa tükürür. Zira, beden ortak istemeyen bir kıskançtır. Ona bu
dünya gereklidir, çünkü bedenin bütün istekleri bu dünyadadır. Bedenleri
ruhlarından önce ölenler, ruha azap çektirirler. Bedeni çirkin, sefil ve
çekilmez bir ruhu yük sayan ruhlar, onu kendiliğinden terk edip gidemezler.
Beden kıskacından ezilmeye, sıkışmaya ve özsuyunu ona terk ederek bir posa gibi
püskürtülüp, atılmaya mahkumdurlar. Beden ruhun kerpetenidir ve ruh bedenin
elinde bir çürük diştir. Baş ağrılarınızdan gönül ağrılarınıza kadar sızlayan
bütün varlığınız gibi, ağız tadınızdan vicdan hazzınıza kadar bütün sevinen
varlığınız da, bu mengenenin türlü derecedeki baskısı saklıdır. Ölmeden önce
ölmek için bedenlerini veya ruhlarını telkin edenler, başkaların hayatlarını
kıskanan cimri ve kısır yaratıklardır; onlara mı inanacaksınız?
45)
Felaketlerin en büyüğü ölmek değildir;
ölmemektir. Bir gün adalet önünde hesap veren tanrı taslaklarına
rastlayacaksınız, o vakit şerefli bir fakirliğin, zengin ve kudretli bir
şerefsizlikten ne kadar daha üstün olduğunu anlayacak, hayatın da, ölümün de,
gerçek anlamını kavrayacaksın!...
46)
Dinlenmek ve yaşamak isteyenler, uyumaya değil,
yıkanmaya muhtaçtırlar. Kirleriniz uykuda artar ve daha da ağırlaşır. Uyanık
ruhların aleminde her şey yeni ve çekicidir; zira onda hayatı uzatan eylemlerin
alkışları duyulur. Uyanınız!... Uykunun derinliğini görenler, horultunuzdan can
çekiştiğinizi sanacaklardır!...
Ahura Mazda böyle dedi
ve sustu.
***
Zerdüşt
inancında ölümü de içeren üç ilahi ile bitirelim.
AHUNA-VAIRYA (Yasna 27.13)
Ölümlü efendiler gerçekleştirirken
iradelerini dünya üzerinde,
Böyle onların Aşa Hocalarının
bilgeliğiyle;
Vohu Menah'ın armağanları gelir ödül
olarak,
Yaşamın efendisi sevgiyle yapılmış
eylemlere;
Tabii ki Ahura'nın Kşatriya'sı
aşağıya gelir.
Hizmet edenlere gayretle alçak
gönüllü kardeşlerine…!
AŞEM VOHU (Yasna 27.14)
İyi olanların en iyisidir doğruluk,
Işıltılı amacıdır dünya üzerindeki
yaşamın;
Bu Işık'a ulaşır biri doğrulukla
yaşarken
Yalnızca en yüce doğruluk adına…!
YENGHE HATAM (Yasna 27.15)
Taparız bu erkeklere ve kadınlara,
Her ibadetleri,
Aşa, yaşamın sonsuz yasası ile dolu
olan;
Onlar Mazda Ahura'nın gözünde,
En iyi ve en ölümlülerdir;
Bunlar en gerçek liderleridir insan
oğlunun...!
Kaynakçalar
3. Kelimenin anlami; en büyük bilgedir
- Zerdust Ibadeti
- Cemil Sena; Ahura Mazda Böyle Dedi, İstanbul
1960, Antalya 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.