ALEVİLİKTE ALLAH İNANCI NASILDIR VE YARATILIŞA BAKIŞ NEDİR?


ALEVİLİKTE ALLAH İNANCI NASILDIR VE YARATILIŞA BAKIŞ NEDİR?

İslam’a göre Allah varken, başka hiçbir şey yoktu ve Allah, yarattıklarından hiçbirine benzemez. Batıni öğretide ise Allah ve yarattıklarının tümü bir varlık olarak kabul edilir. Vücud Birliği (Vahdeti Vücud) yaratanla yaratılanın aynı olduğu görüşüdür. İslam ile taban tabana zıt olan bu görüş Batıni öğretinin temel esasıdır.
İslam içinde kendisini “Tasavvuf” adıyla gizleyip, var olan ve günümüze kadar süregelen Batıni ekol de bunu esas alır. Müslümanlara göre ise bu görüş İslam’dan “sapma” olarak kabul edilir.
Vahdeti vücud anlayışını benimseyip de İslam toplumu içinde kendisini dıştan İslami bir kılıfla gizleyerek var eden tüm inanç topluluklarına, Müslümanlar “sapkınlar” nitelemesinde bulunmuştur. Yani bunların İslam’dan sapmış oldukları düşünülmüştür. Oysa ki bunlar İslam’la ilgisi olmayan kadim bir öğretiyi benimseyen, ancak koşullar nedeniyle kendilerini İslami bir ambalaj içinde muhafaza etmek zorunda kalan topluluklardı.
İslam dinine göre evren yoktan yaratılmıştır ve gelip geçicidir. Esas olan “öteki dünya”dır. (Ahiret). İslam’a göre evreni yaratan, yoktan var eden Allah ise kalıcıdır. Evren ile Allah arasında öz bakımından ayrılık vardır.
Batıni öğreti bu görüşü benimsemez. Batınilere göre kalıcı (ezeli ve ebedi) olan Tanrı tarafından "yaratılmış" ne varsa onunla eş niteliktedir. Çünkü yaratılan, yaratanın bütün özelliklerini yansıtır. Yaratılan, yaratanın görüş alanına çıkmasından, kendisini görünür hale getirmesinden başka bir şey olmadığı için, ikisi arasında öz ayrılığı yoktur. Öyleyse yaratılanla, yaratan eş varlık düzeyindedir, birbirinin iki ayrı görünüş türüdür. Yani aslında yaratma yok, var olma, kendini farklı şekillerde gösterme vardır. Varlık birdir, görüntü çeşitlidir. Yaratılan evren, yaratan Tanrı’da vardır (vahdeti vücud). Yaratılma olayı Allah'ın özünden gelen, dışa vuran bir fışkırmadır (Südur); yoktan var ediş değildir.
Nitelikleri ve içerdiği düşünceler bakımından Vahdeti Vücud anlayışı İslam’ın şeriat ilkelerine karşıttır, onlarla bağdaşamaz. Çünkü İslam dininin temel ilkesi evrenin yoktan, Allah tarafından yaratıldığı inancına dayanır. İslam’a göre evren ve Allah (Yaratılanla, Yaratan) arasında öz değil, görünüş bakımından bile en küçük bir benzerlik, yakınlık bulunmamaktadır. İslam’a göre Allah, insanın düşüncesinin, aklının sınırlarını aşan bir yüce varlıktır; O, insanın düşünebildiklerinin hiçbirine benzemez, eşi ve benzeri yoktur. Bu nedenle İslam, Allah ile evreni bir sayan Vahdeti Vücud anlayışını reddeder.
Vahdeti Vücud düşüncesi günümüzde Alevilik diye adlandırılan ekolün de içinde yer aldığı Batıni doktrinlerin temel anlayışıdır.
En temel konuda (Tanrı-evren-insan ilişkisi) dahi İslam’la taban tabana zıt olan Aleviliğin, "İslam’ın özü, bir yorumu, kolu, dalı, mezhebi vb." olduğu yönündeki iddialar, akla, mantığa, bilime aykırıdır. Aleviliğin İslamla özdeşleştirilmesi, hem Aleviliğin kendi öğretisine hem de İslam'a da aykırıdır.
İslam dinine göre Allah; varlığı ezeli ve ebedi olan, eşi, ortağı ve benzeri bulunmayan yaratıcıdır. İslam’a göre Allah varken, başka hiçbir şey yoktu ve Allah, yarattıklarından hiçbirine benzemez.
İslam’a göre evreni yaratan, yoktan var eden Allah ise kalıcıdır. Evren ile Allah arasında öz bakımından ayrılık vardır.
Batıni öğreti bu görüşü benimsemez. Batınilere göre kalıcı (ezeli ve ebedi) olan Tanrı tarafından yaratılmış ne varsa onunla eş niteliktedir. Çünkü yaratılan, yaratanın bütün özelliklerini yansıtır. Yaratılan, yaratanın görüş alanına çıkmasından, kendisini görünür hale getirmesinden başka bir şey olmadığı için, ikisi arasında öz ayrılığı yoktur. Öyleyse yaratılanla, yaratan eş varlık düzeyindedir, birbirinin iki ayrı görünüş türüdür. Yaratılan evren, yaratan Tanrı’da vardır (vahdeti vücud).
Batıni öğretide Allah ve yarattıklarının tümü bir varlık olarak kabul edilir. Vücud Birliği (Vahdeti Vücud) yaratanla yaratılanın aynı olduğu görüşüdür. İslam ile taban tabana zıt olan bu görüş Batıni öğretinin temel esasıdır.
Vahdeti Vücud düşüncesi günümüzde Alevilik diye adlandırılan ekolün de içinde yer aldığı Batıni doktrinlerin temel anlayışıdır.
İslam dinine göre evren yoktan yaratılmıştır ve gelip geçicidir. Esas olan “öteki dünya”dır. (Ahiret).
Batıni öğretiye göre ise yaratılma olayı Allah'ın özünden gelen, dışa vuran bir fışkırmadır (Südur); yoktan var ediş değildir. Alevilere göre Tanrısal sudur şöyle gerçekleşmiştir : "Tanrı ilk aşamada kendi bilincinde değildi. Kendisini seven ve bilme ihtiyacı içinde olan Tanrı, üst düzeyde bir bilince ulaşmak için kendisiyle yabancılaştı. Özünden hiçbir şey kaybetmeksizin tüm evren, bir ışık ve sevgi yumağı olan Tanrıdan fışkırdı.
İkinci aşamada Tanrının kişiliğinin üç farklı yönü ortaya çıktı. Hermes rahipleri bu üçlemeye Osiris, İsis ve Horus derken Hristiyanlar, Baba-Oğul ve Kutsal ruh olarak kabul ettiler. Aleviler ise İslam’a eklemlenme sürecinde üçlemeyi Allah- Muhammed- Ali diye adlandırdılar.
Üçüncü aşamada "Aklı Evvel" ortaya çıktı. Aklı Evvel, tüm evreni ve bu arada dünyayı kaostan kurtarıp düzenli bir forma sokan kutsal güçlerin bütünüydü ve niteliğinden dolayı ona, "Evreni inşa eden usta" da denilmekteydi.
Adem, yeryüzünde vücut bulan Tanrısal yansımaydı. Yani mikrokozmostu (Küçük evren) .Tanrının kendisini bilmesi için insana, özellikle de Kamil İnsana ihtiyacı vardı. Çünkü, Tanrısal Nur ile birleştiğinde deneyimlerinden, düşüncelerinden yararlanarak Tanrısal bilincin artmasını sağlayacak biricik varlık Kamil İnsandı.
Aleviler, Kamil İnsan hedefine ulaşmak için Tanrıdan fışkıran ruhların gelişmek zorunda olduklarına inanırlar.
Südurun ilk sonucu olarak mineraller oluşmuştur. Devrin ileriye doğru devam etmesi gerekmektedir. Minerallerden bitkiler, bitkilerden hayvanlar meydana çıkmış ve hayvanların en üst basamağındaki maymundan da insan türemiştir. Ruhun, Kamil İnsan hedefine ulaşana kadar devamlı beden değiştirdiğine, insanların yeryüzündeki yaşamlarının Kamil İnsan hedefine ulaşmak için yegane yol olduğuna, bu nedenle de insanların iyi ve dürüst olmaları gerektiğine de inanılmaktadır.
Alevi inancına göre Tanrısal nura ulaşmadan önce her ruh şu 14 aşamayı geçmek zorundadır (*)
1- Cansız maddelerin ruhu,
2- Bitkilerin ruhu,
3- Hayvanların ruhu,
4- Şeytanların ruhu,
5- Cinlerin ruhu,
6- İnanmayanların ruhu,
7- İnananların ruhu,
8- Dindarların ruhu,
9- Ermişlerin ruhu,
10- Evliyaların ruhu,
11- Peygamberlerin ruhu,
12- Meleklerin ruhu,
13- Evrensel ruh,
14- Evrensel Hikmet

AHURA MAZDA ÖLÜMLE İLGİLİ NE SÖYLEDİ?


AHURA MAZDA ÖLÜMLE İLGİLİ NELER SÖYLEDİ?
“ Dış dünyanızı güneş, iç dünyanızı bilgi ve aşk aydınlatır.”
“ İnsanın ilk görevi yaşamak son görevi de ölmektir.”
“ Ruhunuz, bedeninizden önce yok olur ve insan bedeninden değil, ruhundan ölür.”
- Ahura Mazda-
Ahura Mazda (Farsça-Pehlevice : Ohrmazd; “ Bilginin Efendisi “) eski Pers İmparatorluğu resmi dini Zerdüştçülüğün, kötülük ilkesi ya da Tanrı'sı olan Ehriman'la sürekli bir mücadele, ya da savaş hali içinde olmakla birlikte, Zerdüştçü iyimserliğin bir ifadesi olarak, sonunda mutlak bir zafer kazanacak olan Baş Tanrısı, iyilik ilkesi. Moğol mitolojisinde "Hormosta", Türk mitolojisinde "Kurbustan" veya Hürmüz adıyla yer alır.
Moğollara göre 55 Batı Tanrısının başında bulunur.
ZERDÜŞTLÜK
Zerdüştlük, Zerdüştçülük, Zerdüştilik, Mecusilik, Mazdayasna, dünyanın eski tek tanrılı dinlerinden biri. Zerdüştlüğü dualist bir din olarak algılayan batılı bilim adamları da olmuştur. Bu dine inanlar beden öldükten sonra dirilip Ahura Mazda'nın huzuruna çıkacağına ve orada sorgulanacaklarına inanırlar. Yaklaşık 3.500 yıl önce Zerdüşt tarafından İran'da kurulmuştur. M.Ö. 600 ve M.S. 650 yılları arası Pers İmparatorluğu'nun resmi dini olmuştur.İranlılar, Kürtler, Persler ve bir kısım Ermenilerin Müslümanlıktan önceki dini olarak bilinir. Günümüzde Zerdüştlüğe dünya çapında inananların sayısının 250.000 kişi civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Temel Şartlar
Zerdüştlüğün temelinde iyilik ve kötülüğün savaşı yatar. Zerdüşt, yeryüzündeki kavganın tanrının ruhu Spenta Mainyu ile Ehriman (şeytanın) ruhu arasında olduğuna inanırdı ve her inananın iyilik için savaşması gerekirdi.
Kutsal Kitaplar
Zerdüşt, Gatalar denen dörtlükler yazmıştır. Bu dörtlükler Avesta denen kutsal kitapta toplanmıştır. Bu yazılar Zerdüşt'ün neye inandığını anlatan tek belgedir. Zerdüştlükteki şeytan inancı ile batı dinlerindeki melek anlayışı arasında benzerlikler vardır.
Zerdüştlük, İslamiyet'in İran'da yayılmasına kadar genişlemeye devam etmiştir. MS. 600 civarında Müslümanların Pers (İran) topraklarını ele geçirmesinden sonra İslamiyet’e geçmişlerdir. Çok az sayıda Zerdüşt kalmıştır. Geleneksel olarak Zerdüştiler yeryüzünün insan kalıntılarıyla bozulmaması gerektiğine inanırlardı. Ölülerini defnetmek yerine üstü açık kulelerin kuyularına atıp, cesetleri akbabalara ve doğal etkenlere karşı korumasız bir şekilde bırakırlardı.
Bu inancın tanrısı Ahura Mazda'dır. Zerdüşt Espantaman bu dinin peygamberidir ve dünyada ilk kez doğaüstü bir Tanrının varlığından söz etmiştir. İnsanlık, var olduğu, kendini sorguladığı ilk günle birlikte, iyilik ve kötülük arasındaki çizgiyi kimi zaman tanrısal güçle, kimi zaman bilimle, felsefeyle değerlendirmiş ve bu alanda kendisine sunulan veya geliştirdiği yöntemleri kendisine rehber saymıştır. Şüphesiz her iki yöntemin de insanlık tarihinde belirleyici rolleri vardır. Bununla birlikte tanrısal inanç boyutunda çok çeşitlilik göze çarpmaktadır. Bu inançlardan bazılarının felsefi yönü de olan inanç türlerinin olması ise özellikle dikkat çekicidir (Budizm, Zerdüştlük). Tarihte en eski tek tanrılı inanç olan Farsların İslamiyet’ten önceki inançları olarak kabul edilmektedir. Doğal elementleri kutsal sayar ve bu elementler (su, toprak, hava, ateş) kirletilmekten korunur. Bununla ilişkili olarak ateşe, aydınlığa veya güneşe bakılarak ibadet edilir. Bu inanç Zerdüşt Espenteman tarafından getirilmiştir.
Sözcük anlamı olarak Zerdüştlük
Anlam olarak Zerdüşt kelimesi (Zoroaster), Zarathustra 'nın Yunanca karşılığıdır.
Zarath; güzel, doğru, Ustra; develer demektir; Güzel develere sahip olan anlamını ifade eder.
Halk dilinde ise Zerdüşt, yaşayan yıldız olarak nitelendirilir. Zerdüşt dininin yaratıcısı olan üç peygamberden bahsedilir. I. Zerdüşt yaklaşık olarak M.Ö 3000 yıllarında yaşayan Mahabat, II. Zerdüşt yaklaşık olarak MÖ 2040 yıllarında yaşayan Haşeng (bunun İbrahim de olduğu söylenir), III. Zerdüşt ise M.Ö. 660 yaşayan Zerdüşt'ün kendisidir.
III. Zerdüşt bilge ve ileri bir düşünce adamı ve filozoftur. Zerdüştlük esas olarak III. Zerdüşt tarafından sistemleştirilip yaygınlaştırılır. Zerdüşt'ün kurduğu dinin adına Mazdeizm denilir. Zerdüşt Mazdeizm'le tek tanrılığa yönelirken, egemenlerin gücüyle bütünleşen çok tanrılığı aşar ve tanrıyı egemenlerden alarak, insanlığın özlemleriyle birleştiren bir güce dönüştürür. Soran, sorgulayan tanrının kötülükleri affetmeyeceğine inanır, bu nedenle kötülüklere karşı savaşımını bir tanrı emri olarak öne sürer.
Zerdüşt'ün güçlü bir filozof ve düşünce adamı olduğunu, doğa, toplum ve insan gerçeğine ilişkin bilimsel perspektiflerinde görmek mümkündür. Örneğin Antikçağ Yunan filozoflarının hareket noktası, Zerdüşt inanışının geliştirdiği kavramlara dayanır. MÖ. 538 dönemlerinde yaşayan Theopampos, Ahura Mazda ve Ehriman arasındaki mücadeleyi tabiatın kendi içindeki kanunu olarak algılar. Bu noktada yeri gelmişken doğru anlaşılabilmesi açısından hemen açıklama gereği duyuyorum ki, Zerdüştlük inancında Tanrı kabul edilen Ahura Mazda “Aklın Efendisi” ile sembolize edilir, Ehriman ise kötülüğün güçlerini temsil eder. Ve iyilik-kötülük mücadelesi bu noktada başlar. Yunan felsefesinin Zerdüştlükten etkilenme yönündeki diğer bir örneğini ise Heraklitos’da görebiliriz. Heraklitos (Anadolu'da Efes'te yaşayan Sokrat öncesi filozoftur. Heraklitos doğadaki her şeyin sürekli değişim içinde olduğunu öne sürmüştür) hareket kuramında Zerdüşt'ün karşıtlar mücadelesi çizgisinden etkilenir. Bundan yola çıkarak, Zerdüşt'ün gök, ışık, güneş ve diğer göksel varlıkların çözümlenmesini yorumlar, bununla fiziksel evrenin öz devinimlerini formüle eder. Zerdüşt'ün felsefi inancının dünyanın beş temel elementten oluştuğunu belirtir. Bunlar toprak, su, ateş, hava ve bitkidir. Bu tespitler kuşkusuz yerindedir. Zerdüşt inancının yaşandığı Mezopotamya bölgesinin coğrafi konumu ve yaşam koşulları bu tespitlerin kaynağını oluşturur. Mezopotamya’nın elverişli topraklarını da düşünecek olursak, Ortadoğu halklarının yaşamında doğa koşulları ve tarımın dini inançlarını dahi şekillendirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Zerdüşt inancı, dünyanın altı evreden oluştuğuna inanır. Birinci dönemde iyilik ve kötülük ortaya çıkar. İkinci evrede dünya karanlığa, felakete ve kötülüklere gömülür. Üçüncü evrede iyilik ve kötülük mücadelesinde iyilik kazanır Zerdüşt halklara doğruyu, adaleti göstererek karanlığı ve aydınlığı birbirinden ayrıştırır. Dördüncü evrede ise her tür kötülük ve karanlık kaybolacak, dünyaya barış ve kardeşlik hakim olacaktır. Zerdüşt burada dünyayı aşamalara ayırırken, ilk dönem insanın yaradılış dönemini konu alır. İkinci dönemde, tufanla insanoğlunun uğradığı felaket vurgulanır. Üçüncü dönemde, Zerdüştlük ve sonrasında gelişen uygarlığa vurgu yapılır. Dördüncü aşama da ise insanoğlunun geleceğe dair taşıdığı umuda, özgürlük düşlerine çağrışım yaparak, geleceği tasavvur eder.
Zerdüştlükte Ateş
Zerdüştlük dini çok derin bir felsefeye sahiptir. Batılı filozoflardan Eflatun kendisini Zerdüşt'ün öğrencisi olarak tanımlamıştır. Yani diyebiliriz ki günümüz modern batı felsefesinin temelidir. Su, toprak, ateşin kutsal sayıldığı dinlerden biridir ve ateşe aydınlığa veya güneşe bakılarak ibadet edilir. Bu ışıklar, aydınlıklar, Tanrı'nın fiziksel temsili olduğuna inanılır. Bu inancın tanrısı Ahura Mazda. Bununla ilişkili olarak ateş, iyi ve kötüyü birbirinden ayıran Tanrısal bir güce sahiptir. Bu inanca göre, ateş bütün varlıklarda bulunur ve canlı ve cansızlarda farklı biçimlerde var olur. İnsanda, hayvanda, bitkilerde, gökte ve yerde bu ateşi değişik zaman ve durumlarda görmek mümkündür. En kutsal olan ateş ise, Tanrı Ahura Mazda ile insan arasındaki ateştir.
Kutsal Metinler
Avesta ya da Zend Avesta
Zerdüştlüğün kutsal metinlerinin derlendiği Avesta genellikle iki bölüme ayrılır. Birinci bölüm Vendidad, Visperad ve Yasna'yı içerir. Vendidad, çeşitli dini yasalar ve efsanevi hikâyelerden oluşur. Visperad, kurban edilirken okunan duaları içerir. Yasna ise benzer dualar ve Avesta'da kullanılan genel dilden farklı bir lehçeyle yazılı beş gata içerir. Avesta'nın ikinci bölümüne Khorda Avesta (Küçük Avesta) adı verilir ve tüm inananlar tarafından farklı elementlerin var olduğu belirli günlerde okunabilen kısa dualar içerir. Bu duaların 5'ine Gah, 30'una Sirozah, 3'üne Afrigan ve 6 tanesi de Nyayish denir.
Yaşadığımız coğrafyada yaklaşık 5.000 yıl etkisini sürdüren, kendisinden önceki birçok inanç, felsefe ve düşünce yapısını doğrudan veya dolaylı etkileyen bu inanç, günümüzde de hala yaşayan bir fenomendir.
Bu inanç sisteminde; tanrı, evren, peygamber, melekler, bilge, iyilik, kötülük, cennet, cehennem, yargı, ödül, ceza, yaşam, ölüm gibi kavramlar nasıl algılanır, nasıl değerlendirilir bunları birkaç yazı metni şeklinde irdelemeye çalışacağım.
Bu kavramlar arasında bu kez tersten başlayarak ölüm kavramını, bir kurgu içerisinde ele almaya çalışacağım.
***
Yıldızlı bir gecede bir ormanda gezinen Zerdüşt yanındaki müritlerine şöyle seslenir:
“ Bilirim ki, canlıların uyanıp cansızları rahatsız etmeye koyuldukları şu anda, yola çıkmak tembel ruhların hoşuna gitmez, zira onların yapılacak işleri ve arkasından gidilecek ülküleri yoktur. Onlar yaşamak için değil, yaşayanlara miskinlik ve eylemsizliğin sefaletini temsil etmek için yaratılmışlardır. Aradıklarını uzaklarda bulacaklarına emin olanlar, yollarının ne kadar olduğunu bilirler ve aramasını bilenler için zaman dizginsizdir. Kendini dinlemekle ömür çürütenler, her çürük meyve gibi kendi kendilerini kokuşturmaya mecburdurlar.”
Zerdüşt ve arkadaşları batıya doğru ilerlediler, Güneş doğarken sitenin mezarlığına geldiler.
Zerdüşt; “ Gece gördüğünüz yıldızlardan sızan ışıklar, gerçekten sizlerin ruhlarından fışkırıp onları, kendi kalbinize çekmeye çalışan altın zincirlerdir. İnsan kendi ruhunun aydınlık ve zenginliği oranında eşya veya olayların sırlarına sokulabilir ve onların çetrefil ve karmaşık anlamlarını kendi ruhunun meşalesinde aydın ve kavranabilir bir hale getirir. Bunun içindir ki Ahura Mazda bize “ Şüphenin yakaladığı gerçeklere inan; zira hiçbir gerçek bu türlü gerçeklerden daha mutlak bir değere sahip değildir.” demişti.”
Mezarlığın yıldızlı büyük kapısının üzerinde ki kemerde;                                                  “ Burada, ölümlülerin günah saydıkları suçları işlememiş tek adam yoktur.” Cümlesini taşıyan bir levha gördüler.                                                                            İkinci bir kapının üzerinde de şu cümle yazılıydı.                                                              “ Ziyaretçiler, dua etmeyin, dikkat ederek düşünün; burada yatanlar, ölümlülerin saçma ve yalancı törenlerinden kurtulmuş olma sevinci içinde sonsuzluk rüyasına dalmışlardır…”                                                                             Zerdüşt ve müritleri kapıdan içeri girdiler ve karşılarına gelen ulu bir çınar üzerindeki levhada şu satırlar okunuyordu:                                                                        “ İnsandan başka yaratıklar, ölülerin matemini tutmazlar ve onları gömmek için tören yapmazlar. İnsanların, ölüleri için döktükleri gözyaşları, ‘ Ahura Mazda’nın bağrında saklanan bin bir çeşit hayat çekirdeğini beslemektedir…”                        Onlar, bu cümlelerine ne demek olduğunu düşünürken mezarların arasına girmiş bulundular. Mezarların hiç birinde ölülerin adı yoktu ve üzerlerinde şu hepsinin dikkatini çeken yazılar okunuyordu.                                       
* “ Yalnız Ahura Mazda bakidir.”
* “ İnsan yaşarken sonsuzluğunu hisseder; buradaki duygunun soytarısıdır.”
*” Bu adam çaldıklarını sevmediklerine ve kendisini karanlığa emanet etti.”
* “ Bu talihsiz adam sevdiklerinin yanına değil, sevmediklerinin yanına gömüldü.”       
* “ Dallarından düşen meyveler, ayrıldıkları dalların gölgesinden çürürler.”
* “ Ahura Mazda evlatlarını kendi kucağında uyutuyor.”
* “ Buraya gelmekten korkuyordu ama yine buraya geldi.”
* “ Buradaki kuşlar yokluğun hazzını cıvıldaşırlar.”
* “ Erken veya geç…. Buraya gelecek olduktan sonra !”
* “ Bu ağır anıt, altındaki hortlayıp çıkmasın diye yapıldı.”
* “ Varlık veya yokluk. İnsan bu iki çengele bağlı salıncaktan uyuyan çocuktur.”
* “ Ölümü hayattan daha çekici bulduğu için yaşamadı.”
* ” Kötülüklerini dünyada bıraktı ve kendini buraya gömdürdü.”
* “ O kadar kötüydü ki, toprağı üzerinde hiç bir tohum çiçeklenmedi.”
* “ Bu mermer kadar temiz ve lekesizdi.”
* “ Ömrü boyunca yalan söylemişti.”
* “İnsan haklarına saldırmakta üstün bir zekaya sahipti.”
*” Hırsızlığın; bilim ve felsefesini yapmış bir üstad idi.”
* “ Şeref ve haysiyet düşmanı olan bu adam, sitenin en şerefli işlerini yönetirdi.”
* “ Ahura Mazda adına yaptığı önerilerden hiç birine uymazdı.”
* “ Güzeldi, kendini sitenin bütün erkeklerine tattırmıştı.”
* “ Erdem savaşında rezillere yenilmiş olan bir kahraman.”
* “ Site, burada yatandan kurtulduğu için kurbanlar kesti.”
* “Hayatın sonunun bu olduğunu anlamadı ve ölümüne kimse gözyaşı dökmedi.”
* “Adını öğrenme, kötülüğünü konuşursun.”
* “ Burada yatan kimdir? Sana benzeyen biri.”
* “ Ölmedi, öldürüldü; O bundan ve insanlık ondan memnundu.”
* “ Hayat; gülmektir dedi; geride kalanlar hala ağlıyorlar.”
* “ Şöhreti dinsizliğinden, erdemi doğruluğundan saklıydı.”
* “ Bu adamı toprak nasıl kabul etti (?) diyenler çoktur.”
* “ Site bu adama her yıl, sevgi ve minnettarlığının törenlerini yapar.”
* “ Adını gelecek nesillere emanet ettiğini zanneden bu adamın düşüncelerinde, sonsuz yokluk almaktır.”
* “ Bu münzevi, mütevazi ve sessiz ihtiyar, kendine en uygun köşeyi seçebildi.”
* “ Öteki dünyada dirilmek ümidiyle ölümüne üzülmemiş olan bu ölü, alacaklarını orada verecekler diye, bu dünyadaki haklarını aramayan miskindi.”
* “ Burada yatanların en büyüğü, onu sevenler ve sayanlar, gömüldüğünü ölümünden sonra öğrendiler.”
Müritler, mezar taşlarında rastladıkları bu yazıların her biri üzerinde uzun, uzun düşündüler, bunları ölümleri değil, Ahura Mazda’nın yazdığını zan etiler.
Zerdüşt; “ Hayır, bunları sitenin bilgeleri yazmıştır. Onlar Ahura Mazda’yı dinleyecek kadar ermiş, gerçekleri kavrayacak kadar oldun kimseler olsaydılar, insanların ayıp ve günahlarını görmeye çalışmazlardı. Ölülerin tarihiyle uğraşmak, bu tarihin kirlerini yayamaya ve temiz insanlara da bulaşmaya hizmet eder.”
Bu arada yetmişlik mürit; “ Hazret ölürse onun mezar taşına ne yazılır acaba?”
Genç mürit; “ İnsanları kendi bulabilecekleri ışıktan uzaklaştıran, karanlıktır.”
İhtiyar merakla; “ Ya bizler için ne yazılacak? Bir deliyi Veli zan edip peşinden ayrılmayan budalalar.”
Zerdüşt, bu konuşmayı duymamıştı, fakat müritlerin akıllarına gelen soruları sezdi ve hepsine birden; “ Ahura Mazda’ya kavuşursak bu sitenin mezarlığına gömmezler. Her devir ve ülke, kendi inanç ve cinayetleri ile övünür, dünün haksızlıklarını bu gün kavrayabilenler, yarında kendi haksızlık ve zulümlerinin utancını, yanlış inançlarıyla beraber miras bırakırlar ve insanoğulları, ard ardına adaletten kaçan, fakat yalnız kendi devirlerinin cezalarında adalet gören bir suçlular kafilesidir. Kartal aya konmak için boşuna yükselir ve gölge sahibine benzemek için boşuna şekil değiştirir. Bunun içindir ki ey müritler, bizlere mezar taşı dikmezler ve nereye gömüldüğümüzü yalnız Ahura Mazda’dan başka bilen bulunmaz. Fakat bizim ektiğimiz tohumlar, sonsuzluğa kadar insanlık tarlasında parlak, güzel ve büyülü çiçeklerini açmaya devam edecektir..!”
Genç mürit yanındaki orta yaşlı müride, “ Hazret pek doğru söyledi, fakat ektiği tohumların çiçekleri haşhaş ve ısırgan cinsindendir..!”
Zerdüşt ve müritleri üzerinde hiçbir mezar işareti olmayan bir toprak yığınına oturdular. Bu toprak yığının kenarındaki servi ağacına asılmış olan levhada şu satırlar görülüyordu;
“ Bu toprak yığının altında, düşünce ve inançları, sitemizin anlamaktan yoksu kaldığı büyük suçlular yatıyor. Bu alemde onların telkin ettiklerinden daha esnek ve tehlikeli hiçbir düşünce mevcut olmadığı içindir ki, türbeleri, yattıkları yerin üstünde değil, altında, toprağın derinlik ve karanlığına inşa edilmiştir.”
Genç mürit yanındaki müride; “ Kinin mantığı da dinin mantığı gibi zalimdir. Bunun içindir ki birincisi bağışlamayı, ikincisi yargılamayı ödül sayar. Birincisi kinliden, ikincisi dinliden şefaat dilendirir. Oysaki insan kendi başına ve başlı başına suçsuz bir yaratıktır. Günahlar ve sevaplar kadar acınacak zavallılığa bürünürler. Öyle sanıyorum ki Ahura Mazda, bizlere günah ve sevaplarımızdan ötürü değil, insan olduğumuz için vicdan vermiş, bin bir renkli erdem duygusunu, şefkat ve sevgiyle düşünme yeteneğini bağışlamıştır. İnsanların, düşünce, inanç ve eylemlerinin sonsuz dostluğu içinde mutlu görmek istiyorum.” dedi. 
Bu sözleri için Zerdüşt genç müridin sırtını okşadı, Amin! dedi ve ekledi;
“Karanlıkta yol alanlar, başlangıç noktalarına dönebilmek için, geçtikleri yerlere beyaz ve parlak bir şeyler dökmezlerse, başka bir gurbete düşmüş olurlar. Görevimiz geride bıraktıklarımızın da bu aydınlık izleri takip etmelerine yardım etmektir.”
Zerdüşt müritleriyle derin bir sessizlik içerisinde iken, mezarlıkların arasında n gelen Ahura Mazda’nın sesini işittiler.
1)     Zerdüşt, seni yine karşımda görüyorum.  İnsan ancak mezarlıkta kendini bana daha yakınlaşmış hisseder. Oysa ki, benden uzaklaştığınız tek yol orada başlar. İnsanın bana isyan ettiği, beni insafsızlıkla zulümle suçlandırdığı mahkeme burasıdır.  Hayat servetini, ölüm afetini değiştirebilecek olan hiç bir ölümlü yoktur. Sizler buraya gelirken d, başkalarını getirirken de, geri gitmenin çarelerini arayan, bıraktıklarını başkalarına terk etmekten korkan avcılarsınız. Avladıklarının artığını bile başkalarına yedirmek istemeyen cimri avcılar. Sevdikleriniz, bağlandıklarınız, zevkleriniz, şerefleriniz, tutkularınız, sefillik ve rezillikleriniz, dünya ağaçlarında olgunlaşan meyvelerdir. Sizler bana değil onlara bağımlısınız. Mezarlık aleminin sessizliğinde, o meyvelerin mirasına konmuş veya konacak olanları kıskanan bir kinin korkunç öfkesi dalgalanır. Ölümü sevenler ve isteyenler, beni bulmaya değil, nefret ettiklerinde, korktuklarından, dayanamadıklarından kurtulmaya çalışan şaşkınlardır. Buradaki sessizliği koklayınız, burada akmış olan gözyaşlarını içiniz, buradaki karanlığın açığa vurduğu sırları dinleyiniz, anlayacaksınız ki, burada yatanlar, kurtulmuş olanlar değil, geride kalmış olanları kurtarmış olanlardır.
2)     Ölüm, bedene yeni görevler yükleten bir emirdir. Ruhlarımızın görevleri, yaşamış olduğumuz alemde çalkalandıkça hayata devam ediyorsunuz demektir. Ölümlerinden sonra, insanların kulaklarında yaptıklarının ve düşündüklerinin yankısı titreyen birkaç ölümün sesi olmasaydı, sonsuzluk özlemine tutunabilir miydiniz?
3)     İnsanları bana yaklaştırabilmek için ölümle korkutan sensin Zerdüşt! Ölümse bir hiçtir; felaketlerin en ağır olanı da değildir. Zira ölümden daha acı yaşamlar vardır. Bana ölüm yolunu değil, hayat yolunu tutmuş olanlar yaklaşabilir. Ben dinlerin, felsefelerin, bilim ve hikayelerin ötesinde gizlenen bir define değilim. Ben, hayatım, hareketim, aşkım, görevim. Ölenlerin bana kavuştuklarına gerçekten inanılmış olsaydı, insanlar ölüm için sevinçli bayramlar icat eder ve bana yaklaşmak için ölüm yarışına çıkarlardı. Matemleriniz, ölenlerinizi bir daha göremeyeceğinizden hakkındaki mutlak bilginizden değil, onların sizleri olduğu kadar da beni kaybetmiş olduklarına emin olmanızdan doğmaktadır. Bu gerçeği itiraf edebilecek yiğitlerinizin pek az olduğu bir dünyada, ölümü ve ölümden sonraki hayatı söz eden uğursuz avukatların sanatlarına son verildiği gün, gerçek Ahura Mazda’yı görecek ve onu kendinizde, kendinizi onda bulacaksınız.
4)     Ölüm, bilincin kendi derinliğinde sivrilerek kendi kendini yırtması, sonsuzluğun billur kubbesindeki yıldızlar gibi tortulaşıp onların ışınları gibi dağılmasıdır. Ölüm, bir mantık, ölümden sonra bir şiirdir ve hayal gücünün ötesinde uzanan bir felsefedir. Varlıkların gölgeleri şekil değiştirmekle, var olanın biçiminde bir değişiklik olacağını mı zannediyorsun?
5)     Yarım kalmış olmansa rağmen evren, önünde Ahura Mazda’nın kutlandığı sonsuz bir anıttır. Ölülerinizin bilinci, bu anıtı süsleyen pırlanta çivilerdir. Bu eserin mimarı, çivileri kendi ruhunun ateş ve nuruyla sivriltmiş, onların parıltısı ile kendi gözlerinin kamaşacağını dikkate almamıştır. Bunun içindir ki, Ahura Mazda, bir yenisini inşa etmek istemez ve toprağını geri vermez; zira henüz eskisini kendi göksel hayaline uygun bir hale getirememiştir. Eserlerini sonsuz olarak tamamlamaya çalışan Ahura Mazda’nın kullandığı harç, ölenlerin bilinci kadar da bedenleriyle sulanmıştır.
6)     Yaşadığınız alemde hoşnut olmasaydınız, ölümden sonraki alemi, yaşamakta olduğunuz aleme benzetmezdiniz. İnsan, yeryüzündeki gölgesini, öteki aleme uzatmakla, her iki alemde de aynı güneşin parladığını zanneden bir körden, iki alemde de aynı seslerin yankısını işitir gibi  olan bir sağırdan farksız olduğunu ispat etmiş olur. Ölüm, ağırlığın tükenmesi, zaman dairesinin merkezde yoğunlaşması ve uzay dairesinin hareketine son vererek bilincin özgürlük evereninde yumurtlamasından başka bir olay değildir. Dinleriniz, felsefeleriniz ölümü, dünya bahçesindeki özgürlük ağacının köklerini kurutmak ve doğanın adaletini ateşlemek için icat etti.
7)     Ölüm, olayın sona ermesi değil, yeni olayların başlamasıdır. Hayat ağacı, yapraklarını dökecek ve köklerini bunlarla besleyecek yeni yapraklar açacaktır ve sen bir parçası olduğun evrenin ölmezliğine hizmet ederek sonsuzlaşacaksın. Zira, insan Ulu Mimarın eseri içindeki gerekli olan harçlardan biridir.
8)     Ölmek, sahip olduklarını terk etmek ve sahip olma isteğine son vermektir. İnsan ise , bu gerçeğe razı olmadığı içindir ki,  daha hayatta iken, ölümden sonraki bir dünyada  servetlerini elde etmek sevdasına düşmektedir. Bunun içindir ki, ölümlerine üzülmeyiniz diye, erkeğin ve hele kadının ruhuyla bedeni, ihtiyarlığında dayanılmaz ve çekilmez bir hale getirilmiştir. Anlıyor musun Zerdüşt? Hayat, elde etmek, ölüme terk etmektir. Hayat, istemek, ölümden vazgeçmektir.
9)     İnsan, ölümsüz bir alemden sonsuz aleme göç etmeye çalışan bir yolcudur. O, bu yolculuğa doğmadan önce başlamıştı, öldükten sonra da devam edeceğini ümit eder. Yüklerini sırtlarında taşıyanlar, çabuk yorulacaklar ve onları bir tarafa atarak uzaklaşmaya mecbur olacaklardır. Kendinizle beraber taşıyabileceğiniz, ruhlarınızdan saklanmış olanlardır ki, bunları terk etmek isteseniz bile onlar, kanguru yavruları gibi, sizleri asla yalnız bırakmayacaklardır.
10)                        Ölümü sevecek kadar tabansız, hayata bağlanacak kadar aç ve öteki dünyada adalet bekleyecek kadar hasta ruhların sayıklamaları, ne vakit sona erecektir? Hayat, bir ödül ise, ona layık olunuz. Ölüm bir ceza ise ondan kaçınınız, bu dünyadaki haklara saygı göstermek suretiyle öteki dünyada hak ve adalet dilenmekten kurtulursunuz.
11)                        Bedeni toprak, ruhu yıldızlar çeker. Zira, birincisini toprak, ikincisini gökyüzü besler. Ateş yakıcı olduğu kadar da ısıtır, çiğleri pişirir, bükülemeyeni eritir. Ruhun bedene yaptığı oyun da bundan ibarettir.
12)                       İnsan eğreti bir varlıktır. Borcunu ödeyecek, topladığını dağıtacak, fakat verdiğini geri almayacaktır.
13)                        Beden, ruhun elinde ve ruh bedenin kesesinden bir şeyler yapmak ister; ikisinin sürekli savaşı, “ sen’i” meydana getirir. Bunlardan birinin galip gelmesi, ötekinin isyanlarını susturur mu zannedersin? Kendini aldatmak için boşuna bahaneler arama… Ruh, beden sarayında bir yankı ve beden ruhun feryatlarını şekillendiren bir seramik kubbedir…
14)                       Değişmekten korkanlar, yenileşmenin zevkini tadamayanlardır. Ölümün bile bir çekici tarafı olmasaydı, onun ötesinde bir şeyler bulacağınızı ümit eder miydiniz?
15)                        Sen ruhu, kendinden ayrı ve kutsal bir güç zannediyorsun; oysa ki o, beden kimyahanesinde tüpleri taşıyan bir sıcaklık, ısınan, ısıtan ve eriten bir eczanedir ki, zerreleri yine senin kendi bedeninde birikmiş, dağılmış ve yayılmıştır. Bedenle ruh için ayrı iki gelecek yoktur.
16)                        İhtiyarların ölümünü olağan bulduğun halde, gençlerin ölümüne üzülüyorsun. Ölümün hepsi doğaldır ve asıl acınacak olan ihtiyarlarınkidir. Zira onlar her şeyin lezzet ve değerini yeni anlamaya başlamışlardır. Gençler ise, hiçbir şey tatmamış, öğrenmemiş olduklarından kaybettikleri, üzülmeye değmeyen bir uyanıklıktan ibarettir!
17)                        Ancak öldüğün vakit düşünme hastalığından kurtulacak ve belki de daha aydın ve geniş düşünceler aleminde katıksız bir düşüncenin kendisi olacaksın!
18)                        Senden sonrakileri ve senden sonraki dünyayı mı düşünüyorsun? Onlar daha mutlu bir alemde şimdikinden daha çok mutlu olacak ve daha çok acı çekecek; senin bilgeliğinle alay edeceklerdir. Alemde bir kötülüğün varlığına inanıyorsan, bunun en hafifi bulunduğun devirde yaşamaktır, Zerdüşt!
19)                        Zararları düşmanlarına ödetecek kadar güçlü olduklarını zannedenler, kazanmış oldukları düşmanlar yüzünden ne kadar güçsüz olduklarını fark etmezler. Doğdukları güne lanet edecek kadar kendilerini şansız sayanlar, yaşadıkları güneşini başkalarına söndürmek isteyenlerdir. Hayatı, kaderin bardağından eriyebilen bir kaşık bal sayabilirler, ölümün karanlığına sığınmakta acele etmezler. Onlar, öldükten sonra, güneş daha parlak, çiçekler daha renkli ve kokulu, kadınlar ise daha güzel ve çekici olacaklar.
20)                        Dış dünyanızı güneş, iç dünyanızı bilgi ve aşk aydınlatır. Güneşin sokulmadığı derin mağaralar vardır. Aşk ve bilgisizlikten yoksun olan çukur ve siyah ruhlar da vardır. Bu çukurlarda Ahura Mazda’nın lambası söner ve Zerdüşt’ün ateşi kül olur. Beni ve yüce gerçekleri düşünürken gözlerin kapalı ve buldukların aydınlığa savrulmalıdır. Ruhların karanlık çukurlarından gezinmek isteyenler, gözlerini dumandan esirgemeye ve uçurumların dibindeki aç ve kör yaratıklardan ürkmemeye mecburdurlar. Bunun içindir ki, Zerdüşt inzivasında bana yaklaşmak isteyen korkakları sevmiyorum. Ben ruhların uçurumlarında çalgı çalan ve oralarda can verirken de gerçek dansını tekrarlayan sanatçıyı seviyorum. Zira; ölümsüz olanlar yalnız onlardır.
21)                        Hiçbir katil öldükleriyle beraber gömülmez. Kurtların acıktığını ve kaplanların kudurduğunu anlayan hiçbir yolcu, arkadan geleni beklemek için hayatını tehlikeye atmaz. Mezar taşlarınızda, cinayetlerinizin itiraflarını görenler, aynı mezarlığa gömülmekten ürkerler. Zerdüşt şehit ettikleri ile beraber gömülsün ve kalabalığın kulakları, onun feryatlarına karşı tıkansın!... Kendini göklerde kanatlanmış sananların yerlerde süründüğünü ve yerlerde sürünenlerin göklerde uçtuğunu görebilmek isterim. Düşündüklerimiz, uçmaya layık olanlardır. Uçurttuklarınız avcıların okundan kurtulmaya çabalayan suçlulardır. Bunların ölülerini yıkamak için mi gözyaşı döküyorsunuz?
22)                        İnsanın başarabileceği işlerin en kolayı ölmektir. Gerçek görevin yaşamak ve yaşatmak olduğuna akılları ermeyenler, kolayca ölürler. Zira; onların artık yaşamaya da hakları kalmamıştır. Onların bedenleri ölü ruhlarını taşımaktan usanmış tabutlardır. Ölüm, aşılması gereken bir uçurumdur. Tepelerde uçmayı sevenler uçurumların derinliklerinden ürkmezler.
23)                        İnsanın başarabileceği işlerin en gücü yaşamaktır. Ölmenin kolaylığına akıl erdiremeyenler, yaşamanın çetinliğinden aldıkları haz ile sarhoş olurlar. Zaten onların, ölmeye de hakları yoktur. Onların ruhları, duygusuz cesetlerini taşımaktan yorulmuştur. Hayat tırmanılması gereken bir tepedir; uçurumların karanlığına ürperenler, gözleri kararmadan ve başları dönmede, tepeler arasındaki neşeli hayat oyununa devam ederler.
24)                        Akıl bir bataklık gönül bir girdaptır. Akılda gerçek sinekleri uçuşur, gönülde aşk arıları çırpınır ve hayatınız bu iki tehlikeden şifa uman bir sancı olur. Büyük günahlılarda büyük fakirlerin kurtuluş ümitleri, ölümsüz bir alemin manzarasında çiçeklenir. Onlar, aslı bırakım şekilden ve gölgeden yardım isteyen hayal hastalarıdır.
25)                        Ölümün ne olduğunu mu öğrenmek istiyorsunuz? Demek ondan korkuyorsun, Zerdüşt!... Senden evvel ölmüş olanların senden daha az kıymetli olmadıklarını söyleyen bilgeler gelmiştir. Sen kendini bütün ölenler ve ölecek olanlardan daha mı çok yaşamaya layık görüyorsun? Bu topraklarda yeteri derecede doymamış olanlar, hasretini çektikleri zevk ve lezzetleri ölümlerinden sonra tadacaklarını ümit ederler. Onlar bu suretle, şu görünür alemde işledikleri kötülükler yetmiyormuş gibi, mutlu ve kutlu bir sonsuzluk alemini de kirletme hevesine katılırlar. Eğer onlar ölümün gerçeğini kavrayabilecek kadar bilgili olsaydılar, bir daha bana görünmek için yeni yollar ve yeni dinler icat etmezlerdi. Hangi erdemlerinize güveniyor, hangi hizmetlerinizin karşılığını istiyorsunuz? Erdem, başkalarından beklediğin görev, başkalarına yüklediğin hak, kendin için dilediğin ceza, başkalarına layık gördüğün adalet oyunları değil midir?
26)                        Servetlerini bin bir hile ile kazanmış zenginler, ömürlerinin sayısız yıllar kadar uzayacağını sanan sağırlar. Onlar, hiç olmazsa kendilerinden evvel gelenlerin ve ne olduklarını işitmiş olsalardı, açlıklarını giderecek olan başka bir manevi nimetin arkasına düşebilirdi.
27)                        Ölmek yok olmak demektir. Ötesinde neler olup bittiğine dair uydurulan hikayeler, olmasını istediğiniz serüvenlerdir. Bunları sizlere söyleyen ben değilim. İnsan türlü maksatlarla yarattığı bu maslarla, ölümlülüğün ve kendinden sonraya kalacak olanların acılarını azaltacağını derken, içinde yaşadığı bu güzel ve sevimli alemi, çekilmez ve külfetine dayanılmaz bir fenalık haline getirmektedir. İnsan doğduğu alemde mutlu olmak için yaratıldı. Öteki tarafı onu asla ilgilendirmez. Benimle ilgisini düşünmeye ise, hiçbir ölümlün ne hakkı nede gücü vardır.
28)                        Ruhlar kendi kokuşmuş cesetlerini görmekten, daha sağlıklarından nefret ederler. Bedeninin kendilerine çektirdikleri yetmiyormuş gibi bir de öldükten sonra mı bu doyumsuz yükü tekrar görmeye özeneceklerdir? Ölüm, özleminden başka bir şey değildir. Ruhları mezarlarda aramayın, onlar, bir daha aynı beden kalıbına girmek korkusuyla sonsuzluğun bilinmedik evrelerine çekilmişlerdir.
29)                        Hiçbir yaratık geri dönmez. Zira; yaratan pişman olmaz ve yarattığına zulmetmez.  Evrenin ruhu daima yeniye ve ileriye giden bir hayat ve hareketle yoğrulmuştur. Bu ruh insanda en yetkin şekline ulaşmıştır. İlerleme yolunda geri kalan, yerinde sayan, kaldığı yerde çürüyerek, fakat alemin insanda billurlaşan çeşitli ve olgun kudreti, yetkinlik ve dolgunluğun asla ulaşılamayacak olan taşkın sınırlarına doğru eserlerini vermeye devam edecektir. Kuruyan yaprakların başka bitkileri büyütmek için gübreleştikleri gibi, eskiyen düşünceler ve çürüyen bedenler de yeni düşünce ve bedenlerin gelişmesine hizmet eden besinler olacaktır.
30)                        Bu dünyadaki hayatı yeter bulamadığınız içindir ki, ölümden sonrada uzayan bir hayat mitolojisi icat ettiniz. Kendinizi çok beğendiğiniz içindir ki, beğenmediğiniz bu dünyadan daha üstün ve uzak bir dünyanın dileklerinize uymasını istiyorsunuz. Zira, yaşadığınız alem, nimetlerini ancak layık olanlara sunmaktadır. Yoksul ve tembel ruhlar, sefaletlerinin tesellisini, kendilerine direnmeyen olmadık bir alemde bulmaya özenmektedirler. Çok verimli olmak için kısırlaşmaya, bereketli olmak için kurtlanmaya heves eden ölümlülerin bu aldanma ve aldatma oyunlarında, zarar eden ben olmadığım gibi, kâr edenlerde kendileri olmasa gerekir.
31)                        Kendi tattığınız acılar yetmiyormuş gibi, kendinizden sonra gelecek olan nesillere de bu acıyı fazlasıyla miras bırakıyorsunuz. Servetlerinizde dünün ve başkalarının gözyaşları, şöhretlerinizde bu günün yalanları, erkinizde yarının zulümleri saklıdır. İnsan, içinde faciaların oynaştığı bir tarihtir. Onu bir defa da bana okutmak istiyor ve beni olmadığım yerlerde arıyorsunuz. Sizler, benim adıma işlenecek yeni cinayetlerin haberciler ve canileri kaldığınız sürece, ben sizin çığlıklarınızın bir yankısı olamam.
32)                        Ahura Mazda’nın her şeye gücü yeter. Fakat neden senin inandığın ve inandırmak istediğin şeyleri gerçekleştirmeye zorunlu olsun? Seni ve senin gibileri neden yeniden yaratsın? Daima başkalarını ve başka şeyleri yaratma gücüne sahip olan Ahura Mazda, parçalananı yeniden yapıştırmaz.  Bir kalıptan çıkardığı şeyi bir daha aynı kalıba dökmez. O bir birine benzeyen aynı şeyleri tekrar etmekten tiksinir. Daima bir başkasını, daima bir yenisini ve sonsuz bir surette biri birinden farklı olanı yaratmak sureti ile göksel kudretinin ongun ve bereketini belirtir.
33)                        Hiç kimse, işlerini tamamlayarak ölmez. Her ölü arkasında birçok yarım kalmış işler bırakır. Bunun sebebi sonsuzluk duygusu içinde daima yeni işler ve eserler yaratma tutkusudur. Asıl hayatı ve ilerlemeleri düzenleyen, yarımları bitirmek ve gelecek nesillere tamamlamaları gereken bir takım eksik ve yeni işler bırakmaktır. Bu suretle onlarda ölümlülerin arkasında sonsuzlaşan eser ve düşüncelerinin yüceliği içinde ölümsüzlüğün tadını alacaklardır.
34)                        Ölmek, sağlığında bir işe yaramamış bedeni, daha işe yarar bir hale getirmektir. Ölülere mezar taşı dikilmeyen bir devrin gelmesini bekliyorum.
35)                        Siz cılız ve şişman solucanların, toprak altında nasıl kucaklaşarak uyuduklarını görmediniz mi? Bazen çok yoksun ve çok güçlü iki insanın bir mezarda kardeşçe uzanmış olduğu da görülür. Hayat ve gerçeği bu açıdan seyretmeye dayanabilseydiniz insanlığın erdem ve kardeşliğini azaltıp çoğaltmaya ne paranın, ne silahın ne makamın ve hatta nede Ahura Mazda’nın gücü yetebilirdi.
36)                        Ölüler yaşayanların hasretini çekmektedirler. Kavuşmak için acele mi edeceksiniz?
37)                       Hastalık yaşam umudunu yorgunlaştıran bir sersemliktir ve hayat ölümden ürken bir hastalıktır. Ne için ölümü korkunç buluyorsun? Senden evvel gelenlerin hepsi bu sınavdan geçmediler mi? çağında yaşayanlar olduğu kadar da, sonsuz gelecekte türeyecek olanlar da, bu kapılardan geçeceklerdir. İnsan, yalnız kendi başına gelebilecek bilinmedik bir felaketten korkabilir. Ölüm, başlı başına bir zevk ve hatta hayatın son görevi olmasaydı, ona susayanların sayısı bu kadar çok olabilir miydi?
38)                       Kalıplara bağlanmış olan zeka, kalıpların dışındakileri görmez. Tartılan ve ölçülebilenin dışında sonsuzluk vardır. Ölüm, sınırlıdan kurtulup sınırsız nefes almaktır, ölümlü güneşlerin ışığından kurtulup sonsuz ışık içinde kaybolmaktır. Mutluluk, görünmekte ve kendini göstermekte değil, kaybolmakta, gizlenmekte kendi sonsuzluğu içinde eriyip gitmekte saklıdır. Ahura Mazda’ya imrenenler, ona yüklettikleri sıfatları, kendi nefislerinde toplayabildikleri gün, ona kavuşmanın gururunu tadacaklardır. Ahura Mazda, karanlık ruhların tek ışığı, bilgisiz ruhların tek bilgisi, bilgisizliğin tek mantığıdır.
39)                       Hayat senin arkanda değil, sen onun arkasından koşacaksın. Sen şehirleri ve ülkeleri dolduran insanların yaptıkları işlerden ve nereye olduğunu bilmeden akıp gittikleri yerlerden memnun mu olduklarını sanırsın? Başlarını, bir yastıkta dinlendirmekten başka bir şey düşünmeyen bu yorgun adamlar, akıntıya kapılmış bir tahta parçasından farksızdırlar. Onlar, bir yere takılıncaya kadar yollarına devam edeceklerdir. Şu gölgedeki yıldızlardan dünyanıza kavuşmak isteyen, kim bilir kaç milyar tane vardır.  Fakat doğa onları ısınmasın, yalnız korkutsun diye bir ahır kapısındaki kazığa bağlanmış köpekler gibi, boşluğun belirli yerlerine zincirlemiştir. İster istemez katlanacak, ister istemez boyun eğeceklerdir. İnsanın ilk görevi yaşamak son görevi de ölmektir.
40)                       Hayatını hissetmekle geçiren adam, ölümü bir o kadar tatmış demektir. Ölümü özleyip durandan çok daha çok hayatı seçene rastlayamazsınız. Hayatı sevmekte, sevmemek kadar tehlikeli olabilir. İnsanlığın büyük trajedileri, bu iki duyguya esir olanların eseridir.
41)                       Ölümden sonrası dirilmek mi? Demek ki yeryüzündeki hayatından yeter derecede kanmadan ve bu yüzden ölümün ötesinde de yaşamaya devam etmek istiyorsun. Eğer alın yazınızda böyle bir yaşam varsa, ya doğanın sonsuzluğu içerisinde karışacak olan bilincinin enerjisini kozmik olaylar kaosunda gezdirecek veya benim katıma ulaşacaksın!... Fakat ne yüzle? Ömürleri boyunca inanmadıkları şeylere inanmış görünen ve inanmış göründüklerine  göre de yaşamamış olan zavallıların, benim katımda işleri nedir?!... Temiz, olgun ve kendinden emin olanların ne bana, ne de ölümden sonra dirilmeye ihtiyaçları vardır. Onlar, saf ve yüce ruhların sonsuz mutluluğu içinde sonsuzluğun tadını yoklukta tatmış olacaklardır. Zira, ölüm bütün canlıların merak ettikleri aleme dalmaları demektir!
42)                       Doğanın ölüme yaklaşan bir adamı, ne kadar buna layık bir hale getirdiğine dikkat ettiniz mi? Şu halde ne için bu hale gelmeden ölümü özleyip duruyorsunuz? Ahura Mazda’yı sevindiren, yalnız yaşamak, doğaya, kendine din ve tarikatlarınızın telkinlerine rağmen sonuna dek yaşamaktır.
43)                       Bu alemde her şey yıldızlar gibi bir daha çakmak için batarlar. Doğmuş olanlar başka bir alemde batmış olanlardır. Fakat, bu alemde ölmüş olanların başka bir alemde doğacaklarını uyduranlar, hiç olmazsa adlarının bu alemde sonsuz olarak kaybolmasını istemeyen sanatçılardır. Zira, ölü cesetler, yeni yaratıkların, düşünce leşleri ise, yeni düşüncelerin besini olurlar. Sitelerde ölen Zerdüşt, mağaralarda veya ormanlarda mı doğmak istiyor? Öyle ise ne için yalnız değilsin? Zira nar, tenlerinin toplamından meydana gelmiş olan bir birliktir; onlardan ayrılamazsın. İnsanlık olmasaydı, insan ne işe yarardı? İstediklerin ondan, söylediklerin ona ve varlığın onun eseri değil midir?
44)                       Ruhunuz, bedeninizden önce yok olur ve insan bedeninden değil, ruhundan ölür. Zira, ölüm hakkındaki tasalarınız ona değer biçen düşüncelerinizin ürünüdür. Ruhu beğenmeyen beden, onu kendi ciğerlerinden söker ve sonsuzluğa tükürür. Zira, beden ortak istemeyen bir kıskançtır. Ona bu dünya gereklidir, çünkü bedenin bütün istekleri bu dünyadadır. Bedenleri ruhlarından önce ölenler, ruha azap çektirirler. Bedeni çirkin, sefil ve çekilmez bir ruhu yük sayan ruhlar, onu kendiliğinden terk edip gidemezler. Beden kıskacından ezilmeye, sıkışmaya ve özsuyunu ona terk ederek bir posa gibi püskürtülüp, atılmaya mahkumdurlar. Beden ruhun kerpetenidir ve ruh bedenin elinde bir çürük diştir. Baş ağrılarınızdan gönül ağrılarınıza kadar sızlayan bütün varlığınız gibi, ağız tadınızdan vicdan hazzınıza kadar bütün sevinen varlığınız da, bu mengenenin türlü derecedeki baskısı saklıdır. Ölmeden önce ölmek için bedenlerini veya ruhlarını telkin edenler, başkaların hayatlarını kıskanan cimri ve kısır yaratıklardır; onlara mı inanacaksınız?
45)                       Felaketlerin en büyüğü ölmek değildir; ölmemektir. Bir gün adalet önünde hesap veren tanrı taslaklarına rastlayacaksınız, o vakit şerefli bir fakirliğin, zengin ve kudretli bir şerefsizlikten ne kadar daha üstün olduğunu anlayacak, hayatın da, ölümün de, gerçek anlamını kavrayacaksın!...
46)                       Dinlenmek ve yaşamak isteyenler, uyumaya değil, yıkanmaya muhtaçtırlar. Kirleriniz uykuda artar ve daha da ağırlaşır. Uyanık ruhların aleminde her şey yeni ve çekicidir; zira onda hayatı uzatan eylemlerin alkışları duyulur. Uyanınız!... Uykunun derinliğini görenler, horultunuzdan can çekiştiğinizi sanacaklardır!...
Ahura Mazda böyle dedi ve sustu.
***
Zerdüşt inancında ölümü de içeren üç ilahi ile bitirelim.
AHUNA-VAIRYA (Yasna 27.13)
Ölümlü efendiler gerçekleştirirken iradelerini dünya üzerinde,
Böyle onların Aşa Hocalarının bilgeliğiyle;
Vohu Menah'ın armağanları gelir ödül olarak,
Yaşamın efendisi sevgiyle yapılmış eylemlere;
Tabii ki Ahura'nın Kşatriya'sı aşağıya gelir.
Hizmet edenlere gayretle alçak gönüllü kardeşlerine…!

AŞEM VOHU (Yasna 27.14)
İyi olanların en iyisidir doğruluk,
Işıltılı amacıdır dünya üzerindeki yaşamın;
Bu Işık'a ulaşır biri doğrulukla yaşarken
Yalnızca en yüce doğruluk adına…!

YENGHE HATAM (Yasna 27.15)
Taparız bu erkeklere ve kadınlara,
Her ibadetleri,
Aşa, yaşamın sonsuz yasası ile dolu olan;
Onlar Mazda Ahura'nın gözünde,
En iyi ve en ölümlülerdir;
Bunlar en gerçek liderleridir insan oğlunun...!

Kaynakçalar
3.     Kelimenin anlami; en büyük bilgedir
  1. Zerdust Ibadeti
  2. Cemil Sena; Ahura Mazda Böyle Dedi, İstanbul 1960, Antalya 2012

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...