Anadolu'da horoz kültü



Anadolu'da horoz kültü

Horoz Anadolu da yaygın olarak dini Motiflerde kullanılmıştır. Doğu Anadolu’da yaşayan Yezidiler, Malik-i Taus'u Horoz şeklinde betimlerler.

Dilimizde
Horozlanmak!
Kart horoz!
Horozuna kışa demek!
Horozunu ürkütmek!
Horozuna kravat takmak ( argodan ).
Vakitsiz öten horoz!
Her horoz kendi çöplüğünde öter!

Benzeri yüzlerce deyim vardır.
Neden başka kuşlara aynı iltifatlarda bulunulmamış da horoza bu ayrıcalık verilmiştir?
Birlikte irdeleyelim.

Galatlar kimdir?

Hint-Avrupa kavimlerinden biri olan Keltler’in ilk izlerine M.Ö.600 sıralarında Güney Fransa’da rastlanmaktadır. Daha sonraları İsa’nın doğumundan önceki yüzyıllarda Keltler (Galatlar) bütün Avrupa’ya yayılmış ve bir bölümü Kuzey İtalya’da diğer bölümü Alp ve Pirene Dağları ile Ren Irmağı arasında kalan ve Belçika’ya değin uzanan bölge içinde oturmuşlardır.
Keltler’e Hellenler Keltai ya da Keltoi, Romalılar ise Galli (tekil hali Gallus) derlerdi. M.Ö. 278/277 yılında üç büyük boy halinde Anadolu’ya akın edip sonraları Kızılırmak yayı içinde ve Ankara ile Pessinus yörelerinde oturan Keltler’i ise Hellenler Galatai (tekil hali Galates) adı ile anıyorlardı.
Orta Anadolu’da yaşayan Keltler ( Galatlar ) Ankara Keçisi ve Ankara Tavşanını zaman, zaman totemleri arasında almışlar.
Şimdi diyeceksiniz ki Galatlarla Horozun ne ilgisi var?

Galatlar Anadolu’ya kara ve denizyolu ile gelirler. Anadolu da birçok kavmin Çift başlı Kartal, İnsan başlı kanatlı Aslan, Geyik, Hititlerin Güneş diagramı gibi totemlerinin yanında Galatların ( Keltlerin ) inanç totemleri de Horoz dur. Galatlar gemilerinin ön kısmına kötülüklerden koruması bağlamında görkemli Horoz figürleri bulundurulurmuş.
Gallo aynı zamanda Latince Horoz demektir. Latinler bu sözcüğü Galatların kuşu, tavuğu, sembolü anlamında kullanmış olmasınlar?
Son yerleşim yerleri ise Denizli’den itibaren İzmir özelliklede Foça’dır.
İstanbul’un Galata semtini ve Galata Kulesini 1348 yılında Cenevizliler inşa ederler. Cenevizlilerin ( İtalya - Cenova’lı ) Galata’ya yerleşmeleri ise 11. yüzyıl sonlarıdır.
Keltlerin Anadolu’yu terk etmelerinden neredeyse bin yıl sonradır.
Antik çağdaki adı Sykai ya da Sykaena (incirlik) olan Galata, kimi kaynaklarda Sykudis olarak geçer. Bu dönemde Galata'nın surlarla çevrili küçük bir kasaba olduğu, bir kilisesi, bir hamamı, bir tiyatrosu, beş değirmeni, 400 hanesi, 40 şehir muhafızı bulunduğu yazılır.

"Gala" sözcüğü Rumca "süt" anlamına gelir Galata'nın adının semtteki süt mandıralarına gönderme yaparak türetildiği söylenirse de bu görüşü destekleyen tarihsel kanıtlar, belgeler yoktur.

Galata'nın İtalyanca "denize inen yol" anlamına gelen galata kelimesinden de türemiş olması muhtemeldir. Ortodokslar'ın, Katolikler'i Galus (bu sözcük bir yerde tanıdık geliyor!) olarak adlandırması, Galata'nın bir katolik kasabası olması ve Anadolu'da Katoliklerin yaşadığı yerlere Galatea denilmesi, semtin adının kökenine ilişkin diğer bir görüştür.
Arapça dilinde ğaliz kalın, kaba, yontulmamış, dağlı ( galiz küfür ) bağlamında kullanılan sözcük buradan türemiş olmasın? Karşı inançtakilere aşağılama bağlamında bir gönderme olmasın?

Galata'nın parlak dönemi 12. yüzyılda buraya bazı ayrıcalıklarla yerleşen Cenovalılar ile başlar. Bölge bir ara Venediklilerin eline geçer. 13.yüzyıldan sonra bölge Cenovalıların egemenliğinde bir Latin Kolonisidir.
Galata çeşitli mezheplere, tekkelere ( Bektaşi, Mevlevi ), dinsel ayrımlara bağlı Müslüman, Rum Ortodoks, Ermeni (Gregoryen, Katolik, Protestan), Süryani, Keldani, Yahudi (Romanyot, Karay, Seferad, Eşkenaz ) , Arap, Çingene, Sırp, Arnavut, Ulah, Cenovalı, Venedikli, Fransız, Levanten topluluklarıyla zengin bir dinler, diller mozaiği oluşturur
Bu Cenevizliler Anadolu’dan göçen Galatların torunları olmasın?
Galatlar Perslerin baskısına dayanamayarak Anadolu’yu deniz yolu ile terk ederler.
Hiç kalan olmamış mıdır?
Mutlaka kalanlar da olmuştur.
Göçenlerin büyük kısmı yeniden Anayurtları Fransa’ya yerleşirler. Önce Akdeniz bölgesine ( Marsilya civarı) sonra Langue D’Oc ( Oc dili – ilginç ve farklı bir dil olsa gerek?) bölgesine ve daha sonra da Galya bölgesini yurt edinirler.
Marsilya’ya bölgesi kaynaklı Fransa’nın bu gün ulusal sembolü olan Horoz Anadolu kökenli Denizli Horozu olmasın?
Horoz Anadolu da yaygın olarak dini Motiflerde kullanılmıştır. Doğu Anadolu’da yaşayan Yezidiler, Malik-i Taus’u Horoz şeklinde betimlerler.
Ehl-i Sünnetin mitolojik kurgusunda göğün yedinci katındaki tanrı divanının altında bir horozun mevcut olduğu ve ezan vakitlerinde öttüğü inancının yaygın anlatımıdır.
Aleviler Cem öncesinde dedelere kestikleri ( Cebraili tığlamak – meşhur Kızılbaşlar cemde horoz keserler iftirası! ) horoz geleneği de Anadolu kökenlidir. Bunun yanında kıymetli konuklara horoz kesmek, ziyaretlerde adak olarak kesmek şeklinde yöresel de olsa sıklıkla rastlanılan bir olgudur.
Miraçnamede de Cebrail, Horoz figürü şeklinde betimlenir. Hz. Peygamberle ilgili en önemli ilk tasvirler Moğollar devrinde resimlenen Miraçname’de yer alır. Kitap metni günümüze ulaşamamış olmasına rağmen minyatürlerinden bir kısmı TSMK.’nde yapraklar halinde bir albümde bulunmaktadır (H. 2154). Metniyle birlikte günümüze ulaşan tasvirli Miraçnâme, Paris Bibliothèque National’dadır (Turc. 190). Baysungur’un nakkaşhanesinde 1436 senesinde hazırlanmış eserin dili Uygurca olup içinde 57 adet minyatür bulunmaktadır. Eserin ilk minyatürü Cebrail (as.)’ın Hz. Peygamber’in evine gelerek O’nu miraç yolculuğuna davetini göstermektedir.
Orta Asya’daki Türk kavimlerinde böyle bir totem ve gelenek var mıdır?
Ben okumadım, rastlamadım, duymadım. Duyan, okuyan, bilenler var ise bizi aydınlatırlar herhalde!

KRİTON, ASKLEPİOS'A BİR HOROZ KES!

Gelelim bizim Anadolu da yaşandığı biline Sokrates ve Kriton arasındaki tarihi anekdota bu anekdot bile Anadolu yaşam tarzında Horozun önemini belirtmekte yeterli söylem değil mi?
Sokrates'in son dileği, tam iki bin beş yüz yıldır, içeriği ile ne demek istediği hala tartışılmaktadır.
En yakın öğrencileri yanı başında beklerken, Sokrates baldıran zehrini yuttu ve zehrin felç edici etkisi ayaklarından başlayıp yüreğine doğru hızla yayılmaya başladı. Sonu gelmişti ve artık ölmek üzereydi.
Bu son anında ağzından şöyle bir cümle döküldü. En yakın öğrencisi ve arkadaşı olan, Kriton'un ellerinden tutarak ağzından şu cümle çıktı.

'Asklepios'a bir horoz adadım onu yerine getir, sakın unutma!'

Sokrates, yaşamının parmaklarının arasından gittiği, ölümün kollarına doğru yaklaştığı son anında, acaba neden Kriton'dan iyileştirme ve sağlık tanrısına sunulmak üzere bir adak horoz kesmesini istemiştir?
Bu sözler, nesiller boyu, tam iki bin beş yüz yıldır, düşünen insanlar, akademisyenler ve araştırmacılar tarafından hep araştırılmış ama bir bilmece olma özelliğini korumuştur.
Sokrates, korumak ve ulaştırmak üzere adeta mesajını bir şişeye koyan bir kazazedenin yaptığı gibi, bize ulaştırmak üzere, ölmek üzere olduğu bir anda, bu cümleyi bize ulaştırması için, zaman okyanusuna mı bırakmıştı?
Ne demek istemiş ve nasıl bir mesaj vermek istemişti?

En yakın öğrencilerini dahi düşüncelere iten bu cümle ile ne yapmak istemişti?
Sözlerinin derinliklerinde mühürlü duran, acaba aralıksız yaptığı araştırmaların sonucu mu durmaktaydı?
Kendi hayatında ölümü bir iyileşme olarak mı, görmüştü?

Belki de Sokrates, ölme kararını verip, baldıran zehrini yuttuğu anda kendi iç ibriğinde büyük bir bütünlük yüksekliğine ulaşmıştı.
Bir ihtimalde, anlamak için ölümü kullanmıştı. Yani kendi iç dünyasında, oluşan durumları değerlendirmiş ve var oluşun dönüp dolaşıp, en son girdiği sığınağı, ölümü son mesaj olarak vermiş ve ölümün kaçınılmaz olduğu bir dünyada, zamanın ne kadar önemli olduğunu ve her anın değerlendirilmesi gerektiğini anlatmak istemişti.
Bunu yaparken de, yaptığı tezat, ne kadar ilginç en az kendi canına kıyması kadar şaşırtıcı, kendi yaşamına ellerinle son veriyorsun ve bu anda, sağlık ve iyileştirme tanrısına yardım için yakarmıyorsun da arkadaşı Kriton'dan, sunak da ona bir horoz kesmesini yani şükranlarını ifade etmesini istiyorsun.
Yoksa yoksa ölümü bir iyileştirme olarak mı gördü?

Fiziksel ölümün kaçınılmazlığını zamanını beklemeden kendisi denemiş ve gerçek ölümsüzlüğünü bu cümle ile sonsuza kadar taşıyacağını mı ifade etmek istemişti?

Yoksa böyle bir tezat oluşturarak, gerçek ölümün yaşarken de olabileceğini mi ifade etmişti?

İnsanlığa bir mesaj vermek için, kendi vücudunu mu kullanmıştı?

Büyük araştırmacı ve kâşif Sokrates, tezat bir ifade ile belki de bir öğreti bırakmak istemişti, ölüm ve iyileştirme tanrısı ve asla ondan istenen bir yardım yok.
Herkesin ancak kendi kendisine yardım edebileceğini ve boş inançlardan kaçınılmasını gösteriyordu belki de kim bilir?

Yüzlerce binlerce, bu şekilde soru ve ifade çıkarılabilir, biz bilinen son cümlesini yineleyelim

- Kriton! Benim için Asklepios' a horoz kes! Yerine getir! Sakın Unutma!

Rivayet olunur ki Sokrates ölüme götürülürken sevgili eşi arkasından feryat ederek
- Sokrates, seni haksız yere ölüme götürüyorlar!
Bilge Sokrates eşine dönerek
- Haklı yere götürselerdi daha mı iyi olurdu?

-

Klasik bir soru vardır. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?

Bu soru Horoza sorulduğunda, Horoz efendi
- Ben bu konularla ilgilenmem Horozluğumu yaparım!


Kaynakça: Sokrates’in yargılanması, Platon

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...