Üç Yüzük Alegorsisi


Lessing'in Bilge Nathan'ın adlı eserinde Üç Yüzük Alegorisi

Kendini tanımak, şu anda olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Kendini tanımak, kendimizi nasıl gördüğümüz ile başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında fark olmaması anlamına gelir. Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.

Gotthold Ephraim Lessing  “Bilge Nathan” ( 1 ) adlı eserinde;
Kral, Nathan’a üç kitabî dinden hangisinin daha iyi ve doğru olduğunu sorar.

Nathan Üç Yüzük alegorisi ile cevap verir:

“Ölüm döşeğindeki babanın özel bir yüzüğü vardır. Bu yüzük sahibini insanlara sevdirir. Baba yüzükten iki kopya daha yaptırır ve birbirinden habersiz olarak her bir oğluna bir yüzük verir ve ölümünden sonra, yüzüğüne sahip olacak olan oğlunun mirasına da sahip olacağını söyler. Zamanı gelince, miras kavgasına düşen oğullar, hangi yüzüğün gerçek olduğunun tespiti için mahkemeye başvururlar. Yargıcın kararına göre insanların en çok seveceği kardeş yüzüğün gerçek sahibi olacaktır. Her üç oğul da, her biri kendi yöntemleriyle, iyilik dağıtmaya başlarlar.”


BALTAYI BİLEMEK!

Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş. Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Aksamları da arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.
İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar.
Sonuç: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş. Birinci adam öfkelenmiş:
"Bu nasıl olabilir? Ben daha çok çalıştım. Senden daha erken ise başladım, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Bu isin sırrı ne?"
İkinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş: "
Ortada bir sır yok.. Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir.
"Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp, yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir.”

Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için caba göstermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur.
Delph’de ki ünlü tapınakta Sokrates' in şu sözü yer alır:
"İnsan kendini tanı!" Başka deyişle “ Kendini bil! “
Kendini tanımak, şu anda olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur.

Kendini tanımak, kendimizi nasıl gördüğümüz ile başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında fark olmaması anlamına gelir. Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.



ACELE KARAR VERMEYİN...


Çin düşünürü Lao Tzu'nun öyküsü...
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu
kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için
ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..

- Bu at, bir at değil benim için bir dost, insan dostunu satar mı? Dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış:

- Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.
Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın' demişler...

İhtiyar:
- Karar vermek için acele etmeyin demiş.
- Sadece at kayıp deyin.
- Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz.
Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse
bilemez.
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş... Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.
Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören
köylüler toplanıp ihtiyar dan özür dilemişler.
- Babalık demişler
- Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik
değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.

- Karar vermek için gene acele ediyorsunuz demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.
Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler, ama içlerinden
- Bu herif sahiden geri zekalı diye geçirmişler... Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara.

- Bir kez daha haklı çıktın demişler.
- Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.
Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın demişler.

İhtiyar
- Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz' diye cevap vermiş.

- O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru? Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat, kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli
silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin sonunda ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler...

- Gene haklı olduğun ortaya çıktı demişler.

- Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.

- Siz erken karar vermeye devam edin demiş, ihtiyar.

- Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihat la tamamlamış:

” Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir.
Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.

Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz
.”


Kaynakça:
1.  Bilge Nathan, Gotthold Ephraim Lessing (1729 – 1781) - Hayrullah Örs’ün tercümesinin baskı Kültür Bakanlığı Yayınları tarafından 1999’da yayınlanmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...