Saksağan Neden Öttü?


SAKSAĞAN NEDEN ÖTTÜ?

Lanet ola ol mâl'a ki tahsiline ân'ın,
Ya dîn ola, ya ırz u ya namus ola alet...!”
Ziya Paşa

Koca bir süreçte yaşam tahtama çakılmış çivilerin bir kısmı hiç mi hiç unutulacak türden değildir.
Geriye dönüp de, düşün imbiğimden yeniden geçirdiğimde bu kez geçmişte yaşanmışları bir başka anlamla yorumlamaya çalışıyorum.

Her seferinde saksağan ( alaca karga) kapımızda nefes nefese tekrar, tekrar ötmeye başlayınca; yaşlı kadınlar;
-         Aha yine misafir gelecek, inşallah hayırlı misafirdir.
Kısa bir süre sonra gerçekten mutlaka bir misafir veya yolcu gelirdi.  Eğer bu ötüşler ard, arda uzun süre tekrarlanıldığında da;
-         Eyvah, herhalde kötü haberi var!
Telaş ve korkuyla beklenirdi. Çoğunlukla da olumsuz haberler alınırdı.
Elbette bu olumlu veya olumsuz haberler yalnızca insanlara dair değildi.
Sahip oldukları hayvanlara da zarar gelebiliyordu.

Eğitimsiz, bilimsel bilgiden yoksun bu insanlar, doğanın dilini nasıl okuyabiliyorlardı?
Geceleri gökyüzüne bakarlardı. Ayın etrafında oluşan renk ve bulutlanma veya harelere göre hava tahminleri yaparlardı.
Bazı ağaçların sonbaharda yapraklarını dökülmesi sırasında aldıkları şekillerden kışın sert mi hafif mi geçeceği yorumu yapılırdı.
Çok yüksek oranda tutardı.

Arıların, karıncaların, tırtılların, çekirgelerin davranışlarını gözlemleyip yorumlayarak o yıl veya bir sonra ki dönem, hastalık, kıtlık, bolluk, kuraklık, yağış konularıyla ilgili çok isabetli öngörülerde bulunurlar ve ona göre önlemler alırlardı.

Rüzgarı dinleyerek, sıcaklığını veya soğukluğunu tenlerinde duyarak, suyu dinleyerek yorumlar yaparlardı.

Hayır, bunların hepsi tesadüf olamazdı. İnsanlar temel eğitim almadan, bilimsel bilgiden habersiz yaşadıkları halde doğayı gözlemleyip yorumlamayı öğrenebiliyorlar ve bu bildiklerini toplum bireylerine aktarıyorlardı.
Gerçekten doğa var ettiği canlılarla ve onların davranışlarıyla yaşayan insanlara mesaj vermiş olmasın?

Canlıların, beslenme, üreme, hareket etme, ses çıkarma, göç etme davranışları doğada yaşayan diğer canlılara ve de insana sürekli bir mesajlar içermiş olmasın?

Büyük metropollerde yaşayan insanların çok önemli bir kısmı, doğadaki canlıların bu zincirleme davranış ve tepkilerinden uzaktadırlar.

Bu insanlar doğanın kitabını bu yöntemlerle okumada aslında ne kadar şanssızlar. 

Yazımızı anlamlı bir kırlangıç alegorisi ile sonlandıralım.
Dişi kırlangıcın biri, adamın birine aşık olmuş. Adamın evinin
penceresin in önüne gelip, bütün cesaretini toplamış, tüylerini şöyle bir
kabartmış, güzel göründüğüne inanmış ve küçük gagasıyla cama birkaç kez
tıklamış. Adam oldukça meşgulmüş, içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş.
Tıklama sesini duyunca kafasını çevirip cama bakmış.
Onu işinden alı koyanın bir kuş olduğunu görünce şaşırmış..!!!
Bir kırlangıç...!
Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, derin bir nefes
almış, gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış.
- Seni seviyorum!
Nedenini nasılını sorma. Uzun zamandır seni izliyorum.
Bugün cesaret edebildim konuşmaya.
Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al.
Senin yanında yaşayayım.
Adam birden sinirlenmiş:
-Yok daha neler? durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? mümkün değil,
alamam, üstelik bir kuş bir insana aşık olabilir mi? insanla arkadaş olabilir
mi?
Kırlangıç çok mahçub olmuş.
Başını önüne eğmiş, ama pes etmemiş,
Bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha
şansını denemiş:
-
Lütfen dinle beni, al beni içeri!
Ben sana dost olurum, hiç canını sıkmam.
Adam kararlı, adam ısrarlı:
-
Benim kimseye ihtiyacım yok.
Seni içeri alamam, hem işim gücüm var benim, git başımdan.
Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş:
-
Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda.
Aç şu pencereyi al beni içeri.
Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım.
Çünkü ben ancak sıcakta yaşayabilirim.
Pişman olmazsın inan, seni eğlendiririm.
Birlikte yemek yeriz, hem bak sen de yalnızsın yalnızlığını da paylaşırım
Bazıları gerçekleri duymayı sevmez.
Adam da yalnızlığından bahsedilmesine içerlemiş.
Çok sinirlenmiş:
- Ben yalnızlığımdan memnunum diye hırsla cevap vermiş.
Kırlangıcın sevgiyle dolu minik kalbinin ne kadar kırılacağını hiç
düşünmeden hoyratça, kabaca kuştan kendisini rahat bırakmasını istemiş,
hatta kovmuş.
Küçük kuş son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş,
çekip gitmiş.
Aradan bir hayli zaman geçmiş.
Adam, önceleri düşünmemeye çalışsa da, son zamanlarda kırlangıç sık, sık
aklına takılır olmuş ve sonunda kendi kendine itiraf etmiş:
- Galiba ben aptallık ettim!
Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim.
Niye onun teklifini kabul etmedim ki?
Şimdi böyle bir başıma oturacağıma , keyifle güzel vakit geçirirdik birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş.
Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş.
Havalar ısınmaya başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir.
Ben de onu içeri alır, yalnızlığımı paylaşır, arkadaşlık dostluk ederim.
Güzel mutlu günlerimiz olur.
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş.
Gözü yollardaymış.
Havalar ısınmış, yaz başlamış, başka kırlangıçlar gelmiş.
Ama......
Onun ki hiç görünmemiş.
Yaz sonuna kadar pencereyi hiç kapatmamış ama nafile.
Kırlangıç yokmuş!
Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış.
Sonunda akıl sormak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.
Olanları anlatmış.
Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
Kırlangıçların ömrü 6 aydır
-................!!!
*
Hayatta bazı fırsatlar vardır.
sadece bir kez elinize geçer.
Değerlendiremezseniz uçup gider.
Elinize bu fırsat bir daha geçmeyebilir.

* Hayatta bazı insanlar vardır.
Sadece bir kez karşınıza çıkar.
Değerini bilmezseniz kaçıp gider
Bir daha asla geri dönmez.

 Dikkatli olun!
Farkında olun!
Bir düşünün bakalım!

Acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız?
Murat Şahin          2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...