Yazıma bir bilgenin özlü sözü ile
başladım. Bilgece söylenen sözler Türk dilinde “Atasözleri “ olarak
adlandırılır. Başka dillerde de bu tür tanımlama var mı? Ben şimdiye kadar
rastlamadım.
Bu tanımlama ile ataların söylediği güzel ve anlamlı sözler mi demek
istenmiş? Yoksa sözlerin atası mı denmek istemiş? Belki de her ikisi de
denmek istenmiştir.
Atalarımız hep doğru ve güzel olanları mı söylermiş, yaparmış?
Yoksa biz sadece doğru ve güzel
olana mı sahip çıkmışız?
Tıpkı tarihte ki atalarımızla övünürken:
“- Biz Alparslan’ın, Fatih Sultan
Mehmed’in, Mustafa Kemal Atatürk’ün torunlarıyız “ dediğimiz gibi hiç kimse
“ Ben Deli İbrahim’in, Sultan Vahidettin’in ( bu isimler çoğaltılabilir )
torunuyum diye söze başlamıyor.
Atalarımız hiç mi “ kem söz “ veya saçma söz söylemediler? Atalarımız hiç
mi olumsuz eylemler de bulunmadılar? Bunları niye hatırlamıyoruz?
Örnek olarak 14 yaşında ki bir kız çocuğa cinsel istismarda bulunan kişi bu
ülke de birilerinin atası değil mi? Bu ülkede vergi kaçıran, rüşvet alan,
devletin malını hortumlayan, sahtekarlığın bin bir tanesini düşünen ve
yapanlar birilerinin atası değil mi?
Bunlara sahip çıkanlara ne dersiniz?
Bunlar hiç acı çekmiyorlar mı?
Burada ciddi bir şartlanma, yamuk ve taraflı yaklaşma, önyargılı davranma,
haksızlığı olumsuzluğu görmemek var.
Bunun nedeni ise olsa, olsa şartlanmadan gelir.
ŞARTLANMIŞ BEYİN TEORİSİ
Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler.
Birkaçını toplayıp 30 cm. yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar.
Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya
çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler.
Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama
vururlar.
Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini
anlamakta zorluk çekerler.Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o
zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler. Artık hepsinin 30 cm
zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam
kaldırılır.
Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar!
Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama
buna hiç cesaret edemezler.
Kafalarını cama vura, vura öğrendikleri bu sınırlayıcı hayat dersine sadık
halde yaşarlar.
Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar.
Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel (cam)
kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada 30cm'den fazla zıplanamaz
inancı) varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini
göstermektedir.
Bu pirelerin yaşadıklarına - cam tavan sendromu -denir. Bir insanın
gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır.
Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir.
” İnsan inandığına denktir.
Yapabileceği düşündüğü kadardır.!!!”
SONUÇ:
Bu kadar şartlanmış pire konumunda ki insanlarının yaşadığı toplumlarda
doğruyu, güzeli, olumluyu nasıl ayırt edeceğiz?
Nasıl anlatacağız? Asıl sorun buradadır.
Mutlaka anlatabilmeliyiz, bir yolunu bulabilmeliyiz.
Murat Şahin 2009
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.