TANRININ VARLIĞI


TANRI KAVRAMI

 “ Ben ancak gördüğüme ve duyduğuma dayanarak hüküm veririm.”

Hazreti Muhammed ( SAV.)

“Yaradılışı tanımak istiyorsan önce kendine bak.”

Sokrates

Vicdanınız özgürse, Tanrı inancımızda sonsuzdur.”

İtalyan Atasözü

“ Kimileri haçı mezarında, kimileri de gemi çapasında kullanır.”

Anonim

Tanrının varlığını kabul edenler

TANRI’NIN VARLIĞI KAVRAMI
Her inançlı birey, kendi aklı ve ruhsal zenginliği sınırları içinde, Tanrı kavramı ve tasarımını kendisi yapar. Bu bağlamda, her insanın düşündeki Tanrı imajının tek doğru yada tek gerçek olduğunu söylemek olası değildir.
Tanrı’nın varlığına inanç konusu (varlığa inanma, inanmama) bireyin varoluşuyla birlikte insanlık tarihinin en eski, tartışmalı ve öncelikli sorunlarından biri olmuştur. Bu sorunun günümüzde de bütün çekiciliği ile karşımızda durmakta olduğu yadsınmaz.
Tanrı’nın varlığını kabul eden inanç sistemleri, Tanrı'nın var olduğunu bazı kanıtlarla desteklemeye çalışmışlardır. Bu kanıtlar:
Ontolojik Kanıt : Tanrı kavramından Tanrı'nın varlığını çıkartmaktır. Bu görüş Orta Çağda St. Anselmus ve Yeni Çağda Descartes tarafından geliştirilmiştir.
Bu kanıtın temelinde tanrı “kendisinden daha mükemmeli tasarlanamayan” varlıktır, düşüncesi vardır. Bu kanıt tanrının var oluşunun en yüksek varlık olarak tanrı tanımından zorunlu olarak çıktığını kabul eder
Hudus Kanıtı (Varlığın ortaya çıkması) : Meydana gelen her şey, mantıken onu meydana getiren bir varlığa muhtaçtır. Evren de zaman içinde sonradan meydana geldiğine göre, onu meydana getiren varlık Tanrı'dır. Bu kanıt ilk olarak İslâm felsefesinde kelamcılar  tarafından kullanılmıştır.
Erdem kanıtı : Bu kanıtı St. Thomas kullanmıştır. Bu kanıtlamaya göre, evrende var olanların bir mükemmellik sıralaması vardır. Bu sıralamanın en üst katında bulunan, her şeyin en mükemmeli olan Tanrı'dır.
Ahlâki Kanıt : İnsanoğlu iyilik yapmaya, kötülüklerden kaçınmaya eğilimlidir. Bu bir ahlâk yasası olup, bu yasa öğrenilmemiş ve vicdanımızda hazır olarak bulunur. Bunu da insana kazandıran Tanrı’dır.

Kozmolojik kanıt

Kozmolojik kanıt evrenin varlığından tanrının varlığına gitmeye çalışan kanıttır. Bu kanıtın temelinde nedensellik ilkesi yatar. Kendisinin nedeni olmayan varlık tanrıdır. Nedenler zincirini başlatan varlıktır.

Düzen ve amaç kanıtı

Bu kanıt doğal dünyaya baktığımızda her şeyin kendi işlevini yerine getirecek şekilde en ince ayrıntısına kadar düzenlenmiş ve ayarlanmış olduğunu göreceğimizi belirtir. Buda düzenleyen tanrının varlığının kanıtıdır
Yukarıdaki kanıtlar çerçevesinde Teist düşünce sistemini benimseyenler, Tanrı'nın varlığını nedensel olarak kanıtlamak isterler. Her şeyin bir nedeni vardır ve her bir neden başka bir nedenin sonucudur. Bu nedensellik zincirini, sonsuza kadar götürmek insan aklı için mümkün olmadığından, kendisi sonuç olmayan nedende durulur. Teizme göre, Tanrı bu ilk nedendir.
Paul Tillich, 20. yüzyılın ilâhiyat dalında en değerli eserlerinden biri olarak kabul edilen kitabında, Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışmanın, Tanrı’nın yokluğunu savunmakla, yani ateizmle eş anlamlı olduğunu savunurken şöyle der:
 “Tanrı’nın varlığını kabul etmek de, reddetmek kadar ateistçe bir tutumdur. Tanrı, var olmanın ta kendisidir, ayrı bir varlık değildir.

Teizm

Bütün varlıkların yaratıcısı olan bir tanrının var olduğuna inanmaktır. Bu yaklaşıma göre tanrı dünya ve insanlar ile sürekli ilişki içerisindedir.
Teizm dar anlamda tek bir tanrıya inanmak anlamına gelen monoteizme eşitlenir.

Deizm

Deizm iki temel ilkeye dayanır. Tanrı vardır, ama bu evrene hiçbir müdahalesi olmayan bir varlıktır. İnsan akla ve bilme güvenmelidir. Evreni akıl ve bilimin ilkelerine göre açıklayabilir. Aristotales, J. Lock, Nefton, J. J. Russo, Voltaire temsilcileridir.

Panteizm

Tanrı everen ikiliğini ret eder, tanırının her şeyi içerdiğini dolayısıyla doğanın ve insanın bağımsız varlıklar olmadığını öne süren bir yaklaşımdır. Tanrı ve evren bir bütündür. Spinoza, Giordano Bruno temsilcileridir.

Tanrının varlığını ret edenler

Ateizm

Tanrının varlığını ret edenlerin görüşleri ateizm kavramı ile açıklanır. Ateistler tanrının varlığını ret ederken şu kanıtları kullanırlar.

Kötülük kanıtı

Tanrı olsaydı kötülük olmazdı. Evrende bir kötülük mevcutsa tanrının varlığından söz edilemez.

Madde kanıtı

Madde olduğuna göre maddi olmayan bir tanrını varlığından söz edilemez.

Toplum kanıtı

Hayata düzen veren tanrı değil toplumun kendisidir şeklindeki düşünceyi kabul ederek tanrıyı ret eden anlayıştır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Din unutuldu, unutulacak, bitti, bitecek denilirken, günümüzde hiç beklenmedik bir anda, insanlığın gündeminde en baş sıralara oturuvermiştir. Bundan sonra insanlığın geleceğinde etkin olacak temel faktörlerin en önemlileri, doğru bilgi ve din olacaktır.
Toplumsal boyutta birleştirici çok önemli bir unsur olarak din, insanlık tarihi boyunca, insanlığın doğal akışında daima etkin olmuş; hatta bu akışa ciddi olarak damgasını vurmuştur. Yapılan araştırmalar, tarihte tümüyle dinden uzak bir toplumun mevcut olmadığını; toplumun olduğu her yerde, mutlaka din olgusunun da kendiliğinden varolduğunu ortaya koymuştur. Bugün gelinen noktada, dînin yeniden ön plana çıkmış olması, en azından yakın gelecekte de din olgusunu dışlayarak yada görmezlikten gelerek herhangi bir toplumsal yapılanmanın pek mümkün olmayacağını göstermektedir.
İnsan,”oluş” halinde bir varlıktır. İlk hücrelerin oluşumuyla birlikte başlayan bu sürecin ilk aşaması, insanın son nefesini vermesiyle birlikte tamamlanmış olur. İnsanın yaratılış amacı, ömür denilen kısa zaman diliminde, toplum içinde, kendini gerçekleştirmedir. Bu bağlamda din, insan için, insanın kendini gerçekleştirebilmesi için, bir “araç” niteliği taşımaktadır.
Tıpkı akıp giden nehirler gibi, toplumlar da sürekli değişmektedirler. Buna bağlı olarak, insanî olan her şey de, bu değişimden hissesine düşeni almaktadır. İnsanın ürettiği kültür, uygarlık, siyasal yapı ve sonuçta da değerler alanı bile değişmektedir. Dinamik bireylerden meydana gelen toplum da, doğal olarak sürekli değişim içinde evrimleşecektir. Bu değişimin fark edilmesi, sürecin çok yavaş yada çok hızlı işlediği dönemlerde, bir hayli güçleşebilmektedir.
Din, çift yönlü kesen bir kılıç gibidir. Doğru anlaşılmadığı zaman, insanları olumsuz yönde etkileyebilir. Doğru din anlayışı ise, ilerleme, gelişme, hatta uygarlık yaratma yolunda motor görevi görür. Bu bağlamda din olgusu, çift yönlü olarak bu değişim sürecinin içindedir. Zaman, zaman değişim sürecinin istikametini belirlemekte, hem onu etkilemekte, hem de, değişimden kendisi etkilenmektedir.
Din insanlara temel iletişim kodlarını verir. Bireylerin inanıp inanmaması, dindar olup olmaması bir yana, insanların birbirlerini doğru anlayabilmeleri, büyük ölçüde din hakkındaki doğru bilgiye bağlıdır. Din hakkında doğru bilgi sahibi olmak, mutlaka dindar olmayı gerektirmez. Fiziksel boyutta yaşlanmakta olan dünyamız, bilişim teknolojisindeki süratli gelişim nedeniyle gittikçe küçülmektedir. Eğer, barış içinde yaşamak gibi toplumsal bir amacımız varsa, görüşümüz, ideolojimiz, din anlayışımız ve din konusundaki yorumumuz ne olursa olsun, öncelikle birbirimizi hoş görmeyi ve tolerans göstermeyi öğrenmek zorundayız. Bu ise, insanların birbirlerini doğru anlamalarına bağlıdır. Din, bu konuda bize yardımcı olacaksa, kişisel hesapları bir kenara bırakıp, din konusunda birey ve toplum olarak doğru bilgi sahibi olmanın yollarını aramak durumundayız.
İslam dininin en kutsal mekânı olan Kâbe etrafındaki insanlar, eğer sadece Kâbe’nin taşına toprağına secde etmiyorlarsa ve eğer o insanlar, 1400 yıl önce Muhammed’in Kâbe’nin içindeki putları kırdığı gibi, binanın taşını toprağını aradan kaldırabilseler, karşılarında görecekleri kendilerine secde eden İnsan – Tanrıları fark etmeleri pek kolay olacaktır. O halde, acaba dinler, “Çıplak kralın giysileri midir?” Umarım, hepimiz hayatımızda hiç olmazsa bir kez, bu soruyu kendi kendimize sorumuşuzdur ve ötesinde umarım ki, hepimizin o soruya  verdiği, vicdanımızda saklı bir yanıt vardır...
Theo’nun Kutsal Yolculuğu adlı bir eserde yer alan; “Dinler bir ağacın dalları gibidir. Tek büyük bir ağaç, kökleri tüm yeryüzünün altına dağılmış, dalları gökyüzüne doğru büyümekte ve kabuğuna da yazı yazılabilmektedir.” şeklindeki görüş, din olgusuna, doğru yaklaşımın ifadesidir. Hangi ulus ve toplumdan olursak olalım, bu ağacın dalları altında yaşamımızı sürdürmekteyiz. Ağacın dalları ve yaprakları arasından süzülen ışık ve nur’dan yararlanma oranı ve yoğunluğu, bireyin Tanrı’ya bakış açısı, inanç algılaması ve ağacın kabuğuna yazabileceği yazının içeriğine göre değişecektir. Kabuğa oyulacak bu yazılar, sevgiyi, hoşgörüyü, insanlar ve insanlık için ortak amaca yönelik düşünsel boyutta bir birlikteliği içermeli, ağacın içindeki öze ulaşmamızda da bizlere yardımcı olmalıdır.
Düşünsel yönden birbirlerine çok benzeyen ve birbirlerini her boyutta etkilediklerinden şüphe edilmeyen dinler, temel algılayışlar bazında birbirleriyle büyük ölçüde örtüşmelerine rağmen, yetersiz toplum liderleri ve yöneticileri tarafından, ortaya çıkma nedenleri olan ahlâki ve içsel olgunlaşma amaçlarından saptırılarak, kolayca istismar edilen popülist politika malzemeleri ve birer siyasal araç haline dönüşmüşlerdir. Rönesans ve Reformdan sonra dinlerin böyle amaç dışı kullanımından büyük ölçüde kurtulan Avrupa’da ise, din olgusu sadece ahlâki ve içsel gelişim ve dayanışmayı destekleyen temel bir unsur olarak ele alınabilmektedir. 21. yüzyılın başında, yönetimle, dinin ayrılması ve laisizm denen evrensel düşünce tarzının, başta ulusumuz olmak üzere diğer İslam ülkeleri ve hatta tüm insanlıkça benimsenmesinin zamanının geldiğini düşünmemek elde değildir. 
 “Bütün öğretiler pencere camını andırır. Arkasındaki gerçeği görsen de, cam nedeniyle, sen ve gerçek birbirinizden ayrılırsınız.”                                          
Halil Cibran

KAYNAKÇA
2.  AKİN, Asım (Prof.Dr.) - Pozitif Düşüncenin Soyağacı, Dinler
3.  ECEVİT, Özgür - Teizm ve Deizm
4.  GÜRKAN, M. Bülent - Din Felsefesi
5.  KÖKDAMAR, Yusuf - Felsefesel ve İnançsal Bazı Terimlerin Anlamları ve Açıklamaları
6.  ONAT, Hasan (Prof. Dr.) - Türkiye’de Din Anlayışı, Din Alanında Yeniden Yapılanma
7.   SAYGIN, Hasan - Kader ve İrade
8.   TOPALOĞLU, Aydın (Dr.) – Ateizm
9.  YILDIRIM, Halit   makale 21.03.2002


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...