Mutezilelik – İslam da akılcılık
“ Ben hüküm verirken aklımı kullanmam”- Gazali -
“ Ben aklımın ve sözlerimin etrafına da bahçe çitleri çekerim. Tıpkı bahçeme eşek ve domuzların girip debelenmesine gönlüm razı olmadığı gibi!”
- Zerdüşt -
Mu'tezile (İslam dinindeki bir itikâdî mezhep. Mu'tezile kelimesi (i'tezele sözcüğünden türeyerek) ayrılanlar anlamına gelir.
Mutezile mezhebinden olan kişiye mutezili denir. Mu'tezile mezhebi ise kendini ehlü'l-adl ve'ttevhîd ("adalet ve tevhid ehli") olarak adlandırır.
Kaderi inkar ederek "kul, ettiklerinin yaratıcısıdır" diyen ve tanrı'nın sıfatları - konusunda sünnet ehlinden ayrılan bir Müslüman felsefesidir diyebiliriz.
Mutezile felsefesinin temeli insan ve bilgi meseleleridir. Bu öğretiye göre akıl ile bağdaşmayan, duyularla kanıtlanamayan bir şeyin gerçekliği söz konusu değildir. Kuran'da ve hadislerde bildirilen kader, kıyamet günü birer kavramdır. İnsan kadere bağlı değil, aklına bağlı ve onun gösterdiği şekilde yaşar. Cennet de cehennem de birer kavramdır ve dolayısıyla da yoktur. İnanç insanı geliştirmez, ona üstünlük sağlamaz, insanın inanç ile bilgiye erişimi mümkün değildir.
İslam felsefesindeki "akılcılık akımı" olan mutezile'ye göre, her davranışın sonucundan sorumlu olan insanin bizzat kendisidir. Allah'ın verdiği akıl bu noktada insanın başvuracağı tek danışma merkezidir. Mutezile bir felsefi akım olarak İslam dinindeki yozlaştırmaya ve doğmalara karşı tam bir yüreklilikle sesini yükseltebilen ilk felsefi akımdır, sonradan da İslam tasavvufu içinde akıl yolu aydınlatıcısı olmuştur.
Hıristiyanlıktaki Protestanlığa benzetilebilir. Bir mezhep değil bir ekol olması düşünüldüğünde Protestanlıktan çok Fransisken mezhebine (sectine) benzetilmesi yönünde uyarı alınmıştır.
Eski bir prensibi hatırlatır. Halife El'memun ve mehdi döneminde tam bir devlet terörü estirmiş, Ahmed bin Hanbel'i zindana tıkmış gruptur. Daha sonra da Maveraünnehir'de aynısı (hatta fazlası) bunlara uygulanır.
Bakunin'in sözüne nasıl da getiriyor: "En ateşli devrimciyi alın, sınırsız iktidar verin; bir yıl içinde çar'dan daha beter olacaktır."
Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslâm dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; İslâm dininin çoğunluğunu oluşturan mezhepler, ehl-i sünnet, Mu'tezile'yi İslam dışı saymaktadır. Ayrıca Mu'tezile mezhebi akla fazla değer vermesi ve özellikle Abbasiler döneminde felsefe ile girdiği yakın ilişkiler dolayısıyla barındırdığı felsefi metot ve kararlar nedeniyle fazlasıyla eleştirilmiştir. Özellikle de nass (ayet veya hadis) ile akılın çeliştiği noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek şekilde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mu'tezile mezhebini akla verdiği önem ve metodları bakımından, çeşitli hususlarda rasyonalist olarak tanımlanabilir[. Mu'tezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı 5 esası vardır, bu esasların ilki olan ve İslâm dininin de ilk esası olan tevhidin bu beş esasın temeli olduğunu öne sürerler.
Bazı cemaat ve mezhepler bu düşünceye karşı çıkmıştır.
Ortaya çıkışı
Mu'tezile topluluğunun ortaya çıkışı
konusunda çeşitli ihtilaflar vardır. Çoğu İslam tarihçisine göre mutezilenin
ortaya çıkışı Hasan-ı Basri'nin talebelerinden
Vâsıl bin Atâ'nın hocasından büyük bir günah işleyen
insanın mümin kalamayacağı (Günah-ı kebair) hususundaki
bir tartışmadan dolayı ayrılması ile doğmuştur. Hasan-ı Basri'den ayrıldıktan sonra kendisine Vasıl bizden ayrıldı (itizal etti) demiş ve kendisi ile birlikte ayrılan Amr bin Ubeyd ile Vasıl bin Ata başka bir ders meclisi kurmuş ve zamanla bir genel düşünce ve topluluk oluşmuştur.
İlk Mutezile mezhebine de bu yüzden Vasıliyye denir.
Bazı İslam alimleri mu'tezile mezhebinin ortaya çıkışı konusunda farklı bir düşünce ortaya atmışlardır. Onlara göre mu'tezile ilk kez dördüncü halife Ali'nin taraftarlarından bir kısmının, Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan'ın hilafeti Muaviye'ye devredip Muaviye'ye biat etmesi üzerine, siyaseti bırakarak itikad ile ilgilenmeleri sonucu ortaya çıkmıştır.
Mutezile mensupları eserlerinde mezhebin Vâsıl bin Atâ'dan çok önceleri ortaya çıktığını ve birçok ehl-i beytin de mutezili olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca Vâsıl'ın hocası olan Hasan-ı Basri'nin de kader konusundaki görüşleri nedeniyle mutezili olduğunu iddia etmişlerdir. Zira Hasan-ı Basri'nin kader konusundaki görüşleri kaderiyye ve mutezile mezheplerinin görüşleriyle aynıdır. Her ne kadar Vasıl bin Ata'nın Hasan-ı Basri'den ayrılmasına neden olmuş olsa da, büyük günah işleyenin durumu konusunda Hasan-ı Basri'nin savunduğu görüş mutezilenin görüşüne çok yakındır.
Mu'tezile yani ayrılanlar isminin kaynağı konusunda da çeşitli ihtilaflar mevcuttur. Mutezile mezhebinin Vasıl bin Ata ile başladığını düşünenler ismi Vasıl'ın Hasan-ı Basri'den ayrılması ile açıklarken, Ali taraftarları tarafından Hasan zamanında oluşturulduğunu düşünenler ise Hz. Ali taraftarlarının siyasetten ayrılıp itikadla uğraşmaya başlamaları ile açıklar. Bazı İslam alimleri ise mutezile isminin, kader konusunda mutezile ile yakınlaşan bir Yahudi mezhebi olan "Feruşim"in isminin Arapçası olduğunu ileri sürmüştür.
Mutezile mezhebinin iman görüşü
Mutezile'ye göre iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve amelden oluşur. Buna göre
Mutezile inancında kişinin mümin
yani "inanan" sayılabilmesi
için kalbi ile İslâm'a inanması, dili ile bunu beyan etmesi ve hareketleriyle
yani amel ile bunu göstermesi gerekir. Aynı iman görüşüne sahip diğer itikad
mezhepleri Hariciyye
ve Zeydiyye'dir.
Mutezile mezhebinin esasları
Mütezile'de önemli esasların başında Tevhid, Adalet, Va'd ve Vaîd (Söz ve tehdit, kişinin amelinin
haliki oluşu), el Menziletu
beyne'l-menzileteyn (büyük günah
işleyenlerin iman ve inançsızlık arasında bir yerde bulunmaları), Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münkerin
farz-ı ayn oluşu gelir. Ayrıca Kuran'ın mahlukiyeti ve aklın nakle faikiyeti gibi hususlar da mezhep için önemli olan hususlardandır.
Tevhid
Tevhîd, yani birleme İslâm dini akidesinin
temeli olan Tanrı'nın birliğidir. Mutezile mezhebine mensup olanlar tevhidden
yola çıkarak bazı konularda diğer itikadi mezheplerden farklı görüşler
geliştirmişlerdir. Örneğin, ehl-i sünnet alimlerinin ruyetullahı
yani Allah'ın kıyamet günü görülmesi
görüsünü kabul etmemişlerdir. Onlara göre görülebilmesi için Allah'ın bir cisme
sahip olması gerekir ki İslâm inancının tevhid kaidesine göre bu imkansızdır. Bunun dışında mutezile mezhebinin mensupları yine tevhid kaidesinden yola çıkarak Allah'ın belli sıfatlarının zatından ayrı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Çünkü onlara göre bu düşüncenin aksi, yani Allah'ın belli sıfatlarının zatıyla bir olması ezeli (ve böylece ilahi) olanların sayısını arttırır, yani tevhide karşı çıkar. Örnek vermek gerekirse, mutezile mezhebi "Allah alimdir" gibi bir tanımlamayı kabul ederken "Allah ilim sahibidir" gibi bir tanımlamayı reddeder. Zira onlara göre "Allah ilim sahibidir" derken Allah'ın zatından ayrı bir ilahi-ezeli ilim kabul edilmiş olur. Ayrıca, mutezile düşüncesi Allah'ın kelâm diye bir sıfatının olmadığına inanır.
Adalet
Adalet ( Arapça Adl ) esasının konusu mutezilenin kader konusundaki
görüşüdür. "İnsan fillerinde hür değildir" görüşünü benimseyen
Cebriyye
mezhebine karşı çıkarak Mutezile "insanın fiillerinde tamamen hür
olduğu"na inanır. Mutezile inancındaki adalet esasına göre kişi kendi
fillerini kendisi yaratır. Bunu da Allah'ın kişiye bahşettiği bir yaratma
kudretiyle gerçekleştirir. Eylemlerin yaratılmasında Allah'ın bir müdahalesi
olmadığına inanırlar. Bu görüş adalet esasından şu şekilde temel alır:
kişilerin hür olmaması ve yaptıkları her fiilin yaratıcı ve yaptırıcısının
Allah olması durumunda kişinin hür olarak yapmadığı hareketlerden ötürü
cezalandırılması zulüm yani adaletsizliktir. İslam inancına göre ise Allah'ın
adaletsiz davranması mümkün değildir. Bu nedenle kişi eylemlerinin tek yaratıcı
ve yaptırıcısı olmalı, eylemleri konusunda tamamen hür olmalıdır.
Mutezile'nin kader konusundaki görüşü Kaderiyye mezhebiyle aynıdır.
Mutezile mezhebinin kader konusundaki bu görüşlerinin imanın şartlarından olan
"kader ve kazaya iman"a
aykırı düştüğünü gerekçesiyle diğer mezhepler tarafından eleştirilmiş, hatta
küfür olarak nitelendirilmiştir.
Söz ve tehdit
Va'd
ve Va'id (el-Va'd ve el-Va'id,
yani "Söz ve Tehdit". Bu
Allah'ın vaad ettiği (söz verdiği) sevap ve iyiliğin, tehdit ettiği cezanın
gerçekleşeceğine inanmaktır. Mutezile mezhebinin bu esası bir diğer itikadi
mezhep olan Mürcie'ye
karşı geliştirilmiştir. Mürcie mezhebi iman etmeyen (kafir) kişinin yaptığı
iyilikler fayda vermediği gibi, iman eden kişinin (mümin)yaptığı
günahlar da kendisine zarar vermeyeceğini öne sürmüştür. Va'd ve Vaid prensibine göre ise iyilik yapan iyiliğine karşı mükafatlandırılacak, kötülük yapansa kötülüğüne karşılık cezalandırılacaktır. Mutezile mezhebinin bu esasına göre eğer Mürcie mezhebinin "iman edenin günahları zarar vermez" iddiası doğru olsaydı, Allah'ın vaîd'i yani tehdit etmesi - korkutması gereksiz ve manasız olurdu. Oysa tevhid inancına göre bu mümkün değildir. Bu esas ile Mutezile mezhebi Mürcie'yi tam anlamıyla reddeder. Ayrıca Mutezile mezhebi yine bu esas ile büyük günah işleyen müminin tövbe etmezse affedilemeyeceğini öne sürmüştür.
İki konum arasındaki
bir konum
"El
Menzile beyne'l-menzileteyn"
yani iki konum arasındaki bir konumdur
denilebilir. Bu esas Mutezile
mezhebinin "büyük günah işleyen
müminin konumu" hakkındaki görüşüyle ilgilidir. Mutezile mezhebine
göre büyük günah işleyen bir mümin (iman
etmiş kişi) artık ne mümindir ne de kafir
o fasıktır.
Mutezile inancına göre büyük günah işleyen mümin fasık
olur ve fasık kişi işlediği büyük
günahtan ötürü tövbe etmezse cehennemde azap çeker. Eğer tövbe ederse yeniden
mümin olur. Onlara göre fasık mümin ile kafir arasında bir konumdadır, bu
esasın adı olan "iki konum
arasındaki bir konum" da buradan gelmektedir.
“ Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker. “
"Emr-i
bi'l ma'rûf" yani iyiliği emretmek ve "nehy-i anil münker" yani kötülükten sakındırmak Mutezile
mezhebinin bu esasına göre kişi itikadi ve ameli konularda insanlara iyiliğe
çağırmalı, iyili yaymalı, kötülüğe karşı ise sakındırmalı, uyarmalıdır. Bu
esastan yola çıkarak Mutezile mezhebi mensupları uzun yıllar boyunca birçok
farklı görüşten, mezhepten ve inançtan insanla tartışmış, hatta zaman, zaman
tartışmalara şiddet ve kavga da karışmıştır.Mutezile mezhebine göre bu beş ana esasın biri veya daha fazlasına inanmayan kişi mutezili olamaz.
Mutezile mezhebi ehl-i sünnet vel cemaat dışı kabul edilir ve ehl-i sünnet ile pek çok noktada farklılıklar arz eder. Bunlardan en önemlileri, kulun amelinin haliki oluşu, iman amel münasebeti, aklın nakle faikiyeti, Kuran'ın mahlukiyeti gibi hususlardır.
Yöntem ve felsefenin mutezile'ye etkisi
Mutezile mezhebi akla, özellikle dönemin
diğer itikadi mezheplerine oranla, fazla değer verirdi. İslam tarihçisi Muhammed
Ebu Zehra bu hususu şu şekilde tarif etmiştir: "Akıl ile bilinmesi imkansız olan konular dışında aklî hükümlere
dayanırlardı." Mutezile mezhebi akıl ile naklin (kuran ve sünnet) çelişir gözüktüğü durumlarda ve konularda, nakli akla uygun şekilde tevil eder, yani yorumlarlardı. Akla büyük önem vermeli nakle tamamen teslimiyeti savunan alimler ile çatışmalarına yol açmıştır. Mutezile akla önem vermesi ile "emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker" esası gereğince kelâm ilminin doğuşunda büyük rol oynamıştır.
Mutezilenin akli hükümleri esas alışı Emevilerin son dönemlerinde ve Abbasiler döneminde Hint ve Yunan düşüncesinin İslami kesimde yayılması ile gelişmiş ve farklı bir yön almıştır. Hint ve Yunan felsefesinden fazlasıyla etkilenen Mutezile, bu felsefelerden yeni metotlar üretmiştir. Zamanla Hint ve Yunan felsefesiyle yakınlık arz eden çeşitli felsefi hükümler de üretmeye başlamışlardır.
Sonuç olarak İslam kültürüne zenginlik katan unsurlardan biridir.
Her ne kadar "Ehl i sünnetten ayrılanlar" olarak gününün koşullarına göre doğru bir isimlendirme yapıldıysa da, İslam anlayışı içinde akıl ve akılcılığın önemi konusunda diğer birçok inanç akımına olumlu etkileri de olmuştur. Ehl-i sünnetin azam imamı Ebu Hanife Kufe yıllarında bu akımın önde gelenleriyle büyük tartışmalara girdiyse de onların fikirlerinden etkilenmiş olduğu söylenebilir. İtikad ile ilgili temel fetva ve görüşlerini aktaran ‘ El fıkh-ı Ekber ‘ adlı eserde kader, irade, insanın sorumluluğu gibi hususlarda nakle dayanan ve akla uyan değerlendirmelerinden bu kolayca görülebilir.
Diğer taraftan söz konusu edilen imam-ı azam bile mutezile'nin içinde olduğu tartışma ortamından bir süre sonra kaçma gereği duymuş ve talebelerine de mutezile'nin tartışmalarına kendilerini kaptırmamalarını öğütlemiştir.
Aradan bunca zaman geçtikten, mutezile akımı fiilen sonlandıktan ve İslam dünyası rasyonel düşünen bir dünya karşısında oldukça geriledikten sonra, bugün için bazı Müslümanların, mutezileye hala düşmanlık beslemeleri, tekfir (dinsiz – kafir) etmeleri bu açılardan yanlış ve gereksizdir. İslam’ın sahih bir nakle dayandığına inananların, din ve dolayısıyla Kuran’ın tutarlılığı üzerinde kolayca şüphe içine düşüp onu akılla anlamaktan uzak durmaya çalışması, akılla kavramaya çalışanları dışlaması, bir kompleksin sonucudur.
Bu tür davranışlar İslam’ın anlaşılması ve uygulanması bakımından da uzun vadede farklı sonuçlar verebilmektedir.
Kaynakça
1. "İTİKADİ
MEZHEPLER- 2- Mu'tezile", Din Ahlak Eğitimi Portalı. URL erişim
tarihi: 16 Haziran 2007
2. "Mu'tezile
Mezhebi", dunyadinleri.com URL erişim tarihi: 16 Haziran 2007
3. "İtikadi
Fırkalar", akaid.net URL erişim tarihi: 16 Haziran 2007
4. Muhammed Ebu Zehra, "İslam'da İtikâdî, Siyasî ve
Fıkhî Mezhepler Tarihi", Şûrâ Yayınları, Çeviren Sıbğatullah Kaya, sf. 14
5. A. Saim
Kılavuz, "Anahatlarıyla İslâm Akaidi ve Kelâm'a Giriş", Ensar
Neşriyat
6. . Muhammed Ebu Zehra, "İslam'da İtikâdî,
Siyasî ve Fıkhî Mezhepler Tarihi", Şûrâ Yayınları, Çeviren Sıbğatullah
Kaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.