Şamanizm


ŞAMANİZM

“ Cümleler doğrudur sen doğru isen,
Doğruluk bulunmaz sen eğri isen.”
( Yunus Emre)
“ İnsanlar hiçbir şeye inanmaz olalı her şeye inanır oldular.” 
( Chesterton )
Şamanizm ya da kamcılık; varlığı tüm insanların tarihinde erken taş devrine ve daha da geriye kadar kanıtlanabilen, aydınlanma ( inisiyasyon) içeren bir vecd ( bulma) ve trans  (şamanlar tarafından ‘deneyim’ olarak ifade edilir) tekniğidir. Özetle bir inançlar sistematiğidir.
Günümüzde bazı batılıların ilgi duyup tekrar uygulamaya başladıkları şekline ise Neo-Şamanizm denir.

Bilimcilerin Farklı Görüşleri

Arkaik inanç kültlerinden biri olan Şamanizm; ilkel toplum yaşamını biçimlendirici yapısı ve çok geniş bir coğrafyada etkili olmasıyla bilindiği halde bu konuya ilişkin bilimsel görüşler arasındaki farklı yorumlar dikkati çeker.

Şamanizm bir din midir, yoksa insanın iç dünyasını ilgilendiren büyüsel kökenli bir ritüel midir?

Modern etnologların bir bölümü, Şaman inançlarıyla ilgili uygulama biçimlerinin bütünü diğer inanç sistemlerinden olduğu gibi dinsel, simgesel, ekonomik, siyasal ve estettik bir gerçeklik olarak yorumlamakta birleşseler de en azından tarih ve tanımlar üzerinde farklı görüşler öne sürebiliyorlar.

Durkheim’in, her inancın kendi tarzında bir gerçeklik olduğu ve insan varlığının belirli koşullarına yanıt getirdiği görüşünden yola çıkan Michel Perrin, ayrıntılı bir kaynakça üzerinde Şamanist inancı irdelediği kitabında, bu inancın “ olaylara bir anlam katmak üzerinde egemen olmak amacıyla insan zihni tarafından, dünyanın çeşitli bölgelerinde, bağımsız biçimde tasarlanan büyük sistemlerden biri” olduğu saptamasıyla konuya giriyor. Durum böyle olunca belirtici bir tanım bulmak gerektiğine göre, insanlar ile tanrılar yani görünmez güçle, arasında bir bağ olduğu varsayımının Şamanizm içinde geçerli olduğu tezini kabul etmek gerekecektir.

Bir bedenden, bir ruhtan (ya da bir birçok ruhtan) oluşan insan bu ‘görünmez özün’ ya da özlerin aracılığıyla doğaüstü güçlerle diyalog kurmaya ve böylece güçlükleri yenmeye çalışır ki Şaman inancını temsil edenler de yaşadıkları toplumda bu işlevi yerine getirirler.

Perrin’e göre Şaman sözcüğü; üzerinde birleşilen bir görüş olarak Çin’e kadar Doğu Sibirya’ya yayılmış Moğol dil bilim grubuna dahil TUNGUZ dilindeki ‘ÇAMAN’ dan gelmektedir. Bu sözcük bilmek anlamına gelen ‘ÇA’ dan türemiştir. Fransızcada ilk kez 1699 da “chaman” biçiminde kullanılan bu sözcük 1903 yılında Van Gennep tarafından yaygın hale getirilmiştir.
Dinler tarihi ise Şamanizm’i ‘ XX. Yüzyılın başında etkin olan bir akım, ‘yayılmacılık’ ve ‘evrimcilik’ çerçevesinde ele alıyor. (9 say.19)
Yayılmacı görüşe göre; bu inanç içinde kültürel yeniliklere az rastlanır ve yenilikler, bir merkezden hareketle yayılır. Rus etnologlar, Şamanizm’in ortaya çıkmasını ve gelişmesini Budizm’in yayılışıyla aynı zamana bağlıyor ve yöre olarak da Sibirya-Moğolistan bölgesini ön plana çıkarıyorlar. Nitekim bu etnologla, aynı yörede araştırma yaparlarken Türk kültürünün kaynaklarına ilişkin buluntulara dayanarak en eski göçebe Türk boylarının Şaman inancına bağlı oldukları gerçeğine vurgu yapmıştı.

“ALGI KAPILARINDA GÖRSEL DENEYİM”
Fatih Albümü olarak bilinen el yazması eserdeki siyah kalem resimlerinde yer alan karşılıklı dans halindeki figürlerin de Şaman inancını yansıtan ritüellerle ilgili olduğu gerçeğine daha önce değinilmişti. Kimilerine göre “ şeytanımsı uygulamalar “ olarak yorumlanan bu hareketlerin yoğun ajitasyon ( kışkırtma) özellikleri içerdiğini burada anımsatmak yerinde olacaktır. Ayrıca bir 1951 yılında Şamanizm üzerine bir inceleme yayınlamış olan Eliade, bu inanç uygulamaları için “ ilkel bir esrime tekniği” tanımını kullanıyor. Bu tanım da bizi söz konusu albümdeki resimlerin gizemli dünyasına götürmektedir. Görünmeyeni görür kılmak için hayalci ve mistik sanatçıların “ meskalin” adlı uyuşturucuyu kullanmaları da bizi Şaman inançlarına götürür. Aldous Huxley, “algı kapılarında” bir görsel deneyim olarak tanımladığı bu olguya değinir.

Ezoterik inanç gelenekleri üzerinde yaptığı çalışmalarla adından çokça söz ettiren M. Eliade, Şamanizm’in en ileri entegrasyon ( uyum) düzeye ulaştığı yörenin Kuzey Asya ( Sibirya) ve İç Asya olduğu vurgusu yapıyor ki bu yöre XX. Yüzyıl başlarında bir çok yanlış kanının sarsılmasından etken olan Türk kültür gelenekleri açısından da önem taşır. Perrin’in de değindiği gibi kökeninde “ büyük pratikler – deneyimler” bulunan başka dinlerin gelişmesinde Şamanizm’in etkili olduğu anlaşılıyor. İlkel kültürleri inceleyen E. Tylor’ın  1870 yıllarında geliştirdiği bir kuram olarak animizm de her şeyin bir CAN’I bulunduğu ilkesinde hareketle  yine Şamanizm’e göndermede bulunmaktaydı. (9. say.22)                                                                                                                    Nitekim B. Malinowski Şamanizm’i kendi başına bağımsız birim olarak ele alır.
Şamanizm'in başlangıçta Batılılarca çoktanrılı bir ana etken, Şamanizm hakkında yeterince bilgisi olmayan ilk Batılı gezginlerin Şamanizm hakkında Batı'ya aktardıkları yüzeysel bilgilerden kaynaklanmıştır. Her şeyden önce, Asya Şamanizm’inde Şamanizm’in tanımında bilim adamları aynı fikirde değildir, bu hem Şamanizm’in içinde barındırdığı farklı yön ve öğelerden hem de Şamanizm’in çok farklı coğrafyalarda, aynı temelde ama çok farklı şekillerde var olmasından kaynaklanmaktadır.
Büyük çoğunluğu eski Sovyet bilim adamları olan bir kesim (Mikaylovskiy, Haruzin, Potapov, Alekseev gibi) Şamanlığı Türklerin orijinal dini kabul ederken, aralarında Mircea Elide, Jean Paul Roux, V. Jochelson, V. Bogoras, Hikmet Tanyu, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu'nun da bulunduğu bilim adamı ve yazarlar ise Şamanlığı bir din değil Kuzey Asya topluluklarının dini duygularını içeren ve öteki alem varlıklarına hükmeden bir tür kült olarak görmektedirler.
“Şaman, Anglosakson terminolojisinde anlatılmak istendiği gibi hekim-büyücü olmadığı gibi, şüphesiz tek şifa verici kişi de değildir. Kelimenin günlük anlamında bir büyücü değildir ve bu kelimeyle tanımlanması Şamanizm’e hiçbir zaman sahip olmadığı bir nitelik vermek pahasına onu bulunmaması gereken bir yere oturtmuştur…” (say.63)
 Zaten Şaman, tamamen hayata dönük ve olumlu eylemler gerçekleştirmek isteyen kişiliğiyle hiçbir zaman kara büyüye alet olmaz ve hiçbir zaman kötülük yapmaz; sahip olduğu yetkilerini kendi kişisel hizmetinde ve kendi savunması amacıyla bile kullanmaz. Kabile reisi veya hükümdarlarla anlaşmazlığa düştüğünde kendi etkisinden yararlanabilir, ancak hiçbir şekilde görünmez gücüne başvurmaz; ona karşı koyacak herhangi bir gücü yokmuşçasına ve hayatını kaybetmek pahasına maddi gücün kendisini yenmesine seyirci kalır.” (say.63
 “Şaman, gücünün kökeni ister kalıtım ister görünmeyenin armağanı olan bir yetenek veya uzun bir acemilik dönemi ya da ‘yetki sağlama isteği’ olsun, amacına, genellikle inzivada veya diğer büyük ustaların yanında gerçekleştirilen sabırlı bir yetişme dönemi geçirmeden ulaşmayı umamaz. Ne olursa olsun, güçten düşürücü şekilde gerçekleşen ve sonuçta kendisini bitkin halde yere düşürecek olan bir deneyim için bütün olanaklarını toplamaya çalışmalıdır. Evrenin yollarını kat etmeye çağrılan şaman, yolunu kaybetmemek için bu yolları mümkün olan en iyi şekilde tanımalıdır; kendisini izleyen varlıklarla devamlı olarak karşı karşıya gelme olasılığı nedeniyle onların geleneklerini, dillerini ve âdetlerini öğrenmiş olması gerekir; belirli hedeflere yönelmesi nedeniyle bu hedeflere nasıl varacağını bilmelidir. Gerek geçtiği yollarda, gerek karşılaştığı varlıklarla elde etmek istediği sonuçlara erişebilmesi için şamanın kendisine yararlı olacak araçları tanımaya ihtiyacı vardır. Bunlar, yeryüzünün herhangi bir seyyahı için söz konusu olduğu gibi, gerçekleştirilecek işe, öngörülen zorluklara ve her kişinin kendine özgü olanaklarına bağlı olarak son derece çeşitli olabilirler.” (say.64)

Tarihi

Şamanlığın ne zaman ortaya çıktığı, ne gibi değişiklikler geçirdiği kesin olarak bilinmemekle birlikte şu önermelerin ışığında bazı gerçeklere ulaşma şansımız olabilmektedir.
Eskiçağ ve Orta Çağ’daki çok yaygın olan sihirlerden farkı, onların kişisel olmalarına karşılık, şamanlığın başta Orta Asya ve Kuzey Asya halkları olmak üzere, Tunguzlar’da, Moğollar’da, Mançular’da, Laponlar’da, Eskimolar’da, Vogullar’da, Ontiyaklar’da, Samoyedler’de, Kafkaslar’da, Hindistan’da, Çin’de, Japonya’da, Endonezya’da, Malezya’da, Polinezya’da, Avustralya’da, Büyük Okyanus’un öbür adalarında, Alaska’da, Grönland ve İzlanda’da, Kuzey Amerika’da, Guyana’da, Amazon bölgesinde ve Afrika’nın birçok yerinde (ufak tefek ayrılıklar bir yana) temel ilkeler değişmemek koşuluyla az ya da çok kalabalık cemaat’ın bulunmasıdır.
Şamanizm' in köken olarak anaerkil dönemde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir, şaman sözcüğü için dört farklı görüş öne sürülmektedir;
1.     Şaman kavramı, Hindistan’daki Pali dilinde ruhlardan esinlenen kişi anlamına gelen "samana" sözcüğünden türemiştir,
2.     Şaman kavramının kaynağı, Sanskritçe’de budacı rahip anlamına gelen samana sözcüğüdür,
3.     Şaman kavramı, Mançu dilinde oynayan zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden anlamındaki saman kavramından gelir.
  1. Tunguz kökenlidir. Yuçen (veya Yutşen, Curşet, Vu-şe) dilinde ‘şan-man’ (büyücü, bilge kişi) demektir.

Bölgesel Şamanlık Farkları

Son araştırmalar Şamanlığın Türklere özgü olmayıp bütün Asya’ya yayıldığını (Samoyedler’den Endonezya adalarına kadar) göstermektedir ki, araştırmacılar, artık Amerika Kızılderililerini de Şamanizm kapsamında ele almaktadırlar. Nitekim Mircea Eliade Şamanizm adlı kitabında Asya’nın şaman topluluklarında, Amerika Kızılderililerinde ve Okyanusya yerlilerinde sayısız unsurun ortak olduğunu ortaya koymuştur.

Avrupa

Şamanlık Avrupa'da ilk çağ devirlerinden beri yaygındı ve farklı Töton kabileleri ve Fin-Baltık halkları arasında Demir Çağı boyuncu uygulanmıştı. Hıristiyanlığın doğuşuyla birlikte Şamanlık yok olmaya yüz tutmuş, özellikle şehirlerde oldukça kaybolmuş ve fakat kırsal kesimlerde Şamanlıktan kalma adetler Hıristiyan olan halklar arasında yaşamaya devam etmiştir.

Sibirya

Sibirya klasik Şamanizm’in anavatanı kabul edilmektedir. Bölgedeki Ural, Altay, Paleosibiryalı halklar özellikle de avcı-toplayıcı gruplar modern dönemlere kadar Şamanistik uygulamalarda bulunmaya devam etmişlerdir.
Eskimo
Doğu Sibirya'dan Kuzey Kanada'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşayan Eskimo gruplarının Şamanist uygulama ve inançlara sahip oldukları kaydedilmiştir.

Amazon Bölgesi

Amazon Yağmur ormanlarında bazı yerli grupları şaman eylemlerinde bulunmaktadırlar. XX. yüzyılda Tukano Şamanlığının zengin sembolizmi üzerine alan araştırmaları yapılmıştır...

Amerika Kıtaları

Kuzey ve Güney Amerika kıtalarında yaşayan Yerlilerin tek bir evrensel Yerli Amerikan Dini veya manevi sisteminden bahsedilemeyecek denli çeşitli inançlara sahip oldukları bilinmektedir. Bununla birlikte yerel kültürlerin geleneksel şifacıları, mistikleri, otacıları (medicine people) bulunmakta ancak onlar halkları arasında şaman terimi yerine kendi yerel dillerindeki kelimelerle anılmaktadırlar. Söz konusu ruhsal liderler tipik Asya Şamanlığında olduğu gibi kabilenin karşılaştığı önemli olaylar veya kişisel rahatsızlıklara çare bulmak için ruhlar alemine uçabilmekte, trans haline girebilmekte ve ateş ve tütünden yararlanabilmektedirler.

Şamanizm’de İnisiyasyon (aydınlanma)

Şamanist inisiyasyonda (aydınlanma) her şaman adayı rüyalar, trans, ruhların isim ve fonksiyonları, şaman teknikleri, ‘gizli dil’ gibi bazı konularda bir eğitimden geçirildikten sonra şaman olabilir. Asya Şamanist inisiyasyonlarında sırra (mister) erme denilen ‘inisiyatik ölüm’ ( simgesel ölüm) ya da ‘cehenneme inişdeneyimi Sibirya ve Orta Asya’daki Şamanist Türklerin (Yakutlar, Altaylılar vs.) geleneklerine göre, hami-rehber ruhlarca, yeraltı denilen öte-alemde veya spiritüel ( ruhsal ) gök katlarında gerçekleştirilir. Bu deneyim, fiziksel olarak, genellikle, orman, kır, mağara gibi toplumdan uzak ve kutsal sayılan bir yerde gerçekleştirilir. Şaman (Kam) adayı önceden hazırlık eğitimini almış olsa da, sırra (mister) erme denilen bu deneyimi yaşamadan adayın Şamanlığı resmîleşmez. Bu deneyimi ancak gereken hazırlık eğitimini almış şaman adayları geçirebilir. (Hazırlık eğitimi, ancak, dalgınlık, olup bitene ilgisizlik, birtakım nöbetlere tutulma gibi ön belirtiler gösteren adaylar arasından, bir iç çağrısı alma ve mağaralarda haberci rüyalar görüp hami-rehber varlıklarıyla irtibata geçme gibi ilâhî ‘seçilme’ belirtileri göstermiş olana verilir.) Davulu transa girmeyi kolaylaştıracak bir şekilde kullanmayı öğrenmiş aday, birtakım acı verici sınavlara tâbi tutulduktan sonra, ölüm deneyimini yaşamak üzere, transa girer. Şaman adayı birkaç gün süren bu deneyim boyunca, ruh ve beden bağları gevşemiş halde yatar. İnisiyasyonlardaki ( aydınlanma töreni) cehenneme iniş ya da ikinci doğuş denilen bu olgular Şamanizm’de şaman adayının vücudunun sembolik olarak parçalanması suretiyle organlarına ayrılması ve sonra bu parçaların birleştirilmesi veya etlerinden sıyrılmış kemiklerinin etlenmesiyle vücuduna yeniden kavuşması olarak simgelenir. Sırra erme denilen bu süre zarfında, hami-rehber varlıkları şamanın ruhuna Şamanlığı için gerekli her şeyi öğretirler. Öğrettikleri arasında meslek sırları, ‘gizli dil’  (simgesel dil), hastalıkların özellikleri, iyileştirilme yolları da bulunur. Bu işlemler bittiğinde ve hipnotik ( uyutma) uykudan çıktığında, aday kendini birtakım güçlerle donanmış ve bir hayli değişmiş halde bulur. Artık yalnızca bedensel gözleriyle değil, ruhani gözüyle (kalp gözüyle) de görebilmektedir.

Şamanın trans deneyimi ve psişik yetenekleri

Şaman’ın davul ve dans unsurlarıyla gerçekleşen, uçuş denilen transında posesyon (sahip olma) hali söz konusu değildir. Yani trans halindeki şamanın hiçbir hal ve hareketi idrak ve iradesi dışında değildir. Şamanın transında, kendi başına yaptığı bir şuur deneyimi söz konusudur. Bununla birlikte şaman, gerekirse bir ruh ile –posede olmadan– bağlantı kurabilir. Bu, kimilerine göre, şuur ve kişiliğin kaybolmadığı gözlemlenen bir medyumluktur. Şamanın ruhsal yolculuğu, teozofik terimlerle, astral seyahat, akaşik okumalar, ruhlar âleminin yüksek bölgelerine nüfuz etme ve diğer ruhlarla posede olmadan bağlantı kurma gibi çeşitli yönlerde gelişir. Usta Şamanların Demir-Kazık yıldızına kadar yükselebildikleri söylenir. Şifacılık, geleceği bilme, obsesyona (takıntı) uğramış insanları obsedörü ( takıntıyı) kovarak obsesyondan kurtarma, çift bedenleşme (dedublüman), fasinatörlük ( hayali) ve büyü (maji) yapabilme Şamanlarda sıkça rastlanan yeteneklerdir.

Şamanizm’de üç alem

Asya Şamanizm’inde üç âlem söz konusudur:
Yer, yeraltı, gök.
Fakat bunlar sembolik ifadelerdir. Yeraltı terimi Asya’nın kimi Şamanist geleneklerinde öte-alem anlamında kullanılır, kimi Şamanist geleneklerinde ise ölüm olayının akabinde yaşanılan kargaşa ve vicdani hesaplaşma dönemini ifade etmek üzere kullanılır. Dolayısıyla, bazı Şamanist geleneklerde yeraltı denildiğinde, genellikle öte-alemin titreşim düzeyi kaba ve yoğun ortamları söz konusudur. Yeraltı deyiminin bu anlamda kullanıldığı Şamanist geleneklerde öte-alemin huzurlu ortamları ise ‘gölgeler diyarı’ gibi başka ifadelerle belirtilmektedir. Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç - can’ı - olduğunu kabul ederler. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri ‘gölgeler diyarına’ iner, üçüncüsü ise Göğe çıkar. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna ‘sansar’ adını verirler.
Asya Şamanizm’ine, özellikle Altay, Yakut ve Uygur Türklerinin geleneklerine göre, insanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü ‘yeraltı’ (öte-âlem) ve spiritüel (ruhsal) anlamdaki Kutsal Gök’ten oluşan üç ortam, merkezlerinden geçen, direk ya da kazık denilen bir eksenle birbirine bağlanırlar. Bu eksen ‘Göğün göbeği’ ile ‘Yerin göbeği’ arasında yer alır.
Bu kavram Altay, Yakut ve Uygur Türklerinin geleneklerinde şöyle açıklanır: İnsanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü ‘yer altı’ (öte-âlem) ve spiritüel (ruhsal) anlamdaki Gök’ten oluşan üç alem ya da ortam, merkezlerinden geçen bir eksenle birbirine bağlıdır. ‘Yer’in göbeği’ ile ‘Göğün göbeği’ arasındaki bu eksenin geçtiği, bu ortamların ortasındaki delikler ya da açıklıklar bir tür geçittir. Şamanlar, ‘uçuş’ (trans deneyimi) sırasında bir ortamdan diğerine geçerken bu irtibat geçitlerinden yararlanırlar. Aynı şekilde, ölenler de öte-âleme bu yolla göçerler. Öte-âleme giden şamanlar oraya ‘Yerin deliği’ geçidinden geçerek gider, yine bu delikten ya da kapıdan dönerler. ‘Yerin ekseni’ kavramı Altay, Yakut ve Uygur geleneklerinin yanı sıra, Başkurt, Kırgız, Kalmuk, Çukçi, Buryat, Samoyet, Koryak, Moğol, Tibet, Fin, Lapon ve Estonya geleneklerinde da bulunur.
Altay, Yakut ve Uygur Türklerinin geleneklerine göre, şamanın ‘Yeraltına’ inebilmesi veya ‘göklere’ çıkabilmesi için önce ‘Yerin Eksenine’ çıkması gerekir. ‘Yeraltına’ inmesi gereken Altay şamanı ‘uçuş’ yolculuğunda önce ‘demir dağa’ (Temir taikşa) tırmanır. ‘Yerin Eksenine’ çıkması işte bu sembolik ‘dağı’ aşıp ‘Yerin Göbeği’ denilen delikten girmesiyle mümkün olur.
Şaman gölgeler diyarı’na giderken öncelikle ‘Yerin göbeğindeki’ bu delikten ‘Yerin Eksenine’ ulaşmak, sonra da ‘Yeraltının’ cehennemi kısmından geçmek zorundadır. Ölen kimseler de bu yolculuğu yaparlar ki, bu yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin söz konusu olduğu bir köprü’yle karşılaşılır.
Kuzey ve Orta Asya Şamanizm’inde yeraltı âlemi 7 veya 9 katlıdır. Ölüm olayı ile beden terk edildikten sonra kimileri yeraltı katlarındaki ortamlara, kimileri ise Gök katlarındaki ortamlara giderler. Şaman da, trans deneyimi sırasında, yapacağı uygulamanın amacı ve türüne göre, ya yeraltı âlemine iner ya da Göğe çıkar. Örneğin, bir hastayı iyileştirmek için Göğe çıkması, fakat bir ölünün ruhuna eşlik etmek, hastanın ruhunu geri getirmek (ölmemesini sağlamak) veya yeryüzünü terk etmek istemeyen ölüleri ‘gölgeler diyarına’ götürmek için Yeraltı’na iner. Fakat herhangi bir nedenle Göğe çıkacak bir şamanın önce yeraltı denilen âleme inmesi gerekir. Yani hiç kimse ‘Yeraltına’ (öte-âlem) inmeden Göğe çıkamaz.
ŞAMANİZM VE SANAT
Van Gennep gibi uzmanlar bir Şaman dini olacağına ihtimal vermiyorlar.      Onlara göre Şamanizm; yalnızca doğaüstüyle belirli bir iletişim tarzından ibarettir. Elbette tersini savunanlar da vardır.                                                                  Şaman denen kişi kimdir?                                                                                          
Perrin’e göre Şamanlık düzeyine ulaşmanın üç yolu vardır.                                    a. Kendiliğinden seçim.                                                                                                   b. Etkin bir arayış ya da kalıtsal bir yol olan miras yoluyla.                                         c. İnisiyasyon törenleriyle “sırra erme “, bu düzeyi belgelemek.                                
Kendini şaman olarak kabul ettirmiş olanlar ileride bu düzeye gelmeleri öngörülen  çömezlerin” çeşitli sınamalardan geçirerek onların yetişmesini sağlarlar. Çok geniş bir coğrafya üzerinde etkili olan Şamanizm’in insan ve doğa güçleri arasında iletişim kurmaya yönelik bir yaşam geleneği olarak gördüğümüzde, bu uygulama biçimlerinin sanatsal yorumlara açık olmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu inanç kültü kişisel niteliklerin temel olduğu sözlü ve teatral bir sanat olduğu kadar, resim yoluyla dışa vurulan duygu ve düşüncelerin ifade biçimlerini de içerir. Tarih öncesinin mağara resimlerine kadar geriye götürülebileceğine dair görüşleri Micahel Perrin de paylaşıyor.  Ona göre Şaman sanatı “kimi kez bir resim sanatıdır”. (9 say 71)                        Bunun tanınmış örnekleri Amerika’nın Güney batısındaki Navaho Şamanlarının “ kumdan resimleridir”. Sibiryalı bazı Şamanlar ise davulları üzerine sağlık konusunda her tedavi için uygun motifler işlemişlerdir. Edilgin bir süreç olan “cinlenmenin “ müzik yoluyla ayırt edilmesi de bu bağlamda düşünülebilir.           Kitabın son bölümlerinin birinde, günümüzde yaşamını sürdürmekte güçlük çeken insanların yitirdiği gücün çapını ölçmesini mümkün kılacak bir ölçüye sahip olabilmesini isteyen André Breton’un bu görüşünden yola çıkarak “Şamancıl bir sanattan” söz ediyor yazar.  Kimi çağdaş sanatçılar, değişik sanat dallarındaki  esinlerini açıklarken bu türden deyimleri kullanırlar. Kullanılan deyimler sanatın “ çılgınca “ bir etkinlik olması nedeniyledir. Örneğin Norveç’li Munch; Şamancıl sanatın tarih öncesinin ve derinlikler psikolojisinin doğrudan bir “ yankısı “ olduğunu öne sürerken B. Newman da ilk insanın sanatçı olarak doğmasında onun dünyasını etkileyen duyumların önemine değinmiştir. Beuys ise Şamanizmi “ köklerin en derini “ olarak tanımlamıştır. (9 say. 129)                                                                                                 Bütün bu ve daha başka benzer görüşler, bizi Şamanizm’in yaratıcı sanatsal duyarlılığı kapsayıcı boyutlarına götürmektedir.
NEO-ŞAMANİZM
Şaman gelenekleri günümüzde de yaşamaktadır, yaşatılmaktadır. Batılı insanların Şamanizm karşısındaki tutumu “ Neo-Şamanizm olarak nitelenmektedir. Bu da daha çok maddecilik ve bilimcilikten yorulan ve klasik inanç ekollerinde de aradığını  “tinsel” doyumu bulamayan günümüz insanlarının mistik ve gizli güçler peşinde koşma arayışlarıdır şeklinde tanımlayabiliriz.                                                                                                        Chesterton’un söylediği varsayılan bir söz oldukça anlamlıdır. “ İnsanlar hiçbir şeye inanmaz olalı her şeye inanır oldular.”                                                             1960 yıllarında Amerika’da büyücülük ve sanrı uyandırıcı bitkiler üzerinde çalışmaların yoğun bir akım olarak yaşandığı da yadsınamaz bir olgudur.
Buna Çağdaş Şamanizm, postmodern Şamanizm, ya da Neo-Şamanizm gibi isimler takılarak akıma önderlik eden başka etnologların da katılmasıyla seçmeci bir anlayış içinde psikoloji, çevrebilim, doğubilim, arkeoloji, astroloji,  etnoloji gibi farklı alanlara özgü idealler canlandırılmış oluyor.                                       
ALEVİLİK-ŞAMANİZM İLİŞKİSİ
Ne var ki bazı “ Mal bulmuş Mağripçiler!” okudukları veya ulaştıkları birkaç özensiz kaynaklardan yola çıkarak; Orta Asya Şamanizm’inde yakaladıkları birkaç kültürel benzerlikleri sözde kanıt göstererek, Aleviliği; bir Şaman inancına monte etmenin bilgisizce gayretkeşliği de ayrı ve hazin bir gerçektir.
Şu kavramlara açıklık getirmeden doğru tanıyı yapmak olanak dışında kalır. Yaşadığımız gezegende insan denen varlık olmasaydı, dil, düşünce, din ve insana özgü uygarlıklar da olmazdı. Bu da demektir ki doğa yasalarının dışında insana özgü her şey yine insan beyninin ve emeğinin ürünüdür. İnsanın varlık bulmasıyla kullanma yetisine kavuştuğu beyni, dili ve duygularıyla yarattığı muhteşem bir dünyadır.
Doğa yasaları değişmez, güneş doğar, batar ya da rutin hareketler bize öyle yansır. Mevsimler değişir, doğa canlanır, filiz verir, meyve verir, canlılar çoğalır yaşam bir zincirler halkası ardılı içerisinde sürer gider. Bu örnekleri doğada çoğaltabiliriz. Buna karşın insana özgü olan şeylerin ise sürekli değişken olduğu gerçeğidir. Dinlerde bunların başından gelir, çoktur ve değişkendir. Bu devinim dünyası bazen olumluya bazen de olumsuza ama sürekli değişmektedir.
Bu değişim zincirinin inançsal boyutundaki ilk halka şüphesiz Şamanizm diyebileceğimiz inanç sistemidir. İstisnasız her inanç bu kaynaktan beslenmiştir. Günümüzdeki en popüler veya baskın inançların tümünde Şamanizm’in katkıları ve izleri vardır, bunu yadsımak mümkün değildir. Günümüz inanç sistemlerini anlayabilmek için geçmişteki inançları da çok iyi tanımak gereklidir.
Sorunun Türk kültür kaynaklarını içermesiyle de köklü bir araştırma konusu olduğu kuşku götürmez.                                                                                                                                                                                                                         

Yalnızca seni yüceltir, seni kutsarız
Sana koşarız yalnızca
Sen babalar babasısın
Sensin ey Tanrı
Sen ey Tsuigoa!”                                                                                                    

(Özet bir Şaman duası)

Kaynakçalar

  1. Fuzuli Bayat, Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006.
  2. Fuzuli Bayat, Türk Şaman Metinleri, Efsaneler ve Memoratlar, Piramit, Ankara, 2004.
  3. Şamanizm, Michel Perrin, İletişim Yayınları, 2001
  4. Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, 2000.
  5. Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux
  6. Şamanizm, Mircea Eliade
  7. Semboller Ansiklopedisi
  8. İngilizce Wikipedia Şamanizm maddesi
  9. Şamanizm, Michel Perin/ Çeviren Bülent Abraş/ İletişim yayınları
  10. Cumhuriyet Kitap Dergisi; Kaya Özsezgin


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...