Özgürlük Nerede Başlar?


Özgürlük nerede başlar?

Sözlük anlamına bakıldığında “tutsak olmayan, hür” olarak açıklanan özgürlük nedir? Gerçekten tutsak olmamak mıdır? Bizler tutsak olmadığımıza göre, özgür müyüz?
Fransız düşünür Montesquieu yasaların ruhu adlı yapıtında “Özgür sözcüğü kadar çeşitli anlamlar verilmiş onun kadar insanın kafasını yormuş başka bir sözcük yoktur.” demiştir.

Yine
Montesquieu “İnsan özgür doğar, özgür yaşar” formülünü ortaya attıktan sonra özgürlüğü şöyle tanımlar “Başkalarına zarar vermeden istediğini yapabilmek.” Bu tanım ilk olarak siyasal anlamda 1789 Fransız devriminde insan hakları bildirisiyle ortaya atılmış olup, bildirinin 4. maddesinde kullanılan tanım hemen, hemen bütün ülkelerin anayasalarına yansımıştır.

Özgürlük doğanın ve toplumun nesnel yararlarına egemen olanın, “özgürün” niteliğidir. İnsanla doğa ve toplum arasındaki ilişkiyi dile getirir.

Bilimsel açıdan ise bilincine varılmış, böylelikle egemen olunmuş zorunluluk olarak da tanımlanır.

Özgürlük skolastik anlayışta irade serbestliğini dile getirir. Dışsal hiçbir etkiyle etkilenmeyen bireysel iradenin davranışını anlatır. Metafizik düşüncede özgürlük kavramı, zorunluluk kavramının karşısına konularak onunla karşılaştırılmıştır.

İnsanlar topluma özgür olarak gelmezler. O, özgürlüğü kısıtlayan birçok engelin içinde uyanır. Eğer ona olumlu bilim ve akıl yolunda öğretim ve eğitim yapılmazsa bilinçlenmez, boş inançlara saplanır. Özgürlüğünü ve kişiliğini oluşturamaz. İnsanlara olanakları oranında erken özgürlük ve kişilik bilinci sağlanmalıdır.

Bir insanın özgürlüğe erişebilmesi için, kişilik kazanmış olması gereklidir. Kişilik iyi tutkuların yoğunluğu ile elde edilebilir. Yani sonsuz istek ruhumuzu kapladığında ruhun gücü organizmayı ve toplumu aşarak ihtiras halini aldığında insan kişilik kazanır. Ruhsal özgürlüğüne ulaşır. Ruhun özgürlüğü mistik ve fanatik inançlardaki gibi, istekleri hapsetmek veya öldürmekle değil onlara olumlu akıl yolunda gelişme sağlamakla elde edilir. Böylece insanda iyi tutkular oluşur, yüksek insancıl konulara ilgi duyulur ve insanlık sevgisi halini alır.

İnsanlığın evrimini amaç edinmiş bütün ülküler kaynaklarını ihtirastan almıştır. İhtiras ruhun bir konuya tutsak olması değil, bütün gücünün insancıl bir konu üzerinde yoğunlaşması, zeka ve buyrultusunun bu yolda en yoğun durumunu almasıdır. İhtiras, kişiliğin oluşması, yaratma gücünün doğması demektir. İhtiras kötü tutkularla, alışkanlık ve heyecanlarla karıştırılmamalıdır. Çünkü bunlarda ruh bir konuya tutsak olmuştur. İhtirasın konusu kişi toplum ve insanlığın en doğru yola sokulması olmalıdır.

Ruh ( benlik ) bir gerçektir. Onu eşyayı görür gibi görmemiz gereklidir. Gerçek, insanın toplumun ve doğanın birliğidir. Ruh, bu birliği sezen, anlayan ve tamamlayan öğedir. Ruhu böyle görmek, bilinmezlere ve gizliliğe kapılmamak, her aydınlığa ve açıklığa doğru gitmek demektir. Her şey insanın içindedir. İnsanla yaşar ve ölür. Gelişmekte olan her insanın içinde boşluklar vardır. Uygar, olumlu eğitim insanlara bu boşluğu görme bilincini verir. Sonrada bu boşluğu doldurmak için bilimsel ve ussal gerçeği ve bu gerçeğe ihtiras duymayı öğretir.

Ruhunda bağımsızlık olmayan özgür değildir. İçinden özgürlüğü duymayana, onu kimse dışarıdan veremez, özgür olmak dinsel ya da siyasal baskılara boyun eğmemek, kuruntulara boş inançlara dogmalara tutsak olmamaktır. Varlığını kendinden çıkarmak, kişiliğini yitirmemektir.

Olumlu bilim ve aklın oluşturduğu düşünüleri, beğenilmemek, eleştirilmek korkusuyla eyleme çevirmemek çevreye tutsak olmaktır.

İnsan kendini suçlamayı öğrendiği, yanılgıyı önce kendinde aradığı ve bundan korkmadığı zaman özdeğe ( maddeye ), bedene, insana ve topluma köle olmama yetisine kavuşacaktır.

Böylece, kötü tutkulardan dogmalardan, bilinmezlerden, bağnazlıktan ve imgelerden birer, birer sıyrılarak, iyilik ve güzellikler karşısına temizlenmiş bir ruhla çıkan insan özgürleşir.

Ömer Hayyam’ın şu dörtlüsü bu istekleri özetler gibi

” Bir sır daha var çözdüklerimizden başka,
Bir ışık daha var bu ışıklardan başka,
Hiçbir yaptığınla yetinme geç öteye,
Bir şey daha var bütün yaptıklarından başka.”


J. J. Russo’ya göre ise
“özgür olmak demek, başkasının özgürlüğünü yok etmemek demektir.” Öyleyse, Sigara içme özgürlüğünü kullanan bir kişi, her yerde ve her toplumda sigara içerek özgürlüğün tadına varabilirken sigara içmeme özgürlüğünü kullanmak isteyen diğer kişi yada kişilerin özgürlüklerini kısıtlamış olmuyor mu?

Acaba özgür ve özgürlük kavramları gerçek anlamlarına Eytişimsel özdekçi (diyalektik materiyalizm) felsefe de mi kavuşmuşlardır? Çünkü bu felsefede insanın özgür olabilmesi demek, yeteneklerini eğilimlerini, beğenilerini, serbestçe geliştirebilmesi olanaklarına sahip olması demektir. Kısaca özgürlük, zorunluluğa karşı koyabilmeyi değil, zorunluluğa egemen olmayı gerektirir. Bu egemenlikle, doğanın ve toplumun nesnel yasalarının bilincine varmayı onları gerektiği gibi tanıyıp denetleyebilmeyi ve böylelikle onlardan yararlanabilmeyi dile getirir.

Öyleyse özgürlük düşüncede başlar diyebilir miyiz?
Voltaire “Düşüncelerinize katılmıyorum ama açıklamanız için ölümü bile göze alabilirim” demiştir.

Düşünmeye, tartışmaya alışmak ve eleştirilere tolerans ile dayanır hale gelmek gereklidir.

Düşünce özgürlüğü ile özgür düşünce aynı şey midir? Açıklamaya çalışayım Düşünce özgürlüğü oluşmuş olan ürünün yani düşüncenin açıklanmasındaki özgürlük ortamı
Özgür düşünce ise her türlü olumsuzluklardan arınmış bilimsel nitelikte araştırıcı düşünce

İlk bakışta bu iki kavram arasında belirgin farklar olmasına karşın birbirlerinin oluşum ve gelişimlerinde diyalektik bir ilişki içinde oldukları, birbirlerini motive eden kavramlar oldukları görülür.

İnsanlıkta özgürlük nerede başlar sorusunu şöyle yanıtlayabilir miyiz?

İnsanlıkta özgürlük düşünce ve vicdanda başlar. Politik, sosyal, ekonomi, davranış gibi nesnel özgürlüklerin tümünü içerir. Özgür olmak, korku, umut, ödül, kandırma gibi hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın kendi kendine karar verebilmek ve uygulamaktır.

Yine Hayyam’ın şu dizeleri bu kavramı perçinler gibi.

”Girme şu alçakların hizmetine,
Konma sinek gibi, pisliklerin üzerine,
İki günde bir somun ye, ne olur?
Yüreğinin kanını iç de, boyun eğme. “


İnsanların doğuştan sahip oldukları halde en kolay ve hızlı biçimde yitirebilecekleri özgürlük ise düşünce özgürlüğüdür. Çünkü bu özgürlük, önyargılar, dogmalar, korku ve umutlarla çok çabuk yok olur.

Halbuki uygar insan olmak bu kötü sondan kaçınmayı ilke edinmiştir diye düşünüyorum.

Çünkü düşünce ve düşünce özgürlüğü anlamında bana şunları öğretti

- Her görüşü, her düşünceyi kendi akıl süzgecinden geçirmeden onaylayıp benimsememeyi,
- Kuşku duymaktan vazgeçmemeyi ve önyargılı olmamayı

- Her araştırma, görüş ve kanıların kesinlikle doğru ve değişmez kabul etmemeyi yanılgıların da olabileceğini.

- Kendisini benden daha güçlü olduğuna inandığım buyrultulara bağlayarak, özgürce düşünmek, karşılaştırmak ve değerlendirme yapmaktan vazgeçmemeyi.

- Düşünce özgürlüğünü ve özgür düşünceyi önce kendim için isteyip başkalarının da aynı haklardan yaralanmasını ve savunma gereğini unutmamayı.

- Henüz bilimsel olarak açıklanmayan soruların yanıtlarını dogmalarda aramamayı.

- Bulunabilecek hiçbir gerçek kalmadığına inanmamayı.

- Düşünce özgürlüklerini kısıtlamamayı.

- Sahip olduğum düşünce ve özgürlükleri yetersiz bularak geliştirmeye çalışmayı ve bu olanağı başkalarına da vermeyi.

KAYNAKLAR:

1. Yaratıcı aklın sentezi – Server Tanilli
2. Felsefe Ansiklopedisi – Orhan Hançerlioğlu
3. İnsan nasıl insan oldu? – M. İlin – E. Segal
4. Felsefe sözlüğü – Orhan Hançerlioğlu
5. Sunum: Nedret ÖVÜÇ

Murat Şahin 2009-09-27

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...