Yılan, Yılan Bilgeliği ve
Pleiades
“ Yılan insan ruhunun en önemli ilk
örneklerinden biridir.”
-
Bachelard -
Etimoloji:
Türkçedeki yılan ( ilang, yılang) kelimesinin kökeni Çincede aynı anlama gelen "lung" kelimesinde alındığı genel
bir kabuldür.
Yılan; Serpentes alt takımına ait uzun,
ayaksız etçil
sürüngenlerdir.
Bütün pullar gibi yılanlar da, vücudu üst üste binen pullarla kaplı - ektotermik amniyot -omurgalılardır.
Çoğu yılan türü, ataları olan kertenkelelerinkinden çok daha fazla eklemi olan
bir kafatasına
sahiptir. Bu yılanlara son derece hareketli çeneleriyle kendi kafasından daha
büyük avları yutma imkânı verir. Dar vücutlarına uygun bir şekilde yerleşebilmesi
için yılanların çift organları (böbrekler gibi) yan yana yerine biri diğerinin
üstünde görünür ve çoğu bir tane işlevsel akciğere
sahiptir. Yılanlar Antarktika ve çoğu ada dışında dünyanın her yerinde
bulunur. Bilenen 456 cins
ve 2900 üzerinde türü
kapsayan tanımlanmış 15 familyası bulunmaktadır. Büyüklük aralığı 10 cm . uzunluğundaki küçücük Leptotyphlops carlae türünden
7.6 metre
uzunluğa erişebilen pitonlar
ve anakondalara
kadar değişiklik gösterir. Son keşfedilen Titanoboa cinsinin
fosili 15 metre
uzunluğundaydı. Yılanların Türkiye'de
47 türü bulunur. Çoğu yılan zehirsizdir. Zehirli yılanlar da zehirlerini
öncelikli olarak savunma amacından çok avı kontrol altına almak ve öldürmek
için kullanırlar. Bazıları insanlarda acılı yaralanmalara ve ölüme sebep
olabilecek kadar güçlü zehirleri vardır. Yılanları görünüşüne göre zehirli,
zehirsiz olarak nitelendirmek zor olup onlardan uzak durmak ya da dikkatle
yaklaşmak gerekir.
Genel bilgiler:
Yılanlar, genellikle üç metre öteyi
göremezler. Koku almada burun deliklerini değil dillerini kullanırlar. Uzun ve
çatallı dillerinin her iki ucu havadan ve yerden gelen kimyasal kokuları alır.
İçeri çekildiğinde dil ucundaki kokular damaktaki jakobson organında duyu
haline dönüştürülür. Engerek yılanları zehirledikleri avının izini dilleriyle
takip ederler ve ölüsünü bularak yutarlar. Yılanların burun delikleri, ağız
kapalıyken alt çenedeki hava borusunun üzerine geldiğinden ağızlarını açmadan solunum yaparlar.
Avlarını yutarken ağız açık olduğundan burun deliklerinin hava borusuyla ilgisi
kesilir. Böyle zamanlarda, vücutlarında bulunan hava torbalarındaki yedek
havadan faydalanırlar. Çoğu yılanın sadece sağ akciğeri
gelişmiş, diğeri adeta kaybolmuştur. Boa ve piton yılanlarında sol akciğerler
küçüktür. İri avların yutulması uzun sürdüğü zaman ağız tabanında bulunan soluk
borusunun girişi ağızdan dışarı çıkarılabilir. Bu özellik büyük hayvanları
yemek için bir adaptasyondur, yılana ağız dolu olduğunda dahi nefes alma imkânı
sağlamaktadır.Yılanlar dış kulakları olmadığından uzun zaman sağır zannedilmiştir. Aslında çeneleriyle kulakları arasında kemik bağlantıları olduğundan, üzerinde bulundukları toprağın yansıttığı sarsıntıları kolayca işitirler. Çenesini yere koyan çıngıraklı bir yılan çok uzaktan gelen bir atın ayak seslerini bile kolayca duyabilir. Yılanların bulunabildiği arazilerden geçen bir insan, gürültülü ayak darbeleriyle yürüdüğünde hiçbir yılana rastlamaz. Bazı yılanların göz ve burunları arasında ince zarlı iki çukur bulunur. Bunlar, sıcakkanlı hayvanların vücutlarından yayılan ısı dalgalarını (infrared) tespit ederler. Bunların sayesinde avlarını karanlıkta bile bularak takip ederler.
Yılan zehri av etini eritmeye yarayan kuvvetli bir sindirim sıvısıdır. Zehirsiz yılanlarda bile zehirli olan kuvvetli bir sindirim sıvısı vardır.
Üreme
Yılanlar yumurtlayarak ürerler. Yumurtalardan
ergine benzer yavrular çıkar. Bunlar hemen başlarının çevresine bakarlar. Boa, anakonda ve engereklerin çoğu
yavrularını doğurur. Bunlar gerçek doğum değildir. Yumurtalar ana karnında
gelişip açıldığından doğum gibi görülür. Buna “ovoviviparite” denir. Gebelik
süresi 2 aydır.***
İnanç ve söylencelerde yılan
simgeselliği;
Geçmişimizde
ne kadar çok yılan hikâyesi vardır; mitolojide, destanlarda, tarihi eserlerde,
hikâyelerde ve kutsal kitaplarda, Havva’yı baştan çıkarıp cennetten
kovduran yılandır. Ama insanları iyileştirip şifa veren, Tıp Biliminin sembolü
de yılandır.
Yılan
birçok yerde karşımıza farklı isimlerle çıkar:
Naga, Nagual, Nacaal, Adder, Djedhi, Amarus, Levites, Ejderha,
Ejder, Quetzlcoatl (Kukulkan), Şahmaran, Serpent, Snake, Typoon, Nahaş!
Mısır firavunları
Kobrayı başlarında taşırdı. Tevrat’taki Nahaş
kelimesi hem yılan, hem sırları bilen anlamına gelirdi. Sümer’de Tanrı Enki’nin sembolü yılandır. Tufanda Utnapiştim’i uyandırıp uyaran yılandır.
Zeus ve Maia’nın oğlu ve habercisi Hermes,
yılan dolalı bir asa ile düşmanını yenmiştir. Güney Amerika’daki eski Meksika, Aztek, Toltek, Maya uygarlıklarının
gökten gelen tanrıları yılandır. Eski Türk inanışlarında Ejderha; kutsal,
göksel ve iyi bir varlıktır.
Kundalini; üç buçuk kez (yedinin
yarısı) kıvrılıp uyuyan spiral bir yılan demektir. İnsanın içindeki ateşi
göstermek üzere Kundalini kelimesi
kullanılır. Bireysel uyanışın, aydınlanmanın ve bilgeliğe ulaşmanın sembolüdür.
Mısır’da Roma’da resmedilen kanatlı yılan Kundalinidir.
Uyuyan spiral bir yılan demektir.
Bütün bu mitsel
kalıtlara göre yılan; bugünkü kötü imajına inat, aslında yaşamın öz ateşi ve
bilgelik sembolüdür. Işıktan dünyaya, yani maddeye inişin başlangıç noktasında sanki
bir yılan; çöreklenmiş ve kıvrılmış oturuyor.
Etimolojik açıdan
Evren sözcüğü ‘eviren’, ‘çeviren’ anlamına gelir. Eski
Türkler ve Çinlilerde gök çarkının/çarklarının döndüğü kabul etmekte ve onlar
gök kubbenin en alttaki çemberini bir çift gök ejderinin çevirdiğine
inanmaktaydı. Ejder gök çarkını ve buna bağlı olarak da ‘yaşam çarkı’nı çevirmekteydi.
Böylece Eski Türklerde ‘ejder’ de evren olarak
adlandırılmıştır.
Eski Anadolu antik
edebiyat el yazmacıları tarafından anlatılanlara göre, bir zamanlar Anadolu’da
tanrısal bilgeleri doğuran kadın, yılan olarak görülüyordu.
Oturduğu kentin adı Pyytion’du. - Pi
- sözcüğünün anlamı ‘baba’dır.
Sözcüğün – to - eki ise ‘sen’
demektir. – Pito - yani senin baban,
senin atan anlamındadır. Pyyton kenti ise senin babanın, senin atanın oturduğu
kent anlamındadır.
Mitolojide Tanrıça Gaia’nın da yılanları vardır. Kadın
Tanrıçaların elindeki bu yılanları Zeus
ele geçirmiştir. Apollon ve Zeus’la süreç, artık erkek egemen
duruma geçiştir. En baştan beri Babil,
Mısır, Girit, Anadolu’da da eski inançlar içerisinde kadın tanrıçalar
yılanla bir tutulmuştur. Bilgelik ve bilicilikle yılan, ilişki halindedir.
Hindistan’da insiye bilgelere ve kâhinlere, ‘akıllı yılanlar’ anlamına gelen ‘Nagalar’ denirdi. Alnın tam ortasına
sembolün konması, yılan gibi
akıllı olmak için iç psişik melekelerin kullanılmasını ifade ederdi. Mister
Okulu’nun sadece en yüksek inisiyelerine
yılan başlığı takma izni veriliyordu. Başını kaldırmış yılan,
aşağıdan yükselen kundalini, Yılan Ateşi’ni sembolize ederdi.
Kundalinin yükselmesi ve üçüncü göz’ün açılmasıyla kişi büyük bilgeliğe ve
spiritüel yaratıcı güce ulaşır; her şeyin sonsuzluğu bilinir olurdu.
Hint yazmalarında ve
efsanelerinde Naga ırkı, yeraltında
yaşayan ve yüzeyde insanlarla irtibata geçen bir yılansı ırktır. Bu yılanların
kimilerinin insana dönüştüğü yazar. Hint yazmalarında bunlardan başka Sarpa denen bir başka yılansı ırktan
daha söz edilir. Ayrıca Hint okyanusu civarında ve sonradan denizin dibine
batmış bir ülkede var olduğu söylenen bir yılan krallığının bahsi
geçer.
Antik Kolombiya
mitolojisinde de ilksel kadın olan Bachue;
büyük bir yılana dönüşür ve bazen ‘ilahi yılan’ olarak adlandırılır.
Tevrat’ın içinde adı
geçse de kendisi ortada olmayan kayıp kitaplarından Yaşer’in Kitabı’nda ezoterik
dinin kurucusu sayılan Nemrut’tan ve insanlığın yaratımında söz sahibi olan bir yılan-ırkından söz edildiği
iddia edilir.
Aborjinlerde pek çok tanrı yılan
isimleriyle tanımlanır. Ungud bazen
dişi bazen erkek olan bir yılan tanrıdır. Wollunqua (yağmur ve bolluk) bir yılan tanrıdır.
Atina’nın ilk kralı
olan efsanevi Cecrops yarı insan
yarı yılan olarak bilinir. Yunan mitolojisindeki birçok Titan ve dev
kanatlı insansılar şeklinde karşımıza çıkarlar. Tek farkları bacak yerine
yılansı gövdelere sahip olmalarıdır; ejderha şeklindedirler. Örneğin Boreas, kuzeyin soğuk rüzgârını getiren
ve yılan gövdesine sahip olan kanatlı bir Yunan tanrısıdır.
Afrika’daki bazı
geleneklerde şamanların, derin ezoterik bilgi öğreten bir yılan-ırk olarak
tanımladıkları Chitauri’lerden ders aldıklarına inanılmaktadır.
Güney Amerika Uygarlıklarında
Yılan
Afrika’daki bu inanç,
Amerikan yerlilerinin dimethyltryptamine
içeren ayahuasca uyuşturucusuyla yaptıkları çalışmaların içeriğine benzerdir. Bu
bitkiyi kullanan yerli Amerikan şamanların
çoğu, yılansı ve uzaylı benzeri varlıklarla iletişime geçtiklerine ve onlardan
ders aldıklarına inanmaktadırlar.
Mixcouatl, Aztek Savaş ve
avcılık tanrısıdır. Bulut yılanı anlamına gelir. Tezcatlipoca’nın aldığı isimlerden biridir. Toltek, Aztek, Maya tanrılarının birçoğu yılanla sembolize
edilmiştir.
Mark Amaru Pinkham’a göre; Nagual kelimesi yılan demektir. (Bilgelik
Yılanlarının Dönüşü adlı kitabın yazarıdır)
Toltek bilgeliği
öğretilerine göre; ( Carlos Castaneda
Kitapları) Nagual kelimesi, doğaüstü
güçlere ve bilgeliğe sahip olan büyücü anlamında kullanılır. Nahuatl
dilinde Nagual kelimesinin İnşaatçı
Ustalar anlamına gelmesi ilginç bir benzerliktir. Kendi dünyasal
âlemimiz dışında başka dünyalarda yaşama yeteneğine ise, Nagual’a geçmek denir.
Evrenden akan enerjiyi aktığı gibi görebilmek ve dünya dışı güç alanında
yaşamak olarak tanımlanan Nagual olma
durumu, insan biçiminden çıkıp farklı varlıklara dönüşebilme yeteneğidir. Yaqui Kızılderilisi Don Juan Matus’a göre eski şaman kadim
atalardan kalan bu öğretinin sırları, insanbilimci Carlos Castaneda tarafından bir kitap diziniyle anlatılmıştır. İlk
kitap Don Juan Öğretileri, sanrılandırıcı bitkilerin kullanımıyla
geçilen olağandışı zihin hallerini ayrıntılı olarak anlatır.
Toltek başkenti olarak kabul
edilen Tula'daki en çarpıcı eserlerden biri, Atlant denilen dev taş heykellerdir. Bunlar alçak bir piramit
platformunda duran, muhtemelen vaktiyle bir tapınağın çatısını taşımakta olan,
yani sütun görevi gören heykellerdir. 4-6 metre yüksekliğinde, tüylü saç modeli olan ve
mızrak taşıyan bu heykeller, eski Amerika uygarlıklarında genel bir ilah olan
ve bu kentte bazen Toltek hükümdarlarıyla,
bazen de sabahyıldızı özdeşleştirilen Quetzalcoatl'ı
(tüylü yılan) temsil eder. Bu ad, Toltekler
ve Aztekler'de ‘sakallı yılan’
anlamına gelir. Buradaki sütunlardan bazılarına, mimari örnek ve damgalara, Yucatan'daki Chichen Itza bölgesinde de
rastlanır.
Azteklerin anası Coatlicue, Tula
kenti yakınında Yılandağ
(Coatepek) tepesinde bir tapınağı
süpürürken gökten bir tüy topu düşmüş ve onu bağrında saklayınca Huitzilopochtli’ye hamile kalmıştır.
Tula kenti için bir not: Astrolojik çembere göre 3 derece boğa burcu, Krittika
denilen bizim Pleiades (Süreyya) diye tanıdığımız takımyıldıza
karşılık gelmektedir ve akrep burcunun (Vishakha)
3 derecesi ise Sanskrit dilinde Tula diye adlandırılan bizlerin terazi
burcunun kuzey ve güney ucu diye bildiğimiz noktaya denk gelmektedir.
Tüylü yılan Quetzalcoatl birçok efsanede yer almış,
hatta İspanyollar kıtayı işgale geldiklerinde Quetzalcoatl ile ilgili efsanelerden ötürü yerliler bu istilacıları
saygı ile karşılamışlardı.
Çin Mitolojisinde Yılan
Çin Mitolojisinde de
ilginç göksel ve yılan hükümdarlar vardır. Amerikalı mitoloji uzmanı Joseph
Campbell ‘Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’
adlı kitabında ‘Ulu Üçler’ diye
adlandırılan ve M.Ö. yaklaşık 3000-2500 yılları arasında yaşadıkları söylenen
üç imparatordan bahsetmektedir. Üçü de bazı olağanüstü özelliklere sahiptir. Fu Xi "Göksel İmparator" diye bilinmektedir. Rahme düşüş hikâyesi
mucizevî nitelikler göstermektedir. 12 yıllık bir gebelik döneminden sonra
doğmuştur. İnsan kolları ve öküz başı taşıyan bir yılan vücuduna sahiptir.
Fu
Xi'den
sonra insanları onun halefi ‘yersel
imparator’ Shen Nong yönetmeye başlamış.
Shen Nong boğa başlı, insan
vücutluymuş. Mucizevî bir ejderin etkisiyle meydana gelmiş. Bundan utanan
annesi, bebeği bir dağ kenarına bırakmış fakat vahşi hayvanların onu besleyip
koruduğunu öğrenince eve götürmüş. Çin tıbbının temeli de bu imparatora
dayanmaktadır. Shen Nong, yetmiş
zehirli bitki ile panzehirlerini keşfetmiştir. Karnına bir cam dayayıp her
bitkinin sindirilişini oradan izleyebiliyormuş!
Shen
Nong'dan
sonra Huang Di, yani ‘sarı imparator’ yönetime geçmiştir. ‘sarı imparator’ denmesinin nedeni
şudur: Annesi Chao Tian eyaleti
prensinin bir metresiymiş. Büyük Ayı takımyıldızı çevresinde göz alıcı altın
bir ışığa rastlayınca gebe kalmış.
Huang Di'nin de olağanüstü özellikleri vardır. Yetmiş günlükken konuşmaya
başlamış, on bir yaşında tahta çıkmış. Fakat en ayırt edici özelliği düş görme
gücüymüş. Ona " düşler imparatoru
" denmesi daha uygun olurdu! Huang
Di, uykuda, en uzak bölgeleri ziyaret edebilir ve doğaüstü dünyadaki
ölümsüzlerle (Toltek bilgeliğindeki
en önemli bilgilerden birisi de rüyaların başka dünyalara gitmek için
kullanıldığıdır) konuşabilirmiş.
Tahta çıktıktan sonra tam üç ay süren ve kalbini denetleme dersi aldığı bir düş
görmüş. Bir üç ay daha süren bir düş gördükten sonra, insanlara ‘öğretme
gücü’yle geri dönmüş. Onlara, doğanın güçlerini kalplerinde denetlemeyi
öğretmiş.
Hermetik Bilgilerde Yılan ve Yedi Irk
Hermetik bilgilere göre fiziksel âlem, süptil
âlemin aynasıdır ve ruhlar bir zaman sonra büyük ışığa doğru çekilirler, onlara
yol gösterilir. Evrende kozmik yasalar işlemektedir. Hermetizme göre eski insanların kökeni Dünya-dışı’dır. Hermetika adı verilen bilgilerin, eski Yunanca ve
Latince yazılmış eldeki parçaları bütününe verilen ad; Zümrüt Tabletler’dir.
Hermes-Thot’un öğretisine ait kimi
metinler - İskenderiye yangınından ve bağnazların ellerinden kurtulabilmiş
bilgiler - bir miktar anlam kaybına uğrasa da, Kilise’nin tüm
çabalarına rağmen Avrupa’da yayılmayı başarmıştır.
Hermes’in (Hermes’in Toth
ile aynı kişi olduğu söylenir) Zümrüt tabletlerinin bilgilerine göre;
meditasyon ve duaya yönelen Hermes’e bir ejderha görünmüştür. Anlatılanlar
şöyledir:
Bu suret
kanatları gökyüzünü kaplayan, bedeninden her yöne ışıklar saçan Yüce
Ejderha’ydı. Yüce Ejderha, Hermes’e adıyla seslendi ve ona Dünyanın Gizemi hakkında neden
düşündüğünü sordu. Gördüğü şeyle dehşete kapılan Hermes ejderhanın önünde kendini yere attı ve kim olduğunu açıklaması için
ona yalvardı. Yüce Varlık, kendisinin Poimandres,
Evrenin Aklı, Yaratıcı Zekâ, her şeyin Mutlak Hâkimi olduğunu bildirdi.
Bunun
ardından Poimandres hemen şekil değiştirir. Durduğu yerde göz kamaştıran, nabız
gibi atan bir Nur vardır. Bu Işık, bizatihi Yüce Ejderha’nın ruhani doğasıdır.
Hermes görkemin ortasında ‘yükseltilir’
ve maddi evren onun bilincinden silinir. Hızla koyu bir karanlık çöker ve
karanlık genişleyerek Işık’ı yutar. Her şey sarsılır. Etrafında suya benzer bir
töz girdap halinde döner ve ondan dumana benzeyen bir buhar çıkar. Etraf dile
gelmez iç çekişlerle ve acı haykırışlarla dolar, bu sesler sanki karanlık tarafından
yutulan Işık’tan gelmektedir. Aklı Hermes’e ışık’ın spiritüel evrenin şekli olduğunu ve dönen
karanlığın onu yutan maddi töz olduğunu söyler.
Yine
Hermetik bilgilere göre:
“Doğanın Semavi İnsan ile evliliğinden, hepsi iki
cinsiyetli, hem erkek hem kadın olan ve iki ayağı üzerinde duran ve her biri
Yedi Yöneticiden birinin doğasına sahip yedi insan doğurdu. Bunlar, yedi ırk,
yedi tür ve yedi çarktır. Yedi insan bu şekilde yaratılmıştır. Toprak dişil
element ve su eril elementtir; ateş ve esîrden ruhlarını aldılar ve Doğa insan
türünde ve suretinde bedenler yarattı. Ve insan Yüce Ejderha’nın Hayat ve
Işık’ını aldı. Ruhu Hayat’tan ve Aklı Işık’tan yapıldı. İçinde ölümsüzlük olan
ama ölümlülükten de pay alan bütün bu birleşik yaratıklar, bir süre bu hal
içinde devam etti. Kendilerinden kendilerini yarattılar, çünkü onlar hem dişi
hem erkekti. Fakat dönemin sonunda Kaderin düğümü Tanrı tarafından çözüldü ve
her şey serbestleşti. Tanrı bunu söylediğinde, takdiri ilahi -Yedi Yöneticinin -
yardımıyla cinsiyetleri bir araya getirdi, onları birbirine karıştırdı,
kuşakları yarattı ve her şey kendi türüne göre çoğaldı. Bedeni severek bağlanma
hatasına düşenler ölüme ait şeyleri hissederek ve onlardan acı duyarak
karanlıkta dolaştı, fakat bedenin ruhun tabutundan başka bir şey olmadığını
kavrayanlar ölümsüzlüğe yükseldi.”
Bu kadar çok yılan sembolü ve tanrısının özellikle insanın
yaratılışı ve bilgeliği ile ilgili mitlerde yer alması sadece tesadüf olabilir
mi?
Medusa, gözlerine
bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavardır. Perseus, Medusa’nın başını kestiğinde Poseidon'dan
olan çocukları Pegasus ve Chrysaor dışarı
fırlamıştır. Kandamlaları Libya çöllerinde
birer yılana dönüşmüşlerdir. Daha sonraları bu yılanlardan biri Mopsus'u öldürmüştür.
Bütün yaratılış efsanelerinde ve kutsal kitaplarda göklerden
inen yılan biçimli tanrıların üstün özellikleri vardır. Yılan tanrılar
yeryüzündeki insanlara, bilginin yolunu, teknolojiyi, inşaatçılığı, alfabeyi,
astronomiyi öğretmiş, hatta tufandan kurtarmıştır. Bu yılan tanrıların mitsel
hikâyelerinin hemen hepsinde, gökten inen bir ışıkla gebe kalan dünyalı
dişilerden bahseder.
Yılan
Tanrılarla Pleiades Bağlantısı
Bütün eski efsanelerdeki mitsel
yılanlar, göklerle bağlantılıdır ve uzaydan gelip uygarlık kuran (Extra-terrestrial) varlıklardır.
Atlantis’teki yıldızlararası yılanlardan bazılarının Pleiades’ten geldiği söylenir. Bu androjen (çift cinsiyetli)
yılanlar, kutsanmış yedili (Yılan söz
konusu olduğunda ilginç bir şekilde yedi sayısı gündemdedir) diye
bilinir.
Pleiades’lilerin insanoğlunun
zihnine kıvılcım aşılamak için dünyaya yolculuk yapmış oldukları iddia edilir.
Bu konuda özellikle Cherokee
yerlilerin kayıtlarında bulunan söylemler anlamlıdır.
Pleiades görevlilerin yeryüzü
üzerinde İnsan topluluğu ile eşleştikleri ve onların soyunun Atlantis’te devam
ettiği söylenir. Benzer bir şekilde Yunanlı tarihçi Diodorus; Pleiadesli yedi kız kardeşten ikisi olan Celoene ve Alcyone’un, Atlantis
kralı Poseidon ile çiftleştiği ve
onların çocuklarının da Atlantis sakinleri olduklarını anlatmıştır.
Pleiades yıldız sistemi, Ülker,
Süreyya, Pervin olarak da anılır. Bir açık yıldız kümesidir. Boğa
takımyıldızında (Taurus) bulunur. Dünya'ya en
yakın açık yıldız kümelerinden ve büyük ihtimalle de en ünlü ve çıplak göze en
güzel gözükenlerdendir. Ülker'in görünen yıldızları Yedi Kız kardeşler olarak
da bilinir. Güneş
sistemimiz her 25.860 yılda bir Pleiades çevresinde bir tur dönmektedir.
Pleiades üzerinde yapılan astronomi çalışmalarına göre Güneş sistemimiz ve
başka birtakım sistemler, Pleiades sisteminin bir parçasıdır.
Bu sistemin döngüsüne göre on
binlerce yıl Galaktik gece denilen
karanlık çağı yaşadığımız, 2000 yıl kadar da ışık çağını yaşayacağımız iddia
ediliyor. Bazı bilim adamları tarafından kıyamet zamanı ya da Maya takvimindeki
zamanın sonu diye tanımlanan döneme girmek üzere olduğumuz söylenmektedir. Foton
kuşağı diye adlandırılan bu iddialara göre; bu süreç 2012
yılında başlayacak ve dünyamız büyük bir enerji kuşağının içine girecek ve
uyanış çağı başlayacaktır. Bir önceki foton çağı döneminin Atlantis zamanına
rastladığı iddia edilmektedir. Işık bölgesine geçiş sırasında tüm teknolojinin
duracağı, buna karşın insanların özel yetenekler kazanacağı, DNA sarmalının
değişerek, uyuyan hurda genlerin devreye gireceği iddia edilmektedir.
Yıldız aktivasyonu, Güneş
Sistemimizin Pleiades (Alcyone yıldızı), Sirius, Arcturus, Orion ve
Andromeda ile aynı sıraya dizilmesi ile başlayacaktır. Bu kuşağa
girildiğinde, şu anda bulunduğumuz 3. boyuttan 5. boyuta yükseleceğimiz iddia
edilmektedir.
Bütün kültürler boyunca tarih şiir
ve mitolojide kozmik objelerden en çok vurgulanan Pleiades: Yedi Kızkardeşler, Krittika, Kimah,
Güvercinlerin Sürüsü, Tavuklar, Bahar Bakireleri, Denizcinin Yıldızları ve
Atlantisli Kızkardeşler gibi isimler; Pleiades’in görünür yedi yıldızlarının
adlarıdır. Pleiades, Kuzey Amerika’daki Sibirya’daki ve Avustralya’daki
insanlar tarafından Yedi Kızkardeşler olarak bilinir ve bu onların 40.000 yıl
daha önceden anlatıldığı demektir.
Çin yargılarında beliren M.Ö. 2357
yılı astronomik edebiyatta adı ilk geçen yıldızlar arasında Pleiades
görünmektedir. Alcyone, ilkbahar
gündönümüne en yakın olmasıyla en parlak yıldızdır.
Yaklaşık 25.900 yıllık uzun dönem
dönüşü için Pleiades Yüce Yılı,
onları yılı başlatma konusuna kadar yükseltmiştir.
Giza
Büyük
Piramidinin yedi odasının bu yedi kız kardeşleri anımsattığını, 19.Yüzyılın
sonlarında Profesör Charles Piazzi Smyth
önermiştir. Büyük Piramidin bitirilme tarihi, kış gündönümünün gece ortasında
Pleiades, Alcyone ile tam aynı çizgide bu piramidin boylamı üzerinde yayıldığı
dönemdir.
Alcyone,
Araplar tarafından Al Wasat, yani
merkezi olan ve Babilliler
tarafından ise Temennu, yani kuruluş
taşı olarak adlandırılmaktaydı.
Musevilerin
kutsal şehri Sion- Zion ismi, sadece
tesadüf müdür?
Mezo-Amerikanın
Mayaları, uygarlıklarının tohum yatağı ve ışığın kodlarını
çocuğuna veren kozmik yıldız ana olduğu için Pleiadesi cranary (anlamı yüksek nitelikte tohum üreten bölge) diye
adlandırmaktaydılar. Merovenjler, ( Troyanın Kralı Priamın oğlu)
Prens Paris’ten sonra Paris’i kurdular ve kente onun adını verdiler.
İlyada’daki
Elektra (Pleiades takımyıldızındaki Yedi Kız
kardeşten biri) Troya soyunu
kuran Dardanosun ( bir başka Pleiades bağlantısı) anasıydı.
Gizemli Yılan Bilgeliğinin kaynağı
gerçekten Pleiades midir?
Emin olmak çok zor, bilim kabul
etmeden söylenenler iddiadan ve düşlerden ibaret olacak. Pleiades yıldız sisteminin evrensel mirasın odağı olduğu konusunda
efsaneler, mitler ve kutsal kaynaklardaki şifreli ifadelerin bu kadar benzer
olması şaşırtıcıdır. Kanımca yılan sembolünün bilgelik ve aydınlanma ile
ilişkisi, ustalığı ve İlahi bilgiyi bu kadar içermesi, yıldızlarla bağlantısı
araştırmaya, düşünmeye gerçekten değer.
Kaynakça,
1. Nesrin Dabağlar, Yılan
Bilgeliği ve Pleiades
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.