TÜRKLERDE
ŞAMANLIK
Şamanizm tarifi
Şamanizm, genellikle Orta ve
Kuzey Asya’daki halkların dinsel inanışlarını anlatan bir deyimdir. Büyücü veya daha doğru bir deyimle sihirbaz-hekim anlamına gelen Şaman
kelimesinden türemiştir. İlkel kavimlerde görülen, ruhlarla insanlar arasında
aracılık yaptığına ve hastaları iyileştirme gücüne sahip olduğu kabul edilen şamanlar
tarafından uygulanan bir inanç sistemidir. Her hangi bir kurucusu veya kutsal
kitabı olmadığı gibi ortaya çıkış tarihi de net bilinmemektedir. Ancak kökeni
incelendikçe anaerkil dönemde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.
Şamanizm daima avcı toplumlar
arasında görülür ve daima bir animizm
(ruhçuluk) inancını, yani, ruh çokluğunu ve ruhun ölümden sonra devam eden varlığını kabul
eder.
Şaman
kimdir?
Şamanın ruhlar ve tanrılar ile
insanlar arasında aracı olduğuna, bazı tanrısal nitelikler, gizli bilgiler
taşıdığına inanılır.
Şamanlık
atadan gelen gücün evlatta ortaya çıkması ile olur. Kimse kendiliğinden şaman
olamaz, ruhlar atalarında şamanlık gücü olan kişiyle ilişki kurarlar ve şaman olmak için gerekli
belirtileri taşıyan çocuk, belirli bir yaşa gelince eski bir şamanın yıllar
süren eğitimine bırakılıp gerekli ön bilgileri edinir. Şamanın denetimi altında
yeterli seviyeye geldiğinde bir sınavdan geçer, bu törende yeniden doğuşu
simgeleyen bir trans haline ve tekrar kendine gelme durumuna girilir, davulunu
ve elbisesini alır ve şamanlık yetkisi kendisine geçmiş olur. Bundan sonra,
dinsel tören, bayram şöleni, kurban töreni, hastalıkları kovma, dua okuma v.b.
görevlerine başlar.
Şaman Giysisi
Şaman bu görevler
sırasında her parçası, üzerine takılan her maddesi, her şekli ayrı bir
varlığın sembolü olan özel giysiler, külahlar giyer, maske takar ve yine özel
bir şekilde hazırlanmış, sembollerle bezenmiş davulunu ya da tefini çalar.
Şaman, cübbe ve davulunu kendi
arzu ve isteğiyle değil, hizmetinde bulunduğu ruhun emir ve ilhamına göre
yaptırır. Cübbe ve davulun nitelikleri ve biçimi, süsleri bütün ayrıntılarıyla
bu ruh tarafından belirlenir. Giysi hazırlandıktan sonra özel bir törenle
ruhların beğenisine sunulur.
Şaman cübbesi gelenek olarak
çok parçadan yapılmış bir yapıya sahiptir. Cübbenin asıl kısmı ceylan veya
beyaz koyun derisinden yapılan ceketten ibarettir, pek çok parça bu cekete
dikilir. Bu parçalar Şamanların ruhlar dünyasında bulunduğunu düşündüğü
varlıkların sembolleridir.
Törensel uygulamalar
Törenler sırasında bir şaman
kendinden geçinceye, başka bir deyişle, tanrılarla ve ruhlarla temas
sağlayıncaya kadar zıplar, sıçrar, çeşitli sesler, hayvan sesleri çıkarır,
söylenir, yalvarır, yerlerde sürünür, bazen de bayılarak düşer. Şamanın okuduğu
hayır dualarına - alkış - denir, şamandan alkış alan bir kimse dileklerinin yerine
geleceğine inanır.
Şaman her şeyden önce, kendi
özel yöntemiyle ulaştığı kendinden geçme
(vecd) durumunda, ruhunun
göklere yükselmek, yeraltına inmek ve oralarda dolaşmak için bedeninden
ayrıldığını hisseden bir aşkınlık (trans) ustasıdır. Bütün şamanların
derin sezgileri, geniş düş güçleri vardır. Derin bir coşkunluğa kapılarak
kendinden geçer, bütün gökleri, yeraltı dünyasını gezdiğine, ruhların
yaşayışlarını gördüğüne, bütün gizli alemleri dolaştığına inanılır. Şaman vecd
sırasında, bazı ruhları egemenliği altına alarak, ölüler ve doğa ruhları ile
ilişki kurar. Böylece ruhlar ve tanrılar dünyasıyla doğrudan ve somut
ilişkilere giren şaman, birçok ruha sahip olur. Çoğunlukla hayvan biçiminde
düşünülen söz konusu ruhlar, Sibirya halklarında ve Altay’larda ayı, kurt, geyik, tavşan, baykuş, karga, özellikle de kartal gibi çeşitli kuşların suretinde görünebilirler.
Ayrıca, büyük böcek, ağaç, toprak, ateş olarak da ortaya çıkabilirler. Şaman,
gerektiğinde bütün yardımcı ruhları dünyanın dört bucağına dağılmış bile olsalar çağırabilir. Bu çağrıyı davul
veya tefini çalarak yapar. O bir rahip,
büyücü, danışman ve sağaltıcı (iyileştirici) dır.
Şamanlık öğretisi
Şamanlık bir din
değildir ve şamana veya herhangi bir başka güce tapınma gibi bir durum yoktur.
Şamanlık öğretisine göre dünya iyi ve kötü ruhların etkisi altındadır. Şaman
ise bu ruhlarla ilişki kurabilen kişidir.
Şamanizmde yaşam üçe bölünmüştür ve bunların dengesiyle devam eder. Gökte iyilikler ve iyi ruhlar, yerin altında kötülükler ve kötü ruhlar, yer yüzünde ise insanlar
vardır. Her şeyin iyi ya da kötü olmak üzere bir ruhu
vardır. Alt
alemler; hayvan, bitki ve taşları,
Orta alem insanları
ilgilendirir. Üst alem;
ise tanrısal
ruhların olduğu
alemdir. Şaman, tören sırasında kendinden koparak bu üst aleme geçmekte ve
tanrısal alemle bağlantı kurarak insanlar için yardım istemektedir.
Şamanlar
topluluklarının sağlığı ve esenliği için çeşitli dualar ederler ve bu gizli
yöntemlerin kuşaktan kuşağa aktarıcısı ve koruyucusudurlar.
Şamanın
emrinde en az bir ya da birden çok ruhu vardır. Koruyucu ruh çoğunlukla bir güç
hayvanıdır. Şaman olağan insanların ötesindeki güçlerle başa çıkmak ve onlara
hakim olabilmek için bu koruyucu ruh ya da ruhlara sahip olmalıdır. Bir şaman
yüzlerce küçük ruha sahip olabilir fakat bu ruhlara ulaşmak ve onlara hakim
olmak uzun yıllar alabilmektedir.
Şamanizm
inancına göre herkes kutsal yerlerde sunak ve hediye sunabilir, adak
adayabilir. Yalnız ruhlarla ancak ve ancak şamanlar vasıtası ile iletişime
geçilir. Özellikle törenleri o boyun kendi şamanı yönetir. Ateş etrafında
dönmek, çeşitli araç gereçlerle öte dünyadan varlıklarla iletişim kurmak
şamanın görevidir.
Bilinen kökeni Asya
olsa da dünyanın çeşitli yerlerinde şamanlık uygulamaları görülebilir. Farklı
bölgelerdeki şamanlık uygulamalarının ortak noktaları, şamanların iyi ruhların
etkilerini devamlı kılmaya, kötü ruhları ise uzaklaştırıp yarattıkları kötü
etkileri yok etmeye çalışmalarıdır. Şamanlar ayinleri sırasında çeşitli
enstrümanlar kullanırlar. Özellikle ritm verici davul tipi enstrümanlar daha
yaygındır. Asyanın bazı bölgelerinde, davul yerine yay veya ziller takılı asa
kullanan şamanlar da vardır. Yani her türlü şaman ayini esnasında bir ritmler dizisi vardır.
Bunlar rastgele olabildiği gibi belli şekillerde de olabilirler. Ritmler ve
yanısıra kullanılan bazı bitkiler şamanın kendinden geçmesine yardımcı olarak
ruhlar alemine uçmasını kolaylaştırır. Böylece şaman halusinasyon dünyasına
dalar. Sihirli Mantar anlamına gelen Amanita Muscaria mantarı Asya
şamanlığında yüzyıllardır trans haline geçmek için kullanılmaktadır. Şaman bazı
bitkileri tütün gibi de içebilir. Güney Amerika şamanlığında ise genellikle Ayahuasca denilen bir içecek içilir ve
çok derin halusinasyonlar içine girilir. Ayrıca psilosibin mantarı, salvia divinorum, peyote gibi bazı bitkiler de ayinler esnasında veya tedavi amaçlı
olarak kullanılabilir. Şamanların en önemli özelliklerinden birisi çok iyi
bitki bilgisine sahip olmalarıdır. Esasında şamanlar trans haline geçmek için
kendi kullandıkları halusinatif bitkiler kadar, hangi hastalıkta hangi bitki
veya bitki karışımlarının kullanılacağı konusunda çok ayrıntılı bir eğitimden
geçmişlerdir ve bunları sağalttıkları kişilere sunarlar.
Hayvanlar da şamanlar
için saygı duyulan varlıklardır ve ruhları vardır. Doğadaki hayvanların,
şamanların ve bazı normal insanların ruhlarına sahip olduğuna, hatta kendi
dilleri ve özel yetenekleri olduğuna inanılır. Hayvan ruhları şamanlar için
ayrıca birer rehber gibi davranırlar. Ayinlerde şamanlar kendi hayvanlarına
binerek ruhlar dünyasında gezinti yaparlar. Bu bakımdan hayvanlar yiyecek ve
deri haricinde öldürülmezler. Öldürülmeleri de belli bir saygı çerçevesinde
yapılır. Av esnasında gülünmez, bağrılmaz ve konuşulmaz.
Şamanların kendi
içlerinde iki grubu vardır. Ak şamanlar iyi ruhlar ile iletişime
girerken, Kara şamanlar kötü ruhlar
alemine hükmederler. Güney Amerika'da çok az sayıda topluluklarda kadın şamana
rastlanır. Asya'da ise kadınlar yalnız Kara şaman olabilirler. Asya'daki
şamanlık ayininde genelde dört aşama görülür:
1) Ruhların çağrılması,
2) Yardımcı ruhların gelmesi,
3) Kurban kesilmesi,
4) Hastalıklı ruhun göğe götürülmesi.
Yardımcı ruhlar geldiklerinde nasıl
bir kurban kesileceğini söylerler; hastalıklı ruh bir kurbana aktarılır ve
kurban kesilir; hastalıklı ruh ise temizlenmesi için göğe götürülür. Bu ayin
bir kaç gün sürebilir. Bu sırada şaman kendinden geçmiş haldedir. En sonunda
ruhu temizleyerek geriye getirir ve ayin tamamlanmış olur.
Türkler ve Şamanlık
Şaman kelimesi ilk olarak 13.yy
da ortaya çıkmış fakat Türkler tarafından pek kullanılmamıştır. Eski Türklerde
şaman sözcüğü yerine daha ziyade - Kam
- sözcüğü kullanıldığını eski Çin kaynaklarından öğreniyoruz.
Altay Türklerinin günümüzde Şaman anlamında kullandıkları Kam sözcüğü, araştırmacılara göre en az
5.yy.dan bu yana yaşamaktadır, kamların yönettikleri törenlere de Kamlama demişlerdir. 8.-11. yy da
Uygurlarda Kam sözcüğünün din adamı anlamında değil, Büyücü - Sihirbaz anlamında
kullanıldığı bilinmektedir. Uygurca’da Şaman,
hastalıkları gideren, acıları dindiren, çılgınlıkları, saraları yatıştıran, hastalara
ilaç yapan kimse” anlamında, Otacı
diye anılmıştır.
Bozkırlarda yaşayan göçebe
topluluklarının dinsel inançlarının şamanlığa bağlanması bir gelenek haline
gelmiş ve Eski Türk dininin temel niteliğini oluşturduğunda bir görüş birliği
oluşmuştur. Bunun kökü 19.yy ın ikinci yarısında özellikle Rus araştırmacıların
Sibirya’da yaşayan Türkler arasında yaptıkları incelemelere dayanmaktadır.
Gerçek şamanlığın eski Türk
topluluklarında görülen tanrılarla ve yer-su inançlarıyla ilgisi olmadığı ileri
sürülmektedir. Bazı Rus ve Türk araştırmacıları (bu arada Ziya Gökalp)
şamanlığı, Türkler’in islamdan önce bağlı oldukları din saymışlardır. Onlara
göre günümüzdeki Yakutlar arasında varlığını sürdüren şamanlık eski Türkler’in
de diniydi. Fakat daha sonra yapılan araştırmalar, şamanlığın Türkler’e özgü
olmayıp bütün Asya’ya yayıldığını, hatta Amerika kızılderili kültürlerinde bile
benzerlerine rastlanan bir inanç sistemi olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla,
şamanlığın eski Türk topluluklarının dini diye
tanımlanamayacağı, ama arada şaşırtıcı benzerlikler bulunduğu
söylenebilir. Bu konuda çalışan pek çok araştırmacıdan biri olan Rasonyi,
Türklerin eski dinini, içinde Gök Tanrı inancını barındıran Kamlık dini
olarak ifade etmektedir. Gök Tanrı inancında bütün dinî tasavvurların esas
unsuru ruh ve öteki dünya kavramlarıdır. Ünlü Türkolog Jean-Paul Roux
ise Türklerin eski dininin Şamanizm olduğunu öne sürmektedir. Roux,
Şaman kelimesinin kökeni itibariyle Tunguzca olduğunu ve ilk kullanım haliyle şan-man şeklinde büyücü anlamına
geldiğini iddia etmektedir. Yine Roux’a göre, Şamanın Türkçede yaygın olarak
kullanılan şekli kamdır.
Baska araştırıcılar (Erol Güngör, İbrahim Kafesoğlu, Metin Eröz),
Şamanizmin Türklerin eski dini olmadığını, eski Türk dininin kendine has özellikleri
olan atalar kültü, tabiat kuvvetleri ve Gök Tanrı inancı olduğunu
savunmaktadır. Bunlara göre Şamanizm, Türklerin dinî anlayışlarına sonradan
karışmıştır. Çünkü Türklerde Şaman yerine kam vardır.
Şaman, Tunguzca bir kelimedir ve Sibirya’da ortaya çıkmıştır. Kamlar, öğretici
konumunda bulunan ve tabiatüstü güçlerle temasa geçebilen insanlardır. Tabiat
kuvvetleri olarak dağ, tepe, kaya, vadi, ırmak, su kaynağı, mağara, ağaç,
orman, volkanik göl, deniz, demir, kılıç vb. belirtilebilir. Bunlar, aynı zamanda
birer ruh idiler. Güneş, ay ve yıldızlar ruh tanrılar; yıldırım, gök gürültüsü,
şimşek ise ruh tanrılarla ilgili güçler olarak tasavvur edilmiştir. Eldeki
tarih belgelerine göre birçok Asya halkında görülen şamanlık, Moğol
istilasından sonra Türkler arasında yayılmıştır. Orkun yazıtlarında ve ele
geçen yazılı Göktürk metinlerinde ne din
adamı anlamında, ne de şaman
anlamında Kam sözcüğüne rastlanmadığı gibi, hiçbir belgede şamanlıkla ilgili
açıklamalara rastlanmamıştır. Bu yüzden Göktürkler’in dini şamanlık değil,
benzerine Çin ve Japonya’da rastlanan ikici ve uyumcu bir Gök-Yer dinidir, buna da Tengricilik adı verilmektedir.
Tengricilik
Tengricilik ya da Göktanrı dini tüm Türk ve Moğol halklarının, şimdiki inanç sistemlerine
katılmadan önceki inancıdır. Tengri'ye ibadet etmenin yanında Animizm, Şamanizm, Totemizm bu inancın ana hatlarını oluşturur. Tengri, bugünkü Türkçe'deki Tanrı kelimesinin eski söyleniş şeklidir.
Bu inanca göre Gök'ün yüce ruhu Tengri'ydi.
İnsanlar kendilerini gök baba Tengri, toprak ana Ötüken ve
insanları koruyan atalarının ruhları arasında güven içinde hissedip, onlara ve
diğer doğa ruhlarına dua ederlerdi. Büyük dağların, ağaçların ve bazı göllerin
güçlü ruhları barındırdıklarına inanarak dualarını bazen bu cisimlere
yöneltirlerdi. Göğün ve yeraltının yedi katı olduğuna, her katta çeşitli
ruhların varolduğuna inanılırdı. İnsanlar doğaya, ruhlara ve diğer insanlara
saygılı davranıp, belli kurallara da uyarak dünyalarını dengede tuttuklarına,
böylece kişisel güçlerinin doruğa varıp dışarıya yansıdığına inanırlardı. Eğer bu denge, kötü
ruhların saldırısı veya bir felaketten dolayı bozulursa, bir şamanın yardımı ya
da Tengri'ye verilen bir adak ile tekrar düzene sokulması gerektiğine
inanılırdı.
Eski Türklerin ve Moğolların,
bugün Tengricilik adıyla bilinen geleneksel inancı, kısa zaman öncesine kadar Türk
şamanizmi diye adlandırılıyordu. Ama Şamanizm terimi artık sadece
Sibirya'daki inanç sistemi için değil, bütün dünyadaki ilkel inançlar için
kullanıldığından, son 10-15 yıldan beri Türklerin ve Moğolların geleneksel
inancı için batılı bilimciler arasında Tengrizm ismi giderek
yaygınlaşmaktadır.
Tarihçesi
Eski Türklerin daima hareket
hâlinde olmaları, bu yüzden yeterince kazı yapılabilecek yerleşim yerleri
bulunmaması, yazı kullanmaya çok geç başlamış olmaları (6.yy) ve sık sık
yabancı kültürlerin etkisi altında kalmış olmaları, antik Türkleri araştırmayı
çok zor hale getirir.
Ancak 6. yüzyıldan itibaren kendi
yazdıkları dikilitaşlar bulunmaktadır. Bu dikilitaşlar eski Türkler'in neye
inandıklarını kanıtlamakta ise de yabancı halkların kalıntılarında Türkleri
tarif eden çok daha eski yazılar bulunmaktadır. En önemli bilgiler Çin, Arap,
Fars ve Bizans yazıtlarında bulunur. Ancak bu halklar Türkleri çoğunlukla düşman olarak görmüş oldukları
için yazdıkları da neredeyse hiç olumlu değildir. Bu yüzden yabancı kaynaklarda
Tengrici Türkler 'iki ayak üstünde
yürüyen köpekler', 'insanlık dışı
barbarlar', 'kurt ya da köpek
kafalılar' vs. gibi adlandırılmışlardır. Buna rağmen bu kaynaklarda da
faydalı bilgiler bulmak mümkündür.
Orta Çağ'ın Türk araştırmacısı Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda
tamamladığı Divân-ı Lügati't-Türk
adlı sözlüğü, Tengriciliği araştırmak açısından en kıymetli kaynaktır. Kendisi
Müslüman olan Kaşgarlı Mahmud kâfirler
diye adlandırdığı Tengrici Türklerin yaptıklarını beğenmediğini her fırsatta
belirtmiştir. Buna rağmen yazdığı eseri günümüze kadar, İslam öncesi Türkleri
araştıran tüm bilimciler arasında en güvenilir kaynak olarak kabul edilir.
Günümüzde antik Türkleri ve onların
inançlarını araştıran bilimcilerin sayıları artmıştır. Ancak birçok önemli
noktalarda, tartışmaları hala devam eden
farklı görüşler yaygındır.
Tengri-Kültü'nün en eski kanıtları 3000
yıllık Çin kaynaklarında Hiung-nu (Doğu
Hunlar) ve Tue'kue halklarını
anlatan yazılarda bulunmuştur. Hun
Türkleri (Çince de Hiung-nu)
hükümdarlarının kanlarının Tengri tarafından kutlandırılmış olduğuna
inanırlardı. Destanlarında, Tengri'nin yolladığı bir dişi ya da erkek kurdun
tanrısal kanının çiftleşme yoluyla hükümdarlarının sülalesine karışmış olduğuna
inandıkları belirtilmektedir. Bunlar, en eski ve en yaygın efsane olan kutsal
dişi kurt Asena hakkındaki farklı sürümlerdir. Birçok eski Türk
topluluğunda, Göktürklerde ve Orta Çağa kadar varolmuş Türk devletlerinde,
kendi köklerinin kutsal Asena sülalesine dayandığını vurgulayan ve bu yüzden
halkı tarafından yaşayan bir yarı tanrı olarak görülmüş olan Türk
hükümdarlarına rastlayabiliriz. Bu hükümdarlar, Tengri'yi yeryüzünde temsil eden Tengri'nin oğulları olarak kabul edilmiştir. Tengri'nin bu hükümdarlara
verdiği kudretli hükümdar ruhu olan kut'u elde etmiş olduklarına
inanılarak adlarına Tengrikut ya da kutluğ gibi ilaveler yapılmıştır.
Göktürkler
Türk toplulukları arasında inançları,
kültürleri ve politikaları hakkında kıymetli bilgiler içeren yazılı kanıtlar
bırakan ilk ulus Göktürkler olmuştur Göktürk hükümdarları halkları tarafından yaşayan bir Tanrı
oğlu olarak kabul
edilmiştir. Ölen bir Han ya da Kağan'ın ölümden sonra da tanrısal varlığını
sürdürdüğüne inanılmış ve halkına destek olmaya devam etmesi için her sene ölüm
gününde onun için bir kurban kesilmiştir.
Tengricilik, Hunlar, Avarlar, Ön Bulgarlar,
Kumanlar ve antik çağın bazı diğer savaşçı Türk ve Moğol toplulukları ve daha
sonra da Cengiz Han'ın Altın Ordusu tarafından Avrupa'ya da taşınmıştır. Bu
inanç göçebe yaşamına bağlıdır. Tengriciliği bugüne kadar muhafaza etmiş olan
kavimler daima göçebe olmuşlardır. Tengrici kavimlerin yerleşik bir yaşama
geçişleri ise daima, göçebe hayatı ile birlikte Tengriciliği de bırakıp diğer
inançları kabul
etmelerini beraberinde getirmiştir. Göçebeliği bırakmayan kavimler,
Tengriciliği de bırakmamışlardır. Bazı Müslüman Türkmen ve Kırgız boyları hâlâ tamamen veya
kısmen göçebe bir yaşam sürdürmektedirler. Bu boylarda, eski dini törelerini
İslami dualar ile karışık şekilde uygulayan şamanlara rastlamak mümkündür.
Gökteki
Kutsal Nesneler
Güneş, ay, ateş ve su Tengri'nin kudretinin
sembolleridir. Ateşli ok denilen yıldız kaymalarını ve yeryüzüne düşen meteorları Erklik Han'ın gönderdiğine inanılır.
Gök'ün Ülker yıldızlarına bağlı
olduğuna, ve Ülker'in etrafında döndüğüne inanılır.
Üç-Dünya
kozmolojisi
Çoğu eski inançlardaki gibi Tengricilikte
de gerçek âlemin yanında bir gök âlemi, bir de yeraltı âlemi
vardır. Bu âlemlerin arasındaki tek bağlantı, dünyanın merkezinde duran Dünyalar
Ağacı’dır. Gök âlemi ve yeraltı aleminin yedişer katları vardır. Şamanlar
bu âlemlere yolculuk yapmak için birçok girişler tanırlar. Bu âlemlerin
katlarında, aynı yeryüzündeki insanlar gibi bir hayat sürdüren varlıklar
vardır. Onların da kendi saygı gösterdikleri ruhları ve şamanları vardır. Bazen
bu varlıklar yeryüzünü ziyaret ederler ama insanlara görünmezler. Sadece ateşin
garip bir cızırtısında ya da bir tilkinin havlamasında kendilerini belli
ederler ve şamana görünürler.
Yeraltı
âlemi "Yerlik”
Yeraltı âleminin yeryüzü ile çok
benzerlikleri vardır ama yeraltı halkının insanlarda olduğuna inanıldığı gibi
üç ruhu değil, sadece iki ruhu vardır. Bu yüzden çok beyaz tenlilerdir ve
kanları çok koyu renklidir. Yeraltı âleminin güneşi ve ayı çok daha az ışık
verir. Yeraltında da ormanlar, ırmaklar ve yerleşim yerleri vardır. Yeraltı âleminin
efendisi Erlik Han'dır. Erlik, Tengri'nin bir oğludur. Yeraltında
yeniden doğmayı bekleyen ruhları da Erlik Han kontrol eder. Eğer hasta bir insanın ruhu daha ölmeden
yeraltı âlemine kayarsa bir şaman Erlik Han ile pazarlık yaparak onu tekrar
geri getirebilir. Eğer
bunu başaramazsa hasta ölür.
Gök
âlemi
Gök âleminin de yeraltı alemi gibi yeryüzü
ile benzerlikleri vardır ama bu âlemde insanların ruhları bulunmaz.
Yeryüzündeki şamanlar bu âlemi ziyaret edebilirler. Burada sağlıklı, hiç
dokunulmamış bir doğa vardır ve buranın yerlileri atalarının geleneklerinden
hiçbir zaman sapmamışlardır. Bu âlem Tengri'nin diğer bir oğlu olan Ülgen'in
himayesi altındadır.
Bazı günlerde Gök âleminin kapısı aralanır
ve ışığı bulutların arasından parlar. Bu anlar, şaman dualarının en tesirli
olduğu anlardır. Bir şaman, kendisini gök âlemine götüren hayali yolculuğunu
bir kuşun, geyiğin ya da atın sırtına binerek, ya da bu hayvanların şekline
girerek gerçekleştirir.
Kutsal
dağlar, göller ve ağaçlar
Tengrici bir insanın doğaya karşı büyük
saygısı vardır, çünkü doğa ruhlarla doludur. Büyük bir dağın, görkemli yaşlı
bir ağacın, bir gölün ya da bir vahşi hayvanın bir ruhu ve böylece bir kişiliği
vardır. İnsan doğadan sadece kendine ve ailesine lazım olduğu kadarını alır,
savurganlık Tengriyi ve Yer suları öfkelendirir. Eğer insan doğadan bir şey alabildiyse bu
sırf doğa ruhlarının rızası ile olmuştur. Bu yüzden onlara minnettar olması
gerekir. Dağ ruhlarının çok güçlü olduklarına
inanılır ve bereket için onlara dua edilir. Her Tengrici halk, yaşadığı
bölgenin en yüksek dağına hitap eder. Böylece günümüze kadar tüm Avrasya'da
bazı dağ isimleri, bu eski inancın kalıntıları olarak muhafaza edilmiştir.
Tek Tanrı kuramı
Eski Türk inancının tektanrıcı mı yoksa
çoktanrıcı mı olduğu hakkında farklı görüşler vardır. Bu noktada en önemli
tartışma konusu Tengri kelimesinin
hangi zamanda Gök, ve hangi
zamanda Tanrı anlamında
kullanılmış olduğudur.
Viyana Üniversitesi'nin bir makalesinde, eski Türk
inancı hakkında iki genel fikir olduğu şöyle açıklanmaktadır
1) Türklerde Şamanizm de
Totemizm de yoktu. Türk dini tektanrıcı bir dindi: Bu görüş özellikle Türk
bilimcileri tarafından temsil edilmektedir.
2) Türklerde hem Şamanizm hem Totemizm
vardı: Eski dikilitaş
yazılarında Şamanların sözü edilmese de daha geç yüzyıllarda var olduğu
kanıtlanmıştır ve birçok kuzey Türk dillerinde kam kelimesi hâlâ bulunmaktadır. Türklerin Şamanist olduğu,
bazı antik Çin yazıları ile de kanıtlanabilmektedir. Türklerdeki Totemizm
hakkında pek fazla bilgi olmasa da, bazı kanıtlar buna işaret etmektedir.
Scharlipp'e göre en mühim kanıt Türklerin türeyiş efsanesidir. Bu efsanede
Türklerin kurtlardan türedikleri anlatılır. Ayrıca Türk orduları kurt kafası
resmi olan bayraklarla savaşa gitmiş ve hatta ordunun yüksek düzeydeki
önderlerine doğrudan Böri (Kurt) adını vermişlerdir.
Jean Paul Roux bu konuya
diğerlerinden daha çok açıklık getirmektedir:
Tektanrıcı bir din olan
eski Türk dininin yanı sıra çoktanrıcı bir yüzü de vardır. Türklerin güçlü bir
hükümdarın egemenliği altında büyük topluluklar oluşturup büyük imparatorluklar
kurdukları dönemlerde tektanrıcılık ön plana çıkmış, ve çoktanrıcılık daha çok
(ayak takımını oluşturan) halk arasında, veya ancak kavimler tekrar dağılıp
anarşi içinde kaldıklarında yüzeye çıkmıştır. Göktanrısı Tengri’nin
yeryüzündeki oğlu olan
hükümdar ile yakın bir bağı vardır. Hükümdar Tengri’nin yeryüzündeki
temsilcisidir. Nasıl herkes yeryüzünde kağana kulluk ediyorsa, tüm kozmosun
tanrısı olan Göktanrısına da kulluk etmesi gerekiyor. Ancak bunlara rağmen,
hatta Tüe'küe devletinin kalıntılarında bile Tengri'nin yanında başka tanrısal
varlıklarla da karşılaşmaktayız. Bu varlıklar bazen Tanrının kendisi için
kullanılan Tengri kelimesi
ile ya da aziz kılınmış anlamına gelen İduk
kelimesi ile tanımlanmaktadırlar. İduk, daha çok kağanın eşi olan Hatun ile bağlantılıdır.
Günümüzde Şamanizm ve Diğer
Dinlere Etkileri
Günümüzde
çok büyük sayıda insan tek tanrılı dinlere inanmaktadır. Genel olarak
baktığımızda şamanizm inanç olarak ilkel zamanlardaki gibi yoğun bir taraftar
bulamamaktadır. Yine de özellikle Orta Asya’da olmak üzere kabile yaşamını
sürdüren halklar arasında halâ varlığını sürdürmektedir. Günümüzde şamanizme
inanan insan toplulukları çoğunlukla atalarının yaşamlarını devam ettiren, daha
çok avcılığa, tarım ve hayvancılığa bağlı bir yaşam süren insanlardan
oluşmaktadır
Kitaplı dinler olarak
kabul edilen dinlerin hiçbiri eski yerel inanışların etkisinden kendilerini
arındırabilmiş değildir. Dünyanın her yerindeki Hıristiyanlığın ya da
Müslümanlığın farklı olmasının en önemli nedenlerinden biri eski inanışların bu
dinlere eklenmiş olmasıdır. İslam dinini kabul etmiş Türkler için de bu durum
geçerliliğini korumaktadır. Türklerin inanışlarında bugün bile Şaman
geleneğinin izlerini görmek mümkündür. Müslüman olan Oğuzlar, Dede Korkut
öykülerinden anlaşıldığına göre Şaman geleneklerini korumuşlardı. Matem
töreninde ölünün bindiği atın kuyruğunu keserek kurban etmek, ağacı kutlu
saymak gibi gelenekler bunlardandır. Daha önceki çocukları ölen ailelerde yeni
doğan çocuğun ölmemesi ve uzun ömürlü olması için Yaşar, Durmuş, Duran,
Satılmış, Satı gibi isimlerin konması, türbelere adak adanması, dilek
ağaçlarına çaput (bez parçası) bağlanması gibi adetler de bu kapsamda
değerlendirilir.
Şamanizm, günümüzde
Türkler ve diğer Orta Asya halklarının hayatını değişik oranlarda etkilemeye
devam etmekle birlikte, Orta Asya ' da halen başlı başına bir inanç olarak
sürmektedir. Tatarların
bir kısmı, özellikle Tuva Türkleri ve Hakasya Türklerinin hemen, hemen tamamı
Şamanisttir. Rusya, Moğolistan, Tacikistan, Kazakistan gibi ülkelerde Şamanist
topluluklara rastlanmaktadır. Sayıları gittikçe azalmakla birlikte, dünya
üzerinde yaklaşık 650.000 taraftarı
olduğu tahmin edilmektedir.
Kaynakça;
1) Aydın
Demircan; Şamanlık ve Türklerde Şamanlık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.