YUNUS EMRE



YUNUS IMRE ŞIIRLERINDE EVRENSEL MODEL CIZIMI
Metanet Azizgizi Aliyeva
(Büyük ilmi işci)
Azerbaycan devlet Iktisat Universitesi
Regional ve Konsaltink                                                   
Araştırma Merkezi

 Yaşam tarihi Mevlana Celalettin Rumi ve Hacı Bektaşı Velinin yaşam zamanına uykun  olan (1241-1321) Yunus İmre (Emre), Allah sırlarının keşfetme ilmi olan tasavvuf ilmine sahiplenerek Turk ve İslam felsefesinin gerçek bilicilerinden biri olmuştur. Evren modelini Vahdeti-Vücut  kavramı ile şiirlerinde cizen Yunus İmre, en yüce deyeri İnsana vermiştir. Hakkın her yerde mevcutluğundan söz eden bilgin, aşk kaynağının Allah katında olduğunu ve ordan evrene yayıldığını vurğulayarak gölge bir varlık sayılan evrenin strukturunu cizmiştir. Yunus İmre, şiirlerinde Allahın evrendeki varlıklara cizdiyi boyutlarda başlanğıcla sonun bir noktada buluşmasından konuşmuş, bununla da, yaşam sürecindeki “olum-ölüm” noktasını ifade eden yaratılış üçgenini göstermişdir.
Evren de var sayılan bütün varlıkların Yaratanın değişik suret de tecellisi olduğunu deyen Yunus Emre, aslında Yaratanın özünün, zatının tecelliden ayrı olduğunu söylemiştir.  Yunus İmrenin sözle çizdiği modelde Mutlak Varlığın Varlıklar Dünyasından ayrı olduğu strüktür olarak verilmiştir. Bu ayırma, Gerçek Varlıkların Mutlak Varlığın ayna yansıtması (sureti) gibi gösterilmiştir. Bu yansıtma Mutlak Varlığın yansıtması olduğu için ayrılıkta tamlığı, bütünlüyü ifade etmiyor ve bir bütünün yarısını ifade etmektedir. Yani, Mutlak varlıkla Gerçek Varlık birlik de bütün olarak Yaradanı temsil etmektedir. Büyük düşünür Ayna yansıması olan Gerçek Varlığın (bütün evrenin) mertebelerden oluşarak önce Levh-i Mahfuzda bilgi gibi mevcutluğundan, sonra ise Şekillendiğinden söz ederek evrensel model strüktürünü çizmiştir. Bu Yaratılış modelini ise üçgenlik prensebine bağlı yaşam biçimi oluşturmuştur. 
Görülen dünyanın Yaradanın bir ayna yansıtması (tecellisi) olduğu ve bu tecelli mertebelerini kendinde toplayan, yani en mükemmel tecelli eden bir varlığın insan-i kâmil olduğunu diyen Yunus Emre,  bununla da bütün varlıkların Yaratanla Vahdetlik strüktürünü sergilemektedir.
Yaratana bağlılık modeli ile bütün din –inanç, fakir ve düşüncelerin kaynağının Vahit Tanrı olduğunu ifade eden Yunus Emre, XIII- X IV yüzyılda anladığı bu gerçeği dünya hala bu gün de, kabullenmemiştir. Bu sebepten de, tüm insanların doğru yaşam biçimini ifade eden dinler, felsefi düşünceler arası bir bütünleşme mevcut olmamış, sonucunu ise hegemon ( hâkim)  güçler hala dünyada savaş açmakla, kan dökmekle sergilemektedirler.
Anahtar Kelimeler:
Evren modeli, Mutlak Varlık, Yaratan, Vahdeti-Vücut , “olum-ölüm” noktası

Matanat Aliyeva Azizgizi
Senior Scientific Worker
Azerbaijan State Economic University
Centre for Regional Development

DESCRIPTION OF UNIVERSE MODEL IN YUNIS IMRA POETRY

The life period of Yunis Imra was appropriate to the life period of Movlana Jalaladdin Rumi and haji Bektashi Vali (1241-1321) and was one of the real eradiate of Turkish Islamic philosophy and gained the discovery knowledge, the mysticism knowledge of Gods (Allah) secrets.
Yunis Imra who was describing Unity Creature term with Universe Model, gave the highest estimation to the human being. He described the existence of creative and stressed that the love spring is in the Allah layer and it is spread to the universe from there and described shadow reality of universe structure.
Yunis Imra spoke about the reality of Creature (Allah),  that how the beginning and the end of  the way met in one point in the universe and showed the creating triangle, expressing “to be- or not to be” point in  living process in his poems. Yunis  Imra said that all beings in the universe have the reflection of the   Creature (Allah),  but in reality the of Creature himself in kin origin had apart from reflection.
The model which is described in Yunis Imra’s words are given as the structure that the Absolute Reality is apart from the world of Reality (Existence).  This reflection of Reality world does not express the wholeness, entireness and expresses the half of the only wholeness. It means that, the reality being and Existence being together represent the Creature.
The great scientist thought that, being the mirror reflection the Absolute Reality (of the whole universe) consists “Levhi-Mahfuz” knowledge and then spoke about the appearance of universe model structure are described. This Creaturing models are formatted with the triangle principles of life measure.
The material world being the mirror reflection of Creature means that these reflecting layers are gathered in Yunis Imra poetry.
Yunis Imra showed that, with ties model of Creature, all religious, trust, thought and spread express only the God. The reality existence world which had been understood by Yunis Imra in XIII-XIV centuries has not been accepted yet. And from this point of view, interconnection of all the religious, philosophical thoughts of all human-beings are not existed yet; the last result is that war and fight in the world are going on.

Key Words:   model of the Universe, model of Creature, “to be- or not to be”, Absolute Reality, the triangle principle

Metanet Azizgizi Aliyeva
( Büyük ilmi işci )
Azerbaycan devlet Iktisat Universitesi
Regional ve Konsaltink
Araştırma Merkezi

YUNUS EMRE ŞIIRLERINDE EVRENSEL MODEL CIZIMI
Yaşam tarihi Mevlana Celalettin Rumi ve Hacı Bektaşı Velinin yaşam zamanına uykun olan (1241-1321) Yunus İmre (Emre), Allah sırlarının keşfetme ilmi olan tasavvuf ilmine sahiplenerek Turk ve İslam felsefesinin gerçek bilicilerinden biri olmuştur. Evren modelini Vahdeti-Vücut  kavramı ile şiirlerinde cizen Yunus İmre, en yüce deyeri İnsana vermiştir. Insanın  Varoluş sırrını açıkladığıNITELIGIM HIKAYESI” şiirinde Su ile Toprak, Ateş ile Ruzgardan- Havadan Süretin yapılandığı izahını incelikle anlatmış ve bu  mısralarda her bir kes anlaya bileceyi  bir model cizimi vermişdir.  
”Niteliğim soran işit hikayet
Su vu toprak od u yil oldu suret

Dört mühalif nesneden dört divarun
Sazikar eyledi virdi keramet.”
Yunus, birbirinin ziddi olan bu dört ünsürün, dört divar arasında bir araya geldiyini deyirken bir dörtgen-kare cizimi vermişdir. Aynı zamanda bu dört ünsür Allahın Kerameti ile insan vücutunu oluşturduğu için, diger en önemli katkıdan da söz etmiştir ki,  bu da, Can-Ruh enerjisi- Yunus dilindeki Aşk’ıdır.

“Yil ile toprağı kıldı muallak
Su içinde odu dutdu selamet.”

Ruzgar  ile Torpağın boşlukta duruşması  Kerametle, yani  yaratandan gelen Can-Ruh Enerjisi ile olduğu için bu dört ünsürün yapılanmasının üçgenlerin oluşumundan  mevcutluğu, misralarda aydınca gözükmektedir. Bu Keramet-Aşk-Ruh enerjisi Ateşi de Su içinde olduğu halde selamet bulurise, bu mısrada Yunus bir üçgenden söz ediyor. Sonunda  Keramet ayni manbeden geldiyi ve soyut-mücerret olduğu için (maddesel olmadığı için) bu ünsürleri bir araya getirip maddesel dörtgen-kare oluşturur.

“Rizki ömri tamam eyledi  henüz
Şeş cihet olmadın tutduğu  kisvet.”
mısrasında; daha dünya kurulup ya altı cihet  belli olmadan  o büyük Mutlak Varlık insanoğlunun rızkını de, ömrünü de tayin etdi söylerken ise Yunus, dünyanın yapılanmasının yalnız insan için  olduğunu vurğulamış ve maddesel olmayan, Tanrının suret vermediyi nesnelerden  söz etmişdir ki, burda da, üçgenlik prensepi mevcuttur.

“Rühumdan kimsene haber viremez
Emrdür kadirliği virur harekat.”
Mısralarında ise, o büyük varlık ruhumdan kimseye haber vermez, bana hareket veren de onun emri ve kudretidir söylemektedir. Bu söylemde ise, sadece insan olarak maddesel hareketliyimizden (yürümek, konuşmak veb.) deyil, önceki- SOYUT-mücerret haldakı hareketlilikden söz edilir. Yani gelen Ruh enerjisinin gele bilme ve yarata bilme hareketliliyinden söz edir. Bununla da, yapılanmanın, yani yaranan üçgenlerin hareketliliye bağlılığını gösterir.
Mutlak Varlık ve Varlık sistemleri olan Evrenin, zaman içinde bir noktadan – Hiçden Allah tarafından yaratılması ve Yaratılışın her an, her yerde devam etmesinin ilkin bir Emr olduğunu söylerken, Yunus, Evren Modelini şiir diliyle çizmiştir. Yani Yunusa yalnız bir  şair gibi deyil, bir ressam, bır mımar, bir mühendis olarak bakarsak, şiirlerindeki Evrensel Modeli daha iyi görmüş olarız. Kainat bilimcisi olan Yunusun söz etdiyi hareketlilik, bir Emr olduğu için, bu Hareket hacmi ve çekisi 0” sayılan, yani “HIÇ” sayılan noktanın içindedir ve kesilmezdir.
Yunus şiirlerinde Hareketliliğin bir emir olmasından ve Ruhun gizliliğinden söz ederken, bu hareketliliğin ilkin “HİÇ’den geldiğini ifade eder. Hareket soyut olduğu için hologram gibi hayali bir gerçeklikdir. Bu hayali gerçeklik de, bir nesnede yer almaktadır ki, bunu da Yunus, Evren Ruhunun kendi kendiliyinde şüurlu bir yapı olduğunu söyleyerek anlatmıştır. Yunus,
Aklumum haberi bugünki değül
Ani  er dirisen evvelki ayet
(Bugünkü aklım ve düşüncelerim yeni bir şey deyildir. Bu o büyük varlığın bir işaretidir.) misralarıyla, bilginlerin ilmle bulamadığı noktalara sezgiiyle ulaşmıştır. Allahın Kudret ve Kerametınden söz ederken Yunus, Emr olan bu  Hareketlılıkle aktarılan Bılgı ve Kudretı de göstermektedır. Nasıl kı, Kur'an-ı Kerim ilahi kudreti el-Mülk, 67/1) ve(el-Hacc, 22/6) sure ve ayetlerınde;  "(Bütün) mülk(-ü tasarruf, ilâhi kudretinin) elinde bulunan (Allah)ın şânı ne yücedir. O, her şeye hakkiyle kadirdir" . "Bunun sebebi şudur: Çünkü Allah Hakkın ta kendisidir. Ölüleri ancak O diriltiyor. O, şüphesiz her şeye hakkıyle kadirdir" şöyle anlatıyor. Yanı, hacmı “0” sayılan bır noktada aslında  üç soyut  hacmsız nesneden konuşulur kı, bu da bır üçgen oluşturmaktadır.
KERAMET
 

Ilm-BILGI, Irade- Kudret ve Keramet0” hacmli noktanın içerisınde mevcud olan bır üçgendırse ve bu üç nesne bır merkezden yansıyorsa dördüncü noktada mevcuttur kı, bu da bır pıramıt oluşturur. Yanı, Ilm-BILGI, Irade- Kudret ve Keramet üçgenının oluşturduğu pıramıt ıse kendılıyınde bır daıre ve ya kure yapılandırmaktadır. Burdan oyle sonuc alınır kı, ılk sıfır hacmlı nokta ıçınde  bır pıramıt oluşturmaktadır.
Ilk sıfır hacmlı nokta ıçınde olan bu üç nesnenın kesilmezlıyı varsa, “HİÇ”-den yaranışda, kendini harekete getiren bu  noktanın devr etmesi –fırlanması gerekir ve fırlanarak yaranan ve güclenen enerjiyle yerini deyişmesi gerekir.

Bu hareketlilikde iki hareket cizimi cizilir, iki enerji noktası yaranır ve “0” hacmlı noktadakı görünmez üçgenı (aynı zamanda pıramıtı) ıçıne alan  noktayla dıger ıkı nokta bırlıkte ilk üçgenı yaratır ve ya gızlı  olan bu HIC olanın ıçındekı üçgen dışa yansıyor. Yaranan üçgenin hareketliliye güc ve bılgı ile bağlılığı sonrakı yapılanmanı devam etdirir. Bu hareketlilik ise bir üçgen cizimini oluşturduğundan çember halında olur ve hareket kesilmez olduğuna göre bir-biriyle ğörüşen spiral şekilli bütünle hareket edir. Bu hareketde dikkatı çeken iki yönlü hareket ve bu iki yönde yaranan enerji noktalarıdır.


Ruhun gizliliyi onu  tam olarak  derk etmek imkanı sağlamasa da, Allah sırlarını keşfetme ilmi olan Tasavvuf   felsefesindeki “Vahdet-i Vücud” kavramında Evrenin tek bir RUH´tan (Külli Ruhtan) oluşması söz konusudur. Yunusun ve diger tasavvufçuların da ifade etdiyi gibi  Evrende  mevcut olan her şey bir-birine Külli Ruhla bağlıdır. Bu sabepten de   Evrende  boş yer yoktur, yani Evren bütündür. Külli Ruhun Bilgiye-İlme, İradeye ve Keramete sahipliyinın kendiliyinde bir üçgen sistemi oluşturması ıse  hecmsız noktanın (bu üç soyut nesnenı bır merkezde buluşduran noktayı da dıkkata alırsak), hayalı bır pıramıt olduğunu sergılemektedır.
Yunus, Hareketin ve Aklın- Şüurun  her şeyden önceden varliğindan ve her şeyin Kerametle yaratıldığından söz ederken aslında, sırrını kendinde gizli tutan Mutlak Varlığın, izin verdiyi kadar sırrını bize açıklamıştır ki, burda da ilkin gelişin üçgen bir sisteme bağlılığı söz konusudur. Yaratılışa- başlanğıca hızmet eden ve üçgen oluşturan bu nesneler; Mutlak Bilgi-İlim, Mutlak İrade (İrade-i Külliyye ( Güc)) ve Mutlak Kudret (Hareketlilik) aslında lemlerın-Evrenin GENETIK  KODU olmaktadır.
Evrenın GENETIK KODU dedıyımız Mutlak Bilgi-İlim, Mutlak İrade(Güc) ve Mutlak Keramet (Hareketlilik) Hicden yaranışda ilkin yapılanmadakı devretmeyi sağlıyor ve bu sabeptende bütün yaratılanlarda iç ve dış devretmeler mevcuttur. O -nun varlığındakı üç boyutlu soyut gerçeklik bir noktadan yansıyınca bir hayali pramit olarak düşüncemizde yer alır. Yaranışın bir noktadan çıkış yapmakta olduğunu düşünürsek, bu nokta Evrenin yapılandırmasına başlanğıcdır. Evrensel model cizimini cizmeye başlarsak, O zaman akılla derk edinmeyen ve gözle gözükmeyen “HIÇ” olanın karşısında bir yansıtma aynasını görmekdeyiz. Bu, Evrenin ilk aynası olarak Mutlak Varlığı Varlıklar sistemine taşıyan ilk aynadır.


 





















HİÇ saydığımız ve üçgendenve hayalı pıramıtden oluşan bir noktanın kendi etrafında devr ederek hareketde buluinması yeni noktaları kurmaya yol açıyor ki, bu da bildiyimiz gibi dörtgen, beşken ve b. N-genler.Bu N-genlerin oluşumu hemde üçölçulu figurler, yani Piramitler oluşturur. Bu yapılanmada Ruhun holografi yapılanması Zerreyi,  Külli Ruhun aynısını  yapıyor.
“Benem ol aşk bahrisi denizler hayran bana
Derya benüm katremdür zerreler umman bana

Kaf tağı zarrem değül ay u güneş bana kul
Hak’dur aslum şek değül mürşiddir Kur’an bana.”

(Ben o aşk deniz kuşuyum ki bütün denizler bana hayrandır. Deniz benim için bir damladır. Zerreler ise, sonsuz denizlerdir.
Kaf dağı  zerrem bile  olamazlar. Ay ve güneş ise bana kul ve köledir. Kuşku yok ki, aslim Hak’tır. Bana doğru yolu gösteren de Kur’an’dır.)
 Yunus, denizin bir katre-damla-zerre, zerrelerin sonsuz denizler yaratıcısı olduğunu anlatdığı mısralarda Evren modelinin tamamlamış strukturunu cızır. Bu cizimde Evren strukturunun yapılanmasındakı önemli konu  zerrenin mahiyyetidir.
Denizlerin zerrelerden oluşduğu her kese malumdursa, Zerrrelerin de “dama-dama göl olar” ata sözlerindeki gibi denizler yaptığı malumdur. Yani her şeyi oluşturan Zerredir. Zerrenin mahiyyetini araştırınca onun “HİÇ” olduğu mahiyyetine varırız. Yani  ilk başlangıcın “0” noktasından, “HIC”den yaranışdan olduğu mahiyyeti bu şiirlerde açıklanmışdır. Aynı zamanda insanın evrendeki görevinin Iyilik etmekle o güzel Ruh enerjisini çevredekilere ve sonrakı kuşaklara ötürmekden ibaret olduğunu söylemekle de, Yaratılışın zencirvari bir sistemle yapılanmasından söz etmiş ve bu varlığın sevgiyle mevcutluğunu anlatmıştır.
“Baki tertiblerümi şerh ideyim
Inayet  mevcudı sem’u basaret”
Hakkın her yerde mevcutluğundan söz eden bilgin, Aşk kaynağının Allah katında olduğunu ve ordan Evrene yayıldığını vurğulayarak gölge bir varlık sayılan Evrenin strukturunu aşağıdakı şiirlerde daha aydın cizmiştir.Yunus İmre, şiirlerinde Allahın Evrendeki varlıklara cizdiyi boyutlarda başlanğıcla sonun bir noktada buluşmasından konuşmuş, bununla da, yaşam sürecindeki “olum-ölüm” noktasını ifade eden yaratılış üçgenini göstermişdir.

 “SENIN ILE”  şiirinde
Senünle dirildim senden ırılmaz
Hayat seninledir sensüz dirilmez
Benüm münacatım senden yanadur
Sana varan yolum sensüz varılmaz...
Sefer etsem bana yoldaş olursun
Karar itsem yine sensüz durulmaz
 AŞK Bahrisi” şiirinde;
Çün dosta gider yolum mülk-i ezeldir ilüm
İşkdan söyler bu dilüm işk oldi seyran bana
(Benim yolum Allah’a gider. En eski kudret ancak bilgidir. Dilim yalnız aşkı soyler. Gördüyüm sadece aşk, dolaştığım aşk bahçeleridir.)

Evrende var sayılan bütün varlıkların Yaratanın deyişik suretde tecellisi oldugunu deyen Yunus İmre, aslında Yaratanın özünün, zatının tecelliden ayrı olduğunu soylemiştir.
“Varlığum sendedir ben bir aletven
Sun’ıssı sunmasa alet kurılmaz”
Asl varlığın  Yüce Allahda olduğunu  ve kendisinin yalnız  bir alet olduğunu söylerken de  can olmadan bir hiçe benzeyen bir yapıdan söz etmiş ve bu aleti çalışdıran yalnız bir ateş-isti-sıcak olduğu kanaatına varırken kesilmez spiralvari  bir enerji gelişiminden söz etmiştir. Bununlada Evrenin soyut bir halını cızmıştir;
“Aletü harekat cümlesi senden
Anunçun içine kimse kırılmaz”
Aynı zamanda yaratılışın bütün  olmasından ve yaratanın tek olmasından söz etdikde bile,  Evrendeki bütünlük modelinden söz etmiştir;
“Birlikden öte hiç şerikün yoktur
Kim noksan irgüre hükmün yuyulmaz.”
Yunus İmrenin sözle cizdiyi modelde Mutlak Varlığın Varlıklar Dünyasından ayrı olduğu struktur olarak verilmiştir. Bu ayırma, Gerçek Varlıkların Mutlak Varlığın ayna yansıtması (sureti) gibi gösterilmiştir;
“Yoğıken ol barigah varıdı ol padişah
Ah bu işk elinden ah dert oldı derman bana.”
Cihanda hiç bir şey yok iken gerçek padişah olan Allah vardı. Şu mısralarda Evren modelinin ilk başlanğıc noktası olan noktadan konuşulur ki, bu noktada Külli- Ruhun geldiyi mekandır. Yani baçlanğıc hiç bir şey yok iken mevcuttu. Ben onun aşkı ile ah edip duruyorum. Bu yüzdendir ki dertler bana derman olmuştur söylerken içinden akan o aşkın Allahdan geldiyinden söz ediyor.
“Yaradıldı Mustafa yüzi gül gönlü safa
Ol kıldı bize vefa andandur ihsan bana.”
(Son peyğember HZ. Muhammed Mustafa (s.a.v.) yaratıldı. Yüzü gül gibi güzeldi. Gönlü bir safa denizi gibi engine. Bize vefa gösteren o oldu. Onun gelişi bizlere en büyük ihsandır.)
Aşkın gözle gözüken, elle  bilinen bir  hal olmadığı ve bütünün özelliyini kendinde saklı tutarak yeniden yapılanması  aşağıdakı mısralarda da ifade edilmiştir.
”Adem yaradılmadın can kalıba girmedin
Şeytan la’net almadın arşıdı seyran bana.”
(Daha hazreti Adem yaratılmadan, can insan kalıbına girmeden ve Şeytan lanetlenmeden önce ben arşı alada dolaşırdım.)
Bu yansıtma Mutlak Varlığın yansıtması olduğu için ayrılıkta tamlığı, bütünlüyü ifade etmiyor ve bir bütünün yarısını ifade etmektedir. Yani, Mutlak varlıkla Gercek Varlık birlikde  bütün olarak Yaradanı temsil etmekdedir.
“Gel hey kardes gel de birlige özen
Birliktir her nefsin kalasını bozan
Hic kendi kendine kaynar mı kazan
Cevre yanını ates eylemeyince.”

Yunusun cizdiyi modeli tam olarak göze alarsak, Öz-Mutlak Varlık ve ona bağlı Evren ve bu evreni oluşturan zerreler. Bütünün tüm özellikleri en küçük zerrede taşınmaktadır
“EY AŞIKLER” şıırınde şunu daha aydın örmek olur.
Evvel dahi bu akl u can senünile asl-ı makan
Ahir yine sensin mekan uş varuram senden yana

Senden sana  varur yolum senden seni  söyler dilüm
Ille sana irmez elüm bu hikmeete kaldım dona
(önceden de bu aklı, bu canı , bu varlığını bana sen verdin. Sonunda da gene sana varacağım. Mekanım sen olacaksın.)

...Ol dost beni viribidi var dünyayı bir gör didi
Geldüm gördüm hoş arayiş seni seven kalmaz ana

Kullarına va’d eyledi yarınki gün görnem didi
Ol dostlarun sevindiği yarınumbugündür bana

( O büyük varlık, o dost beni yarattı. Var dünyayı bir gör dedi. Ben de gelüp gördüm. Ve anladım ki seni seven bu süslü dünyaya kanmaz orada kalmak istemez.
Cenabıhak kullarına yarın için cenneti vadederek kendilerini sevindirdi. Işte o kulların sevindikleri yarın benim için bugündür.)
Büyük kozmık bılıncısı olan şaır, Ayna yansıması olan Gercek Varlığın (bütün Evrenin) mertebelerden  oluşarak önce Levh-i Mahfuzda bilgi gibi mevcutluğundan, sonra ise Şekillendiyinden söz etmışdır. Hic olanın, gözle görünmeyen, derk edilmeyenin ilk ayna yansıtması üçgen, üçgenlerin yansıtması olan N-sayda üçgenler ve bu üçgenlerden oluşan pıramıyler ise Evrenin modelidir.
Kur´an da ismi çekilen LEVH-İ MAHFUZ         bilgi  kaynağı olarak Kur´anın bulunduğu mekandır. Evrensel modelde bu mekanın bilgi kaynağı olduğu, yani maddesel olmadığı ve maddesel olan varlıkların hayat kitabı olduğunu  dikkata alınca, Levh-i Mahfuz’un en büyük Evren Aynası olduğu kanaatına varırız. Bu büyük aynada, bu aynaya kadar Evrenin bilgi olarak, yani soyut-mücerred (maddesel olmayan) halı yapılanmalıdır kanantına varırız. Bu Büyük Ayna bir noktadan yansıyan  bütün bilgilerı kendinde toparlayan tek bir aynadır. Bu ayna o tek noktanın ÖZ’ünü ve bilgi halında yansımış halının fiiller alemine yansıtan tek Lövhedir. Burada zaman ve mekan kavramları yoktur ve her şeyi yani tüm bilgileri bir arada bulunduruyor. Bu sabepten de Ruhsal dünya derkedilmezdir. Her şey vardır, ama eline dokunacak, göre bileceyin hic bir şey yoktur. RUH, düşünce, ağıl, duyğu, koku, dad, bakış, fikir, ses bunlar  hepsi hayali bir gerçekliktir.
Levh-i Mahfuza  kadar  Evrenın   GENETIK KODLARININ yapılanmış olmasını kabul edersek, Bu GENETIK KODLAR, Levh-i Mahfuzda  bılgı olarak, sonra ıse ordan fıılı olarak yapılanmağa başlayacaktır deye bılırız. Fıılenmede ıse her yaratılışdan yalnız bır aded yapılanmışdır kı, bu da bılgı şeklınde olan genetık kodu kendınde toparlamışdır. Bununla da, ınsan, heyvan, bıtkı ve maden kodları  maddesel dunyada dört nefısle  mevcud olmuşdur.
 




















Bu yaratılışı Yunus  cok şiirlerinde verdmişdir. “Elhamdulillah”şiirindeki

“Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah
Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah”

 Deyirken,” BENIM İŞİM” şiirinde
Bu işk bize Rahmanidür hem canumuzun canıdur
Anun için şeytanıla herdem bu savaşum benüm
 Aşkın Allah vergisi olarak canımızın canı-özeyi –nüvesi olduğunu ve doğru yolun bekcisi olduğunu söylerken de Hakkın dergahından- o gizli noktdan mayalanarak bu mekana kadar uzun bir  yol geldiyini ifade etmiş ve ifadesi ile bu yapını cizmişdir.
“ İLİM KENDİN BİLMEKTİR” şiirinde

“Bu nice okumaktır

Dört kitabın ma'nisi
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsi.”
Evrenin Yaratılış Modelinın üçgenler oluşturan ölüm-ölum noktasından başlaması ve bu  noktanın zıtlıkları (eril-dişi), yanı beyaz -karanlığı  kendinde ıçıne alması bir bütünü oluşturmaktadır. Bu Bütünde  1” -dır, yanı “vahit” –dır. “1”-bır-vahıt hemde herf olarak herekesız ses ıfade etmeyen “I”- Elif gibi gözükür ve heçden gelışı ıfade etdıyı ıçın de tutumca-hacmca “0” sayılır. Yani bir yaratılışın gelipte haman noktada yok oluşu onun hacminin “0” olduğunu gösteriyor. Zahiri görünüşünde nokta bir çember şeklinde olduğu için,“0” in zahiri görünüşü ile aynılığa getirip çıkarır. Bu “0”-sıfır yalnız ölüm deyilde, hem de, ölum noktası olduğu için de, canlı bir kimliyi ifade ediyor ve bu sabepten arapcada ‘’O’’- HU  olarak seslenır.  Nasıl ki, Yüce Yaratandan konuşurken Kuran’da “O”-HU müracatı yapılmıştır. Gramerde kesın olarak kımlıyı bılınmeyen şahs evezliyini bildiren “O” herfi kimi de ifade edir. Bu sabepten de artarak giden  say sistemi de “0” (sıfırdan) başladı. Bu karanlık- beyaz olmakla zıtlıkları (eril-dişi) bir arada bulunduran “0” hacmli noktada KÜN- “OL”! deyirken  kainat-evren oluştu. Yanı, bu  0” hacmli noktada rakam, ses-harf ve hacm da ıfade edılmektedır.Bunu böyle açıklaya bılerız kı, “O”,  0” hacm bir  Vahite (bütüne, tama)  aitdir, bu Vahit “1” rakamıdır, “1” rakamı sıra ve sayısal deyer olarak Ebcet hesabında da,  “Elif”i ifade ediyor,  “Elif”-“I”, harekelı  “ e, a, i, u,”- ünlü sesleri ifade edir.  Bu da o demektır kı, “Elif”-“I”, “A olduğu ıçın de, Alfabeler A ile başlandı, yani ünlü  sesler ıle başlandı.
Elıf dekı sıırı da, ılkın noktaya bağlılıgından söz ederek, görülen dunyanın Yaradanın bir ayna yansıtması (tecellisi) olduğu ve bu tecelli mertebelerini kendinde toplayan, yani en mükemmel tecelli eden bir varlığın insan-i kamil olduğunu  deyen Yunus İmre,  bununlada bütün varlıkların Yaratanla Vahdetlik strukturunu sergilemektedir.
“Ben yürürem yane yane,
Aşk boyadi beni kane
Ne akilem ne Divane,
Gel gör beni aşk neyledi

Gah eserem yeller gibi,
Gah tozaram yollar gibi
Gah akaram seller gibi,
Gel gör beni aşk neyledi.”

Yaratana bağlılık modeli ile bütün din –inanc, fakir ve düşüncelerın kaynağının Vahit Tanrı olduğunu ifade eden Yunus İmre, XIII- X IV yüzyılda anladığı bu gerçeyi dünya  hala bu gün de, kabullenmemişdir. Bu sabepten de, tüm insanıların doğru yaşam biçimini ifade eden dinler, felsefi düşünceler arası bir  bütünleşme mevcut  olmamış, sonucunu ise hegemon  gücler hala dünyada savaş açmakla, kan dökmekle sergilemektedirler.
“Göz odur ki hak'kı göre,
Er odur ki alçakta dura,
Yüceden bakan göz değil.”

Metanet Azizgizi Aliyeva
(Büyük ilmi işci)
Azerbaycan devlet Iktisat Universitesi
Regional ve Konsaltink                                                   
Araştırma Merkezi
YUNUS EMRE MEZARI
 Türk  dünyasının en büyük tasavvuf erlerinden  ve aynı zamanda  Türk dili ve edebiyatı tarihinin en büyük şairlerinden biri olan Yunus Emre'nin hayatı ve kimliğine dair  bu güne kadar net bilgi  bilinmemektedir. Yunus'un  bazı mısralarından,  1273'de Konya'da hayatını deyişen büyük tasavvuf ustadı- mürşidi Mevlana Celalettin Rumî ile karşılaştığı malumdur. 13. Yüzyıl'da yaşamış tasavvıf  eri ve düşünür olan Hacı Bektaş Velinin ise Yunus’un  tasavvuf yolçusu olacağı  yolu  gösteren mürşit  olduğu  bilinmektedir.  Revayete göre Hacı Bektaş Veli Yunus’a  kilidinin Taptık Emreye verildiyini ve isterse ona gitmesini söyleyerek, onu  Taptuk Dergahına göndermişdir. Böylece M.1240-1241 yılında doğduğu anlaşılan Yunus Emre, XIII. yüzyılın ikinci yarısıyla XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır ki, şiirlerinde bahsetdiyi Mevlana Celaleddin Rumi,Ahmet Fakıh,Geyikli Baba ve Seydi Balum, Molla Kasım, Ahi Evren gibi isimlerde bunu tastık ediyor.  Yeri gönüllerde olan ve “Rumu, Şamı ve bütün yukarı elleri” dolaşmasını söyleyen şairin Anadolu'da on ayrı yerde mezarı olduğu soylenilmektedir. Halk arasındaki inanca ve bazı tarihi kaynaklara göre Sarıköy'de doğmuş ve orda ölmüştür. Bugün, Eskisehir-Ankara yolu üzerindeki Sariköy istasyonu yakininda bulunmakta olan türbesi ve bir müzeYunus Emre'nin Sivrihisar yakınında Sarıköy'de mezarı ( daha doğrusu makamı ) olduğu inancının gerçek gibi deyerlendirmeye yol açmışdır. Buna bakmayarak yene de Yuynus  mezarı aktarılmaktadır.
Gezdiyi  yerlerin “yukarı eller” gibi tarif etmesinden ve çektiyi isimlerden  onun Güney Azerbaycan (şimdiki İran) ve Kuzey Azerbaycanda da olduğu bilinmektedir. Bu arayışla yola çıkan tarihçiler Yunus Emre’nin halkin zekasında Azerbaycanda dunyasını deyişmesi faktını da aşkarlamışlar.
Tarih ilmleri doktoru Meşedihanim Nemetin araştırmalarından ve halk deyimlerinden bize malum olur ki,  Azerbaycanın Kah ilinin  Oncalı köyündeki Öğuz mezarlığında  Şeyh Yunus ve Hacı Taptuk dede  piri mevcuttur. Araçtırmacı yazıyor ki: Şeyh Yunus mezarı  uzerindeki yazılı taşın arapca kitabesinde  yazılır: Biz topraktan suçsuz yaranmıştık, toprağa ise  suçlu geri dönürüz. Bu mezarı  merhum Şeyh Yunusun aziz  hatırasını aziz tutmak için Mirze ibn Calebi, taninmiş Soltan ibn Saleh ibn Muhammed Zaman ibn İmam Ali-Allah onları af etsin – 821 (,1418) tarihde  bina etdi” ( Meşedihanim Nemet. Azerbaycanda Taptık baba ve Yunus Emre  qebirleri. “Edebiyyat”gazetesi. 21 Şubat.1992.)
Deyerli araştırmacı Nizami Halilov “Aşık sanatının teşekkülü” (BDU-nun neşri, Baku, 2003) isimli kitabında “MOLLA KASIM HAKTA HAKİKATLAR”  yazısında YUNUS EMRENİN  “gelir” isimli gezelinde Molla Kasımdan söz etdiyi yazılmış. (A.Gölpinarlı. Yunus Emre Divanı, İstanbul, 1948)
 SENİ SIYGAYA ÇEKER/BİR MOLLA KASIM GELİR
”Ben dervişim diyene
Bir ün edesim gelir
Tanıyuban şimdiden
Varup yetesim gelir.

Sırat kıldan incedir
Kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne
Evler yapasım gelir.

Altında gayya vardır
İçi nâr ile pürdür
Varıp ol gölgelikte
Biraz yatasım gelir.

Ta’n eylemen hocalar
Hatırınız hoş olsun
Varuban ol tamu’da
Biraz yanasım gelir.

Ben günahımca yanam
Rahmet suyunda yunam
İki kanat takınam
Biraz uçasım gelir.

Andan Cennet’e varam
Hak’kı Cennet’te görem
Hûri ile gılmanı
Bir bir koçasım gelir.

Derviş Yunus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sıygaya çeker
Bir Molla Kasım gelir.”

Bu şiirle bağlı bir revayetde dolaşmaktadır ki, bu revayet de Molla Kasımın sıradan biri olmadığını göstermektedir.
Molla Kasım eline Yunus'un divanını alır şeriata aykırı bulduklarından bin taneyi yakar. Bin tanesini de suya atar. Diğer bini okurken bir beyitle karşılaşır.zira kalp gözü açık olan Allah dostu Yunus bu durumu yüz yıl önceden anlamış ve şöyle demiştir:
Derviş Yunus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeken
Bir Molla Kasım gelir.”

Bununla da,  hayatı ve kimliyi hakta şübheli ve tam olmayan bilgilere ulaşılan Molla Kasımın Yunus Emre ile bir zamanda yaşadığını üze çıkarmış ve Molla Kasımın yaşadığı devr ve kimliyi ile bağlı hakta olan birçok tam olmayan tatkikatları tamamlamıştır. Ayni zamanda Yunus şiirlerindeki öguz lehcesi de onun Azerbaycanda yaşamasına bir delil olduğunu soylemişdir.
Yunus Azerbaycanda halk arasında sevile sevile bu güne kadar okunan bir şair olmakla beraber bir Hakk arayışcısı, bir düşünür, bir hakiki insan gibi yaşamaktaır. Yunusu anan yaşlı kişiler de, genc insanlarda onun siirlerini ve ilahilerini seve seve okumakla Yunusu yalnız ziyaret etdiyi mezarlarda deyil, gonullerde gömüldüyünü sergileyirler. Hakkın yerinin gönüller olduğunu söyleyen Yunusun gerçek bulunduğu yer gönüllerdir:
“Miskin Yunus ölicek sini nurlaa tohcak  
İman yoldaş olcak ahirete şir geder.” 
( Selam Murat Bey.
bu bildirimin sitede yayinlanmasini isterim yene siz yardimci olursunuz. Bana oyle gelir ki ilginizide ceker. burda dikkat etseniz benim buldugum  bir nokta var  o da  hicden yaranisin olusumu. dinciler anlarsa benim derimi soyar belkide  bu bakislarima gore. rica ederim  bana cok gerekli bunun benim fikrim olarak yayinlanmasi tesekkur ederim.
saygilarla
Metanet) 15.12.2008

Not;
Aziz Okuyucular,

Sayın Metanet Ezizkizi Aliyeva  Hanımefendinin bana olan ricasının gereğini yerine getirdim.

Saygılarımla.
Murat Şahin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...