Sokrates


SOKRATES

Sokrates (Yunanca: Σωκράτης, M.Ö. 470 Alopeke, Attika - M.Ö. 399 Atina) Yunan Felsefesinin kurucularındandır.

Heykelci Sofroniskos ile ebe Fenarete'nin oğlu olan Sokrates'in kimliği de başlı başına bir felsefi sorundur.

SOKRATES'TEN SEÇME SÖZLER

” Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan, işe önce kendisinden başlamalıdır.”
“ Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir.”
” Bilen insan kötülük yapmaz.”
“ Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir.”
“ En faziletli insan, rûhen yükselmeye çalışan, en mutlu insan da yükseldiğini duyandır.”
“ Endişelerinizden kurtulmak istiyorsanız, yaşamaktan en çok korktuğunuz şeyin bir gün başınıza geleceğini kabul edin.”
“ Kainatta tesadüfe, tesadüf edilmez.”
“ Kendini bil !”
“ Umut her daim vardır.”
“ Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.”Bilen insan kötülük yapmaz.

Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir.

En faziletli insan, rûhen yükselmeye çalışan, en mutlu insan da yükseldiğini duyandır.

Endişelerinizden kurtulmak istiyorsanız , yaşamaktan en çok korktuğunuz şeyin bir gün başınıza geleceğini kabul edin.

Kainatta tesadüfe, tesadüf edilmez.

Kendini bil.

Umut her daim vardır.

Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir
* Bilen insan kötülük yapmaz.


* Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir.


* En faziletli insan, rûhen yükselmeye çalışan, en mutlu insan da yükseldiğini duyandır.


* Endişelerinizden kurtulmak istiyorsanız , yaşamaktan en çok korktuğunuz şeyin bir gün başınıza geleceğini kabul edin.


* Kainatta tesadüfe, tesadüf edilmez.


* Kendini bil.


* Umut her daim vardır.


* Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.
---------

Sokrates’in ve onun büyük izleyicisi Platon’un sadık bir izleyicisi olarak (!)
Sokratik yöntem de felsefe değil, felsefe yapmayı öğretmenin yoludur. Felsefe üzerine ders vermek değil öğrencileri filozof yapma sanatıdır. Ama ne diyordu Platon: Ancak konuya hasredilmiş ve uzun zaman sürdürülmüş bir çaba felsefi bilgi ışığının parlamasına olanak sağlayabilir.’’.Böylesine uzun ve yorucu bir çalışmanın henüz oldukça başlarında olan bir kardeşiniz olarak bana düşen şey bu konuyu sizlerle birlikte anlamaya çalışmaktan ibaret olacaktır.  Menon‘un gene kendi adını taşıyan diyalogunda Sokrates’e sorduğu soruyu sorarsa ‘’ Peki ama Sokrates, ne olduğunu hiç bilmediğin bir şey hakkında nasıl olup ta araştırma yapacaksın diye sorduğunda Sokrates’in aynı ölçüde ünlü : ‘’Çünkü ruh ‘’ aslında evvelce bildiği şeyi yeniden hatırlamaya muktedirdir.’’ Sözünü yineleyerek o tarihlerde belki Sokrates’in hiç savunmamış olduğu idealar öğretisini anımsarken bu sözün içerisinde Sokrates’çi tin’in saklı bulunduğunu vurgulamak isterim.
Çünkü kendisine güvenen aklın güçlü tinidir.
Sokrates’in matematik dersi sonrasında dersi verdiği köle hakkında söylediği gibi …’’Artık bildiğini sanmıyor…Daha iyi bir durumda sayılmaz mı? Öyleyse  dediği zamanki gibi ‘’
Artık bilgisiz biri olarak neşe içinde araştırmaya devam edebilirim. Şüphesi köle neşe içinde araştırmaya devam edecektir ancak Sokrates ile konuştukça ne kadar az bildikleri ortaya çıkan Atina‘nın ünlü siyasetçileri, sanatçıları onu ölüme mahkum edeceklerdir. Çünkü bildiğini sanmak değil belki ama bildiğinin sanılması statükonun temelidir.
İsa’dan önce 5. yüzyıl’ın ilk yarısında Yunanlılarla Persler arasında büyük bir savaş oldu.480 yılında Pers imparatoru Kserkes Atinayı talan edip Akropolis’teki tüm eski tahta yapıları ateşe verdi. Ertesi yıl ise Yunanlılar Persleri yendi ve bundan sonra Atina’nın altın çağı başladı.Akropolis eskisinden çok daha onurlu bir biçimde yeniden inşa edildi ve artık sadece tapınak alanı olarak kullanılmaya başlandı.Sokrates’te bu yıllarda sokaklarda ve meydanlarda dolaşarak Atinalılar’a konuşuyordu.Akropolis yeniden doğuyor görkemli yapılara tanıklık ediyordu.’’Bakirenin Evi’’ anlamına gelen ‘Parthenon ‘Atina’nın koruyucu tanrısı Athena onuruna yapılmıştı.Akropolis platosunun eteğinde Avrupa’nın en eski tiyatrosu olarak bilinen Dionysos tiyatrosunda Aeskhylos, Sofokles ve Euripides’in eserleri sahnelendi.Aristofanos Sokrates hakkındaki acımasız komedisini burada sahneledi.Atina mahkemesinin ölüm davaları ise Aeropagos (Aeropaj: Ares Tepesi demek.) isimli tepede ele alınırdı..Yüzlerce yıl sonra İsa’nın havarilerinde Paulus’un burada durup Atinalılara İsa’yı ve Hıristiyanlığı anlattığı söylenir.Eski meydanın kalıntıları içinde ise demir tanrısı Hephaistos’un ( Roma’nın Vulcanus’u – Zeus göklerin tanrısı olduktan sonra Hephaistos’un asasını taşır.Hesidos’un
Teogonia’sı Babil Enuma Eliş destanıyla eştir. Orada Sarruma.) tapınağından ve birkaç mermer bloktan başkası kalmamıştır.(Atina’nın tasvir ediliş biçimi Sophie’nin Dünyasından romanından alıntıdır.)

FELSEFE
Platon tarafından antik Yunan’da felsefenin ilk temsilcisi olan Thales’e mal edilen ünlü bir anekdota göre Sokrates öncesi filozofların ilki olan Thales hakkında bir haberinde Trakyalı hizmetçi bir kızın büyük gökbilimcisi Thales’in gökte olan bitenleri araştırırken önünde bulunan kuyuyu göremeyerek içine düşmesi karşısında kendini tutamayarak gülmesini eğlenceli bir şekilde hikaye eder. (İlkçağ Felsefe Tarihi XIV )

Batı düşünürü Alfred North Whitehead ‘’Bütün  felsefenin Platon’a düşülmüş kenar notlarından başka bir şey olmadığını ‘’ söyleyecek kadar ileri gitmiştir.

Yunan düşüncesiyle birlikte ilk kez akılcı düşüncenin, gerçek anlamda akılcı düşüncenin ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Snell,Yunan düşüncesinin insanlık tarihine en büyük katkısının ‘’zihnin keşfedilişi’’ olduğunu söylemektedir.

Onda akıl öncesi, efsanevi (mitik) ve insan biçimci anlayışlarla salt akılcı (rasyonel) bir dünya görüşü arasındaki ayrım ilk defa ortaya çıkmış ve o tarihten bu yana bütün insan düşüncesinin vazgeçilmez bir kazancı haline gelmiştir. Bu dünya görüşünün ortaya çıkışında en büyük katkıyı şüphesiz insanlığın 50 yılla dayanan geçmişini aklın süzgecinden geçirerek başarıyla soyutlayan ve rasyonel kavramlara indirgeyen batının doğuya açılan gizli penceresi antik Yunan felsefesidir. Bugün dahi belki farkında bile olmadan doğuyu bu penceren bilmekteyiz.

Antik Çağ Felsefesi genel olarak 3 dönemde incelenir:
1-Helen,
2-Helenistik
3-Roma dönemleri.

Thales’le başlayıp 4. yüzyılın sonunda Aristoteles’in ölümüyle biten birinci dönem asıl Yunan (Helen) felsefesidir.

İ.S. 529 yılında Bizans İmparatoru Justinyen’in Atina’daki Platoncu Felsefe okulunu yani Akedemi’yi kapatması ve bu okula ait filozofların İran’a sığınması olayı birçok tarihçi ve özelliklede felsefe tarihçisi açısından Antikçağ’ın bitişi ve yeni bir çağın , Ortaçağ’ın başlangıcı olarak kabul edilir.Ortaçağ’dan sonra Antik Yunan felsefesini sahiplenip devam ettirenler Müslümanlar olacaktır.Mısır ve Suriye’yi ele geçiren Müslümanlar burada tanıştıkları Antikçağ düşünsel-felsefi mirasını sürdürecek ve daha sonra yeni oluşmakta olan Hıristiyan dünyasına geri aktaracaktır.

Felsefe Nedir?
Aristoteles’in de ilk defa olarak açık bir biçimde ortaya koymuş olduğu gibi ilk kez VI. yüzyılda İonya şehirlerinden Milet’te ortaya çıkan ve ilk temsilcisi olarak Thales kabul edilen
Düşünce hareketiyle mi başlamalıyız, oksa onu daha eski bir tarihe, daha başka bir kültüre, örneğin Mısır veya Mezopotamya kültürlerine mi geri götürmeliyiz?

Bu bağlamda şu önemli soru karşımıza çıkar.
Acaba felsefi düşüncenin diğer insani faaliyet alanlarına ait tarihlerinden ayrı bir tarihinin konu olabilecek ölçüde bağımsız varlığından söz edilebilinir mi? Başka bir değişle felsefi düşünceler ayrı bir araştırmaya konu olabilecek ölçüde diğer insani kültürel alanlara ait faaliyetlerden, örneğin dinden, sanattan, siyasetten bağımsız mıdırlar? (Brehier’in sorusu)

Sonuçta özgür düşünmenin insanı daha yaratıcı kılacağı ve bunun felsefi alandaki çalışmalara yansıması iyi sonuçlar yaratabilir..Tabi bu farklı dönemlerde felsefeyi farklı anlamlarda gören filozoflar için başka sonuçlar ortaya çıkarabilir.Antik çağda felsefeden anlaşılan ile bugün anlaşılan şey şüphesiz aynı değil.

Bir diğer soru şu olacaktır.
- Acaba felsefede bir evrimden veya düzenli bir ilerlemeden söz edilebilir mi? Yoksa felsefi kavramlar gelişigüzel olarak birbirini takip mi eder?
– Felsefe tarihinde şüphesiz Copleston’un haklı olarak işaret etmiş olduğu üzere bir süreklilik ve bağlantı, bir aksiyon ve reaksiyonlar, tezler ve antitezler vardır. Ancak Comte, Hegel’in düşündükleri gibi tarihte sürekli ve düzenli olarak ileri doğru giden ve gelişen düşünceden bahsetmek ne kadar doğru olacaktır? Felsefeyi bir gelişme mantığına göre açılan süreç gibi görmeye veya okumaya çalışmak yanlış anlaşılmaya gidebilir. Bu bağlamda öncelikle her filozof kendi zaman diliminde, ona tarihin sonradan atfedeceği önyargılardan uzak bağımsız incelenmeli ancak günümüze getirdikleri bir sebep sonuç ilişkisi bağlamında değerlendirilmelidir.

- Şüphesiz Karl Marx-Engels, Hegel’den, Hegel Herakleitos’tan ve Herakleitos Pisagor’un düşüncelerinden çok şey almıştır.Ancak bu süreçte Marx’ın Pisagor’un bir evrimi olduğunu söyleyemeyiz. Felsefede önce gelen sonra geleni tanımlar. Hegel Herakleitos’u değil – Herakleitos Hegel’i açıklar. Antik çağ düşünürlerini anlamadan Nieztsche’yi çoğu zaman anlamak zordur. Hegel ve Aristoteles gibi erekbilimci (teolojik) bir açıdan bakmak yanlış olur. Mekanik bir modelle açıklama konusunda Darwin yeterli ölçüde ikna edicidir. Demokraitos’un Parmenides-Herakleitos çatışmasından sonra ortaya çıkıp çoğulcu bir materyalizmi savunmaları kesinlikle bir rastlantı değildir. Sokrates’in sofistlere tepki olarak çıkması da rastlantı değildir. Bunlarda biri birini izleyen bir mantık vardır ancak zorunlu değildir. Felsefe tarihinden ziyade bunu bir filozoflar tarihi olarak görmek gerekir. Aristocu bir bakış açısından özetlersek özsel olanı ilineksel (accidental) olandan ayırmak kolay değildir.

Diğer düşünceler tarihinden bağımsız bir düşünce tarihi olabilir mi?
Pythagoras veya Plotinos anlamak ve açıklamak için onların dönemlerinde dini düşünce alanında ortaya çıkan yoğun ilgileri anlamak gerekir. Ancak felsefenin tarihi akıl yürütmelerin ve kanıtlamaların tarihidir. Dinden soyutlanarak anlatılabilir. Felsefeler önce gelen sonra gelen olarak değil sürekli olarak iç içe birbirleriyle ilişkili olarak anlamlandırılır.

Örneğin Platon’u anlamak istiyorsak:
Onda ruhun ölümsüzlüğünü ve hali hazırda içinde bulunduğu bedenin hayatından önce bir başka bedende yaşadığı yönündeki Pythagorasçı unsuru, varlığın ezeli-ebedi, bölünmez, hareketsiz, bir olması gerektiği yönündeki Parmenidesçi unsuru, insan ruhunda bir takım genel kavramlar olduğu,bunların ve ancak  bunların biliminin yapılabileceği yönündeki Sokrates’çi unsuru özenle birbirinden ayırt edip Platon’un bu unsurlara nasıl dayandığını görmek gerekir.Platon büyük bir eklektiktir.Öte yandan bu unsurlar onda sentezinde mükemmel biçimde birleşmeleri Platon’a özgüdür.

Çağımızda felsefe terimleri hemen, hemen yalnızca metafiziğe karşılık olarak kullanılmaktadır. Antik Yunanda ise felsefe ile bilim arasında kesin bir sınır yoktur. Antik Yunan filozofları kendilerini bilim alanında sayarlardı. Thales, Anaksimandros, Empedokles ve Demokroitos evrenin kaynağını, nasıl meydana geldiğini araştırdılar.

Felsefe-Din:
Normal olarak dinin her zaman pratik ve duygusal olarak yaptığın şeyi, yani insan hayatını insanın içinde bulunduğu evrenle belli ölçüde doyurucu ve anlamlı bir ilişkiye sokma ve insani işlerin yürütülmesinde birazcık bilgelik sağlama çabasını entelektüel planda gerçekleştirme girişiminde olan felsefe kendi yaşamının kontrolünü ele alıp onu planlı biçimde yaşama alışkanlığını kazandırmayı amaçlayan özgür bakış açısından çoğu zaman farklı bir hedefi amaçlamış gibi gözükmemektedir.
Felsefe tarihinde de bazı filozofların dini ilgileri ağır basmıştır.
Plotinos, Spinoza gibi. (Her ne kadar zaman, zaman dinsizlikle suçlanmış olsalar da!)

- Pythagoras söz konusu olduğunda özel olarak Orpheus-Dionsosçu, Demeterci kültleri, sır ve kurtuluş dinlerini; Plotinos söz konusu olduğunda dönemin Akdeniz ve Roma dünyasını işgal eden Doğu dinlerini, bu arada Hıristiyanlık, Mitra kültü, İsis ve Osiris kültü, Hermetizm, Gnostikler hakkında bilgi arayışı doğal olacaktır. Felsefi görüşlerin kaynağı bağlamında akıl ile çözümlenmesi şartıyla.

Şu halde buraya kadar olan bölüm doğrultusunda Thales filozofların ilkimidir? Felsefe ilk kez Milet’temi ortaya çıkar?

Felsefe İonya’da Thales ile başlar.

- Mısırlı rahiplerle içlerinde ünlü bir Yahudi filozofu Philon’unda bulunduğu bir grup insan onun kaynağını daha geriye Mısır’a, Babil’e, Yahudi ulusuna geri götürmeye çalışır.
Bu görüşü en çarpıcı dile getiren Yeni Pythagorasçı Numenion olmuştur. O Platon’u Yunanca konuşan bir Musa olup olmadığını sormuştur. Bu soru bugün yalnız Yunan felsefesinin Mısır, Babil gibi orta doğu uygarlıklarıyla değil aynı zamanda Hint ve Çin felsefesiyle ilişkileri de soruşturma konusudur.
 
  Sümerlilerin ve Mısırlıların Yunandan daha önce uygarlığımızın temelinde bulunduğu söylemi bugün güçlenmektedir. Yalnız, onların tanıdığımız şekliyle hayat anlayışları ya da kolektif görüşleri mitolojik – dinsel dünya görüşlerine felsefe adının verilmesi ne ölçüde doğru olur bu tartışılabilinir. Sorun bu mitsel bakış açılarından akılsal bir tasarımın geliştirilmesi çabasının olup olmadığıdır.

 O yüzden Aristoteles’i dinleyip ilk filozof olarak Thales’den başlıyoruz. Yunan felsefesini pozitif, bilimsel, deneyci yönüyle bu noktaya taşıyoruz. Ancak şunu da ekleyerek: Onlar hem filozof hem teolog oldukları din, felsefe, bilim ayrımı yapmadıkları, orijinallerini meydana getiren şeyin geleneksel dinin artık cevap vermediği dinsel taleplere deneysel ve akılsal malzemeyi kullanarak cevap vermeleridir.

- Doğa filozofları Tanrı ile Doğayı birbirine özdeş kılmakta ve insan için en yüksek bilgeliği onun dünyadaki yerini bilmesi ve bütün ‘ün yasasını kabul etmesinde yattığını görmekteydi.
Herakleitos ‘’Filozof çoğunluğun, uykuda olanların farkında olmadığı bir ahlaksal – dinsel formu insanlara ilan eden ve onları bunu uygun olarak davranmalarını isteyen kişidir derken düşüncelerinin teolojik cephesini ortaya koyar.”

- Sokrat öncesi filozoflar bilgiyi elde etmenin mümkün olup olmadığıyla ilgilenmemekte tersine akla aşikar görünen düşüncelerle spekülatif-dogmatik bir yöntemle bilgiyi arar. Bu nedenle İonya felsefesi laikleşmiş bir biçim ve daha soyut bir düşünce planında kendini göstermekle birlikte aslında dinsel düşüncelerin ya da din tarafından geliştirilmiş sitemlerin devamı gibidir. Filozof kahin, şair, peygamber tipinin devamı gibidir.

- Miletlilerde meydana gelen değişim problemler alanında değil onları ele alış biçiminde, yani perspektifte meydana gelen değişikliktir.

ANTİK YUNAN FELSEFESİNDE RASYONEL DÜŞÜNCEYİ OLUMLU ETKİLEYEN FAKTÖRLER:

Yunan dininin kendisinde rasyonel düşünceyi olumlu etkileyen bazı unsurlar vardır.
İç Etkenler:
- Yunanistan etrafı denizlerle çevrili küçük dağlık bir ülkedir. Yunanistan’da bölgeler yüksek ve yılın belli zamanlarında geçit vermeyen dağlarla birbirinden ayrılmıştır. Yunanistan geniş vadilerin olmadığı ve toprağın küçük bir kısmının tarıma elverişli olduğu biliniyor. Buna karşı kıyıları oldukça uzun, girintili çıkıntılı ve denizciliğe çok elverişli derin kıyılara sahiptir. Bu topraklarda dağılmış uygarlık tohumları daha az engebeli bir ülkeye göre daha fazla devam etme ve varlığını sürdürme olanağına sahiptir. Birbirinden dağlarla ayrılan bölgelerde farklı kültürel ortamların oluşmasına uygundur. Dar bölgede farklı mesleklerden oluşmak durumunda olan ve birbirlerini tamamlarken etkileyebilen gruplardan oluşan bir topluluktur. Yoksul olması nedeniyle entelektüel gelişmeye açık (bugünün bir bakıma tersine), çünkü mücadele etme ve güçlerini kolektif  seferber etme durumunda ve bununla birlikte fakirliğinden dolayı diğer ulusların dikkatini çok çekmemektedir. Erken tarihlerden itibaren denizcilikle uğraşarak koloniler kurmak zorunda olma ve farklı kolonilerde kendi geleneklerini sorgulama şansına sahiptilerdir.
- Krallıktan demokrasiye uzanan değişimde en iyi ideologlar ortaya çıkmıştır. Herakleitos, Platon, Pythagoras aristokratik partiyi Empodokles, Demokritos, Protogoras’da demokratlar olmuştur.

Bilimi efsane formu altında ele alan Hesiodos ile birlikte efsaneden felsefeye giden yolun son durağındayız:

Hesiodos Yunan düşüncesinde evren hakkında az çok sistemli bir tasavvur oluşturma çabasının felsefe öncesi dönemdeki en son en mükemmel temsilcisidir. İnsanlık tarihinde ne kadar geriye gidersek gidelim her zaman kendisini çevreleyen dünya hakkında birtakım emprik, pratik bilgiler yanında bazı genel tasavvurlar sahip olduğunu görmekteyiz. Homeros’tan I. yüzyıl sonra yaşamıştır. İşler ve günler, Teogonia veya tanrıların doğuşu eserleridir. Bu iki eserden Teogonia önemlidir. Şair bu eserinde Musalara (müzlere)  seslenerek hakikati kendisine bildirmelerini ister. Onlarda hesiodos’a ilkeye kadar çıkıp her şeyi anlatır. Her şeyden önce tanrılardan bile kaos vardır. Kaos’un arkasından ‘’her şeyin en sağlam temeli Gaia (Dünya) vardır. Toprağın derinliklerinde Tartaros (Hades’in bile altında) bunların arasında ise Eros vardır. Bakıldığında bütün hikayeyi tek bir sisteme indirgeme çabası mevcut. Bu kesinlikle ilkel bir bakış açısı değildir. İlkel için şeylerin başlangıcı diye bir şey söz konusu değildir.’Başlangıç bir problem olarak doğuyor.’Kaynağı tek bir ilkeye indirgeyerek gelecekteki İonya düşünürlerini etkiliyor.

THALES neyin zor olduğunu sorana; “ kendini tanımak” demiştir. Neyin kolay olduğunu sorana: “başkalarına akıl vermek”,Tanrıların ne olduğunu sorana ‘’ Başı sonu olmayan şey “ demiştir. Babası Karia’lı annesi Fenikeli kendisi Milletli olan SU “her şeyin arkesi (ruh) ilkesi ve doğasıdır. Dünya suyun üzerinde yüzer. Her şey tanrılarla doludur. Homeros’ta dünyayı Okyanus’un ortasına yüzen bir kara parçası olarak tanımlar. Kollektif tasavvurda semavi dinlerin ‘’Tufan efsanesiyle bağdaşabilir. Madde canlıdır (hilozoist felsefe) der. Ruh ve Tin’i birbirinden ayırmak gerekir bu sözü anlamak için. Önemi: İlk kez evrenin arkhesi, tözü nedir (?) sorusu soruluyor ve efsanevi mitsel içerik taşımayan laik-naturalist bir açıklama veriliyor. Böylece efsaneden bilime veya felsefeye geçilmiş oluyor.

ANAKSİMANDROS var olan şeylerin ilkesi APERİON’dur der.Dünya bir tepsi değil genişliği yüksekliğinin 3 katı olan bir silindir şeklindedir der.Güneş bu silindirin altından dolaşarak her gün yeniden doğar der. Dünya dayandığı bir yer olmadan havadadır diyerek aslında son derece spekülatif, ama aynı derecede gözü pek bir varsayım ortaya koyar. Dünyayı evrenin merkezine koyar.
İlkel bir biçimde atalet ilkesini dile getirmiştir. Dünyanın evrenin merkezindeki konumundaki yerini değiştirmek için hiçbir neden yoktur diyerek onun atalet ilkesini deney yerine apriori nedenlere dayanarak açıklamayı tercih eden metafizikçilerin ilki olduğu söylenebilir. Güneş saati ve gölgelerin değişiminden ekliptiğin eğimini bulmuş olduğu söylenir. – Ana madde veya Arkhe ‘’ Sınırsız belirsiz olandır ‘’ yani APERİON. Aperion ise hem ‘’ nicelik bakımından sınırsız olan hem de nitelik bakımından belirsiz olan anlamına gelmektedir. Var olan şeylerin ilkesi aperion’dur. Şeyler ondan meydana gelir ve yine zorunlu olarak onda ortaya kalkarlar. Çünkü onlar zamanın sırasına uygun olarak birbirlerine karşı işlemiş oldukları haksızlıkların cezasını öderler. O halde dünya zıtlardan veya karşıtlardan meydana gelmektedir. Onlar sırasıyla dünyaya ve evrene hükmetmektedir ve sonunda ortadan kalkmaktadır. İlk Yunan filozofları arkhe’yi aradılar. Onu ana madde, ilke, neden, doğa olarak anlamak ve çevirmek mümkündür. Öte yandan varlığın yapısını teşkil eden, değişenin altında değişmeyen, her şeyin kendisinden meydana geldiği şey anlamındadır.Yani arkhe hem kozmogonik bir ilkedir hem ontolojik bir ilke.
O hem başlangıçta ne vardı?
Kozmos nereden çıktı? Sorusuna hem de ‘’ Şu anki şekliyle dünyanın yapısının temelinde neyin bulunduğunu, varlıkların neden oluştuğu sorusunu cevaplar.Nasıl ki Homeros’un dünyanın suyun ortasında yüzmesi fikrinin laikleşmiş biçimi Tales’in her şeyin kaynağı sudur fikriyse- Hesiodos’un başlangıçta kaos vardı fikrinin laikleşmiş biçimi de Anaksimondros’un aperionunudur. Sonuç arkhe ilk kez soyut bir şey olarak ortaya çıkar.

Yunalı filozoflar sıcak-soğuk, ıslak-kuru, gibi nitelikleri ve sıfatları birer varlık olarak düşünmüşlerdir.
- Ayrıca Parmenides, Plotinos gibi Yunan filozofları temel ilke olarak göreceğimiz Bir’lerinide bir sayı sıfatı olarak değil de özünü bir olmanın, birliğin teşkil ettiği bir varlık, bir oluş olarak anlamamız gerektiğidir.
   Sokrates öncesi filozoflar tanrıtanımaz değildi. Anaksimandros’un meydana gelen sınırsız dünyaları tanrılar olarak nitelendirdiği söylenir. Thales’te her şeyin tanrılarla dolu olduğunu söylemiştir.Yunanca teos tapılan varlık anlamına gelmektedir.Anaksimandros’un evreni mekanik ve dinamik kaynaklı :zıtların birbirine etkisi sonucu ortaya çıkması – doğa yasası olarak aynı zamanda ahlaki bir yasa olarak ortaya çıkması sonucu nedensellik (Suç ve Ceza nedenselliği) ilkesiyle şeklenmiş bir evrendir.

ANAKSİMENES ana arkhe HAVADIR demiştir. Hava yoğunlaşma ve seyrekleşme yoluyla diğer varlıkları meydana getirir. (Aristoteles bu filozofların hiçbirinin töz olarak toprağı almadığını hatırlatarak arkhe’yi değişme ve hareket kabiliyeti olan varlıklardan seçilmesine dikkat çeker.) Anaksimenes’in töz olarak havayı seçmesine etken havayla ruh (Doğu mistisizminde de yaşam soluk alıp verdiğinin bilincinde olmak demektir) arasında benzerlik görmesi olmuştur. Yunanca ruh anlamın agelen, psykhe kelimesi aynı zamanda soluk, nefes, solunan hava anlamına gelmektedir. Şüphesiz yaşam ile ölüm arasındaki farkı nefes ile ilişkilendirmek en ilkel toplumlarda bile gözükebilir.’Bizi bir arada tutan hava ile yani ruh ile dünyayı dolduran yani onu tutan hava bir ve aynı şeydir.
Buda Pythagorasçılardan itibaren önem kazanacak olan mikrokozmos yani insan ile makrokozmos yani evren olan dünya arasındaki benzerlik düşüncesini ortaya çıkarır.
Platon’u, stoacıları insan ruhu yanında bir evren ruhu inancına götürecek.
Böylece varlıkların nitelik farklılıkları nicelik farklılıklarının sonucudur.

Anaksimenes bu düşüncesiyle kendinden sonra gelen atomcu düşüncenin de hazırlayıcısı olmuştur. Böylece Thales’ten hareket eden entelektüel geleneğin doruk noktası anaksimenes olmuştur.

Sokrates öncesi filozoflardan Demokritos materyalistlere göre atom kuramıyla dünyanın ilk materyalist açıklamasını yapmıştır. Ancak Engels; Thales, Anaksimenes, Herakleitos gibi filozofları ister istemez diyalektikçi sayar. Bu filozoflar evrenin oluşumunu töz ile açıklar. İçinde bulunduğu koşular ve zaman göz önünde bulundurularak diğer açıklamaları göz ardı edilebilinirdir Engels’e göre.(bu hem doğru hem yanlış bir yaklaşımdır. Çünkü Thales, Pythagoras, Öklid gibi filozoflar aynı zamanda değişik kültlere aydınlanmış olmuş bilgelerdi ve felsefeleri büyük ölçüde bu öğretilerin soyutlanarak öğrencilerine açıklanış biçimleriydi. Tabi bu filozofların görüşlerinin teolojik olandan soyutlanmış biçimleriyle materyalizmin esin perisine dönüşmesi gerçeği bağlamında Engels’i haklı kılmaktadır).

Sokrates özellikle doğacı bilgelerin, felsefenin temel sorunu durumuna getirdikleri evrenin varlığı, varlığın ilkeleri gibi konuları bir yana bırakarak insanı tanımanın gereğini vurgular.
Platon tarafından antik Yunan’da felsefenin ilk temsilcisi olan Thales’e mal edilen ünlü bir anekdota göre Sokrates öncesi filozofların ilki olan Thales hakkında bir haberinde Trakyalı hizmetçi bir kızın büyük gökbilimcisi Thales’in gökte olan bitenleri araştırırken önünde bulunan kuyuyu göremeyerek içine düşmesi karşısında kendini tutamayarak gülmesini eğlenceli bir şekilde hikaye eder. (İlkçağ Felsefe Tarihi XIV )

“ …Gökte yıldız arar iken nice turfe müneccim,
Görmez reh üzerindeki kuyuyu …” Ziya Paşa

Cicero’ya göre “Sokrates dikkatini insan üzerinde yoğunlaştırarak felsefeyi göklerden yeryüzüne indiren filozof olmuştur”.

Kaynakça;
1. Sokrates öncesi Yunan Felsefesi ile ilgili bu bölümde ağırlıkla Ahmet Arslan’ın  İlkçağ Felsefe Tarihi kitabının ilk cildi kaynak olarak alınmıştır.
2.  Sabir Yücesoy, SOKRATİK KONUŞMA METODLARI kitabında – ( Ficthe’nin çabalarıyla özellikle Almanya’da Sokratik Metodu eğitim sisteminde deneme üzerine çalışmalar olmuştur.)
3. Tolga Yıldırm’ın sunusundan teşekkürlerimle alıntılar yapılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...