ÜZÜM; KUTSAL METİNLERDE, TÜRK KÜLTÜRÜ VE SÖYLENCELERİNDEKİ
YERİ
Üzüm; (Vitis)
yeryüzünde kültürü yapılan en eski meyve türlerinden birisidir.
Bol miktarda potasyum, demir, A ve B
vitamini içeren, yaş ve kurutulmuş biçimde tüketilebileceği gibi sirke, pekmez
ve çeşitli alkollü içeceklerin üretiminde başrol oynayan , yaz aylarının en
sevilen meyvelerinden de biridir.
Tarihçesi
M.Ö. 5000 yılına kadar dayanır. Anavatanı Anadolu'yu da
içine alan Küçük Asya,
Kafkasya'yı
da kapsayan bölgedir. Diğer meyvelerle kıyaslandığında en fazla çeşide sahip
olan türlerden biri olan üzümün 15.000'nin üzerinde üzüm çeşidi bulunduğu
tahmin edilmektedir. Anavatanı Anadolu olan çeşitler 1200'ün üzerindedir. Bu
çeşitlerden oluşturulmuş Milli Koleksiyon Bağı Tekirdağ Bağcılık
Araştırma Enstitüsünde bulunmaktadır. Bunların 50-60 kadarının ekonomik üretimi
yapılmaktadır.
Dünya'da
üzüm üretimi
İtalya, Fransa ve
İspanya gibi Akdeniz ülkeleri başta olmak üzere ABD ve Çin’de bol miktarda
yetiştirilen üzüm, ülkemizde de en çok yetiştirilen meyvelerden birisidir.
Türkiye, dünyada üzüm üretimi bakımından Çin’den sonra 6. sırada gelmektedir. Türkiye'yi sırasıyla
İran ve Arjantin izlemektedir.
Türkiye'de yetiştirilen bazı üzüm çeşitlerinin özellikleri
Çeşit
|
Tanenin rengi
|
Biçimi
|
Kullanım şekli
|
Siyah
|
Yuvarlak
|
Şaraplık
|
|
Kırmızımsı
|
Yuvarlak
|
Sofralık
|
|
Sarımtrak
|
Beyzi
|
Şaraplık
|
|
Yeşil-sarımsı
|
Yuvarlak-beyzi
|
Sofralık
|
|
Açık sarı
|
Yuvarlak-beyzi
|
Sofralık, kurutmalık
|
|
Siyah-morumsu
|
Büyük-beyzi
|
Sofralık
|
|
Koyu mor
|
İrice
|
Sofralık
|
|
Siyah
|
İrice
|
Sofralık
|
|
Sarı-yeşil
|
Çok iri-beyzi
|
Sofralık, kurutmalık
|
|
Kırmızı
|
Çok küçük-yuvarlak
|
Sofralık
|
|
Yeşilimsi
|
İri-yuvarlak
|
Sofralık
|
|
Beyaz
|
yuvarlak, orta büyüklük
|
Şaraplık, sofralık
|
|
Beyaz-kehribar
|
Beyzi
|
Sofralık
|
|
Kirli yeşil
|
İri beyzi
|
Sofralık, kurutmalık
|
|
Sarımsı yeşil
|
İri beyzi
|
Sofralık, kurutmalık
|
|
Sarımsı yeşil
|
Yuvarlak
|
Sofralık, şaraplık
|
|
Siyah-kırmızı
|
Çok iri-yuvarlak
|
Sofralık
|
|
Siyahımsı kırmızı
|
|
Şaraplık
|
|
Siyah
|
Orta yuvarlak
|
Şaraplık
|
|
Siyah
|
|
Şaraplık
|
|
Siyah
|
|
Şaraplık
|
Üzüm, 3.000'den fazla renk ve tadıyla taze
ve kuru olarak yiyebileceğimiz en yaygın ve sevilen meyvelerden biri olma
özelliğini taşıyor.
Üzümün; anti-oksidan,
anti-aging, kan yapımına yardımcı ve kanserden koruyucu etkileri bilinmektedir.
Siyah üzüm kabuğunda bulunan 'Resveratrol' maddesi, anti-kanserojen ve
anti-oksidan olma özelliklerini taşımakta ve beyin hücrelerini korumaktadır.
Üzümün çekirdeğindeki diğer bir madde olan 'Quersetin' ise, kan yapımına
yardımcı olmaktadır. Bu yolla damarların sağlığını da olumlu yönde
etkilemektedir.
Üzümün güçlü anti-oksidan özelliği, E
vitamininden 50, C vitamininden ise 30 kat daha fazladır. Üzüm şırasında;
su (%70-80), karbonhidratlar (%15-25), organik asitler (%0.3-1.5), tanenler
(%0.01-0.10), azotlu bileşikler (%0.03-0.17), mineral bileşikler (%0.3-0.5)
bulunmaktadır
İçinde üzüm
geçen atasözleri;
·
Üzüm
üzüme baka, baka kararır.
·
Üzümünü
ye, bağını sorma.
·
Üzüm
bağını tilkiye teslim etmek.
·
Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün
olsun.
·
Üzüm mü yemek, bağcıyı mı dövmek?
·
Bakarsan bağ ( üzüm bağı ), bakmazsan dağ olur.
Bir de
manimiz olsun;
“ Bağa girdim üzüme,
Çubuk değdi gözüme.
Çubuk seni keserdim,
Yar göründü gözüme…”
Üzüm meyvesi ve
kavramına Kuran’da tahmini 11 ayet
de değiniliyor.
A.2: S. 266 - Hiç biriniz ister mi ki, kendisinin hurmalık ve
üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar aksın, içinde her türlü ürünü
bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve elleri ermez, güçleri yetmez
küçük, zayıf çocukları olsun. Derken ona ateşli bir bora isabet ediversin de o
bahçe yanıversin. İşte Allah, âyetlerini size böylece açıklıyor. Umulur ki,
düşünürsünüz.
A. 6: S. 99 - Gökten suyu indiren O'dur. Onunla her çeşit bitkiyi
çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş
taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar
(bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez.
Bunlar meyve verdikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda
inanan bir toplum için ibretler vardır.
A. 13: S. 4 - Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır. Üzüm
bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir tek su
ile sulanır. Halbuki meyvelerinde birini öbürüne üstün kılıyoruz. Aklı eren bir
kavim için bunda muhakkak ibretler vardır.
A. 16: S. 11 Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin,
hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda
düşünecek bir topluluk için büyük bir ibret vardır.
A. 16: S. 67 - Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden da hem
içki, hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan
kimseler için büyük bir ibret vardır.
A. 17: S. 91 "Veyahut hurmalıklardan ve üzümlüklerden senin
bir bahçen olsun da ortasından şarıl, şarıl ırmaklar akıtmalısın."
A. 18: S. 32 Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Biz
bunlardan birine her türlü üzümden iki bağ vermişiz, her ikisinin etrafını
hurmalarla donatmışız, aralarında da bir ekinlik yapmışız.
A. 23: S. 19 Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza
hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir
çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.
A. 36: S. 34 Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler
yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık.
A. 78: S. 32 Bahçeler var, bağlar var.
A. 80: S. 28 Üzümler, yoncalar,
ALEVİLİKTE, KIRKLAR MECLİSİNDEKİ ÜZÜMÜN SİMGESELLİĞİ
Alevilerde
ve Bektaşilerde Hz.Ali’nin önderlik ettiği içlerinde Fatıma ve Selman-ı
Farisi’nin de bulunduğu kırk kişiden
oluşan bir meclistir.
Alevi inancına göre Hz.Muhammed Mustafa kırklara sonradan katılmış ve onu sınamak için ona bir üzüm tanesi verip paylaştırmasını istemişlerdir. Hz.Muhammed Mustafa Cebrail’in öğretmesiyle üzüm tanesini bir tabaka ezmiş ve hepsi içip mest olmuşlardır ve semah dönmüşledir.
Alevin inancında Hz.Muhammed Mustafa ile orada Hz.Ali’nin müsahip olduğuna inanırlar.
Sonuç olarak Hz.Muhammed Mustafa da kırklar meclisinin içerisindedir.
Alevi inancına göre Hz.Muhammed Mustafa kırklara sonradan katılmış ve onu sınamak için ona bir üzüm tanesi verip paylaştırmasını istemişlerdir. Hz.Muhammed Mustafa Cebrail’in öğretmesiyle üzüm tanesini bir tabaka ezmiş ve hepsi içip mest olmuşlardır ve semah dönmüşledir.
Alevin inancında Hz.Muhammed Mustafa ile orada Hz.Ali’nin müsahip olduğuna inanırlar.
Sonuç olarak Hz.Muhammed Mustafa da kırklar meclisinin içerisindedir.
TÜRK HALK KÜLTÜRÜNDE VE
MİTOLOJİK BAĞLAMDA ÜZÜMÜN YERİ
Tarih öncesi çağlardan beri yetiştirilen üzüm, Türk halk
kültüründe beslenme ihtiyacını karşılayan önemli bir sağlık kaynağı olmasının
yanı sıra sözlü kültür geleneği içerisinde ayrı bir yere sahiptir. Halk
edebiyatında, türkü, bilmece, atasözü, deyim, masal ve efsanelere konu olan
üzüm, folklorumuzda da evlat sahibi olma, evlenme ve düğün âdetleri, bâde içme,
saçı geleneği, halk inanışları ve halk hekimliğinde hem şifa verici hem de
sembolik değerleriyle kullanılmıştır.
Şarabın hammaddesi olan üzümün, mitolojide tanrıların içkisi olarak kabul edilmesine ve Tevrat, İncil ve Zebur’da şaraptan kutsal içki olarak bahsedilmesine bağlı olarak yapılan araştırmalarda üzümün Türk kültür ve mitolojisinde; güzellik, bereket, kan, can, aşk ve sağlığın sembolü olduğu tespit edilmiştir.
Tarih öncesi çağlardan beri yetiştirilen üzüm, Türk halk kültüründe gerçek ve sembolik anlamlarıyla önemli bir yere sahiptir. Tatlı ve sulu taneli salkımlardan oluşan meyvenin bitkisi asma, içkisi de şaraptır. Üzüm denilince aklımıza üzümden yapılan şarap, pekmez, orcik, pestil, bulamaç, sirke, vs. gelir. Üzüm, peynir, ekmek ile birlikte yaz günlerinin en güzel yemeği olarak da yer alır sofralarımızda… Özellikle, iftar
zamanlarında halkın, peygamberimizin kişiye afiyet ve sıhhat verdiğini tavsiye etmesi üzerine üzüm, hurma ve zeytin ile oruç açması, bu şekilde Allah’a şükür etmesi bir âdet olmuştur.
Ülkemizin hemen, hemen bütün illerinde yetişen üzümün en meşhur olduğu yöreler; Aydın, Denizli, Elazığ, Erzincan, Gaziantep, İzmir, Manisa ve Tekirdağ’dır. Üzümün çeşitleri de sofralık, kurutmalık ve şaraplık olmak üzere oldukça çoktur. Sadece Elazığ yöresinde bilinen çeşitleri; “boğazkere (hakiki şaraplık üzüm, siyah renklidir), öküz gözü, (fındık büyüklüğünde, siyah renkli ve oldukça şirindir), şintil üzümü (öküz gözü büyüklüğünde biraz ekşimsi ve suludur), tenhebi, siyah ağmıker, geçemcek, siyah kurutma, kırmızı üzüm, şirfoni, beyaz üzüm ve kokulu üzüm” olmak üzere on bir çeşittir. (Şenocak 2002: 396).
Halk edebiyatının hemen, hemen bütün türlerinde üzümü çeşitli özellikleriyle buluruz. Üzüm; destan, masal, halk hikâyesi ve efsane gibi türlerin dışında atasözlerine, bilmecelere, mânilere, ninnilere, türkülere de konu olmuştur. Elazığ yöresinde, üzüm kelimesinin geçtiği mâni dörtlüklerinden oluşan “tevek türküsü” halk arasında çok sevilerek söylenmektedir. Türküdeki “üzüm kara” kelimesiyle cinas yapılmış ve hem tevekteki kara üzüm salkımları, hem de üzüm / yüzüm kara anlamıyla, sevilen bir kişinin yanına eli boş gitmenin utancı ifade edilmiştir.
Türkülerimizde kara renkli üzümün her zaman ayrı bir yeri vardır. Esmer sevgililerin güzelliğinin dile getirildiği “kara üzüm habbesi” adlı türkü,
halk arasında beğeniyle çalınıp söylenmektedir.
1. Evlat Sahibi Olmada Üzüm:
Halk arasında çocuk sahibi olmak için çeşitli kocakarı ilaçları hazırlanmaktadır. Bunlardan birisi; sarımsak, karabiber, katran, tavşan yağı, kuru üzüm, zeytin çekirdeği, rakı, çam sakızı, yumurta, kertenkele vb. gibi maddelerin tek başlarına veya birlikte ezilerek bele sarılması şeklindedir.
Türk kültüründe evlat sahibi olma, özellikle de soyun devamı açısından erkek çocuğa verilen önem, Dede Korkut Hikâyeleri’nde açık bir şekilde görülmektedir. Günümüzde, yine halkın, tabiatın olağanüstü gücünden yararlanarak bu konuya çözüm aradığını, üzümün de kullanılan halk ilaçları içerisinde yer aldığını söyleyebiliriz.
2. Evlenme ve Düğün Âdetlerinde Üzüm:
Hayatın geçiş aşamalarından birisi olan evlenme âdetlerinde, üzümün saçı geleneğinde ve şah bezemede karşımıza çıktığını görüyoruz.
Şarabın hammaddesi olan üzümün, mitolojide tanrıların içkisi olarak kabul edilmesine ve Tevrat, İncil ve Zebur’da şaraptan kutsal içki olarak bahsedilmesine bağlı olarak yapılan araştırmalarda üzümün Türk kültür ve mitolojisinde; güzellik, bereket, kan, can, aşk ve sağlığın sembolü olduğu tespit edilmiştir.
Tarih öncesi çağlardan beri yetiştirilen üzüm, Türk halk kültüründe gerçek ve sembolik anlamlarıyla önemli bir yere sahiptir. Tatlı ve sulu taneli salkımlardan oluşan meyvenin bitkisi asma, içkisi de şaraptır. Üzüm denilince aklımıza üzümden yapılan şarap, pekmez, orcik, pestil, bulamaç, sirke, vs. gelir. Üzüm, peynir, ekmek ile birlikte yaz günlerinin en güzel yemeği olarak da yer alır sofralarımızda… Özellikle, iftar
zamanlarında halkın, peygamberimizin kişiye afiyet ve sıhhat verdiğini tavsiye etmesi üzerine üzüm, hurma ve zeytin ile oruç açması, bu şekilde Allah’a şükür etmesi bir âdet olmuştur.
Ülkemizin hemen, hemen bütün illerinde yetişen üzümün en meşhur olduğu yöreler; Aydın, Denizli, Elazığ, Erzincan, Gaziantep, İzmir, Manisa ve Tekirdağ’dır. Üzümün çeşitleri de sofralık, kurutmalık ve şaraplık olmak üzere oldukça çoktur. Sadece Elazığ yöresinde bilinen çeşitleri; “boğazkere (hakiki şaraplık üzüm, siyah renklidir), öküz gözü, (fındık büyüklüğünde, siyah renkli ve oldukça şirindir), şintil üzümü (öküz gözü büyüklüğünde biraz ekşimsi ve suludur), tenhebi, siyah ağmıker, geçemcek, siyah kurutma, kırmızı üzüm, şirfoni, beyaz üzüm ve kokulu üzüm” olmak üzere on bir çeşittir. (Şenocak 2002: 396).
Halk edebiyatının hemen, hemen bütün türlerinde üzümü çeşitli özellikleriyle buluruz. Üzüm; destan, masal, halk hikâyesi ve efsane gibi türlerin dışında atasözlerine, bilmecelere, mânilere, ninnilere, türkülere de konu olmuştur. Elazığ yöresinde, üzüm kelimesinin geçtiği mâni dörtlüklerinden oluşan “tevek türküsü” halk arasında çok sevilerek söylenmektedir. Türküdeki “üzüm kara” kelimesiyle cinas yapılmış ve hem tevekteki kara üzüm salkımları, hem de üzüm / yüzüm kara anlamıyla, sevilen bir kişinin yanına eli boş gitmenin utancı ifade edilmiştir.
Türkülerimizde kara renkli üzümün her zaman ayrı bir yeri vardır. Esmer sevgililerin güzelliğinin dile getirildiği “kara üzüm habbesi” adlı türkü,
halk arasında beğeniyle çalınıp söylenmektedir.
1. Evlat Sahibi Olmada Üzüm:
Halk arasında çocuk sahibi olmak için çeşitli kocakarı ilaçları hazırlanmaktadır. Bunlardan birisi; sarımsak, karabiber, katran, tavşan yağı, kuru üzüm, zeytin çekirdeği, rakı, çam sakızı, yumurta, kertenkele vb. gibi maddelerin tek başlarına veya birlikte ezilerek bele sarılması şeklindedir.
Türk kültüründe evlat sahibi olma, özellikle de soyun devamı açısından erkek çocuğa verilen önem, Dede Korkut Hikâyeleri’nde açık bir şekilde görülmektedir. Günümüzde, yine halkın, tabiatın olağanüstü gücünden yararlanarak bu konuya çözüm aradığını, üzümün de kullanılan halk ilaçları içerisinde yer aldığını söyleyebiliriz.
2. Evlenme ve Düğün Âdetlerinde Üzüm:
Hayatın geçiş aşamalarından birisi olan evlenme âdetlerinde, üzümün saçı geleneğinde ve şah bezemede karşımıza çıktığını görüyoruz.
a. Saçı Geleneğinde: Saçı geleneği (saçı saçma), Türk halkının düğünlerde hâla uygulamaya devam ettiği hâkim unsurlardan biridir. Düğün günü gelin oğlan evine varınca gelinin başına para, elma, şeker, üzüm, çerez, susam, darı, buğday gibi şeyler saçılır. (Akçiçek 1997:103).
“Tunceli ve Bingöl
çevresinde yaylayan Şavaklar ( Alevi inancındadırlar) arasında da elma, kuru üzüm, şeker serpilir.” (Akçiçek 1997:103).
Burada gelinin başına saçılan kuru üzüm; bolluk ve bereketin
sembolüdür.
b. Şah Bezemede: Bu gelenek, daha çok Azerbaycan ve Kars yöresinde
görülmektedir. Düğün alayının önünde taşınacak olan yedi veya dokuz dallı ağaç;
üç, yedi, veya dokuz türde kırk adet meyve ve şeker ile süslenir. Üç, yedi,
dokuz tür meyvenin içerisinde üzüm de yer
almaktadır (Çetinkaya 1982: 88).
almaktadır (Çetinkaya 1982: 88).
Üzüm salkımlarının sembolik anlamda aileyi, bölünmezliği ve
bereketi temsil ettiğini söyleyebiliriz.
3. Mitolojik Anlamda Üzüm:
Üzüm, anlatmaya dayalı türlerde olsun, günlük yaşantımızda olsun
mucizeler yaratan bir meyvedir. Arkeolojik bulgulara göre üzümün vatanı
Anadolu’dur. Çünkü bu bulgular İ. Ö. 4000-3500 yıllarına kadar uzanır. Ayrıca
Anadolu tarihinde Hititlerden bu yana üzümün kutsanmadığı bir uygarlık yoktur.
Bir Gaziantep efsanesine göre, kadının çocuğu hastalanır. Zamanın bütün hekimlerine başvurur, çare bulamaz. İçlerinden biri vahşi ve evcil hayvanların sütlerinin karışımını içirmesini söyler. Kadın dağ, dağ, diyar, diyar gezer ve süt karışımını getirir ama geç kalmıştır. Çocuğunu kaybeden kadın getirdiği süt karışımını bahçesine döker. Bahar vakti ekinlikten, şimdiye kadar görmediği bir bitki çıkar. Kadın bu fidana oğlunun hatırası olarak bakıp, onu büyütür. Birkaç yıl sonra bitki kol atar, meyve verir. Kadın tadına bakar ve çok beğenir. Bir kısmının suyunu çıkarır, şişelere koyup tavan arasına kaldırır. Birkaç yıl sonra tavan arasına çıktığında unuttuğu şişeler gözüne takılır ve onu içince neşelenip oynar, nara atıp şarkı söyler. Sesi duyan eşi, komşuları da şişedeki kalmış üzüm şırasından içip aynı şekilde davranırlar.
Efsanede iki şey dikkatimizi çekmektedir. Bunlardan ilki; çaresiz bir derde yakalanan çocuğun vahşi ve evcil hayvanların sütünü içerek iyileşeceğidir. Diğeri ise olağanüstü özelliğe sahip olan süt karışımının döküldüğü topraktan, üzüm asmasının oluşmasıdır. Halk arasında, üzümün mitolojik bir temele bağlı olarak yetişmesi, pek çok derde şifa olduğu düşüncesini de uzun tecrübeler sonucu hafızalarına yerleştirmiştir.
Bir Gaziantep efsanesine göre, kadının çocuğu hastalanır. Zamanın bütün hekimlerine başvurur, çare bulamaz. İçlerinden biri vahşi ve evcil hayvanların sütlerinin karışımını içirmesini söyler. Kadın dağ, dağ, diyar, diyar gezer ve süt karışımını getirir ama geç kalmıştır. Çocuğunu kaybeden kadın getirdiği süt karışımını bahçesine döker. Bahar vakti ekinlikten, şimdiye kadar görmediği bir bitki çıkar. Kadın bu fidana oğlunun hatırası olarak bakıp, onu büyütür. Birkaç yıl sonra bitki kol atar, meyve verir. Kadın tadına bakar ve çok beğenir. Bir kısmının suyunu çıkarır, şişelere koyup tavan arasına kaldırır. Birkaç yıl sonra tavan arasına çıktığında unuttuğu şişeler gözüne takılır ve onu içince neşelenip oynar, nara atıp şarkı söyler. Sesi duyan eşi, komşuları da şişedeki kalmış üzüm şırasından içip aynı şekilde davranırlar.
Efsanede iki şey dikkatimizi çekmektedir. Bunlardan ilki; çaresiz bir derde yakalanan çocuğun vahşi ve evcil hayvanların sütünü içerek iyileşeceğidir. Diğeri ise olağanüstü özelliğe sahip olan süt karışımının döküldüğü topraktan, üzüm asmasının oluşmasıdır. Halk arasında, üzümün mitolojik bir temele bağlı olarak yetişmesi, pek çok derde şifa olduğu düşüncesini de uzun tecrübeler sonucu hafızalarına yerleştirmiştir.
Mitolojide tanrıların içkisi olarak kabul edilen şarap, Tevrat,
İncil ve Zebur’da kutsal içki olarak anılır. Şarabın ilk ortaya çıkışı ile
ilgili çeşitli efsaneler, geçmişten günümüze kadar anlatıla gelmiştir.
Anadolu’da anlatılan en yaygın efsane şöyledir: Nuh peygamber bir gün Ağrı Dağı’nın eteklerinde dolaşırken son derece neşeli bir keçi görür. Keyifle hoplayıp zıplayan keçinin neşesinin kaynağını merak eden Nuh peygamber, keçiyi takip eder ve keçinin iri taneli bir meyveyi yediğini görür. Bu meyveyi çok beğenen peygamber üzüm suyunun tiryakisi olur. Nuh’un keyfini fark eden şeytan, onu kıskanarak yakıcı nefesiyle asmaları kurutur. Ancak, Nuh bu duruma çok üzülüp kederlenince şeytan merhamete gelerek, asmayı kurtarmak için yedi hayvanın kanıyla sulanması gerektiğini söyler. Nuh, onun dediği gibi aslan, kaplan, ayı, köpek, horoz, tilki ve saksağandan oluşan yedi hayvanın kanı ile asmayı sular ve asma yeniden canlanır.
Anadolu’da anlatılan en yaygın efsane şöyledir: Nuh peygamber bir gün Ağrı Dağı’nın eteklerinde dolaşırken son derece neşeli bir keçi görür. Keyifle hoplayıp zıplayan keçinin neşesinin kaynağını merak eden Nuh peygamber, keçiyi takip eder ve keçinin iri taneli bir meyveyi yediğini görür. Bu meyveyi çok beğenen peygamber üzüm suyunun tiryakisi olur. Nuh’un keyfini fark eden şeytan, onu kıskanarak yakıcı nefesiyle asmaları kurutur. Ancak, Nuh bu duruma çok üzülüp kederlenince şeytan merhamete gelerek, asmayı kurtarmak için yedi hayvanın kanıyla sulanması gerektiğini söyler. Nuh, onun dediği gibi aslan, kaplan, ayı, köpek, horoz, tilki ve saksağandan oluşan yedi hayvanın kanı ile asmayı sular ve asma yeniden canlanır.
İşte bu yüzden o günden beri üzümün suyundan yada bu meyveden
üretilen içkiyi içenler, bunlarda biri olan aslan gibi cesur, kaplan gibi
yırtıcı, ayı gibi kuvvetli, köpek kadar
kavgacı, horoz gibi gürültücü, tilki gibi kurnaz, yada saksağan gibi geveze
olurlar.
Mitolojiler bilindiği gibi efsanelerden oluşmuştur. Kuruyan üzüm asmasının, yedi hayvanın kanı ile sulandığında canlanması mitolojik bir unsurdur. Belki de, bu yeniden canlanmanın kökeninde, Ana Tanrıça ile ilgili olarak anlatılan efsane vardır.
Mitolojiler bilindiği gibi efsanelerden oluşmuştur. Kuruyan üzüm asmasının, yedi hayvanın kanı ile sulandığında canlanması mitolojik bir unsurdur. Belki de, bu yeniden canlanmanın kökeninde, Ana Tanrıça ile ilgili olarak anlatılan efsane vardır.
Ana
Tanrıça, Attis adlı bir delikanlıya tutkundur. Evleneceği gün, düğün yerinde
onu çıldırtarak, kendini hadım ettirmesini sağlar. Attis, kendi kestiği
hayalarından çıkan kanla toprağı sular, bitkilerin fışkırmasına yol açar ve bir
çam ağacına dönüşür (Kara 1992: 20).
Efsaneden
de anlaşıldığı gibi kan; canlılığın ve bereketin sembolüdür. Fabre, ateş ve
hava ikilisinin erkeği, su ve toprağın dişil öğeleri temsil ettiğini söyler (Bachelard 1999: 61).
Efsanede
erkeğin kanı ile tabiatın canlanması dikkate değerdir. Ateş bizi aydınlatır,
ısıtır, arındırıcıdır, kanda insanı var eden dirilten ateş bulunur (Bachelard 1999:
115-119).
Dolayısıyla
ateş, ışığın, alevin, ısının, iliğin, canın ifadesidir ki kan ile canlanma
arasında da bu anlamda bağlantı kurabiliriz. “Ateş,
bütün ilişkilerde dölleyici erkek bir unsurdur.” (Şahin 2006: 77).
Sanırım
önemi olan amaçtır. Asıl sorun “ Üzüm mü yemek, bağcıyı mı dövmek! “ sorusuna
verilen yanıttır.
Kaynakça:
TÜRK HALK KÜLTÜRÜNDE VE MİTOLOJİK
BAĞLAMDA ÜZÜMÜN YERİ
The Place of Grape in Turkish Folk Culture and in Context of Mythology
Yrd. Doç. Dr. Ebru ŞENOCAK
Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Elazığ,
BAĞLAMDA ÜZÜMÜN YERİ
The Place of Grape in Turkish Folk Culture and in Context of Mythology
Yrd. Doç. Dr. Ebru ŞENOCAK
Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Elazığ,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.