Mithra ( Mitra)


MİTRA –MITHRA - İNANCI

“Kötünün bilinmediği yerde iyiyi tanımlanamaz.”

“Kötü her yerdedir, senin beyindeki düşüncede
senin dilinde ve senin eylemindedir. Kötüyü ara ve ona diren
içine dön, içini ve dinle.”
(Zerdüşt)
“Mıthraizm her şeyi üst üste koyar.
Her şeyin kendinde barıştığını kabul eder.
Fanatizm ve toleranssızlık ona yabancıdır.
Dini yayma gayretleri yoktur.”

(Vıktor  Novella)


Arilerin, Baltık kıyıları ve Güney Rusya’dan göçleri sırasında bir kolununda bu günkü İran’a yerleştiğini görüyoruz. Bu topluluk inanç olarak, kurban kavramı ve ruhlar alemine inanıyordu. Işık tanrısı Mithra inançları yanında, Aryanların İndra ve Varuna adlı tanrıları da vardı. Bu tanrılar Hindistan’a inen diğer Aryanlarında önemli tanrılarıydı.

Mithra’dan söz eden en eski belge, Anadolu da Boğazköy kazılarında ele geçmiştir. MÖ.14.yüzyılda Hititler’le Mittani’ler arasında yapılan bir barış antlaşması olan bu belgede, Mithra’nın koruyucu ve tanık olarak adı, İndra ile Varunayla birlikte geçer.

İran inançlarına göre bir kayadan doğan Işık -Tanrı Mithra, “Kozmik Boğa’yı” savaşıp öldürerek ( kurban ederek) dünyayı yaratmıştır. Tüm canlı varlıklar bu boğanın kanından oluşmuştur. Yine de Mithra yaratıcı olmaktan çok, Büyük Güneş-Tanrıyla “Ahura Mazda”, insanlar arasında bir aracı durumundadır. Bir tür, insanların ruhlarını kurtarmaya çabalayan elçi, Peygamber konumundadır. Boğayı da “Güneş-Tanrının” buyruğuyla öldürür. Gözlerin bakmaya dayanamayacağı parlaklıkta bir ateş kılığına bürünüp karanlıkları yok edecek, insanlığı aydınlığa kavuşturacaktır. Bu nedenle ateş kutsaldır ve törenlerde önemli yer tutar.

Mithra, Işık-Tanrı olarak kötülüklerle sonuna kadar savaştıktan sonra, Güneş-Tanrıyla birleşip göğe çıkmaktadır. O zamana kadar peygamber konumunda olan Mithra’nın sonuçta tanrılaştığını görüyoruz. Kötülük büyük çapta yenilmiş, evrenin tüm karanlığı aydınlanmıştır, ama gene de tam aydınlık değildir. Günlerin yarısı aydınlık, yarısı karanlıktır. Kötülükler sinsi, sinsi devam etmektedir. Karanlığın kötülükle nitelendirilmesi hırsızlık, öldürme gibi birçok kötülüğün gece yapılmasından kaynaklanmaktadır.

Mithra tanrı olarak göklerdeki yerinden, insanların kötülüklerle savaşında onlara yardımcı olmaktadır. Her insan tanrının yardımıyla başarıya ulaşabilir. Ulaşamayanlar bu yardımdan yararlanamazlar. Bu nedenle her insanın ölümünde onu bir” yargılama” beklemektedir. Bu yargılamadan başarıyla çıkanlar, kurtuluşa ve ölümsüzlüğe kavuşmakta “ Bahtlılar Ülkesinde” sonsuza kadar yaşamak için göğe yükselmektedir.

Din adamları olan MAGU’lar Mithra için yazılmış İlahileri “yasnaları” Mithra adına yapılmış mabetlerde “ Mithreum “okurdu. Grek yazarlar, magu’ların mabetlerde anlaşılmaz barbar bir dille yazılmış ilahiler okuduklarını yazar. Mithra’nın bin kulağı, on bin gözü, on bin casus gözü vardır. Kelime anlamıyla Mithra antlaşmadır ve karşıtı kötü güçlere ise Mithradrug adı verilir. Drug; bozucu, kötülük anlamına gelir. Diğer sıfatları ise, evi ayakta tutan, ülkeyi, sürüleri ve insanları yaratan, yağmuru yağdıran ve rüzgarları estirendir. Aynı zamanda  Mithra, Sanskritçe “ DOST “anlamındadır. Pontus, Bergama, Bospors gibi birçok Anadolu kralları da “ Mithranın esinlendirdiği “ Tanrının ilham verdiği “ anlamında Mithridates adını kullanırlardı. Mithraizmin temel felsefesi, iyi ile kötünün, çatışmasıdır.
Mihtra kültünde önde gelen tanrılarda biri de HOMA’dır. Homa, süt ve bir bitkinin özünü karıştırarak elde ettikleri bir içki. Yasna adını verdikleri ilahiler eşliğinde mabetlerdeki törenlerde içilir. Homa ya da Haoma, çalı türünde olan bir bitkinin özünde sıkarak ( presle ) elde edilen bir sıvı, içildiğinde kişinin özgüveni artmakta ve ona büyük enerji vererek hareketlendirmekte. Bu gün tıpta kullanılan “ Ephedran’ın “ bir türünü içeriyor. Homa’ya Sanskritçe SOMA deniliyor. Hintlilerde de bir tanrı, Rig Veda’daki dinsel törenlerin odak noktasını soma içkisi oluşturduğundan, onun tanrısı Soma da büyük önem kazanmıştır. Havanda dövülmüş, sıkılmış anlamındadır. Homa’yı alan savaşçı güçlenir, şaire ilham verir, rahip ise daha kolay vecde gelir. Bu bitkide bir tanrı gizlidir, yeşil gözlü bir tanrı. Homa’ya kurban kesmekle, bu tanrının savaşçıları güçlendireceği, yağış yağdıracağını, açlığı önleyeceği düşünülürdü. Yine Aryanlar bu içkinin insanı ölümsüzleştireceğine, kişiliği güçlendirip düşmanına ve kötülüklere karşı başarılı yapacağına inanılırdı. Bu özellikleriyle Homa savaşçı bir tanrı görünümündedir. Zerdüşt’ün yasakladığı bir tanrıdır. Homa, Zerdüşt’ün ölümünden sonra tekrar tapınım törenlerinde yerini almıştır.

Mithra sistemindeki tanrılar arasında AŞA vardır. Aşa doğal düzeni simgeler. Bu düzen güneşin dönmesi, mevsimlerin değişmesi ve var oluşu doğal bir seyir içinde tutar. Ayrıca insanların doğru davranışlarının içinde ifadesini bulduğu bir tanrı kavramıdır. Doğruluk, sadakat ve cesareti temel insani nitelikler olarak kabul eder.

Çoğunlukla insan şeklinde düşünülen aryan tanrıları arasında bir istisna görülmektedir. Bu da yaban domuzu ile cisimleşen Zafer Tanrısı Verethragha, sonsuz cesareti ve inatçılığı nedeniyle takdir edilir. Savaşçı karakteri nedeniyle Zerdüşt tarafından yasaklanmış ve onu kutsamak günah sayılmıştır. Ortadoğu’daki tüm inançlarda bu böyledir.

Aryan tanrılarından biri de Zaman Tanrısı Zervan (Zurvan) dır . Hiç bir şey, ne yer, ne gök, ne de evren yokken, önce O vardı. Ezeli ve ebedi zaman içinde en büyük tanrıdır. Bu tanrı da Zerdüşt’ten sonra din kitaplarına girmiştir.

Yima “ Hintlilerde YamaYeraltı Tanrısı “, insanların ilki ve ilk kez ölüp göçen kişi olarak düşünülür. Bu mitolojide, dünyaya on iki bin yıl ömür biçiliyor. Dokuz bin yılın başında sığır örneği, çayır örneği ve diğer canların örneği yaratıldı. İnsan örneği Gayomart da aynı dönemde ortaya çıktı. Gayomarttan sonra ilk insan ölümsüz yaratıldı. Fakat varlığına karışan kötünün etkisiyle yasak yiyecek olan “ BİFTEK’i “yediği için ölümsüzlüğü sona erdi. Orada yaratılan kadınla birlikte dünyanın ilk hükümdarı olan Yima ve ondan sonraki nesiller hep ölümlü olacaklardı.

Aryanlar Urvan’ın yani ruhun, ölümsüzlüğüne inanırlardı. Ölümden sonra yeni bir hayat başlardı. Fakat ruh, ayrıldığı cesedi üç gün terk etmezdi. Bu üç gün, onların ahiretle ilgili inançlarına bakılırsa çok önemli bir süre idi. Aryanlar ölülerini gömerlerdi. İnanca göre, ilk üç gün içinde kötü güçler, ölülerin ruhlarına saldırmaya hazır bir şekilde beklemekteydiler. Ruhları bu güçlerden koruma görevi ölünün geri bıraktığı yakınlarına eğer varsa büyük oğluna düşerdi. Mithracılar, bu üç gün ölünün mezarı başında topluca ağlaşır, oruç tutar ve adaklarda bulunurlardı. Üçüncü günün sonunda ruhun “Yima’nın” yönettiği yeraltı krallığına doğru yolculuğa çıkacağı var sayılırdı. Ruhlar Yimanın krallığına ulaşmak için karanlık bir nehir ya da geçidi aşarak veya herhangi bir araç kullanarak aşmak zorunda idiler.


Aryanlar, zaman içinde, gökyüzünde tanrıların oturduğu bir cennet kavramı geliştirdiler. Büyük Hara dağında birinci ayağı, Gökyüzündeki cennete giden yolda ikinci ayağı bulunan bir köprü düşüncesi ile pekiştirdiler. Bu inançları, bir nevi simgesel “ SIRAT “ köprüsü ÇİRVAN kavramına vardıkları anlamına gelmektedir. Bu köprüden ancak cennete layık ruhlar geçebilirdi. Sıradan ruhlar ise bu köprüden Yimanın yeraltı krallığına düşmeye mahkumlar. Cennete varan ruhlar ise, artık kendilerine adanacak kurbana gereksinimi yoktu. Böylece cennet kavramı, yeniden dirilme kavramını birlikte getirmişti.

MÖ.14. yüzyılda izlerine rastladığımız eski Mazdaizm’i, Zerdüşt reformize etmeye çalışmıştır. Zerdüşt, Boğa Kurban edilen ve Homa içilen törenler başta olmak üzere, çok tanrılı bir külte karşı çıkmıştır. Bilgeliğin efendisi, ‘Her Şeyi Bilen’, anlamını içeren Ahura Mazda’yı, Tek Tanrı olarak ele alır. İyilik ve kötülüğü simgeleyen Ormoz-Ahriman karşıtlığını ön plana çıkarır. Temel felsefe bu karşıtlığın çatışmasıdır. Amaç, insanın mutluluğu ve bundaki başarısının, iyi düşünce, iyi söz ve iyi eylemle elde edebileceği gerçeğinde odaklanmaktır. Doğal olarak, babadan oğula geçen ve Magu “Magi” denilen ruhban sınıfı ve çıkar çevrelerini karşısına alan Zerdüşt dışlanır. Bir ara Ahura Mazda’ya şöyle yakarır

“Hangi ülkeye kaçayım? Nereye gideyim?
Kabilemden ve ailemden ediliyorum.
Ne köyüm ne de kötü prensler bağışlıyor beni.
Ey Ahura Mazda, seni nasıl hoşnut edeyim.”

Zerdüşt söyle buyurur: KÖTÜYE  DİREN. Devam eder: “ Kötü her yerdedir. Senin beynindeki düşüncede, senin dilinde ve senin eyleminde kötüyü ara ve diren. İçine dön, içini dinle. Kalp ateşinin ( Atrium ) yanı başında seni baştan çıkarmaya çalışan kötünün fısıltısını bulacaksın. Ateşli doğru ile korkutucu kötünün mücadelesini kendi nefsinde yakalayacaksın! Sen bu sırra erdiğinde, tanrı sensin. Bu sırra ermekle kötüyü layık olduğu cehennemine sürmüş olursun. Yeter ki senin iç dünyan, yani içsel kişiliğin, içindeki o ilahi varlığın parlasın, yeter ki içindeki BEN kötüye dirensin.”

Zerdüşt’ün uzun çabaları sonunda yayılan inanç ve düşünceleri, yine de Mithra inançlarına ödünler vererek uzlaşmak zorunda kalır. Öldürüldükten sonra, Mithra inançları tekrar Zerdüştlük içinde varlığını sürdürür. Mithra kültü, Zerdüşt öncesi, Zerdüşt dönemi ve Zerdüşt sonrası farklı özellikler taşır. İkisi de iç içedir, Batıya yayılan Mithra inancı, Zerdüşten de etkilenen dönemin uzantılarıdır.

Mithraizm’in Batıya yayılması, mabetler ve aydınlanma – kabul törenleri (inisiyasyon):

Mithra genellikle kurban olacak boğa ile birlikte, mabetlerde taşa işlenerek yer alır. İran teogonisinin temeli olan dualizm görüşü içinde, bir gurup tanrı, Ahura Mazda etrafında başta Mithra olmak üzere birleşir. Mithra, ‘Akıl ve Hikmetin Efendisi’, ışık krallığına hükmederek, karanlıklar tanrısı Ahriman ( Agra Manyu ) etrafında toplanan kötülük güçlerinin karşısındadır. Sonunda iyilik güçleri kötülüğü yener. Bu savaşta Mithra iyi ve doğruluk güçlerinin başındadır.

Mithra, daima savaşa hazırdır, savaşçıların yanındadır ve onlara güç verir, onları korur. Roma lejyonerlerinin Mithra ya bağlanmalarının nedeni de budur. 25 Aralık IŞIĞIN ÇOCUĞUNUN ( Nobel kutlamalarını hatırla ), dünyaya inişinin yıl dönümü kutlanır. Yılbaşı Mithra bayramında kurbanlar kesilir. İran’da Mithrakana veya Mirigan olarak adlandırılan bu bayramda, kral dansı yapar. Tanrısallık şerefine içip sarhoş olur. Bu bayram İran’da Mihr ayini, Mihr günü olarak hala kutlanır.

Mithra kültüne ait tapınaklar tüm Akdeniz kıyıları, İskenderun, Silifke, Anamur, Niğde ve Nevşehir yöresindeki Kapadokya, Bursa, Çanakkale, Bergama yörelerinde, İçanadolu,  Frigya yerleşim yerlerinde, Boğazköy’de bulunmaktadır. Mezopotamya’da, Suriye Asi ırmağı kenarlarında, Kilikyalı korsanların gidebildiği yerlerde bu tapınaklara rastlanmaktadır.

Taç giyme töreninde Neron şöyle konuşur: “ Ben uluyum, Arsakastan inerek geldim, ama ben sizin kölenizim ve sizin için geldim tanrım, size Mithra gibi tapıyorum.”Neron, Mithra kültü ile temas eden ilk Roma imparatoru. Neron kendisine Güneş Tanrısı olarak tapılmasını istemiştir. Mithra kültü zaman içinde Romanya, Yugoslavya, Avustuya, Almanya, Polonya ve İngiltere’ye kadar yayılmıştır. Birçok Mithreum kalıntısı bunu kanıtlamaktadır. Roma imparatoru Marcus Aurlius’da Viyana yöresindeki Altenburg’da bir Mithreum yaptırmıştır.

Bazen karakter farklılığı, bazen sınıf ve sosyal konum başkalıkları bir dinsel toplulukta, insanların birleşmelerini sağlamıştır. Bunu birçok Mithreumda, basit kılıklı müminlerin yanında, yüksek düzeyli kişilerin zengin kıyafetlerle, kabartmalarda daha iri gösterilerek, yan yana durdukları görülmektedir. Septimus Severe, İmparator Commode, Costantin, Julien, Mithra kültüne bağlı idiler. Roma’da bu inisiyatik kült,  kapalılığı içinde yasal olarak hiç bir kazanç amacı olmadan, gönüllü bağışlarla beslenmiştir.

Tapınaklar dikdörtgen şeklindedir, ( İngiltere’de bir tapınak 7x18 metre, Altenburg daki 8,5x23 metredir.) İki yanı oturma sıraları, ortada Altar, ( Kurban Kürsüsü- Yemin Kürsüsü ).Doğuda girişin tam karşısındaki duvarda, Mithranın Kutsal Boğayı kurban etmesini gösteren kabartma yer alır. Tapınaklar genel olarak yeraltında, mağaralarda yapılmıştır. Mağara olmayan yerlerde ve kentlerde ise aynı havayı verecek biçimde düzenlenmiştir. Mağara göğü sembolize eder. Tavan yıldızlarla süslüdür, Ay öküzün çektiği arabada ( Noel Babanın çektiği geyik arabasını hatırla ) yer alır. Pencereler görünmez bir şekilde yapılır ve alaca karanlık bir mabet olması sağlanmıştır. Yan tarafta ayrı bir bölümde, tören giysileri ve gerekli alet ve sembollerin konması için odalar yapılmıştır. Oturma yerlerinin duvarları genelde mozaiklerle süslenmiştir. Üyeler minderlerde otururlardı. Doğudaki niş mermerdendir. Mithranın fonksiyonu, Kurtarıcı ve yaratıcıdır. Boğanın ölümü yeni hayatın doğmasına sebep olur. Fresklerde görülen yılan ve akrep, kötülük ve uğursuzluk sembolüdür. Köpek ise uğurludur, yararlıdır ve Mithranın av arkadaşıdır. Karga, Mithra fresklerinde arka planda görülür ve haberciyi sembolize eder. Bu nitelik Mithraya aittir. Misterlerde ise karga boğanın ölümünün gerçekleştiğini simgeler. İnisiye olacak olana bu nedenle karga maskı takılmaktadır. Tapınakların hemen, hemen hepsinin yanında su kaynağı vardır. Bazı fresklerde aslan alayı ellerinde tanrıya sunulacak şeyler için kaplar taşırlar. Kortej hiyerarşiye uygun olarak sırlanmıştır. Sağ ellerinde yanmış kalın mumlar taşıyanlar, onların arkasında horoz taşıyan kişiler yer alır. Daha sonra bir aslan elinde iki kulplu bir vazo taşımaktadır. Sunulanlar, Güneş Tanrısı ve Mithranın beraber yiyeceklerine uyabilecek, ekmek, şarap, boğa eti ve kanını sembolize eder. Horoz genel olarak Pers kuşu olarak tanınır, şafağın söktüğünü bildiren ve bahtsızlığa uğrayan tanrılara şarkı söylediği kabul edilir. Bu nedenle horoz kutsal sayılmıştır. Beyaz horoz ise Ahura Mazda ve Mithraya adanmıştır.

Mithra kültünde kahin, peder veya baba olarak en üst kişiyi veya sınıfı sembolize eder. Bu düzeye ulaşmak için altı dereceden geçmek şarttır. Topluluğa yalnız erkekler alınır. Bir aydınlanma - kabul (inisinasyon) töreninden sonra topluluğa girilmektedir. Aday önce Mithraya şöyle yalvarmaktadır.” Selam sana tanrım. Suların efendisi, selam sana toprağın hükümdarı, selam sana esprinin prensi. Tanrım, hayata yeniden gelişte ben, bu ulu coşkunluk içinde geçiyorum ve bu ulu coşkunluk içinde kurtuluyorum. Ve ben Senin düzenlediğin yoldan, Senin tesis ettiğin ve Senin kutsal olarak var ettiğin yasalara göre geçiyorum.”

Mithra kültünde aday bir süre, çömez olarak kabul edilir ve büyük törene, aydınlanma – kabule (inisiyasyon)  bilgilendirilerek hazırlanır. Bu bilgilendirmelerin neler içerdiğini bilmiyoruz. Gizliliği nedeniyle aydınlanma –kabul (inisiyasyona) ait Floransa’da bulunan bir papürüs dışında belge yok. Sadece adayın törene hazırlandığı, eğitildiğine ait bilgilere rastlanmıştır. Bu papürüs, aydınlanan (inisiye ) olanın yeminini içeriyor. “ Yeri gökten, ışığı karanlıktan, günü geceden, dünyayı kaostan, hayatı ölümden, doğmayı bozulup çürümekten ayıran Tanrı adına, iyi niyet ve doğruluk inancımla söz veririm ki. Çok saygı değer Peder ( baba) serapion ve çok saygı değer ve çok aziz Hereaut Ka tarafından oluşan ilhamla ve açıklanan Misterlerin sırrını, beraber inisiye olduklarımla ve sevgili kardeşlerimle birlikte saklamaya söz veririm. Yeminime sadakatim bana yararlı olsun, fakat boşboğazlık edersem felaket getirsin. “

Tören diğer aydınlananların-kabul edilenlerin( inisiyelerin) kardeşi olarak ve Baba’nın oğlu olarak adlandırılan ve kabul edilen yeni aydınlananların (inisiyenin)  iki eline yapılan dövmelerle mühürlenerek tamamlanır.

Capoue’deki bir mağarada bulunan kabartmalarda, adayın sınamalardan geçişi canlandırılmıştır. Burada Sırların şefi beyaz, kenarları kırmızı tunik giymektedir. Gözleri bağlı olarak, çıplak ayaklı adaya yardım etmektedir.

Mıthra kültünde yedi derece vardır.

Birinci derece : KARGA . Mıthraya ilahi buyrukları ileten rolünü oynamaktadır. Karga Merkür gezegeninde yer tutmuştur ve tanrıların mesajını taşır. Karga bir başka yönden de havayı sembolize eder ve aydınlanma (inisiyasyon ) sırasında aydınlananlar (inisiye ) olanları hava ile arındırır. Bu kutlamadan sonra adaya karga maskı takılır.
İkinci derece: EŞ. Kültte kesin olarak cinsiyet belirlenmemiş. Eş Mıthra ile birleşme, Baba ile birleşmedir. Bu mistik evlenme özdeşliği sembolize eder.
Üçüncü derece: ASKER . Mıthra yenilmez Tanrıdır. Avesta’da bilindiği gibi savaş alanında inananlarına zaferi sağlar.
Dördüncü derece: ASLAN. Ateş küreği sembolüdür. Aslanın aydınlanmasında (inisiyasyonun) su yerine bal ile eller temizlenir ki, böylece elleri tüm kötülüklerden, kirlerden, cinayetlerden korumak gereği anlatılır. Aydınlanmaya (inisiyeye) bu yakışır. El balla yıkanır, çünkü her şeyi temizleyen ateş, suyun düşman olduğu bir elamandır. Aynı şekilde bal ile tüm günahlı diller yıkanır.
Beşinci derece:  PARS . Bu derecede bal yine elleri temizlemede kullanılır. Pars elini balla arıtınca, meyvelerin koruyucu niteliğini kazandığı kabul edilir. Pars, tanrısının sadık başkanıdır.
Altıncı derece: GÜNEŞİN ULAĞI - Müjdecisi . Bu derece Güneşin yeryüzündeki temsilciliğini yapan büyük görevlinin adını taşır.
Yedinci derece: PEDER-BABA . Ulu Mıthra kültünün en yüksek görevlisi. Yeryüzünde Tanrı ile eştir, bu nedenle Mıthra gibi giyinir. Baba, aralarında kardeş diye çağrılan külte bağlı olanların, sadıkların babası olup topluluğun yararlarını gözetir. O aynı zamanda kutsal efendi- öğretmendir. O Kahin - Mage ( Magu) dir, en büyük din adamıdır. O yeni üyeler almaya ve çeşitli derecelere aydınlanma (inisiye) etmeye yetki sahibidir.

Mıthra kültü, tarihte Roma İmparatorluğunun devlet dini halinde, egemenlik kurmuş olarak görülmektedir. Aurelien, Cham’de Mars’da 275 yılında, güneşi sembolize etmek üzere, büyük bir mabet yapmıştır. Tam dört yıl, devletin ve tanrısal güçlerin tümü şerefine bayram yapılmış ve 25 Aralık ( günümüzde Hıristiyan dünyası bu olayı Hz. İsa’nın doğum günü olarak kutlamaktadır! ) günü, resmen Mıthra’nın doğum günü bayramı olarak kabul ettirmiştir. Eskiden inananlar Mithra bu yolculukta yolunu bulsun diye mumlar yoluna yakar ve hediyeler bırakılırmış. Günümüzdeki Noel kutlamalarında çam süslemeleri ve aydınlatmaları hediye alış-verişleri hatırlansın. Julien, dönme Julien olarak Aurlien gibi Mıthra’yı ruhunun koruyucusu olarak, son yıllarda Hıristiyanlığa dönmüş olan Costantin’den sonra Roma’yı yönetmeye çalışmıştır. Ama 275 yılında Dalmaçya savaşı yenilgisi ve bu nedenle kültün sarsılışını durduramamış, Hıristiyan eğitimine izin vermek zorunda kalmıştır. Julien, Mıthra kültünün üniversal bir din olacağı inancını ölünceye kadar korumuştur. Julien, “ İnsanlara karşı iyilik, yönetimde adalet, tanrılara iman, kendinin efendisi olma ilkelerine bağlı kalmıştır.” İstanbul’da çok yüksek bir dereceye aydınlanmıştır (inisiye olmuştur). Ancak Shapur adlı Pers hükümdarına karşı savaşta bir Pers oku ile yaralanıp ölmüştür. Kült 28 Şubat 391  de yasaklanmıştır. Yerine geçen imparatorlar Hıristiyanlık ve Mıthra kültü çatışmasını önleyememişlerdir. Külte bağlı askerlerin başlarında Eugen ile Hıristiyan birliklerinin başında Flavien olduğu halde 8 Kasım 391 de Adriyatik kıyılarındaki Theodos savaşında yaralanıp ölünce Mıthra askerleri dağılmıştır. Böylece kült tutunamamış ve son bulmuştur. Kilise babaları üstün gayret ve fanatizmle kült yıkıntısının izlerini silmeye çalışmışlarsa da, bu izler Hıristiyanlık içinde varlığını sürdürmekte olduğunu görebiliyoruz.

Sonuç : Mıthra inançlarını incelerken, güneş, Japonya’dan, Orta Amerika’daki Yukatan yarımadasında Aztek ve Mayalar’a kadar geniş bir alanda, yaşamın, var oluşun ve kutsallığın en büyük sembolizması olarak karşımıza çıkmakta. Tanrılaştırılan güneş, Japonya’da Ameterasu, Hindistan ve İran’da Mıthra, Asur ve Babil’de Şamaş, Hititler’de Vuruşemu ve Mısır’da Ra adını alır. Onun adına bu bölgelerde sayısız tapınaklar görüyoruz.

Eski Mısır’da da batıni ( gizli -ezoterik ) bir doktrin olan HERMES düşüncesi inanç bağlamında, önemli bir yer tutar. Güneş-RA, tapınmanın özünü oluşturur. Bilgi tanrısı Hermes aynı zamanda gizliliği simgeler. Gizlilik, kapalılık Batı dillerinde “ Hermetik “ sözcüğü ile ifade edilir. Aydınlanma (inisiyasyon) olgusu ve ritüeli, İskenderiye Okulu aracılığı ile Ortadoğu ve Anadolu’ya yayılmıştır. Fravun Akeneton döneminde, Güneş, tek tanrı düşüncesi olarak kabul ettirilmeye çalışılmıştır.
Mezopotamya ise, biline bilen en eski uygarlığın filizlendiği yerdir. MÖ. 5000 lere kadar uzanan bir zaman içinde, Sümer, Asur ve Babil uygarlıklarında güneşin tanrısallığı önemli yer tutar. Ayrıca Sümerlerin, Tufan, ölümsüzlük, yaratılış ve kader düşünce ve inançları, Sami dinlerini etkilediğini araştırmalar göstermektedir.

Konumuz olan Mıthra kültünü incelerken, bunun MÖ.1400 den önce ve MS. 391 yılları arasında çok geniş bir alana yayıldığını gördük. Temel düşünce,  insanlar arası eşitlik, kardeşlik ve sevgidir. İyi düşünce, iyi söz, iyi çalışma, ilkeleri vazgeçilemez ana kurallardır. Bu kadar uzun bir zaman diliminde varlığını sürdürmesi ve inanan bulması, bu temel ilkelerden kaynaklandığını düşünebiliriz. Bu temel ilkeler bu günde geçerlidir.
İlk sosyal tarihçi İbn- Haldun, Mukaddime adlı yapıtındaki “ Yeni uygarlıklar, bir önceki uygarlıkların kalıntıları üzerine kurulur” düşüncesinden yola çıkarsak, günümüzdeki inanç, töre ve dinlerin temelinde, geçmiş inanç, töre ve dinlerin izlerini bulmamız sürpriz olmamalıdır. Bu gerçeğe direnenler dogmaların tutsağıdır.

Günümüzde de değişen fazla bir şey yok. İnsan hep o insandır. Kullandığımız araç ve gereçleri, daha gelişmişleriyle değiştirmeye istek duyarız da, genelde yeni düşüncelere ön yargılarla direnç gösteririz. Bu davranış, insandaki ruhsal yapının en belirgin örneğidir.

Sık, sık bilgi ve iletişim çağını yaşadığımızı büyük bir kıvançla dile getiriyoruz. Ancak bu bilgi ve iletişim çağının getirdikleri yanında, bizden götüreceklerini de düşünmek ve buna hazırlıklı olmak zorundayız. Bunu yapamadığımızda, düşeceğimiz çelişkiler, bireysel olduğu kadar, toplumsal olarak da kaos yaratacaktır. Bu kaosu yaşamamak, alışagelmiş ve kalıplaşmış düşüncelerden kurtulmamıza bağlıdır.

Genelde aile ve toplum içinde bizlere aktarılan, sonra eğitim ile perçinlenen bilgiler tek yönlüdür. Hem çağımızın iletişim olanaklarıyla, çok yönlü bilgilenmenin yanında, bilgiyi kaynağından öğrenebiliyoruz. Hem de dünyanın öbür ucundaki bir üniversite, ya da bir ulusal kitaplıktan, saniyelerle ifade edilecek kısa bir zaman içinde bilgilere ulaşabiliyoruz. Bu olanaklarla, bize bilerek ya da bilmeyerek aktarılan ve benimsetilen bilgilerin, doğruluğunu veya yanlışlığını anlayabiliyoruz. Bu çok yönlü bilgilenme, önceki düşünce ve inançlarımızın değişmesine etken olmaktadır.

Geçmişte olduğu gibi bu günde, eski düşüncelere karşıt, yeni düşünceler üretenlere davranış ve tutumumuz belli, karşı koyarız, dışlarız, tutuklarız ya da öldürürüz. “ Hiç bir peygamber köyünde vaaz verememiştir “ özdeyişi, bunu en çarpıcı bir şekilde özetler. Bu insanları, ancak öldükten sonra yüceltir, kutsallaştırır, düşüncelerine tapınaklar yapar, ya da meydanları onların heykelleriyle donatır, putlaştırırız.

Ortadoğu ve Batı’da bu düşünce ve davranış hep böyle süregelmiştir. Uzakdoğu’da ise, farklı inanç ve dinler bir arada yaşamasını bilmişlerdir. Onlara göre her farklı düşünce ve inanç, sonunda, hedef olan GERÇEKTE birleşen farklı yollardır.

Kendimize dönersek, bu gün hala ,- yaratılış ile evrim, determinizm ile kuantum fiziği, skolastik evren görüşü ile astrofizik - arasında süregelen bu çatışmaları yaşamak, düşündürücü olduğu kadar, insanlığın gelişmişlik düzeyinin, trajik bir göstergesidir.

Kanımca bilimsel bilginin ışığından gidenlerin en önemli niteliklerinden biri de, hiç bir düşünce, inanç, din ve felsefeye bağımlı olmadan, onlara çağdaş bir bakış açısından yaklaşımla, aklın ve mantığın süzgecinden geçirerek, diyalektik açıdan incelemesidir. Bu tutum bizleri, kısır çekişmelerin ve anlamsız çatışmaların tuzağından koruyarak, zaman içinde gelişen düşüncelere ve dünyaya uyum sağlamamıza yardımcı olmaktadır.


Bu düşüncelerin ışığında, “ Her söylenen iyi ve doğru düşüncenin, en son söylenmiş iyi ve doğru düşünce olmadığının bilincine varmak zorundayız. “ Böylece düşüncelerimiz dogmalaşmadan, yani onların tutsağı olmadan gelişme fırsatı bulabiliriz.


Kaynakça:

1. Zerdüşt   Ahura Mazda  Haluk Hacaloğlu RM yay  1995
2. Mıtras   Gizlerin Kökeni  Davıd Ulansey  Arkeoloji yay 1998
3. Felsefe Ansiklobedisi  O.Hançerlioğlu
4. Tanrı Anlayışı   Cemil Sena               
5. Mimar Sinan Dergisi  Mıthra  A.Erginsoy  Sayı 33-34
6. Zerdüşt  Avesa  Esat Ayata  Kor yay1998
7. Zarathustra   Hayatı   Mazdaizm  S. Bilgin  Berfin 1995
8. Hint Mitolojisi   W. Doniger   İmge yay   1996
9. Batı Mitolojisi   J. Campbell  İmge yay 1995
10. Doğu Mitolojisi  J. Campbell  İmge yay 1998
11. İnanç Sözlüğü,  O.Hançerlioğlu  Remzi   yay
12. Sunum, Özkan Aras,  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...