TASAVVUF VE SÖYLENCEDE HAVA


Tasavvuf ve Söylencelerde Hava

Hava Nedir?
Atmosfer, yer küresini yada herhangi bir gök cismini çepeçevre kuşatan bir gaz tabakasıdır. Değişik gazların değişik oranda karışımından meydana gelen bu tabakaya biz hava deriz. Hayatın bütün biçimleri için vazgeçilmez bir eleman olan oksijen, havada %21 oranında bulunur. Temel bir yapıcı olan Azot un havadaki oranıysa %78 dir. Ayrıca Havanın yüzde 0,930 Argon ve yüzde 0,034 de karbondioksittir.
Yer küresini kuşatan havada en çok bulunan gaz Azot olmasına rağmen, ne insanlar, ne hayvanlar, ne de bitkiler, bu gazdan doğrudan doğruya yararlanamaz. Bu durum, tabiatın en garip ve anlaşılamayan noktalarından biridir.
Biz, bir "Azot Denizi" içinde yaşarız ve ömrümüz boyunca, günde 1000 litre Azot u akciğerlerimize çekeriz ama onun bir gramından bile fayda sağlayamayız. Halbuki bir insanın günlük Azot ihtiyacı 8 gr dır.
Biz bu miktarı besin maddelerinin içinde bileşik durumda bulunan Azot tan sağlarız.
Hava basıncı:
Havanın da bütün öteki maddeler gibi bir ağırlığı vardır. Bir metre küp havanın, 0 derecede ve deniz yüzeyinde ağırlığı yaklaşık olarak 1,293 kg dır. Havanın yer yüzeyinde bir ağırlığı olduğuna göre, onun bu ağırlığının her şey üzerine etki yapacağı da bir gerçektir. Biz bu ağırlığa "Atmosfer basıncı" deriz.
Atmosfer basıncını ilk bulan ve ölçen, Galilei nin öğrencisi olan Vangelia Torricelli (1608-1647) dir. Floransalı kuyucular 1642 yılında, ufak bir tepe üzerinde bulunan Floransa Düküne ait saraya su çıkarmak için bir pompa yapmışlardı. Ama bütün uğraşmalarına rağmen suyu 10 metreden daha yukarıya çıkaramıyorlardı. Bu olay Galilei ye anlatılmıştı. Ünlü bilgin, bu problemi çözmek için uğraşmış, ölümüne yakın öğrencisi Torricelli’ye de durumu anlatarak bunun üzerinde uğraşmasını istemişti.
Torricelli, suyun 10 metreden daha yukarıya çıkamamasının nedenini araştırdı. Sonunda buna havanın sebep olabileceğini düşündü.

Gizin anahtarı: Cıva

Torricelli, 1 santim çapında ve 1 m. uzunluğunda bir ucu kapalı cam bir tüp aldı. İçini cıvayla doldurdu. Ağzını başparmağıyla kapatarak, baş aşağı, cıva dolu bir kaba daldırdı. Sonra parmağını tüpün ağzından çekti. Tüpün içindeki cıva, onun önceden düşündüğü gibi 76 santime kadar indi ve orada kıpırdamadan durdu. Neden durmuştu? Çünkü cıva sütununu bu yükseklikte tutan, havanın çanak içindeki cıva yüzeyine binen ağırlığıydı. Tüpün boş kalan bölümünde hava bulunmadığı için orada bir ağırlık söz konusu değildi. Bu, "Atmosfer Basıncı"nın, 76 santimlik bir cıva sütununa eşit olduğunu gösteriyordu. l sm2. cıvanın ağırlığını bilen Torricelli için bu basıncı gram olarak bulmak hiç de zor değildi: 76 rakamını ( bir santimetrekarelik tüpün içindeki cıvanın sm2. değerinden ifadesidir) 13,59 la ( bir santimetrekare cıvanın gram olarak ağırlıdır) çarparak, yaklaşık olarak bir santimetrekare üzerinde 1033 gram yani 1.033 kg.lık bir basınç olduğu sonucunu çıkardı.
Şurasını belirtmek gerekir ki bu basınç deniz yüzeyindeki basınçtır ve yükseldikçe azalır.
4000 m. bir yüksekliğe çıkarsak, 4000 m.den sonraki hava tabakasının ağırlığını düşünmek doğru olur.

Kusursuz bir denge:

İnsan da bir basıncın etkisinde kalır mı?
Evet, kalır. Vücudumuzun yüzeyi 15.000 santimetrekaredir. Bu da bizim 15.000 kg.lık, yani 15 tonluk bir hava ağırlığını kaldırdığımızı gösterir. Ama insan bu yük altında ezilmez.
Neden mi?
Çünkü "solunum" yapar. Ağız ve burnumuzdan içimize çektiğimiz hava, solunum sistemimiz yoluyla kanımıza girerek kaslarımıza kadar gider. Böylece insan vücudu içinde de, dışındakine eşit bir basınç meydana getirir: Bu, kusursuz bir dengedir.
Ayrıca, akciğere giden havanın kan dolaşımı sonucu ısınsan kanla  akciğerde karşılaşması, yanma olayı, oksijenin kana girip soğutması, yanma sonucu çıkan karbondioksitin ağız yolu ile dışarı atılması ve o yanma esnasında akciğerimizin soğutma görevini de üstlenmesi muhteşem bir tasarımdan öte ne olabilir?
Kısacası, h, tüm canlılar başta olmak üzere insanlar için  yaşamsal önemi vardır.Hayvanlar bitkiler ve insanlar havasız yaşayamaz. Yerküreyi saran gaz kütleye atmosfer adı verilmektedir. Atmosferdeki hava katmanın kalınlığı 150 km.dir.Atmosferin diğer adı da hava küredir. Bunun sadece 12 km si canlıların yaşamasına elverişlidir. Yeryüzünden uzaklaştıkça hava katmanının yoğunluğu azalır. Atmosfer, yerkürenin etrafında adeta düzenleyici ve koruyucu bir örtü şeklindedir.

Havada bulunan gazları üç grupta toplayabiliriz:
  • Havada devamlı bulunan ve çoğunlukla miktarları değişmeyen gazlar (azot, oksijen ve diğer asal gazlar)
  • Havada devamlı bulunan ve miktarları azalıp çoğalan gazlar (karbondioksit, su buharı, ozon)
  • Havada her zaman bulunmayan gazlar (kirleticiler)
Antik Mısırda Hava Tanrısı
Shu:  Rüzgar ve havanın Tanrısı. Mut ve Geb’in babası. Antik Mısır mitinde Ra'nın oğlu ve atmosferin tanrısı olarak isimlendirilir.
 Mısırda kuru rüzgârların ve atmosferin tanrısı, Ra’nın oğlu, Tefnut’un kardeşi ve kocası, Geb ve Nut’un babasıdır. hiyerogliflerde kafasına devekuşu tüyü giymiş olarak gösterilmiştir (Maat’ınkine benzeyen). genelde boylu boyunca uzanmış olan Geb’le kızı Nut’u ayrılarak ayakta durmuş olarak gösterilmiştir. “Shu” ismi genelde “kuru, boş” anlamına gelen Shu kökünden geliyor. Shu, aynı zamanda güneş ışığının kişileştirmelerinden biridir. Shu ve Tefnut’un bir ruhun iki yarısı olduğu söylenir. belki de eş ruhların en eski (ilk) kaydedilen örneğidir.

YUNAN MİTOLOJİSİNDE GÖKKUBBENIN KARŞILIĞI ATLAS

Atlas, Yunan mitolojisinde Iapetos ile Klymene'nin 13 çocuğundan en güçlü olanıdır. Olympos’a saldırdığı için Zeus tarafından gök kubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılmıştır. Bu mitolojik dayanakla tıpta kafatasını taşıyan ilk omura da atlas adı verilmiştir. Eski bir hikayede Herkül ile aralarında geçen olay şöyle anlatılır:
Tanrıların kralı Zeus Atlas'a çok kızmıştı.Bunun nedeni Atlas'ın koca tanrı Zeus ile savaşmak istemesiydi.Koca tanrı, Atlas'a büyük bir ceza verdi; Atlas, sonsuza kadar Dünya'yı sırtında taşımalıydı! Bu yorucu görevden kurtulmak isteyen Atlas,Herkül kendisinden yardım isteyince sinsice bir plan yaptı. Herkül bir bahçede bir ejderhanın koruduğu üç altın elmayı ele geçirmek istiyordu. Atlas, Herkül'e kendisi dönünceye kadar Dünya'yı sırtında taşırsa elmaları ona getireceğini söyledi. Atlas elmaları aldı ve geldi.Herkül'e:”  -Sen taşımaya devam et!” dedi. Bunun üzerine Herkül taşımayı kabul etti ama sırtına bir omuzluk yerleştirene kadar birkaç dakika Atlas'ın tutmasını istedi. Atlas Dünya'yı alır almaz Herkül kaçtı ve Atlas kandırıldığını anladı. Bazı söylencelerde gök gürültüsünün Atlas'ın Herkül'e haykırışı olduğu anlatılır.

Atlas, Yunan mitolojisinde Iapetos ile Klymene'nin 13 çocuğundan en güçlü olanıdır.
Olympos’a saldırdığı için Zeus tarafından gök kubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılmıştır.

Bu mitolojik dayanakla tıpta kafatasını taşıyan ilk omura da atlas adı verilmiştir.
Çocukları

Atlas'ın değişik tanrıçalardan babası olduğu daha çok kız olan çocukları şunlardır:
  • Hesperis'tan, Hesperides;
  • Pleione (veya Aethra)
  • Hyades,
  • Hyas, (erkek)
  • Pleiades;  
Diğerleri
- Calypso,
- Dione,
- Maera.
Çin Mitolojisinde hava

Fei Lian - (Fei Lien) Rüzgar Tanrısıdır.

Feng Bo - (Feng Po) Rüzgar Tanrısı olan Fei Lian'ın insanlaştırılmışı.

Feng Po-po - (Feng P'o-p'o) Çinin rüzgar Tanrıçası. Bir kaplanın üzerinde bulutları dolaşan ak saçlı, yaşlı bir kadın olarak resmedilirdi. Bulutları tam gün sırtındaki çuvala doldurup bir yerden başka bir yere taşır.

How-chu - (How-ch'u) Çin mitolojisinde hava Tanrısı.


Tasavvufta Hava ile ilgili yorum ( anasır-ı erba)
Hava da, ateş gibi, eril ve aktif olarak kabul edilir. Toprak ve suya oranla en az maddi olanı ve algılanamaz olanıdır. Işığı geçirmede sudan daha geçirgendir. Bu özelliği, yani saydam ve ışıklı oluşu kelama ortam oluşturması anlamına gelir. Semaviliğin Gök ile temsil edildiği inanışlarda Ruhsal Gök (spritüel ) ile yeryüzü arasındaki aracılığın sembolü sayılır. Maddenin görünen en esir (süptil) hali, hatta görünmez olduğundan dolayı, kimi inanışlarda, semavi âlemin sembolü olarak kabul edilir.
Tasvvufta Havanın karşılığı ‘NEFES’ simgesidir.: Nefes; soluk, hafif rüzgâr, uzun söz, mühlet, bolluk, genişlik anlamlarını ihtiva eden Arapça bir sözcüktür. Bu, seven (muhib)'in sevilen (mahbûb) ile ünsiyetidir. Nefes sahiplerinin, hallere sahip olan kişilere göre, daha saf ve daha hassas oldukları kaydedilir. Sahib-i vakt, mübtedi iken, nefes sahibi müntehidir.
Vakitler, kalp ehline; haller, ruh erbabına; nefesler ise, sırlar ehline mahsustur.” şeklinde yorum yapılır.
Nefes, Bektaşîlerde, genellikle hece vezniyle yazılmış ilâhîlere denir. Nefesler, şu konularda olur: Övme, yerme, mersiye aşk, zaman.
Alevîler nefese, deyiş veya âyet de derler. Nefes tabirinin XIV. yüzyıllara kadar dayandığını, Yunus Emre'nin şu beytinden anlıyoruz:

  “ Dedim iş bu nefesi, âşıklar hükmü ile,
   Bahıllıksız er gerek bir karara durası.
Nefes etmek: Bir hastaya okuyup üflemek.
Nefes ettirmek: Okutup üfürtmek Manevî tedavî ile, hastanın iyileşeceği umulur.
Nefes evlâdı: Çocuğu olmayan kadına, erenlerden birinin himmet etmesi ile çocuğu dünyaya gelince o çocuğun, himmet edenin manevî evladı olduğunu bildiren bir terim. Bektaşîler, Hacı Bektaş Çelebilerini, Hacı Bektaş Velî'nin nefes evlâdı olarak kabul ederler.
Nefes haklamak: Söz tutmak anlamınadır.
Nefes öldürmek
: Söylenen sözü, verilen öğüdü tutmamak.
Nefeslenmek: Yorulanın oturup biraz dinlenmesi, bunalan kişinin rüzgâra karşı oturması.

Nefes: Esrar. Nefes çekmek : Esrar çekmek.
Nefeslere nutuk da denir.
 “ Kırklar meydanına vardım
Gel beri ey can dediler.
İzzet ile selam verdiler.
Gel işte meydan dediler.

Kırklar bir yerde durdular.
Otur deyü yer verdiler.
Önüme sofra serdiler.
El lokmaya sun dediler.

Kırkların kalbi durudur.
Gelenin kalbi arıdır.
Gelişin kandan beridir.
Söyle sen kimsin dediler.

Gir semaha bile oyna,
Silinsin açılsın ayna,
Kırk yıl kazanda dur kayna,
Dahi çiğ bu ten dediler.

Gördüğünü gözün ile,
Söyleme sen sözün ile,
Andan sonra bizim ile,
Olasın mihman dediler.

Düşme dünya mihnetine,
Talip ol Hak hazretine,
Ab-ı zemzem şerbetine,
Parmağını ban dediler.

Şah Hatayi'm nedir halin,
Hakk'a şükr et kaldır elin,
Gıybetten kese gör dilin,
Her kula yeksan dediler.

  Şah Hatayî
Buradaki tasavvufi temel ile yakın ilişkisi olmasa da aşağıda paylaşacağım şiir de sonuçta bir felsefi dünya görüşünün mesajını vermektedir. O nedenle paylaşmaktan bir sakınca görmedim.

“ Hava kurşun gibi ağır!

Bağır, bağır, bağır, bağırıyorum.

Koşun, kurşun eritmeğe çağırıyorum...

O diyor ki bana:

- Sen kendi sesinle kül olursun ey!

Kerem gibi yana, yana...

Deeeert çok, hemdert yok!

Yüreklerin kulakları sağır!

Hava kurşun gibi ağır!

Ben diyorum ki ona:

- Kül olayım Kerem gibi yana, yana…

Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak,

nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
 
Hava toprak gibi gebe,
 
Hava kurşun gibi ağır!

Bağır, bağır, bağır, bağırıyorum. “

Nazım Hikmet

Murat Şahin                2009
Kaynakçalar:
Çok çeşitli kaynaklarda alıntılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...