Kur'an - II



Kur'an (II)

Kur’anı Kerimin İlk ve Son Âyetleri. “ O her şeyi güzel yaratmıştır.” Kur’ân-ı Kerim.
96. Alak sûresinin ilk beş âyeti ilk gelenlerdir: “Yaratan Tanrı'nın adı ile Oku! O, insanı kan pıhtısından yarattı. O, keremine son olmayan Rabb'in adına Oku! Kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediğini belleten, keremi erişilmez aşamada olan Tanrı'nın adıyla Oku!”
Bazıları Müddessir ve Fâtiha sûrelerini de söylerler ise de kesin ve yaygın olanı “Oku!” diye başlayanıdır.
Türk Ansiklopedisi'nin âyet maddesinde, Kur'ân-ı Kerîm'in son âyetinin Nisâ sûresinin üçüncü âyeti olduğu belirtilmiştir. Bu âyette, “Eğer öksüzlere karşı adaleti yerine getirmekten korkarsanız…” denilmiştir. Ama, Kur'ân'ın son âyetinin Maide sûresinin 4. âyetinin son bölümü olduğu nerede ise kesindir. Nitekim Ömer Rıza Doğrul merhum da “Bu âyet ahkâm âyetlerinin en son nâzil olanıdır.” diye yazıyor.[6]
Bazı İslâm bilginleri, “dünyanın bütün bilgilerinin Kur'ân-ı Kerîm'de gizli ve kapalı bir şekilde yazılmış olduğunu” söylerler. Bir âyetin atomu, bir âyetin de Süveyş Kanalı'nın açılacağını haber verdiğini söyleyenler vardır. Ama bunların çoğu yakıştırmadır.
M. Abdullah Vidyathi adlı Pakistanlı bir zât, 55. Rahmân sûresinin 17. âyeti ve devamında İki maşrıkın da, iki mağribin de Tanrısı O'dur. Rabb'in hangi lütfunu yalan sayıyorsunuz? İki denizi serbest serbest akmak, birbirine kavuşmak üzere bıraktı. İkisinin arasında geçemedikleri bir engel vardır. Rabb'in hangi lütfunu yalan sayıyorsunuz? O iki denizden de inciler mercanlar çıkar âyetlerinin Süveyş Kanalı'nın açılacağına işaret ettiğini söyler.[7]
Aynı şekilde Furkan sûresinin 55. âyetinde “Merec-el-bahreyn” sözü geçer ve burada da konu, Dicle ve Fırat nehirleridir. Arap dilinde bahr, hem “deniz” hem de “büyük nehir” anlamlarına gelir.
* * *
Âyetlerin Bölünüşü ve Sayıları
Kur'ân-ı Kerîm'deki 114 sûreden 21 tanesi Medine'de (bazı kaynaklara göre 24 tanesi) ve kalan 93 tanesi Mekke'de inmiştir. Vedâ Haccı sırasında gelen Nasr sûresi Mekke'de inmekle beraber, Medine dönemine ait sayılmaktadır. Çünkü Hz. Muhammed Mekke'de yerleşmek amacıyla değil de, Hacc yapmak için bulunuyordu. Bu âyetlerin indiği tarihte Hz. Peygamber Medine de oturuyordu. Âyet sayılarına gelince:
İbn-i Abbâs'a göre : 6.616
Medinelilere göre : 6.214
Kûfelilere göre : 6.218
Mekkelilere göre : 6.210
Yaygın inanca göre Kur'ân'da “6.666” âyet bulunmaktadır. Oysaki elimizdeki Kur'ân-ı Kerîm'de 6.273 âyet vardır. Sâlih Nazım'ın Tertib-i Zibâ'sındaki bilgiye göre, Kur'ân 6.239 âyettir. Sûre başlarındaki Besmeleleri de bunlara eklersek 6.352 âyete ulaşırız.
Ö. Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu isimli, Kur'ân-ı Kerîm Tercüme ve Tefsirinde [8] âyetlerin sayısının 6.243 olduğunu, buna besmele eklendiğinde sayının 6.356'ya yükseleceğini söylemiştir. Ama doğrusu 6.273 âyettir, buna besmeleler eklenirse sayı 6.386 olur (sûrelerden birinde Tövbe sûresinde besmele yoktur.) Nitekim Tanrı Buyruğu çevirisinde de âyet sayısı bu miktardadır.
Merhum Refi' Cevad Ulunay'a göre[9]: Kur'ân-ı Kerîm 6.666 âyet olarak nâzil olmamış, 6.234 âyet olarak nâzil olmuştur. Âyet sayısına 6.666 denmesi bir galat-ı meşhurdur.
Birçok kaynak “Kur'ân-ı Kerîm'in 6.666 âyet olduğunu Hz. Muhammed'den sonra ve özellikle Osman zamanında, bazı âyetlerin ortadan kaldırıldığı, bazılarının da değiştirildiğini, hatta bazı eklemeler yapıldığını” söyler. Onlara göre değişiklik, özellikle, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt hakkındaki âyetler üzerinde yapılmıştır. Bu iddia belge veya kesin ka¬nıtlarla kanıtlanmamışsa da Hz. Muhammed'in en yakını olarak geçinenlerin, sonradan Ehl-i Beyt'e ve Hz. Ali'ye davranışlarını görünce, söylenenlere olabilir gözü ile yaklaşılmalıdır. Elbette ki böyle bir tutum hilâfet konusundaki politik hileler, Ehl-i Beyt'e yapılan baskı ve zulüm, Hz. Hüseyn'e ve Peygamber soyuna Kerbelâ'da reva görülen alçakça cinayet ve benzeri hareketler gibi, çok adi bir davranıştır. Sayın Refi' Cevad Ulunay da bunu vârit görüyorlar ki, elbette vicdanı olan her kişi böyle düşünecektir. İnsan “Fakat ne vicdansızlar da gelmiş geçmiş!” demekten kendini alamıyor. Bu konuya Kur'ân'ın toplanışı bölümünde yeniden dönülecektir.
Sözcüklerin sayısına gelince Kur'ân:
Medinelilere göre : 77.960
Mekkelilere göre : 79.439
Basralılara göre : 77.437
Küfelilere göre : 77.450 sözcüktür.
Harflerin sayısı: 323.671'dir. Bu harflerin alfabetik sıraya göre sayıları, Semerkandî'nin Secâvendi adlı yapıtında ve Sâlih Nâzım'ın Tertib-i Zibâ'sında şu şekilde gösterilmiştir:
A. Vefik Kalkan'a göre[10] Sâlih Nâzım'a göre[11]
Elif : 48.892 48.772
Be : 11.428 11.428
Te : 10.477 3.105
Se : 1.404 2.404
Cim : 3.322 4.322
Ha : 4.138 4.130
Hı : 2.503 2.505
Dal : 5.998 5.978
Zel : 4.834 4.930
Rı : 12.240 12.246
Ze : 1.508 1.680
Sin : 11.599 5.966
Şın : 2.115 2.115
Sad : 2.807 2.037
Dat : 1.688 1.682
Tı : 1.624 8.274
Zı : 842 842
Ayn : 9.419 9.417
Gayn : 1.229 2.217
Fe : 8.499 8.419
Kaaf : 6.813 6.613
Kef : 10.522 10.522
Lâm : 33.522 33.520
Mim : 26.922 26.955
Nun : 52.955 45.190
Vav : 25.586 25.086
He : 1.710 16.070
Lâmelif : 4.079 19.070
Ye : 25.719 4.919
Toplam : 334.394 329.444
Bu iki listede birbirine eşit olan dört sayı vardır. Te, Sin, Tı, Nun. He, Lâmelif ve Ye harflerinde büyük sayı farkları bulunmaktadır. Her iki kaynak da, söyledikleri harf sayısından fazla bir rakam vermektedir. Daha başka kaynaklarda da, daha değişik sayılar bulunmaktadır.

Tertib-i Zibâ isimli yapıt Kur'ân-ı Kerîm'in 6214 âyetten oluştuğunu söylemiştir. Ama aynı kitapta yazılı olduğuna göre Kûfeliler 6.217, Mekkeliler 6.210, Basralılar 6.204, Şamlılar ise 6.226 âyet olduğunu söylerler.
Sözcük sayısına gelince, 77.439'dur.
Attar bin Yesâr'ın Medinelilere dayanarak söylediği harflerin sayısı 325.345'tir. Fakat, 325.743 diyenler de vardır.
Görülüyor ki, sözcük ve harf sayılarında uyuşmazlık bulunmaktadır. Şeddeli harfleri bazıları tek, bazıları çift saydıklarından keza, bazıları harf-i tarif olan Elif-Lâm'ları saymadıklarından ve bazıları da saydıklarından, sözcük sonlarındaki Te'leri kimileri sayıp, kimileri saymadıklarından rakamlar değişmektedir.
* * *
Kur'ân-ı Kerîm'in Tam Ortası

Medinelilere göre Kehf sûresinde 79. âyetin sonu olan “Ma len testati' aleyh-i sabren”dir. Bundan sonra ikinci yarı başlar.
İbn-i Muhammed bin-el-Cemâlî'ye ve başkalarına göre de Kehf sûresinin 19. âyetindeki “Velyetalattaf” sözcüğünün ilk Te harfi birinci yarının son harfi, ondan sonraki Lâm harfi ikinci yarının ilk harfidir.
* * *
Bir başka kaynak da, Kur'ân-ı Kerîm'i, 114 sûre, 70.389 sözcük, 321.580 harf olarak bildiriyor. Âyet sayısı 6.666 olarak kaydedilmekte ve şöyle bir sıralama yapılmaktadır:
1.205 âyeti Ehl-i Beyt hânedânı hakkında,
200 âyeti Zekât hakkında,
100 âyeti Sadakalar hakkında,
50 âyeti Nikâh hakkında,
1.000 âyeti Ticaret hakkında,
70 âyeti Rızâ (Nusha: Raza': süt emme) hakkında,
166 âyeti Cihad (Nusha: Cemâd) hakkında,
1.000 âyeti Kul âzâd eylemek hakkında (Nusha: Aşk hakkında).
700 âyeti Zinâ hakkında,
1.000 âyeti Kıssa, yani Hz. Muhammed'den önce gelen peygamberlerin serüvenleri ile, bu peygamberlerin öğütlerine uymayanların başlarına gelenler hakkında.
1.700 âyeti Ta'rif-i Enbiyâ yani, yalvaçların tanımı hakkındadır.
Bu listenin sayı toplamı 7291'dir. Bunun 6.666'dan fazlası olan 625 âyeti birbirine tedâhül gösteren (iç içe giren), yani ayrı iki konuya ilişkin olup, her iki nev'i de gösterilen âyetlerdir.
Mir'ât'il-Makâsid fi Def'il-Mefâsid'e göre ise:[12]
1.000 âyet Va'ad (söz verme),
1.000 âyet Va'id (cezası söylenerek kemlikten (kötülükten) korkutmak),
1.000 âyet Emr-i ibâdet (ibadete ilişkin buyruk),
1.000 âyet Nehy-i tehdîd,
1.000 âyet Misâl-i va'id,
1.000 âyet Ahbâr-ı kısas,
500 âyet Melâl ile muhtass,
100 âyet Tesbihle duâ,
66 âyet Nâsih ile mensûhtur.
Hutbe-tül-Beyân adlı yazmada, Hz. Ali'ye atfen yine bunlara benzer bir liste verilmektedir. Şeyh Seyyid Hasan bin Şeyh Seyyid Gaybi'ye ait yapıtın yazma nüshasında, bu konu ele alınmış ve şunlar yazılmıştır: Kur'ân-ı azim-üş-şân'ın zâhir ve bâtın manâsını Cenâb-ı Şâh-ı Velâyet (yani Hz. ali) vermiştir. Zâhir-i Kur'ân'dan haber vereyim dedi ve devam etti: “Cemi' Kur'ân'ın Sûreleri 114'tür, âyetlerinin adedi 6.666'dır. Sözcüklerin (kelimâtın) adedi 70.389'dur ve toplam (cemi') harflerin sayısı ise, üç yüz bin ve dahi yirmi bir bin beş yüz seksen beştir.” [13]
Bundan sonra yazma şöyle bir liste vermektedir (Merhum Halife Faiz Tuncer Baba Erenler'e ait yazmada[14] yine Hutbe-tül-Beyân'dan alınan kaydıyla ufak farkları vardır ve yan tarafında bunları belirttim):
200 âyeti Zekât hakkında,
100 âyeti Sadaka hakkında,
14 âyeti Hayız hakkında (F. Tuncer yazmasında bu hiç yok)
50 âyeti Nikâh hakkında,
1.100 âyeti Ticaret hakkında,
70 âyeti Rızâ (Nusha: Razâ': süt emme) (F. Tuncer yazması: 72 âyet)
160 âyeti Cihâd hakkında
(F. Tuncer yazması: 166 âyet)
1.000 âyeti Itık “kul azad etme” hakkında,
700 âyeti Zinâ hakkında,
1.700 âyeti Kıssa “Geçen ulus yalvaçlarıyla olan serüvenler” hakkında,
375 âyeti İşrât-ı sâ'at ve alâmat ve nefh-i sûr ve kıyamet ve hesab ve azâb ve sıfât-ı Cennet ve Cehennem hakkında.
1.197 âyeti Ashâb ve Ehl-i Beyt hakkında
(F. Tuncer yazması: 1.203 âyet)
6.666 âyet Toplam.

Kur'ân'ın Dili

Kur'ân metni Arapçadır. Arap toplumunda doğmuş ve yaşamış, onların câhiliyyet devri dediğimiz pek düşkün ve ahlâksızca yaşamlarını bir düzene koymak için görevlendirilmiş olan, Hazret-i Muhammed tarafından açık ve benzeri şekilde söylenilmesi olanaksız, açık (fasih) ve şairane (beliğ) bir dille bildirilmiştir.
Arap dili yönünden bir mucize, bir olağanüstü olay sayılabilir.
Ahlâksızlıklar içinde yaşayan bir topluma yön vermesi, onlar tarafından anlaşılması ve onları iyi bir ahlâka kavuşturması için Arap diliyle vahyolunduğu, Kur'ân-ı Kerîm'de birçok kez yinelenmiştir.
Hatta bir âyette: “Sonra bana ‘Bunları bize açıkça bildirmediniz, bunun dili başka, ulusu başka' diyebilirsiniz, işte bunun için açıkça, Arap diliyle bildirildi.” anlamında bir buyruk vardır.
Bu sözler Kur'ân'ın Araplarca anlaşılması ve buyruklarının harfiyen yerine getirilmesi için Arapça indiğini açıkça göstermektedir. Öyleyse İslâma inanan her ulusun Kur'ân sözlerini açıkça anlaması bir Tanrısal yükümlülüktür. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi ise, Kur'ân-ı Kerîm'in ana dilden okunması ile olanaklıdır.
Kûfi ve Napti adı verilen eski Arap yazısı ile yazılan Kur'ân'da yazı işaretleri, yani harekeleri ve noktaları yoktu. Abd-ül-Melik zamanında yaşamış ve H. 69'da vefat eylemiş Eb-ül-Esved Arap Dilbilgisini ortaya koymuştur. Bu kişiden sonra Kur'ân-ı Kerîm'deki isimler ve fiiller noktalanmaya başlanmıştır. Bu dilbilgisinin son şeklini ise Hasan Basri vermiştir. Harekeleme işinde sözlük ve aruz vezni kurucularından Halil İbn-i Ahmed'in de emekleri geçmiştir.

Bazıları Kur'ân-ı Kerîm'e noktaların Abd-ül-Melik bin Mervan tarafından konulduğunu söylerler. Arapçada ucme “nokta” anlamına gelir. Bu nedenle noktalı Kur'ân-ı Kerîm'i okuyanlara Acemi denmiştir. ...*

Önemli not: Dört bölüm halinde sunduğum bu yazı dizisinin tamamının kaynağı, 1997 de Hakk’a yürüyen Bektaşi Dedebabası Sayın Doç. Dr. Bedri NOYAN sultanımızdır.
Önemli bir araştırma ve emek ürünü olan bu bilgileri toplumumuza cömertçe sunan merhum Doç. Dr. Bedri Noyan sultanımızın mekanı Cennet olsun.
Eserleri ve insanlığa kazandırdıkları için şükranlarımı bir borç bilir, aziz hatırası önünde saygıyla eğilirim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...