Muharrem - Kerbela ve Aşura - Ehli Beyte Göre


KERBELA, MUHARREM VE AŞURA
“ Yâ şâh-ı Kerbelâ ne revâ bunca gam sana,
Derd-i dem-â-dem-ü elem-i dem-be-dem sana.”
(Fuzûlî/Hadîkatü's Süedâ)

“ Mâh-ı Muharrem oldu meserret harâmdır.
Mâtem bugün şeriate bir ihtirâmdır.
 (Fuzûlî/Hadîkatü's Süedâ)

Kerbela

Kerbela (Arapça:  Karbalā’) Irak'ın bir şehri. Bağdat'ın 100 km, güneybatısındadır. Hüseyin bin Ali'nin döneminde El-Kadiriye ve Şat-ül Fırat olarak da bilinirdi. 2003 yılı sayımına göre nüfusu 572.300 kişi civarındaydı. El Kerbela eyaletinin başkentidir. Müslümanlığın Şii ve Alevi mezheplerine göre Mekke, Medine ve Necef'ten sonraki en kutsal şehirdir. Kerbela Savaşı (Kerbela Olayı) burada cereyan etmiştir.

Etimoloji kökeni

Kerbela kelimesinin kökeni ile ilgili olarak birçok iddia ortaya atılmıştır. Birçok kimse tarih öncesi Asur dilinde (Akadca) karb (yakın) ve ala (Aramice: Allah) kelimelerinden türediğine inanır.                                      Bununla birlikte aralarında coğrafyacı Yakut el-Hamavi'nin de bulunduğu bir grup Arapça karbalat (yumuşak toprak) kökeninden geldiğine inanmaktadır. Ayrıca Farsça kaar (çalışmak) ve bolo (daha yüksek) kelimelerinden türediğine inananlar da vardır.
Kerbela Savaşı veya Kerbela Olayı, 10 Ekim 680 (10 Muharrem 61) tarihinde bugünkü Irak sınırları içindeki Kerbela şehrinde, İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in torunu Hz. Hüseyin bin Ali'ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi Halifesi I. Yezid'e bağlı ordu arasında cereyan etmiştir.
Bu savaş Şii ve Alevi inanışının belkemiğini oluşturan en önemli olaylardan biridir. Peygamberin kızı Hz. Fatıma'nın peygamberin kuzeni Hz. Ali'den olma oğlu olan Hz. Hüseyin'in ölümü, Şiilerce her sene Aşure Günü'nde büyük bir saygı ve özlemle anılır.

Olayların gelişimi

İslam peygamberi Hz. Muhammed'in 632 yılında Hakk’a yürümesinden sonra Müslüman toplumunun başına kimin geçeceği kaygısı baş gösterdi. Müslümanların bir kısmı ilk olarak Ebu Bekir'in halifeliğini kabul ettiler. Halife Ebu Bekir'den sonra sırasıyla Halife  Ömer bin Hattab, Halife Osman bin Affan ve Hz. Ali bin Ebu Talib'in halifeliğini kabul ettiler. Bununla beraber bir kısım Müslümanlar peygamberin kuzeni ve damadı olan, çocukluğundan itibaren peygamberin evinde büyümüş ve onu korumak için kendi hayatını tehlikeye atmış olan Hz. Ali'nin ilk halifelik için daha doğru bir seçim olduğunu düşünüyorlardı.
Müslümanların bir kısmı Hz. Ali'nin yanlış olduğunu düşünmekle beraber kendinden önceki halifeleri kabul ettiğine inanırlar. Bununla beraber kendi halifeliğine kadar hiçbir savaşa katılmayışı diğerlerini halife olarak kabul etmediğine yorumlanır. Ancak ALLAH'IN aslanı, Hayber'in Fatih'i Hz. Ali'nin savaşlara kısmen katılmasa da Hicaz'da Halife Ömer yerine vekillik etmesi bu düşüncenin yanlışlığını ortaya çıkarır. Halife Osman asiler tarafından öldürülünce Hz. Ali başa geçti. Halife Osman'ı halife kabul edenler onun katilini bulana kadar Hz. Ali'yi halife olarak kabul etmeyeceklerini söylediler ve Müslüman toplumu ilk kez iç savaşa sürüklendi. İslam Devleti Hz. Ali ve Muaviye önderliğinde ikiye bölündü. Hz. Ali, 661 yılında Haricilerden Abdurrahman bin Mulcem tarafından gerçekleştirilen bir suikastte hayatını kaybetti ve iktidar 20 yıllığına düşmanı I. Muaviye'nin eline geçti.
Muaviye, oğlu Yezid'in kendinden sonraki halife olarak kabul edilmesini daha hayatta iken garantiye almaya çalıştı. Taraftarlarına Yezid'e bağlılık yemini ettirdi. Yezid başa geçince ilk iş olarak Medine valisine bir mektup yazarak Hz. Hüseyin bin Ali'ye değil, kendisine itaat etmesini, aksi takdirde bunu canıyla ödeyeceğini bildirdi. Bu arada Hz. Hüseyin Küfe'lilerden kendisine bağlılıklarını sunan mektuplar alıyordu. Halife olduğunu ilan ederse Hz. Hüseyin'i destekleyeceklerini söylüyorlardı. Hz. Hüseyin bu teklifleri ciddiye aldı ve Küfe'deki taraftarlarının gerçekte olduğundan çok daha fazla olduğunu zannetti. Yaklaşık 70 taraftarı ve ailesi ile Küfe'ye doğru yola çıktı.
Sayıca fazla olmayan Küfe'li taraftarları Yezid tarafından bastırıldı. Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela'da Yezid'in 4500'e yakın adamıyla karşılaştılar. Burada meydana gelen savaşta Hz. Hüseyin ve taraftarlarının hepsi şehid edildi ve ailesi esir alındı.
Şii ve Alevi Müslümanlığında bu olayın çok önemli yeri vardır. Onlara göre Hz. Ali'nin oğulları yenilmez savaşçılar, çok yüce şahsiyetler ve halifelik makamının su götürmez sahibidirler. Sünni Müslümanlığında da en yüce sahabelerden ve dört büyük halifeden birinin oğulları oldukları için çok yüce şahsiyetlerdir ve dini liderler olarak kabul edilirler. Sünnilere göre de seçilmemiş ve zorla başa gelmiş bir halife tarafından katledilmişlerdir.

Klasik İslamî kaynaklar dışında

Birkaç bin piyade ve 500 okçudan oluşan bir güvenlik gücü Hz. Hüseyin bin Ali'nin taraftarlarının ve ailesinin etrafını sardı. Savaş Hz. Hüseyin ve tüm adamlarının şehadeti ile sonuçlandı. Savaşın detayları konusunda tam bir fikir birliği yoktur. Gerçekler zamanla romantik ve ruhani detaylarla süslenmiştir [2].

Şii kaynaklarına göre

Hz. Muhammed sağlığında Hz. Ali bin Ebu Talib ve sonrasında da oğullarını kendinden sonraki halifeler olarak atadı ancak iktidar baskıyla başkalarının eline geçti. I. Muaviye öldüğünde adil düzenin tekrar sağlanması için bir fırsat doğdu.
Muaviye'nin oğlu Yezid, Hz. Hüseyin'in iktidarda hak iddia etmesinden korkuyordu. Bu nedenle bir elçi göndererek kendisine itaat etmesini istedi. Hz. Hüseyin bu teklifi reddetmesinin bir görev olduğuna inanıyordu. Medine'den Mekke'ye doğru hac için yola çıktı.
Bu arada Küfe'den kendisini destekleyeceklerine dair mektup aldı. Sancağını açıp hakkı olan halifeliği almak amacıyla yönünü Küfe'ye çevirdi. Yolun bir kısmını aşmıştı ki Yezid'in Küfe'ye Ubeyd-Allah bin Ziyad'ı vali olarak atadığını, beraberinde bir ordu gönderdiğini, Küfe'lilerin savaşmaktansa itaat etmeyi yeğlediklerini öğrendi.
Buna rağmen yoluna devam etti. Öldürüleceğini biliyordu ancak ölümünün Yezid'in kötülüğünü dünyaya ispat edeceğini düşünüyordu. Küfe yakınlarındaki Kerbela'da kamp kurdu.

Kuşatma

Yezid'in valisi ibn Ziyad'ın 30 bin kişilik bir orduyu Hz. Hüseyin'in üzerine gönderdi. Askerler kampın etrafını sardılar ve Hz. Hüseyin ile görüşmelere başladılar.
Hz. Hüseyin, kuşatmanın kaldırılmasını, kendisi ile birlikte ailesi ve taraftarlarının da Irak'ı terk etmesine izin verilmesini istedi. Ordunun komutanı Ömer bin Sa'd bu teklifi makul buldu ve üstlerine iletti. Bu teklif ibn Ziyad'ın da hoşuna gitti ancak yönetimde söz sahibi olan Emevilerden Şimr bin Zi'l-Cevşen, Bahteri bin Rebia ve Şeys bin Rebia karşı çıktılar. Ömer bin Sa'd'a Hz. Hüseyin ve beraberindekileri öldürmesini, yoksa kendi canından olacağını söylediler.
Muharrem ayının yedisinde Ömer bin Sa'd çemberi daralttı ve kampın suyollarını kesti.

Ölüm - kalım savaşı

Muharrem ayının dokuzunda, kampın su kaynakları tükendi ve önlerinde sadece ölmek ya da teslim olmak seçeneği kaldı. Hz. Hüseyin, İbn Sa'd'a sabaha kadar ibadet etmek istediklerini söyledi ve bu nedenle mühleti uzatmasını istedi. İbn Sa'd isteğini bir kez daha kabul etti.
Hz. Hüseyin adamlarına, teslim olmaya niyeti olmadığını, savaşacağını söyledi. Sayıca çok yetersiz oldukları için, öldürülecekleri ortadaydı.                Yine de hepsi şehid olmayı tercih etti. Hz. Hüseyin herkesin kampı terk edip, gece karanlığından yararlanarak kaçmakta serbest olduğunu söyledi ancak hiçbiri yerinden kıpırdamadı.

Savaş

Ertesi sabah Hz. Hüseyin'in adamları düşman ordusunun ön saflarını yanaşıp teker, teker düşman ordusundaki akrabaları ve arkadaşları ile konuştular. Savaşmamalarını istediler. Hz Hüseyin düşman askerlerine uzun bir nutuk çekti. Bu konuşma öylesine etkili oldu ki, Yezid'in generallerinden Hur, devasa düşman ordusunu terk edip, Hüseyin'in bir avuç ordusuna katıldı.
İbn Sa'd diğer adamlarının da saf değiştirmesinden korkup, Hz. Hüseyin'e ilk oku atarak savaşı başlattı. Savaş önce düello şeklinde cereyan etti. Hz. Hüseyin önce Temim bin Kahta ile dövüştü. Onu bir kılıç darbesiyle öldürdü. Sonra Arap dünyasının korkulan savaşçısı Zeyd Ebtahi'yi ikiye böldü. [3]
Hz. Hüseyin'in taraftarlarından ilk olarak Hur, Habib bin Mezahir gibi Hz. Hüseyin'in ve babası Hz. Ali bin Ebu Talib'in yakın arkadaşları dövüştüler ve birer, birer hayatlarını kaybettiler. Bunlardan sonra Hüseyin'in akrabaları dövüştüler. Peygamberin sülalesi Haşimoğulları birer, birer şehid düştü Şehitler arasında Hz. Hüseyin'in oğlu Ali Ekber, kardeşi Hz. Hasan'ın oğlu Kasım, tek taraftan kardeşi ve sancaktarı Abbas (Alemdar) da vardı. Bu arada Yezid'in ordusu çok fazla kayıp vermişti.
Kadınlar ve çocuklar çadırlarda birbirlerine sarılmış, savaşın bitmesini bekliyorlardı. Hz. Hüseyin'in oğlu imam Zeynelabidin de, savaşamayacak kadar hasta olduğu için çadırdaydı. Hz. Hüseyin diğer oğlu Ali Asgar henüz altı aylıktı ve susuzluktan ölmek üzereydi.
Hüseyin oğlunu kucağına aldı ve Yezid'in ordusunun karşısına dikildi. Çocuğa bir yudum su vermelerini istedi. Ama Hurmala bin Kahil, Ömer bin Sa'd'ın emri ile çocuğu okla vurdu. Boynundan vurulan bebek oracıkta can verdi.

Hz. Hüseyin'in Şehadeti

Hz. Hüseyin oğlunu gömdükten sonra tekrar düşmanın karşısına çıktı ve onları teslim olmaya davet etti.
Birebir savaşta çok fazla kayıp veren Ömer bin Sa'd'ın ordusu Şimr bin Zi'l Cevşen'in emriyle toplu hücuma geçti ve her taraftan ok ve mızraklar Hüseyin'in üzerine yağmaya başladı. Sinan bin Enes en-Nehai ve ya Şimr bin Zi'l Cevşen kafasını kılıçla keserek Hz. Hüseyin'i şehid etti, başı mızrağa takıldı ve herkese gösterildi. Üzerindeki değerli eşyalar alındı ve yarı çıplak bırakıldı.

Sonrası

Ubeydullah bin Ziyad'ın emri üzerine Hz. Hüseyin'in cesedi canice atlara çiğnetildi. 72 şehidin cesedi El-Gadiriye köylüleri tarafından ertesi gün defnedildi.
Daha sonra Yezid'in ordusu çadırlara girdiler ve kampı yağmalamaya başladılar.
Ertesi gün kadınlar ve çocuklar develerle yargılanmak üzere Kufe üzerinden Şam'a götürüldüler. Çok kötü muamelelere tabi tutuldular. Açlık ve susuzluğun üzerine Hz. Hüseyin ve askerlerinin kaybının acısı da eklenmişti. Yezid'in bu kötülükleri yapmaktaki amacının Hz. Hüseyin'in destekçilerinin ne hallere düştüğünü gösterip, halkın desteğini kaybetmesini sağlamak olduğu söylenir.
Bununla birlikte Kerbela'dan Kufe'ye ve Kufe'den Şam'a yapılan yolculuklarda Hz. Hüseyin'in kız kardeşi Zeynep bin Ali ve oğlu Zeynelabidin her fırsatta Yezid'in neler yaptığını ve Kerbela'da işlenen suçları Müslümanlara anlattılar. Yezid'in mahkemesine çıkarıldığında Zeynep büyük bir cesaret örneği sergileyerek Yezid'in Halifeliğinin geçersiz olduğunu ilen etti ve Hz. Hüseyin'in Yezid'e başkaldırısını övdü.
Tutuklular bir sene Şam'da tutuldular. Hz. Hüseyin'in dört yaşındaki kızı Sakine bin Hüseyin acıya dayanamayarak vefat etti. Yerel halk tutukluları hapiste yalnız bırakmadı ve Zeynep bin Ali ile Ali bin Hüseyin her gelen ziyaretçiye Hz. Hüseyin'in haklı davasını anlattılar. Günümüz Suriye ve Irak'ına denk gelen topraklarda Yezid aleyhtarı oluşumlar baş göstermeye başladı. Durumdan çekinen Yezid tutukluları serbest bırakarak Medine'ye gönderdi. Yaşananlar kulaktan kulağa yayıldı ve Kerbela Olayı günümüze kadar Aşurâ Günü'nde büyük bir saygı ve hüzünle anıla geldi.
Tevvâbân ( pişmanlık duyanlar ) Hareketi
Zulüm ve kötülüğün sembolü haline gelmiş Yezid'in ölümünden sonra yerine önce büyük oğlu II. Muaviye gelmiş, onun yönetimi bırakmasından sonra da yönetim Mervanîler'e geçerek Mervan bin Hakem Emevi hükümdarı olmuştur. Kerbela faciasının intikamı ile ilgili en önemli teşebbüs onun zamanında meydana gelmiştir. Tarihe " Tevvâbân hareketi " diye geçen ve başarısızlıkla sonuçlanan olay kısaca şöyle cereyan etmiştir:

Vaktiyle Hz. Hüseyin'i Kufe'ye davet eden ve onun adına Kufe'ye gelen Müslim b. Akil'e biat eden Süleyman bin Surad ve arkadaşları Hz. Hüseyin'i Emeviler'e karşı koruyamadıklarını, onun başına gelenlerden bir bakıma kendilerinin de sorumlu olduğunu düşünerek büyük bir üzüntü içine girmiş ve kendilerine "
pişmanlık duyanlar" anlamında "tevvâbân" adını vermişlerdir. Günahlarının ancak Kerbela'nın intikamını aldıklarında bağışlanacağına inanan bu insanlar önceleri gizli bir şekilde çalışmalarını yürütmüş ve giderek maksatlarını açığa çıkararak geniş bir kitle oluşturmuşlardır. Yeterli sayıya ulaştığını düşünen Süleyman bin Surad beş bin kişilik bir kuvvetle Kufe'de ayaklanmayı başlatmıştır. Önce sessizce Kerbela'ya giden bu birlik Hz. Hüseyin'in şehit edildiği yerde 24 saat kalarak gözyaşı dökmüş, ardından intikam yemini ederek eyleme geçmişlerdir. Durumdan haberdar olan Ubeydullah bin Ziyad, Hüseyin bin Numeyr komutasında 12 bin kişilik bir kuvvet hazırlatarak Tevvâbân'un üzerine yollamıştır. Yapılan savaşta deneyimli ve sayıca daha fazla olan Emevî kuvvetleri çok geçmeden büyük bir üstünlük sağlamış ve harekete katılanların hemen, hemen tamamına yakınını kılıçtan geçirmiştir. Böylece, 684 yılında cereyan eden bu hareket başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Sonuç

Kerbela'da yaşananlar her yıl Şii, Alevi ve Sünni Müslümanlar tarafından büyük bir hüzünle anılır. Yas tutma savaşın gerçekleştiği Muharrem ayının 10'unda (Aşure Günü) doruğa çıkar. Bu günde konuşmalar yapılır, yapılanlar teatral şeklinde canlandırılır ve ağıtlar yakılır. Hz. Hüseyin'in neden hayatını feda ettiği özellikle vurgulanır. Baskıya ve zulme teslim olmadığı belirtilir.
Filozof ve sosyolog İbn Haldun'a göre Hz. Hüseyin akıllı ve içtihat sahibidir. Yani ayet ve hadisleri anlamaya ve doğru şekilde yorumlamaya muktedirdir. Ona göre adaletli bir Halife olmayan Yezid saflarında savaşmak caiz değildir. Hz. Hüseyin'e karşı asker göndermesi fasıklığını kuvvetlendirir. Bu nedenle Hz. Hüseyin'in şehit, ecirli ve sevaplı olduğunu belirtir.
Hz. Ali bin Ebu Talib ile Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin Savaşı sonrasında İslam Devleti ikiye bölünmüştür. Ali yönetiminde başkenti Kufe olan ve Muaviye yönetiminde başkenti Şam olan iki devlet kurulmuştur. Hz. Ali'nin bir Harici tarafından şehid edilmesi, sonrasında da Hz. Hüseyin bin Ali ve Yezid arasında gerçekleşen Kerbela Savaşı ile bu ayrım derinleşmiş ve İslam'da mezhep ayrılığının temel nedenlerinden biri olmuştur.
Kerbela Olayı Alevi ve Sünni Müslüman coğrafyada birçok edebi ve müzikal esere konu olmuş, mersiye gibi yeni türlerin doğuşuna neden olmuştur.
KERBELA ŞEHİTLERİNİN İSİMLERİ

"Allah yolunda öldürülenlere de ölü demeyin. Onlar diridir ama siz anlamazsınız..." (Bakara / 154 )

1. Abdullah oğlu Avf,
2. Abdullah-i Muhyi oğlu Ömer,
3. Abdullah oğlu Sa’d,
4. Abdullah-i Yezmi oğlu Abdurrahman,
5. Akîl oğlu Câfer,
6. Akîl oğlu Müslim, (Küfe’de)
7. Akil oğlu Abdurrahman,
8. Amr Kelbi oğlu Abdullah,
9. Avf oğlu Avn,
10. Avsece-i Azerbaycanî oğlu Müslim,
11. Cebâve oğlu Ömer,
12. Câfer oğlu Abdullah’ın oğlu Muhammed,
13. Câfer (İslam ordusunun müezzini),
14. Deccâne oğlu Abdullah,
15. Deccâne oğlu Sa’d,
16. Enes oğlu Mâlik,
17. Enes oğlu Muhammed,
18. Farrat oğlu Ömer,
19. Firûzan (İmâm Hüseyin’in kölesi),
20. Fâris oğlu Gulam (İmâm Zeynel Abidin’in hizmetçisi),
21. Gûlam Selman (Basra’da şehit oldu),
22. Gulam oğlu Urve (Hûr’un kölesi),
23. Hâni Baba (Urve ve Hz. Ali’nin kızkardeşi Ümmehâni’nin oğludur),
24. Hasan-i Hemedanî oğlu Berir,
25. Hûr oğlu Ali,
26. Hanzala oğlu Said,
27. Hassen oğlu Zehir,
28. Hz. Ali oğlu Hz. Hüseyin
29. Hz. Ali oğlu Avn,
30. Hz. Ali oğlu Abdullah,
31. Hz. Ali oğlul Celal Abbas
32. Hz. Ali oğlu Ebubekir,
33. Hz. Ali oğlu Fazl,
34. Hz. Ali oğlu Osman,
35. Hz. Hasan oğlu Abdullah,
36. Hz. Hasan oğlu Kâsım,
37. Hz. Hüseyin oğlu Ali Ekber
38. Hz. Hüseyin oğlu (Mâsum) Ali Asgar (Abdullah Ekber),
39. Hz. Hüseyin oğlu (Masum) Kâsım
40. Halit oğlu Ömer,
41. Harir oğlu Hamza,
42. Hâris oğlu Cebâve,
43. Hâris oğlu Yusuf,
44. Kays bin A’rabî, (Küfe’de)
45. Kelbi oğlu Veheb,
46. Ma’kel oğlu Enes,
47. Malik oğlu Vekkas,
48. Meşkûr (Hz. Müslim’in çocuklarının zindancısı), (Küfe’de)
49. Mezahir oğlu Habib,
50. Mikdâd oğlu Muuhammed,
51. Muhacir-i Câfî oğlu Zeyd,
52. Muhammed-i Kesiyr, (Küfe’de)
53. Muhammed Kesiyr oğlu Mahdum, (Küfe’de)
54. Muta oğlu Ömer,
55. Müslim-i Azerbaycanî’nin oğlu (ismi bilinmiyor),
56. Müslim Akîl oğlu Abdullah,
57. Müslim Akil oğlu İbrahim (Küfe’de)
58. Müslim Akil oğlu Muhammed, (Küfe’de)
59. Müslim Hammad,
60. Müslim Mazenî oğlu Yahya
61. Ömer oğlu Halit, (veya Halil)
62. Raf’i oğlu Hilâl,
63. Rebîa oğlu Kays,
64. Riyah oğlu Hûr,
65. Riyah oğlu Mıs’ab (Hûr’un kardeşi),
66. Saad (Ebu Tâlip’in kölesi),
67. Sad oğlu Hanzala,
68. Seviyd oğlu Şit,
69. Ubeyd oğlu Şerih,
70. Urve oğlu Abdurrahman,
71. Utbe-i Vekkas oğlu Haşim,
72. Utbe oğlu Mâlik,
73. Ziyad Şaabi oğlu Zeyd,
MUHARREM
Muharrem Arapça bir kelime olup, kelime kökü itibariyle "haram"dan türemiştir. Sözcük karşılığı, haram olan, yasaklanan anlamındadır. Araplar İslam öncesi dönemde (Cahiliye döneminde) dahi, kabile yaşantısının bencilliklerinden kaçınarak, Arabi ilk ay olan "Muharrem" ayında bir birbirlerine savaş açmak gibi "yasaklanan" fiillerden kaçınırlarmış.
AŞURA

AŞURA Günü, hicri yılın ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günüdür. İslam kültüründe önemli bir yeri ve kıymeti olan bir gündür.

Tanımı ve Özellikleri

Aşure, orijinali "Aşura", Arapça’da 10 manasına gelen "aşara" kelimesinden türemiştir. Türkçe'ye ise Arapçadan geçmiştir. Sözcüğün Sâmî diller arasında ortak bir sözcük olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, sözcük (ve gün) Musevilik inancında Büyük Kefaret Günü için kullanılmıştır. Hz. Hüseyin ibn Ali ve beraberindeki 72 Müslüman hicri 61. senesinin Muharrem ayının onuncu gününde (10 Aralık 680) Halife Yezid'in emriyle günlerce aç ve susuz bırakıldıktan sonra öldürüldükleri için o güne “Aşura Günü“ denilmiştir.

Aşure Orucu

Aşure günü oruç tutmak sünnettir ve bu oruca "aşûre orucu" denir. Aşure orucu İslam öncesi dönemde de Araplar tarafından bilinirdi. Ayrıca, Museviler de Aşure Günü oruç tutarlar. İslam bilginlerinin geneline göre İslam dininin ilk zamanlarında, Ramazan orucu mevcut değilken, aşure orucu tutmak vacipti. Fakat ehli sünnet inancında olanlar Ramazan orucu farz olduktan sonra aşure orucunun müstehab bir ibadet olduğu düşünülmektedir. Bugün Sünni İslam bilginleri aşure orucunun sünnet olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Ayrıca, Musevi gelenekten ayrışmak için sadece -Muharrem ayının onuncu günü olan- Aşure Günü'nde değil de, Muharrem ayının 8, 9 ve 10'uncu günlerinde oruç tutulmasının daha iyi olacağı düşünülür. Muhammed bin Abdullah, Muharrem ayı bir sefer zamanına denk geldiğinde ayın onuncu günü oruç tutmuş ve "Bir dahaki aşûreyi 3 gün de oruçlu geçirelim" demiştir.

Aşure tatlısı

"Aşure Çorbası", Aşure ismi verilen tatlının ortaya çıkışına dair bir inanış mevcuttur. Aşure Çorbası da denilen bu tatlı, İslam dininde inanılan peygamberlerden biri olan Nuh'un tufandan sonra Aşure Günü'nü kutlamak için geminin ambarında kalan erzakı karıştırıp bir tür tatlı yiyecek hazırlamasıyla ortaya çıkmıştır. İçinde birçok farklı malzeme kullanılan ve bir gelenek olarak bugün hâlâ Müslümanlarca Aşure Günü yapılan tatlının böyle ortaya çıktığı öne sürülmektedir. Aşure Günü aşure pişirmek sadece bir gelenektir, dini bir önemi yoktur, bir ibadet değildir. Alevilikte çok kutsaldır ve sadece Muharrem ayında pişirilir ve komşulara dağıtılır. Tunceli, Erzincan yöresinde "Germiya İmamu" (12 İmamların Çorbası) olarak adlandırılır. Bu konu üzerinde düşünülmeli ve araştırılmalıdır. Çünkü böyle bir tatlının Umeyye oğulları tarafından imam Hüseyin’in şahadet edilmesinden sonra yaptıkları katliam üzerini örtmek için halkı yönlendirmek için uyduruk hadislerle aşura olayın üzerini örtmek istemişler ve başarılıda olmuşlar. Günümüzde dahi kimse bu kadar olayın nasıl Aşura gününe denk geldiğini araştırmamış ve sormamıştır

Şii İnancında Aşure Günü

Şii inancında Aşure Günü'ne, İslam dininin genelinin atfettiği önemin dışında bir önem verilir. Zira Muharrem ayının onuncu günü peygamberimiz Hz. Muhammed’in torunu olan İmam Hüseyin Kerbelâ'da şehit edilmiştir. Muharrem ve Sefer ayı ile birlikte iki ayı matem olarak kabul ederler. İki ay boyunca düğün ve benzeri eğlenceler yapılmaz, bu matem günlerinde taziye meclisleri düzenlenerek mersiyeler okunur, ihsan yemekleri verilir. Aslında her ayın onucu günü Aşuradır. İbrani kökenli olan bu kelime Muharrem ayında yapılan bu canilikten sonra bu facianın diğer bir adı olarak kabul edilmiş. Şii'likte çeşitli tahıllardan pişirilen, adına da Aşure denilen yemeği Muharrem ayı nedeniyle yapmazlar. O gün helva yapılıp dağıtılır.

Muharrem Matemi ve Alevilerde Aşure Günü

Alevilerde, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da ki acısı başta olmak üzere On iki İmamların acılarını anmak ve anlamak için Muharrem Matemi tutulur. Amaç bu acıları tekrarlamak öç duygularını tekrarlamamak ya da körüklemek değildir. Muharrem Matemi'nin amacı: Bu türlü acıların bir daha yaşanmaması için gerekli olan insanlık değerlerini ve Alevi öğretisini özümsemektir.

Matem, Aşure ile biter

Matem süresince bıçağa ve kesici aletlere el sürülmez, kurban kesilmez ve et yenmez. Matem boyunca hiç bir canlıya eziyet edilmez. Kimsenin kalbini kırmamak, dili ile kimseyi incitmemek, kimse hakkında dedikodu yapmamak ve Matem Orucu'nun temel ilkesidir. Sağlığı yerinde olanlar oruç tutarlar. Matemden amaç, kendine eziyet yapmak değil, yapılabilecek kötülüklerin ve katliamların bir daha olmaması için anmak ve unutmamaktır. Kerbela katliamında hasta olması nedeniyle İmam Zeynel Abidin'in kurtulması ve Hz. Ali'nin soyunun devam etmesi nedeniyle de Allah'a şükredilir. Bu nedenle Muharrem Matemi, Aşure geleneği ile biter. Aşure sevincin hoşgörünün simgesidir.
12 gün orucun ardından Aşure Günü yapılır. 12 değişik malzemeden oluşan Aşure tatlısı yenilir veya evlere dağıtılır.
İşte Kerbela aşağıdaki söylemin en şanlı örneği ve direnişidir.


“ İngilizler, evlerinizi, hatta canlarınızı alabilirler. Siz yinede onlara boyun eğmeyin ve zalime teslim olmayın.”    
(Mahatma Gandi)

“Zalim ne kadar güçlü olursa olsun. Asla önünde eğilmeyin.”
(Mahatma Gandi)
 “Kıran alsa da düş kırıl, fakat eğilme sakın !”
(Tevfik Fikret)

Kaynakça:

1.      Encyclopædia Britannica

2.      Fuzuli, Hadikat'üs Süeda, 1971

3.      Sarıçam İbrahim, Emevi-Haşimi İlişkileri, 1997

4.      Kennedy, Hugh -- The Armies of the Caliphs: Military and Society in the Early Islamic State, Routledge, 2001


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...