KERBELA,
MUHARREM VE AŞURA
(Fuzûlî/Hadîkatü's
Süedâ)
“
Mâh-ı Muharrem oldu meserret harâmdır.
Mâtem bugün şeriate bir ihtirâmdır.”
Mâtem bugün şeriate bir ihtirâmdır.”
(Fuzûlî/Hadîkatü's Süedâ)
Kerbela
Kerbela
(Arapça: Karbalā’) Irak'ın bir şehri. Bağdat'ın 100 km, güneybatısındadır. Hüseyin
bin Ali'nin döneminde El-Kadiriye
ve Şat-ül Fırat olarak da
bilinirdi. 2003 yılı sayımına göre nüfusu 572.300 kişi civarındaydı. El Kerbela
eyaletinin başkentidir. Müslümanlığın
Şii ve Alevi mezheplerine göre Mekke, Medine ve Necef'ten sonraki en kutsal şehirdir. Kerbela Savaşı (Kerbela Olayı) burada cereyan
etmiştir.
Etimoloji kökeni
Kerbela kelimesinin kökeni ile ilgili olarak birçok
iddia ortaya atılmıştır. Birçok kimse tarih öncesi Asur dilinde (Akadca) karb (yakın) ve ala (Aramice: Allah) kelimelerinden
türediğine inanır. Bununla
birlikte aralarında coğrafyacı Yakut el-Hamavi'nin de bulunduğu bir grup Arapça karbalat (yumuşak
toprak) kökeninden geldiğine inanmaktadır. Ayrıca Farsça kaar (çalışmak)
ve bolo (daha yüksek) kelimelerinden türediğine inananlar da
vardır.
Kerbela Savaşı veya Kerbela Olayı, 10 Ekim 680 (10 Muharrem 61)
tarihinde bugünkü Irak
sınırları içindeki Kerbela şehrinde, İslam Peygamberi Hz.
Muhammed'in torunu Hz. Hüseyin
bin Ali'ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi Halifesi I. Yezid'e
bağlı ordu arasında cereyan etmiştir.
Bu savaş Şii ve Alevi inanışının
belkemiğini oluşturan en önemli olaylardan biridir. Peygamberin kızı Hz. Fatıma'nın
peygamberin kuzeni Hz. Ali'den
olma oğlu olan Hz. Hüseyin'in ölümü, Şiilerce her sene Aşure
Günü'nde büyük bir saygı ve özlemle anılır.
Olayların gelişimi
İslam peygamberi Hz. Muhammed'in 632 yılında Hakk’a
yürümesinden sonra Müslüman toplumunun başına kimin geçeceği kaygısı baş
gösterdi. Müslümanların bir kısmı ilk olarak Ebu Bekir'in
halifeliğini
kabul ettiler. Halife Ebu Bekir'den sonra sırasıyla Halife Ömer
bin Hattab, Halife Osman bin Affan ve Hz. Ali
bin Ebu Talib'in halifeliğini kabul ettiler. Bununla beraber bir kısım Müslümanlar
peygamberin kuzeni ve damadı olan, çocukluğundan itibaren peygamberin evinde
büyümüş ve onu korumak için kendi hayatını tehlikeye atmış olan Hz. Ali'nin ilk
halifelik için daha doğru bir seçim olduğunu düşünüyorlardı.
Müslümanların bir kısmı Hz. Ali'nin yanlış olduğunu
düşünmekle beraber kendinden önceki halifeleri kabul ettiğine inanırlar.
Bununla beraber kendi halifeliğine kadar hiçbir savaşa katılmayışı diğerlerini
halife olarak kabul etmediğine yorumlanır. Ancak ALLAH'IN aslanı, Hayber'in
Fatih'i Hz. Ali'nin savaşlara kısmen katılmasa da Hicaz'da Halife Ömer yerine
vekillik etmesi bu düşüncenin yanlışlığını ortaya çıkarır. Halife Osman asiler
tarafından öldürülünce Hz. Ali başa geçti. Halife Osman'ı halife kabul edenler
onun katilini bulana kadar Hz. Ali'yi halife olarak kabul etmeyeceklerini
söylediler ve Müslüman toplumu ilk kez iç savaşa sürüklendi. İslam
Devleti Hz. Ali ve Muaviye önderliğinde ikiye bölündü. Hz. Ali, 661 yılında Haricilerden Abdurrahman bin Mulcem
tarafından gerçekleştirilen bir suikastte hayatını kaybetti ve iktidar 20
yıllığına düşmanı I. Muaviye'nin eline geçti.
Muaviye, oğlu Yezid'in kendinden
sonraki halife olarak kabul edilmesini daha hayatta iken garantiye almaya
çalıştı. Taraftarlarına Yezid'e bağlılık yemini ettirdi. Yezid başa geçince ilk
iş olarak Medine
valisine bir mektup yazarak Hz. Hüseyin
bin Ali'ye değil, kendisine itaat etmesini, aksi takdirde bunu canıyla
ödeyeceğini bildirdi. Bu arada Hz. Hüseyin Küfe'lilerden kendisine bağlılıklarını
sunan mektuplar alıyordu. Halife olduğunu ilan ederse Hz. Hüseyin'i
destekleyeceklerini söylüyorlardı. Hz. Hüseyin bu teklifleri ciddiye aldı ve
Küfe'deki taraftarlarının gerçekte olduğundan çok daha fazla olduğunu zannetti.
Yaklaşık 70 taraftarı ve ailesi ile Küfe'ye doğru yola çıktı.
Sayıca fazla olmayan Küfe'li taraftarları Yezid
tarafından bastırıldı. Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela'da Yezid'in
4500'e yakın adamıyla karşılaştılar. Burada meydana gelen savaşta Hz. Hüseyin
ve taraftarlarının hepsi şehid edildi ve ailesi esir alındı.
Şii ve Alevi
Müslümanlığında bu olayın çok önemli yeri vardır. Onlara göre Hz. Ali'nin
oğulları yenilmez savaşçılar, çok yüce şahsiyetler ve halifelik makamının su
götürmez sahibidirler. Sünni Müslümanlığında da en yüce sahabelerden ve
dört büyük halifeden birinin oğulları oldukları için çok yüce şahsiyetlerdir ve
dini liderler olarak kabul edilirler. Sünnilere göre de seçilmemiş ve zorla
başa gelmiş bir halife tarafından katledilmişlerdir.
Klasik İslamî kaynaklar dışında
Birkaç bin piyade ve 500 okçudan oluşan bir
güvenlik gücü Hz. Hüseyin bin Ali'nin taraftarlarının ve ailesinin
etrafını sardı. Savaş Hz. Hüseyin ve tüm adamlarının şehadeti ile sonuçlandı.
Savaşın detayları konusunda tam bir fikir birliği yoktur. Gerçekler zamanla romantik ve ruhani detaylarla süslenmiştir [2].
Şii kaynaklarına göre
Hz. Muhammed sağlığında Hz. Ali
bin Ebu Talib ve sonrasında da oğullarını kendinden sonraki halifeler
olarak atadı ancak iktidar baskıyla başkalarının eline geçti. I. Muaviye öldüğünde
adil düzenin tekrar sağlanması için bir fırsat doğdu.
Muaviye'nin oğlu Yezid, Hz. Hüseyin'in
iktidarda hak iddia etmesinden korkuyordu. Bu nedenle bir elçi göndererek
kendisine itaat etmesini istedi. Hz. Hüseyin bu teklifi reddetmesinin bir görev
olduğuna inanıyordu. Medine'den Mekke'ye doğru hac için yola çıktı.
Bu arada Küfe'den kendisini destekleyeceklerine dair
mektup aldı. Sancağını açıp hakkı olan halifeliği almak amacıyla yönünü Küfe'ye
çevirdi. Yolun bir kısmını aşmıştı ki Yezid'in Küfe'ye Ubeyd-Allah bin Ziyad'ı
vali olarak atadığını, beraberinde bir ordu gönderdiğini, Küfe'lilerin
savaşmaktansa itaat etmeyi yeğlediklerini öğrendi.
Buna rağmen yoluna devam etti. Öldürüleceğini
biliyordu ancak ölümünün Yezid'in kötülüğünü dünyaya ispat edeceğini
düşünüyordu. Küfe yakınlarındaki Kerbela'da kamp
kurdu.
Kuşatma
Yezid'in valisi ibn Ziyad'ın 30 bin kişilik bir orduyu
Hz. Hüseyin'in üzerine gönderdi. Askerler kampın etrafını sardılar ve Hz. Hüseyin
ile görüşmelere başladılar.
Hz. Hüseyin, kuşatmanın kaldırılmasını, kendisi ile
birlikte ailesi ve taraftarlarının da Irak'ı terk etmesine izin verilmesini
istedi. Ordunun komutanı Ömer bin Sa'd bu teklifi makul buldu ve üstlerine
iletti. Bu teklif ibn Ziyad'ın da hoşuna gitti ancak yönetimde söz sahibi olan
Emevilerden Şimr bin Zi'l-Cevşen, Bahteri bin Rebia ve Şeys bin Rebia karşı
çıktılar. Ömer bin Sa'd'a Hz. Hüseyin ve beraberindekileri öldürmesini, yoksa
kendi canından olacağını söylediler.
Muharrem ayının yedisinde Ömer bin Sa'd çemberi
daralttı ve kampın suyollarını kesti.
Ölüm - kalım savaşı
Muharrem ayının dokuzunda, kampın su kaynakları tükendi ve
önlerinde sadece ölmek ya da teslim olmak seçeneği kaldı. Hz. Hüseyin, İbn
Sa'd'a sabaha kadar ibadet etmek istediklerini söyledi ve bu nedenle mühleti
uzatmasını istedi. İbn Sa'd isteğini bir kez daha kabul etti.
Hz. Hüseyin adamlarına, teslim olmaya niyeti
olmadığını, savaşacağını söyledi. Sayıca çok yetersiz oldukları için,
öldürülecekleri ortadaydı. Yine de hepsi şehid olmayı
tercih etti. Hz. Hüseyin herkesin kampı terk edip, gece karanlığından
yararlanarak kaçmakta serbest olduğunu söyledi ancak hiçbiri yerinden
kıpırdamadı.
Savaş
Ertesi sabah Hz. Hüseyin'in adamları düşman ordusunun
ön saflarını yanaşıp teker, teker düşman ordusundaki akrabaları ve arkadaşları
ile konuştular. Savaşmamalarını istediler. Hz Hüseyin düşman askerlerine uzun
bir nutuk çekti. Bu konuşma öylesine etkili oldu ki, Yezid'in generallerinden Hur, devasa düşman ordusunu terk edip,
Hüseyin'in bir avuç ordusuna katıldı.
İbn Sa'd diğer adamlarının da saf değiştirmesinden
korkup, Hz. Hüseyin'e ilk oku atarak savaşı başlattı. Savaş önce düello şeklinde
cereyan etti. Hz. Hüseyin önce Temim bin Kahta ile dövüştü.
Onu bir kılıç darbesiyle öldürdü. Sonra Arap dünyasının korkulan savaşçısı Zeyd Ebtahi'yi ikiye böldü. [3]
Hz. Hüseyin'in taraftarlarından ilk olarak Hur, Habib
bin Mezahir gibi Hz. Hüseyin'in ve babası Hz. Ali
bin Ebu Talib'in yakın arkadaşları dövüştüler ve birer, birer hayatlarını
kaybettiler. Bunlardan sonra Hüseyin'in akrabaları dövüştüler. Peygamberin
sülalesi Haşimoğulları birer, birer şehid düştü Şehitler arasında Hz. Hüseyin'in
oğlu Ali Ekber, kardeşi Hz. Hasan'ın oğlu Kasım, tek taraftan kardeşi ve
sancaktarı Abbas (Alemdar) da vardı. Bu arada Yezid'in ordusu çok fazla kayıp
vermişti.
Kadınlar ve çocuklar çadırlarda birbirlerine sarılmış,
savaşın bitmesini bekliyorlardı. Hz. Hüseyin'in oğlu imam Zeynelabidin de,
savaşamayacak kadar hasta olduğu için çadırdaydı. Hz. Hüseyin diğer oğlu Ali Asgar henüz altı aylıktı ve
susuzluktan ölmek üzereydi.
Hüseyin oğlunu kucağına aldı ve Yezid'in ordusunun
karşısına dikildi. Çocuğa bir yudum su vermelerini istedi. Ama Hurmala bin Kahil, Ömer bin
Sa'd'ın emri ile çocuğu okla vurdu. Boynundan vurulan bebek oracıkta can verdi.
Hz. Hüseyin'in Şehadeti
Hz. Hüseyin oğlunu gömdükten sonra tekrar düşmanın
karşısına çıktı ve onları teslim olmaya davet etti.
Birebir savaşta çok fazla kayıp veren Ömer bin Sa'd'ın
ordusu Şimr bin Zi'l Cevşen'in
emriyle toplu hücuma geçti ve her taraftan ok ve mızraklar Hüseyin'in üzerine
yağmaya başladı. Sinan bin Enes en-Nehai ve ya
Şimr bin Zi'l Cevşen kafasını kılıçla keserek Hz. Hüseyin'i şehid etti, başı
mızrağa takıldı ve herkese gösterildi. Üzerindeki değerli eşyalar alındı ve
yarı çıplak bırakıldı.
Sonrası
Ubeydullah bin Ziyad'ın
emri üzerine Hz. Hüseyin'in cesedi canice atlara çiğnetildi. 72 şehidin cesedi El-Gadiriye köylüleri tarafından
ertesi gün defnedildi.
Daha sonra Yezid'in ordusu çadırlara girdiler ve kampı yağmalamaya
başladılar.
Ertesi gün kadınlar ve çocuklar develerle yargılanmak
üzere Kufe üzerinden
Şam'a
götürüldüler. Çok kötü muamelelere tabi tutuldular. Açlık ve susuzluğun üzerine
Hz. Hüseyin ve askerlerinin kaybının acısı da eklenmişti. Yezid'in bu
kötülükleri yapmaktaki amacının Hz. Hüseyin'in destekçilerinin ne hallere
düştüğünü gösterip, halkın desteğini kaybetmesini sağlamak olduğu söylenir.
Bununla birlikte Kerbela'dan Kufe'ye ve Kufe'den Şam'a
yapılan yolculuklarda Hz. Hüseyin'in kız kardeşi Zeynep bin Ali ve oğlu
Zeynelabidin her fırsatta Yezid'in neler yaptığını ve Kerbela'da işlenen
suçları Müslümanlara anlattılar. Yezid'in mahkemesine çıkarıldığında Zeynep
büyük bir cesaret örneği sergileyerek Yezid'in Halifeliğinin
geçersiz olduğunu ilen etti ve Hz. Hüseyin'in Yezid'e başkaldırısını övdü.
Tutuklular bir sene Şam'da tutuldular. Hz. Hüseyin'in
dört yaşındaki kızı Sakine bin Hüseyin acıya
dayanamayarak vefat etti. Yerel halk tutukluları hapiste yalnız bırakmadı ve
Zeynep bin Ali ile Ali bin Hüseyin her gelen ziyaretçiye Hz. Hüseyin'in
haklı davasını anlattılar. Günümüz Suriye ve Irak'ına denk gelen topraklarda Yezid aleyhtarı oluşumlar baş göstermeye
başladı. Durumdan çekinen Yezid tutukluları serbest bırakarak Medine'ye
gönderdi. Yaşananlar kulaktan kulağa yayıldı ve Kerbela Olayı günümüze kadar Aşurâ Günü'nde büyük bir saygı ve
hüzünle anıla geldi.
Tevvâbân ( pişmanlık duyanlar ) HareketiZulüm ve kötülüğün sembolü haline gelmiş Yezid'in ölümünden sonra yerine önce büyük oğlu II. Muaviye gelmiş, onun yönetimi bırakmasından sonra da yönetim Mervanîler'e geçerek Mervan bin Hakem Emevi hükümdarı olmuştur. Kerbela faciasının intikamı ile ilgili en önemli teşebbüs onun zamanında meydana gelmiştir. Tarihe " Tevvâbân hareketi " diye geçen ve başarısızlıkla sonuçlanan olay kısaca şöyle cereyan etmiştir:
Vaktiyle Hz. Hüseyin'i Kufe'ye davet eden ve onun adına Kufe'ye gelen Müslim b. Akil'e biat eden Süleyman bin Surad ve arkadaşları Hz. Hüseyin'i Emeviler'e karşı koruyamadıklarını, onun başına gelenlerden bir bakıma kendilerinin de sorumlu olduğunu düşünerek büyük bir üzüntü içine girmiş ve kendilerine "pişmanlık duyanlar" anlamında "tevvâbân" adını vermişlerdir. Günahlarının ancak Kerbela'nın intikamını aldıklarında bağışlanacağına inanan bu insanlar önceleri gizli bir şekilde çalışmalarını yürütmüş ve giderek maksatlarını açığa çıkararak geniş bir kitle oluşturmuşlardır. Yeterli sayıya ulaştığını düşünen Süleyman bin Surad beş bin kişilik bir kuvvetle Kufe'de ayaklanmayı başlatmıştır. Önce sessizce Kerbela'ya giden bu birlik Hz. Hüseyin'in şehit edildiği yerde 24 saat kalarak gözyaşı dökmüş, ardından intikam yemini ederek eyleme geçmişlerdir. Durumdan haberdar olan Ubeydullah bin Ziyad, Hüseyin bin Numeyr komutasında 12 bin kişilik bir kuvvet hazırlatarak Tevvâbân'un üzerine yollamıştır. Yapılan savaşta deneyimli ve sayıca daha fazla olan Emevî kuvvetleri çok geçmeden büyük bir üstünlük sağlamış ve harekete katılanların hemen, hemen tamamına yakınını kılıçtan geçirmiştir. Böylece, 684 yılında cereyan eden bu hareket başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Sonuç
Kerbela'da yaşananlar her yıl Şii, Alevi ve Sünni
Müslümanlar tarafından büyük bir hüzünle anılır. Yas tutma savaşın
gerçekleştiği Muharrem ayının 10'unda (Aşure
Günü) doruğa çıkar. Bu günde konuşmalar yapılır, yapılanlar teatral
şeklinde canlandırılır ve ağıtlar yakılır. Hz. Hüseyin'in neden hayatını feda
ettiği özellikle vurgulanır. Baskıya ve zulme teslim olmadığı belirtilir.
Filozof ve sosyolog İbn
Haldun'a göre Hz. Hüseyin akıllı ve içtihat
sahibidir. Yani ayet ve hadisleri anlamaya ve doğru şekilde yorumlamaya
muktedirdir. Ona göre adaletli bir Halife olmayan Yezid saflarında savaşmak
caiz değildir. Hz. Hüseyin'e karşı asker göndermesi fasıklığını
kuvvetlendirir. Bu nedenle Hz. Hüseyin'in şehit, ecirli ve sevaplı olduğunu
belirtir.
Hz. Ali
bin Ebu Talib ile Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin Savaşı sonrasında İslam
Devleti ikiye bölünmüştür. Ali yönetiminde başkenti Kufe olan ve Muaviye
yönetiminde başkenti Şam
olan iki devlet kurulmuştur. Hz. Ali'nin bir Harici
tarafından şehid edilmesi, sonrasında da Hz. Hüseyin
bin Ali ve Yezid
arasında gerçekleşen Kerbela Savaşı ile bu ayrım derinleşmiş ve İslam'da mezhep ayrılığının
temel nedenlerinden biri olmuştur.
Kerbela Olayı Alevi ve Sünni Müslüman
coğrafyada birçok edebi ve müzikal esere konu olmuş, mersiye gibi yeni
türlerin doğuşuna neden olmuştur.
KERBELA ŞEHİTLERİNİN
İSİMLERİ
"Allah yolunda öldürülenlere de ölü demeyin. Onlar diridir ama siz anlamazsınız..." (Bakara / 154 )
1. Abdullah oğlu Avf,
2. Abdullah-i Muhyi oğlu Ömer,
3. Abdullah oğlu Sa’d,
4. Abdullah-i Yezmi oğlu Abdurrahman,
5. Akîl oğlu Câfer,
6. Akîl oğlu Müslim, (Küfe’de)
7. Akil oğlu Abdurrahman,
8. Amr Kelbi oğlu Abdullah,
9. Avf oğlu Avn,
10. Avsece-i Azerbaycanî oğlu Müslim,
11. Cebâve oğlu Ömer,
12. Câfer oğlu Abdullah’ın oğlu Muhammed,
13. Câfer (İslam ordusunun müezzini),
14. Deccâne oğlu Abdullah,
15. Deccâne oğlu Sa’d,
16. Enes oğlu Mâlik,
17. Enes oğlu Muhammed,
18. Farrat oğlu Ömer,
19. Firûzan (İmâm Hüseyin’in kölesi),
20. Fâris oğlu Gulam (İmâm Zeynel Abidin’in hizmetçisi),
21. Gûlam Selman (Basra’da şehit oldu),
22. Gulam oğlu Urve (Hûr’un kölesi),
23. Hâni Baba (Urve ve Hz. Ali’nin kızkardeşi Ümmehâni’nin oğludur),
24. Hasan-i Hemedanî oğlu Berir,
25. Hûr oğlu Ali,
26. Hanzala oğlu Said,
27. Hassen oğlu Zehir,
28. Hz. Ali oğlu Hz. Hüseyin
29. Hz. Ali oğlu Avn,
30. Hz. Ali oğlu Abdullah,
31. Hz. Ali oğlul Celal Abbas
32. Hz. Ali oğlu Ebubekir,
33. Hz. Ali oğlu Fazl,
34. Hz. Ali oğlu Osman,
35. Hz. Hasan oğlu Abdullah,
36. Hz. Hasan oğlu Kâsım,
37. Hz. Hüseyin oğlu Ali Ekber
38. Hz. Hüseyin oğlu (Mâsum) Ali Asgar (Abdullah Ekber),
39. Hz. Hüseyin oğlu (Masum) Kâsım
40. Halit oğlu Ömer,
41. Harir oğlu Hamza,
42. Hâris oğlu Cebâve,
43. Hâris oğlu Yusuf,
44. Kays bin A’rabî, (Küfe’de)
45. Kelbi oğlu Veheb,
46. Ma’kel oğlu Enes,
47. Malik oğlu Vekkas,
48. Meşkûr (Hz. Müslim’in çocuklarının zindancısı), (Küfe’de)
49. Mezahir oğlu Habib,
50. Mikdâd oğlu Muuhammed,
51. Muhacir-i Câfî oğlu Zeyd,
52. Muhammed-i Kesiyr, (Küfe’de)
53. Muhammed Kesiyr oğlu Mahdum, (Küfe’de)
54. Muta oğlu Ömer,
55. Müslim-i Azerbaycanî’nin oğlu (ismi bilinmiyor),
56. Müslim Akîl oğlu Abdullah,
57. Müslim Akil oğlu İbrahim (Küfe’de)
58. Müslim Akil oğlu Muhammed, (Küfe’de)
59. Müslim Hammad,
60. Müslim Mazenî oğlu Yahya
61. Ömer oğlu Halit, (veya Halil)
62. Raf’i oğlu Hilâl,
63. Rebîa oğlu Kays,
64. Riyah oğlu Hûr,
65. Riyah oğlu Mıs’ab (Hûr’un kardeşi),
66. Saad (Ebu Tâlip’in kölesi),
67. Sad oğlu Hanzala,
68. Seviyd oğlu Şit,
69. Ubeyd oğlu Şerih,
70. Urve oğlu Abdurrahman,
71. Utbe-i Vekkas oğlu Haşim,
72. Utbe oğlu Mâlik,
73. Ziyad Şaabi oğlu Zeyd,
"Allah yolunda öldürülenlere de ölü demeyin. Onlar diridir ama siz anlamazsınız..." (Bakara / 154 )
1. Abdullah oğlu Avf,
2. Abdullah-i Muhyi oğlu Ömer,
3. Abdullah oğlu Sa’d,
4. Abdullah-i Yezmi oğlu Abdurrahman,
5. Akîl oğlu Câfer,
6. Akîl oğlu Müslim, (Küfe’de)
7. Akil oğlu Abdurrahman,
8. Amr Kelbi oğlu Abdullah,
9. Avf oğlu Avn,
10. Avsece-i Azerbaycanî oğlu Müslim,
11. Cebâve oğlu Ömer,
12. Câfer oğlu Abdullah’ın oğlu Muhammed,
13. Câfer (İslam ordusunun müezzini),
14. Deccâne oğlu Abdullah,
15. Deccâne oğlu Sa’d,
16. Enes oğlu Mâlik,
17. Enes oğlu Muhammed,
18. Farrat oğlu Ömer,
19. Firûzan (İmâm Hüseyin’in kölesi),
20. Fâris oğlu Gulam (İmâm Zeynel Abidin’in hizmetçisi),
21. Gûlam Selman (Basra’da şehit oldu),
22. Gulam oğlu Urve (Hûr’un kölesi),
23. Hâni Baba (Urve ve Hz. Ali’nin kızkardeşi Ümmehâni’nin oğludur),
24. Hasan-i Hemedanî oğlu Berir,
25. Hûr oğlu Ali,
26. Hanzala oğlu Said,
27. Hassen oğlu Zehir,
28. Hz. Ali oğlu Hz. Hüseyin
29. Hz. Ali oğlu Avn,
30. Hz. Ali oğlu Abdullah,
31. Hz. Ali oğlul Celal Abbas
32. Hz. Ali oğlu Ebubekir,
33. Hz. Ali oğlu Fazl,
34. Hz. Ali oğlu Osman,
35. Hz. Hasan oğlu Abdullah,
36. Hz. Hasan oğlu Kâsım,
37. Hz. Hüseyin oğlu Ali Ekber
38. Hz. Hüseyin oğlu (Mâsum) Ali Asgar (Abdullah Ekber),
39. Hz. Hüseyin oğlu (Masum) Kâsım
40. Halit oğlu Ömer,
41. Harir oğlu Hamza,
42. Hâris oğlu Cebâve,
43. Hâris oğlu Yusuf,
44. Kays bin A’rabî, (Küfe’de)
45. Kelbi oğlu Veheb,
46. Ma’kel oğlu Enes,
47. Malik oğlu Vekkas,
48. Meşkûr (Hz. Müslim’in çocuklarının zindancısı), (Küfe’de)
49. Mezahir oğlu Habib,
50. Mikdâd oğlu Muuhammed,
51. Muhacir-i Câfî oğlu Zeyd,
52. Muhammed-i Kesiyr, (Küfe’de)
53. Muhammed Kesiyr oğlu Mahdum, (Küfe’de)
54. Muta oğlu Ömer,
55. Müslim-i Azerbaycanî’nin oğlu (ismi bilinmiyor),
56. Müslim Akîl oğlu Abdullah,
57. Müslim Akil oğlu İbrahim (Küfe’de)
58. Müslim Akil oğlu Muhammed, (Küfe’de)
59. Müslim Hammad,
60. Müslim Mazenî oğlu Yahya
61. Ömer oğlu Halit, (veya Halil)
62. Raf’i oğlu Hilâl,
63. Rebîa oğlu Kays,
64. Riyah oğlu Hûr,
65. Riyah oğlu Mıs’ab (Hûr’un kardeşi),
66. Saad (Ebu Tâlip’in kölesi),
67. Sad oğlu Hanzala,
68. Seviyd oğlu Şit,
69. Ubeyd oğlu Şerih,
70. Urve oğlu Abdurrahman,
71. Utbe-i Vekkas oğlu Haşim,
72. Utbe oğlu Mâlik,
73. Ziyad Şaabi oğlu Zeyd,
MUHARREM
Muharrem Arapça
bir kelime olup, kelime kökü itibariyle "haram"dan
türemiştir. Sözcük karşılığı, haram olan, yasaklanan anlamındadır. Araplar
İslam öncesi dönemde (Cahiliye döneminde) dahi, kabile yaşantısının
bencilliklerinden kaçınarak, Arabi ilk ay olan "Muharrem" ayında bir birbirlerine savaş açmak gibi
"yasaklanan" fiillerden kaçınırlarmış.
- Hicri
takvime göre yılın I. ayı
- 1
Muharrem - Hicri yılbaşı
- 10 Muharrem - Aşure Günü
AŞURA
AŞURA Günü, hicri
yılın ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günüdür. İslam kültüründe önemli bir
yeri ve kıymeti olan bir gündür.
Tanımı ve Özellikleri
Aşure, orijinali "Aşura", Arapça’da 10
manasına gelen "aşara" kelimesinden türemiştir. Türkçe'ye
ise Arapçadan
geçmiştir. Sözcüğün Sâmî diller arasında ortak bir sözcük olduğu
düşünülmektedir. Ayrıca, sözcük (ve gün) Musevilik
inancında Büyük Kefaret Günü
için kullanılmıştır. Hz. Hüseyin ibn Ali ve beraberindeki 72
Müslüman hicri 61. senesinin Muharrem ayının onuncu gününde (10 Aralık
680) Halife Yezid'in emriyle günlerce
aç ve susuz bırakıldıktan sonra öldürüldükleri için o güne “Aşura Günü“
denilmiştir.
Aşure Orucu
Aşure günü oruç
tutmak sünnettir ve bu oruca "aşûre
orucu" denir. Aşure orucu İslam öncesi
dönemde de Araplar
tarafından bilinirdi. Ayrıca, Museviler de Aşure Günü
oruç tutarlar. İslam bilginlerinin geneline göre İslam dininin
ilk zamanlarında, Ramazan orucu mevcut değilken,
aşure orucu tutmak vacipti.
Fakat ehli sünnet inancında olanlar Ramazan orucu farz olduktan sonra
aşure orucunun müstehab bir ibadet olduğu düşünülmektedir. Bugün Sünni İslam bilginleri
aşure orucunun sünnet
olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Ayrıca, Musevi gelenekten ayrışmak için sadece -Muharrem ayının
onuncu günü olan- Aşure Günü'nde değil de, Muharrem ayının
8, 9 ve 10'uncu günlerinde oruç tutulmasının daha iyi olacağı düşünülür. Muhammed bin Abdullah, Muharrem ayı bir sefer
zamanına denk geldiğinde ayın onuncu günü oruç tutmuş ve "Bir dahaki aşûreyi 3 gün de oruçlu geçirelim" demiştir.
Aşure tatlısı
"Aşure Çorbası", Aşure ismi verilen tatlının ortaya çıkışına dair bir inanış
mevcuttur. Aşure Çorbası da denilen bu tatlı, İslam dininde
inanılan peygamberlerden biri olan Nuh'un tufandan sonra Aşure Günü'nü kutlamak için geminin ambarında
kalan erzakı karıştırıp bir tür tatlı yiyecek hazırlamasıyla ortaya çıkmıştır.
İçinde birçok farklı malzeme kullanılan ve bir gelenek olarak bugün hâlâ Müslümanlarca
Aşure Günü yapılan tatlının böyle ortaya çıktığı öne sürülmektedir. Aşure Günü aşure pişirmek
sadece bir gelenektir, dini bir önemi yoktur, bir ibadet değildir. Alevilikte
çok kutsaldır ve sadece Muharrem ayında pişirilir ve komşulara dağıtılır. Tunceli, Erzincan yöresinde "Germiya İmamu" (12 İmamların Çorbası) olarak
adlandırılır. Bu konu üzerinde düşünülmeli ve araştırılmalıdır. Çünkü böyle bir
tatlının Umeyye oğulları tarafından imam Hüseyin’in şahadet edilmesinden sonra
yaptıkları katliam üzerini örtmek için halkı yönlendirmek için uyduruk
hadislerle aşura olayın üzerini örtmek istemişler ve başarılıda olmuşlar.
Günümüzde dahi kimse bu kadar olayın nasıl Aşura gününe denk geldiğini
araştırmamış ve sormamıştır
Şii İnancında Aşure Günü
Şii
inancında Aşure Günü'ne, İslam dininin genelinin atfettiği önemin dışında bir
önem verilir. Zira Muharrem ayının onuncu günü peygamberimiz Hz. Muhammed’in torunu olan İmam Hüseyin
Kerbelâ'da şehit edilmiştir. Muharrem ve Sefer ayı ile birlikte iki ayı matem
olarak kabul ederler. İki ay boyunca düğün ve benzeri eğlenceler yapılmaz, bu
matem günlerinde taziye meclisleri düzenlenerek mersiyeler okunur, ihsan
yemekleri verilir. Aslında her ayın onucu günü Aşuradır. İbrani kökenli olan bu
kelime Muharrem ayında yapılan bu canilikten sonra bu facianın diğer bir adı
olarak kabul edilmiş. Şii'likte çeşitli tahıllardan pişirilen, adına da Aşure
denilen yemeği Muharrem ayı nedeniyle yapmazlar. O gün helva yapılıp dağıtılır.
Muharrem Matemi ve Alevilerde Aşure Günü
Alevilerde, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da ki
acısı başta olmak üzere On iki İmamların acılarını anmak ve anlamak için
Muharrem Matemi tutulur. Amaç bu acıları tekrarlamak öç duygularını
tekrarlamamak ya da körüklemek değildir. Muharrem Matemi'nin amacı: Bu türlü
acıların bir daha yaşanmaması için gerekli olan insanlık değerlerini ve Alevi
öğretisini özümsemektir.
Matem, Aşure ile biter
Matem süresince
bıçağa ve kesici aletlere el sürülmez, kurban kesilmez ve et yenmez. Matem
boyunca hiç bir canlıya eziyet edilmez. Kimsenin kalbini kırmamak, dili ile
kimseyi incitmemek, kimse hakkında dedikodu yapmamak ve Matem Orucu'nun temel
ilkesidir. Sağlığı yerinde olanlar oruç tutarlar. Matemden amaç, kendine eziyet
yapmak değil, yapılabilecek kötülüklerin ve katliamların bir daha olmaması için
anmak ve unutmamaktır. Kerbela katliamında hasta olması nedeniyle İmam Zeynel
Abidin'in kurtulması ve Hz. Ali'nin soyunun devam
etmesi nedeniyle de Allah'a
şükredilir. Bu nedenle Muharrem Matemi, Aşure geleneği ile biter. Aşure
sevincin hoşgörünün simgesidir.
12 gün orucun
ardından Aşure Günü yapılır. 12 değişik malzemeden oluşan Aşure tatlısı yenilir
veya evlere dağıtılır.
“Zalim ne kadar güçlü olursa olsun. Asla önünde
eğilmeyin.”
(Mahatma Gandi)
“Kıran alsa da
düş kırıl, fakat eğilme sakın !”
(Tevfik Fikret)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.