Batınilik - Ezoterizm


ORTADOĞUDA BATINILİK (ezoterizm )
VE BUNUN AVRUPAYA ETKİLERİ

"Dilenciden bir şey dilenmek akıl karı değildir. Dünya bir dilencidir. Sen de asıl padişahı unutuyor, dünyadan bir şeyler istiyorsun. ZAVALLI DÜNYA! O da tesiri yüksek bir şarap içmiş de mest olmuş bir yerde duramıyor, dönüp duruyor.''
Hz. Mevlana

Batın; Arapça  ( batn )  karın demektir. İnsan çıplak gözlerle, karın içindeki organları göremez. Ancak bu orada organ olmadığı anlamına gelmemektedir. İşte ‘görünenin ardındaki görünmeyenleri’ yorumlamak kavramına inanç boyutunda ‘batini yorumdur’ diyebiliriz.
Ezoterik; Latince; dışa kapalı demektir.
İçrek; Günümüz Türkçe’sinde bu kavram içrek (dışa kapalı) olarak ifade edilmektedir.

Perslerde ilk Batınilik izleri (Framoosh – Khane)
  Pers dünyasında ( İran ) M.Ö. 250 yılında Aşkani padişahlarının özel tutsaklarının tutulduğu hapishanenin adı.
  İran’da ‘Cadugerhane: Cadılar evi’ , ‘Şeytanhane’, ‘Haneye Faramousha : Unutanların Evi ‘ ve sonunda ‘ Faramuşhane: Unutma Evi ” gibi isimleri gizli Batıni tarikatlara yakıştırılmıştır.

İslamiyet sonrası Ortadoğu da Batıni ( içrek, ezoterik ) örgütleri

İdeolojik direnişçiler:
  İHVANU'S-SAFÂ (Akhavan-El Safa, Ehvanüssefa, İhanussuffa) -1047, Basra.
Düşüncelerini yaymak için "Resailu-İhvanu's-Safâ" adıyla bilinen bir ansiklopedi hazırlamışlardır
  Şoubiye, Mutezile; kendilerini  ehlü'l-adl ve'ttevhîd (adalet ve tevhid ehli) olarak adlandırırlardı.
  Firdevsi;  Pers milliyetçisi, dilinin gücüyle tarihi direniş sergilemiştir. Büyük eseri Şahname’dir.  Sonuçta hiç kimse bu dünyada kendi vücudundan daha büyük yere sahip olamaz.” (Şahname, s. 275.), .  Yeryüzü ancak kılıcın vereceği hükme boyun eğer.”
Bu eserde 30.000 Farsça sözcüğe karşın tek bir Arapça sözcük ( Acem sözcüğü ) kullanılmıştır
Fiilen savaşanlar:
  Ravendiye (Siyah giyenler - Horasan) Emevi halifelerinin dönemine son verdiler (Eba Müslim 13 Şubat 755 Rumi - 13 Şâban 137 Hicri  yılında Harun tarafından öldürüldü)
  Haşim ibni Hekim; (Maghna - maskeli - 779 da öldürüldü) beyaz giyenler, Mazdekiler  hareketinin lideridir.
  Hurremiye (Hurremdinan); Türkmen ve Azeri Türk boylarının Batini İslami yorumu ( Ehli Haklar, Kırmızı giyenler – liderleri Babek’dir. 14.03.838  tarihinde öldürüldü, Azerbaycan ) ile yola çıkıp Arap; Emevi anlayışı ve Abbasi iktidarına karşı düşünce ve eylemle ile direniş  (816 – 837) sergilemişlerdir.

Etkileşim
  Eski Yunan gezginlerinin notlarında İran’ın zanaatkârları ve bilim adamlarının bilgilerini sadece kendi aralarında veya çok yakın olup kendini ispatlayan talebelerine öğrettikleri konusu göze çarpmaktadır.
  Eski Mısır’ın Hermetik ( İsis, Osiris ve Horus  üçlemesi ) inancının ve buna dayanan örgütlerinin öğretileri Yunan kültürünü etkilediği gibi eski İran kültüründe de iz bırakmıştır.
  Eski Yunan ordusu gittiği her yerde beraberinde mimar ve taş ustalarını da taşımaktaydı. Kaybedilen savaşlarda esir düşen bu ustalar (duvarcı ustaları) İran ordusu ve padişahlarına hizmet ettikleri gibi kendi gizli örgütlerinin kuralları ve düzeni hakkında da bilgi verip eski İran’ın gizli örgütlerinin yapılarını etkilemişlerdir.

Sasani Dönemi
  İskender’in Pers İmparatorluğunun istilasından sonra, Mehr tapınakçılığı, Zerdüşt, Mani ve Mazdek inançları  gizli ayinler ve örgütlü misyonerler aracılığıyla zamanın inanç ve düzenine karşı yayılarak kitlelere hitap etmiştir.
  Bu dönemden sonra ise İran’ın kuzey batı bölgelerinde İsa Mesih (Hıristiyan) dinini yaymak üzere örgütlenen gizli guruplar ortaya çıkmaya başladı.
  Bu asırda halen zanaatkârlar ve bilim adamları bilgilerini sadece kendi çırakları, gurupları ve varisleriyle paylaşmakta, gizli toplantılarla eğitimlerine devam etmekteydiler. Bu bilim insanları bilgilerini hizmet ettikleri kral ve yöneticilerle bile paylaşmazlar ve bu konuda saygı görürlermiş.



Karmatiler ve İbni Meymun
  Genaveh şehrinde  870 yılında doğan ve Meymun adında bir din adamının oğlu olan Abdullah Ghaddah Aracani (İbin Meymun Ahvazi) İran’ın İslamiyet sonrası en korkunç gizli sistemini kurdu. Gharamateh (Karmatiler, Kermetiler), İsmailiye, Deysaniye ve Mülahede olarak da bilinen bu örgütün genel adı ise Batıniyedir.
  İbni Maymun için önemli olan hedefe varmaktı ve bu yolda yapılan ve kullanılan her şey mubah kabul edilebilirdi ve her türlü kayıp ve fedakarlık önemsizdi. Yıllar sonra Avrupa’da Machiavelli (Makyavel) (1469 - 1527) isimli ünlü filozof aynı felsefeyi savunacaktı.

Batiniler
  İbni Meymun Genaveh’den Behbahan, daha sonra Bahreyn, Şam ve sonunda Tunus’a gitti. Batıniler, 873 yılında organize ve güçlü bir örgüt halini aldılar.
  Ferec Bin Osman 874 yılında ilk devletlerini ( Gharmat-Karmat -Kermet ) isimli misyonerleri önderliğinde ve Karmatiler adıyla Fars Körfezinin güneyinde kurdular ve bu devlet 150 yıl varlığını Arabistan (929 yılında Hacerülesved’in çalınması), Suriye ve Irak’ta sürdürdü.           
  Ebu Abdullah Şii, Afrika’ya giderek Barbar’ları birleştirdi ve düzenli bir ordu oluşturdu. Kuzey Afrika hakimi olan Beni Aghlab’i yendi ve Abu Muhammed Abidillah’ı 809 yılında halife ilan ederek Fatimi Hanedanını kurdu.
  Mısır’ı fetheden İsmaililer Kahire kentini kurdu ve halifelik merkezini Tunus’tan Kahire’ye taşıdı. Burada meşhur Dar-ül Hekeme akademisini kurdular.
  Batıniye 873 yılında artık güçlü ve sistemli bir örgüt olduğundan Mani ve Mazdek gibi İslam öncesi örgütlerin gizli üye alma ve sınama tekniklerini kullanırlardı.
  Batıniyede 8 derece mevcuttu. En yüksek derecenin adı  “ Dağın şeyhi – Farsça Kohbod” idi.
  En yüksek derecedekilerin toplandığı yer, dağın kalbinde kazınmış üçgen şeklinde bir mabetti.
  Toplantılar sadece geceleri oluyordu. Toplantı sırasında ÜÇ MUM yakılıyordu ve yabancıların mabede girmemesi için dış koruyucular nöbet tutuyordu.
  Batınilerin normal derecelerde toplandıkları yerin adı ‘ALİ’NİN MEYDANI’ idi ve meydana girerken tüm Batıniler önlerine beyaz bir deri önlük (Saravil) takıyorlardı. 



Hasan Sabah
  İran asıllı Hasan Sabbah önceleri Şii mezhebinden olup 1071 yılında İbni Meymun felsefesiyle tanıştı. Daha sonra ‘Dai ( dua eden, duacı)’ sıfatını alan Hasan, İsmaililer örgütünü İbni Meymun’un öğretileri doğrultusunda kuran kişi olarak tarihe geçecektir.
  Hasan 1076 yılında Mısır’a giderek Batınilik eğitimini aldıktan sonra İsmailiye örgütünü kurmak üzere 1080 yılında İran’a döndü. Örgüt giderek güçlendi ve ister para, ister mantık ve sevgi ve ister zor kullanarak Aralık 1090 yılında örgüt Alamut Kalesi’ne yerleşti.
  İsmailiye örgütü Mısır’dan Horasan’a kadar çok geniş bir bölgeyi etkiledi. Hasan 1124 yılında öldü ancak İsmailiye Moğolların istilasına kadar bölgeyi etkilemeye devam etti.

İsmaililer
İsmaililere göre ideal toplumun tanımı:
  Tabakalar ortadan kalkacak, cinsiyet, din, ırk ve milliyet önemini kaybedecek. Dogmalar kaybolacak ve savaşın kökü kurutulacak. İnsan ırkı tek bir aile haline gelecek ve toplumun bireylerini birleştiren unsurlar sevgi, dürüstlük, çalışmak ve bilim olacak.
  Bu felsefe İslam öncesi Sasaniler döneminden kalma yazıtlarda Mazdek dinancının temel öğretilerine benzerlik göstermektedir.
  Melikşah ile ilişki
  Nizamulmülk ve oğullarının terörü
  Haşhaşiler – Batı dillerinde; assassins ( asassination – katliamcılar )!!!
     Farsça; Khashkhashiyoon: Eczacılar.

İhvanu Safa ( Ihvan-u Suffa )
  Kuruluşu 1047 - 1048 yılları arasında zamanın bilim ve felsefe yuvası olan Basra şehri olarak bildirilmekte, İskenderiye okulundan etkilenmiş bilim adamlarının bir araya gelmesiyle ortaya çıktı.
  Ebu Süleyman Mihricani Ebulhasan Zencani, Ebu Mahşer Belhi, Zeydibni Ruf.
  Mazdeki tarz liberal düşünceler ve o asırda hiç görülmemiş bir hoşgörüyü savunurlardı.
  Şii toplumlar tarafından daha çok kabul gördüler ve İsmailiye ve Batıniye ile olan ideolojik benzerlikleri inkar edilemez.
Resail  (bildiri, mektup):
        İçeriği: “İnanç kardeşlerimizin, bilimlerden hiç birine düşman olmamaları, hiçbir kitabı hor görmemeleri, mezheplerden hiçbirine önyargı ile bakıp bağnazlığa düşmemeleri gerekir. Zira bizim görüş ve inancımız bütün mezhepleri kapsar ve bütün bilimleri kuşatır.”
Ayyarlar örgütü
  Abbasi hanedanının 1135-1144 yılları arasındaki dönemde İran’da 9 yıl boyunca mücadele (terörist faaliyetler) gösteren, Ayyarlar adı altında gizli ve sistemli bir örgüt ortaya çıktı.
  Zerdüştlük kökleri olan ve temel felsefeleri korku, güç ve terör kullanarak dönemin Arap hakimiyetine son vermek olan Ayyarların bir çok kural ve düzeni günümüz gizli kurumlarına ile benzerlikler göstermektedir.
  Ayyarlar örgüte alınmakla pantolon giymeye başlarlardı ki bu giyim tarzı at süren ve savaşçı özelliği olan İranlıları, zamanın Arap giyimini tercih edenlerden ayırt ediyordu.
  ‘İşlemeli Apron’ Ayyarların kıyafetlerinin değişmez parçasıydı.
  Örgüte alındıktan sonra beyaz ve işlemeli bir önlük takmaya başlıyorlardı
  Örgüte giriş töreninde Ayyar adayı örgüt üyeleri tarafından giydirilirdi.
  Toplantılarda hep beraber az tuz katılmış su içerlerdi.
  Sert davranış tarzlarına karşın şeref, namus ve aile kavramlarına çok önem verirlerdi.
  Örgüt tarafından verilen görevi yerine getirmeyen Ayyar, kendi toplum tarafından kesin olarak dışlanırdı. 
  Ciddi söz ve yeminlerle gizliliği korurlardı.
  Söylemleri ‘Hürriyet – Musavat ( Özgürlük-Eşitlik )’ ikilisi idi.
  Aralarındaki sorunlar devlet mahkemeleri yerine kendi örgütlerine ait mahkemelerde çözümlenirdi.

Fetiler ( Fütüvvet - Futuvvat ) örgütü
  Sıklıkla Ayyarlar ile aynı örgüt sanılan ancak farklı tarz ve düşüncelere sahip olan fetiler adı altında 1180 - 1235 yılları arasında  bir örgüt İran’da faaliyet gösterdi.
  Görünüşte Müslüman olan ancak Zerdüştlük ve Manilik kökleri olan bu gurup da zor ve terör kullanarak dönemin Arap hakimiyetine karşı koymaya çalıştı.
  Ayyarlardan önemli farkları, Fetilerin zor kullanarak ciddi servetler elde etmeleriydi, ancak Fetiler bu paraları fakirlere (bir tür Robin Hood) dağıtmaktaydı.
  Feti gurupları belli kurallarla idare edilip çalışmalarını devam ettirseler de değişik bölgelerdeki gurupların arasındaki bağlar ve düzen hiçbir zaman çok sistematik ve güçlü olmadı.

  Fetilerde 3 derece (OĞUL, BABA ve DEDE) vardı ancak tüm üyeler birbirlerini ‘Refik ( Arapça; dost, arkadaş, yoldaş ) olarak adlandırırlardı ki eski Farsça’da dost değil kardeş anlamına gelmekteydi.
  Başvuru, sınavlar ve kabul edilme törenleri 2300 yıl önce Tisfun şehrinde Sasani padişahlarının adam seçme seremonilerine benzerlik gösteriyordu.
  Fetilerin İslam tarihindeki en sevdikleri şahsiyet, ‘ Salman Farsi ‘ adında Medain kentinden gelen ve Hz Muhammed’in en yakın savaşçılarından biriydi.
  Fetiler 1225 yılında örgütünün büyük lideri olarak zamanın halifesi olan El Nasırıddin seçildi. Bundan sonra Fetiler zorla servet kazanan, eğlence peşine düşen ve kendi aralarında küçük savaşlar çıkaran serseriler guruplarına dönüştü.

Fetiler – Ahiler
  Fetiler önceleri daha alt tabakalardaki insanların oluşturduğu bir örgüt iken zamanla bilim adamları ve aydınlar bu örgüte girerek kontrolü ele aldılar.
  Fetiler  14.-16. yüzyıllar arasında İran’da mesleki bir örgüt haline geldiler, itibarları arttı ve yazılı tarihleri şekillenmeye başladı.
  Moğolların İran’ı istilası sırasında baş düşman kabul edilen Fetiler ciddi bir şekilde ezilip dağılsalar da varlıklarını Moğollardan sonra da sürdürdüler ve tarihleri hakkında kitap ve yazıları halen mevcuttur.
  Bu dönemde batıya ve Anadolu’ya göç eden Fetiler bu topraklarda Azerilerin deyimiyle Akhiyet veya Ahiler olarak isim değiştirdiler.

Fetiler ve Avrupa
  Fetiler ve Ahiler finansal olarak güçlü meslek örgütleri haline geldikten sonra dönemin halifeleri hem haçlı savaşlarına hazırlık amacıyla onların parasına hem de asker bulabilmek için Fetilerin toplumdaki nüfuzuna ihtiyaç duymaya başladılar.
  Fetilerin Avrupa ülkelerine birçok yolculuk yaptığı, Latince ve Eski Yunan felsefesini öğrendiği ve hatta kiliselere girip keşiş derecesine kadar yükselerek bilgi topladığına dair bilgiler mevcuttur.
  Bir meslek örgütünün güçlü sosyal ilişkiler göstermesi ve tarihin gidişatını değiştirmesi bağlamında önemli etken oldular.

  Anadolu’daki Ahilik ve Ahi Evren daha önceki bir yazımda  detaylı olarak işlenmişti.

Tapınak Şövalyeleri ve İsmaililer
  Tapınak Şövalyeleri 1118 yılında kurulduğu tahmin edilir. II. Baldwin tarafından 1128 yılında resmi bir örgüt olarak tanındılar.  Tarihi süreçte 1310 -1314 yılları arasında ortadan kaldırıldılar.
  Bu yıllarda güçlü ve geniş tabanlı örgütler olarak Suriye ve Filistin’de faaliyet gösteren tapınak Şövalyeleri kaçınılmaz bir şekilde Batıniler ve İsmaililer ile ilişki kurmaya başladılar.
  Belki de Mazdek inançlarıyla başlayan ve İsmaililere kadar gelen özgür düşünce ve dogma karşıtlığı felsefesi, aslen din adamı olan bu savaşçıları kendine cezb edip kilise karşıtı bir örgüt haline gelmelerine neden oldu.
  O zamana kadar gizli bir tarafı olmayan tapınakçılar, doğu gizli örgütlerinin düzenlerine uyan Batıni (ezoterik) bir sisteme dönüştü.
  Haçlı savaşlarının kızıştığı dönemlerde iki örgüt arasındaki ilişkiler o kadar bilinir hale geldi ki Avrupa’da bazı yenilgilerin Tampliyelerin savaşı Müslümanlara teslim etmesi sonucu olduğunu iddia edenler oldu.
  Tapınakçıların bir çok ateşli İsmaili muhalifi fedailerin zehirli bıçaklarının darbesiyle öldürüldü.
  İsmaililer beyaz giyerlerdi ve derecelerine göre kırmızı kemer, şapka ve çizmeye sahip olurlardı.
  Önceleri basit keşiş kıyafeti giyen Tapınak Şövalyeleri sistemli bir örgüt halini alıp doğu ve özellikle İsmaililerle yakın ilişkiler kurduktan sonra beyaz ve kırmızı renklerini seçtiler.

Gül - Haçlar ( Rosekreuzen) örgütü
  Dağılan Tampliyeler Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde toplanıp bir çok gizli gurup ve örgüt kurmaya çalıştılar. Bunlardan biri de Bavyera’da kurulan Gül-Haç örgütüdür.
  Kendi inanışlarına göre cemiyetin babası olan Mc. R.A. Christian Rosenkreutz 1378 yılında doğdu ve 16 yaşındayken doğuya doğru yolculuğuna başladı. Kıbrıs yoluyla Şam’a gitti ve orada doğunun filozof ve bilim adamları tarafından kabul edilerek eğitildi. Matematik ve tıp konusunda eğitim alan Rosenkreutz, bu dönemde doğunun gizli örgütleriyle tanışma fırsatı buldu. Daha sonra İspanya üzerinden Avrupa’ya dönerek bilimin desteğiyle (simya) krallıklara faydalı olabileceğini iddia etti.

Die Rosekreuzer
Örgütün çalışma prensipleri 6 maddede özetlenebilirdi:
1- Üyelerin birinci hedefi ‘hastaların bedava tedavisi’ olmalı
2- Üyeler kendi bölgelerinin kıyafetini kullanmalı
3- Her yılın “S” gününde Kutsal Ruh Evi’nde liderlerin toplanması şarttır. Gelemeyenler önceden mazeret bildirmelidirler.
4- Her lider, ölmeden önce kendi yerine geçecek bilim adamının adını duyurmalıdır.
5- Örgütün amblemi “R.K” dır.
6- Örgüt gizli faaliyetlerini en az 100 yıl sürdürmelidir.
Bu ilkeler Mazdek ve Batıni yöntemlerini andırıyordu


Bavyera Işığı ( Der Ilimunateorden)
Bavyera’da 1776 yılında kurulan ve 1787 yılında zamanın Bavyera dükü tarafından kapatılmasına karar verildikten sonra çalışmalarını gizli bir şekilde yürüten örgüt, Johann Adam Weishaupt ( 6 Şubat 1748 tarihinde günümüz Almanya'sında Bavyera Eyaleti sınırları içinde yer alan Ingolstadt şehrinde doğdu. Katolik din eğitimi aldı, din adamı ve hukuk-Katolik hukuku - konusunda profesör oldu. Illuminati gizli topluluğunu 1 Mayıs 1776 tarihinde kurdu. Yerel otorite tarafından etkinlikleri yasaklanarak 1784 yılında Bavyera eyaletinden kovuldu. Thuringia ( Thüringen ) Eyaleti'nin Gotha şehrinde 18 Kasım 1830 tarihinde öldü ) isimli bilim adamı tarafından kuruldu.
  Bir görüşe göre Weishaupt, yakın dostu olan ve senelerce İran, Mısır ve Suriye’de yaşamış, ‘Geyd / Gid’ adında bir tüccardan Batınilerin çalışma düzenleri konusunda detaylı bilgiler edindi.
  Der Iluminatenorden örgütü, sistem ve çalışma prensipleri açısından İbni Meymun’un prensiplerini andırır bir düzende çalışıyordu.
  Bavyera bölgesinde faaliyet gösteren Masonik Theodor locasının, iç sorunları yüzünden itibar kaybetmesi nedeniyle 1776 yılında yeni bir örgüt kurma fikri ortaya çıktı ve bu örgüt daha sora İlluminati adını aldı. Örgütün kurucusu olan Weishauptt ise bir görüşe göre bir yıl sonra Grand Orient’e bağlı bir locada aydınlandı.

Batını gruplar arasındaki benzerlikler
1- Çoğunluğu Batıni ( Ezoterik ) olup yeni üye girişi sıkı kurallara bağlıdır.
2- Dini inanışları ve ritüelleri dogmatik ( katı kuralları olan ) olan grupların hedefindedir.
3- Birbirlerini kardeş diye çağırırlar.
4- Üyeler aidat ödemek veya katkı yapmak durumundadırlar.
5- Bilgiler dereceler sistemi içerisinde verilir. Ayinler gizli yerlerde yapılır.
6- Simgesel dil, simge ve alegoriler kullanılır.
7- Dereceler, adlandırmalar, sınavlar ve yükselmeler benzerdir. 
8- Özel giyim tarzı ve aksesuarlar her mevcuttur.
9- Sadece bir belli konumda ve derecede olanlar yeni bir üye önerebilir.
10- Sır tutmak çok önemlidir.
11- Giriş seremonisinde ciddi benzerlikler ve tiyatral ayinler mevcut.
12- Önceki hayattan kurtuluş (ölüm) ve yeni hayata tekrar doğmak (reenkarnasyon) gibi kavramlar kullanılmaktadır.

Bektaşilik
  Hacı Bektaş-i Veli; Nişabur kentinde doğdu, Meşhed kentinde bir din adamı olarak yetişti ve Horasan’dan Anadolu’ya göç etti (ölümü:1338). Anadolu Aleviliği dışında Mehriler, Ali Allahlılar ( Ehli Haklar) ve Fetileri etkileyerek Bektaşilik İslami inanç yorumunun ve eyleminin oluşmasında en büyük rolü oynadı.
  Hacı Bektaş, II.Osmanlı Sultanı Orhan’ın döneminde Yeniçerileri (Azeri dilinde ‘Yengi Çerik’ olarak adlandırılan bu savaşçıların adı, bugün Farsça’da partizan anlamına gelen Çerik sözcüğünün kaynağıdır.)  Müslümanlığı kabullerinde en önemli role sahiptir.
  Zamanla askeri ve siyasi güce sahip olan Bektaşiler birkaç yüzyıl süresince Osmanlı’nın devlet ve siyaset düzenini doğrudan etkiledi. 1826 yılında II. Mahmut’un fermanıyla yeniçerilerin katliamı ve Bektaşi dergâhlarının kapatılmasından sonra Bektaşilerin siyasal ve sosyal gücü gerilemeye başladı.
  Ortadoğu, Balkanlar Anadolu ve özellikle Arnavutluk’ta halen önemli Bektaşi inanç taraftarları mevcuttur. Bu konu ayrı bir yazı olarak Bektaşilik başlığı altında uzun uzadıya işlenecektir.

Ayrıca bu düşünce, inanç, yorum ve hareketlerin, Anadolu’da etkiledikleri Babailer, Celali’ler, Bedreddiniler (Şeyh Bedreddin hareketi) ayrı, ayrı başlıklar altında incelenecek ve sıra ile bilgilerinize sunulacaktır.

Sözümü Nedim’in iki beyiti ile tatlandırarak noktalıyorum.

“… Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedim.
Bir peri suret görünmüş bir hayal olmuş sana

“Ayağın sakınarak basma, aman sultânım.
 Dökülen mey, kırılan şîşe-i rindân olsun!”
 NEDİM

Kaynakçalar:
  Ezoterizm ve Batınilik Tarihi – Melih Ülkü Akat (2007)
  Ezoterik Ekoller; Cihangir Gener
  Sunum; S. Babek Tabandeh
  Büyük Kuruş’tan Büyük Daryuş’a – Behnam Mohammadpanah (2008)
  İran’da Faramoosh-Khaneh ve Framasoneri (1. cilt)– İsmail Rain (1978)
  Framason – Mohammad Rıza Laricani ( 1979)
  Ruzegaran, İran Tarihi – Dr. Abdülhüseyin Zarrinkub (2000)
  İsmailiye – Dr. Mehdi Musaddık (2003)
  The Religion & Culture of Ancient Iran – Hashem Rezi (2005)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...