Babil Uygarlığı


BABİL UYGARLIĞI
Babil, Babil’lilerindir.”
“Ağaçların bir ülkenin zenginliği olduğunu bilmiyor musun? “
“En iyi sistemler kötü idareciler olduğu zamanda da işlemez. En kötü sistemler bile iyi idareciler olduğu zaman iyi işler."
“ Tanrılar, erkeklerin balıkta geçirdiği zamanı ömründen saymaz.”
(Babil Atasözleri)
Babil, Mezopotamya'da, adını aldığı Babil kenti etrafında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan eski bir uygarlıktır.
Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır.(1)                                      Kuzey Babil Devleti ise, Şırnak ilinin İdil ilçesi güneyinde Babil köyünde kurulmuştur.
Babil dili
Babil halkının büyük bir kısmı Sami ırkındandırlar.
Sâmî dilleri, Sâmî kavimlerin konuştukları dillerdir. Bunlara Doğu dilleri adı da verilir. Bu dilin Hz. Nuh’un oğlu Sam’a izafeten verildiği ve aşağıda adı geçen dillerin bu dil grubunun mensubu olduğu genel kabul görür.
Sâmî dil ailesinin içerisine şu üst  dilleri sıralayabiliriz.;
I. Aramca, ( ana dil kaynağı olarak kabul görür)
II. Akad dili,
III. Kenan dili,
IV. Arapça,
V. Babil dili,
VI. Elam dili,
VII. Fenike dili
VIII. Habeş dili,
IX. İbranice,
X. Süryanice ( Asur dili) üst dil ailesinin oluşturduğu üst dillerdir. (6)

Şehrin olağandışı niteliği her şeyden önce adının kökeninde yatıyor. Çivi yazılarında Akad dilinde ya da İÖ II. yüzyılda ölmüş olan ve her daim asaletle kültürün dili olan ve özellikle saygın yerleri anlatmak için kullanılan Babilu (Babilli) kelimesi vardır. Tanrıların kapısı ya da Tanrın Kapısı anlamına gelen Babili/ilani Eski Mezopotamya da hak, kraliyet sarayının kapısında ya da esas tanrının mabedinde yerini bulurdu. Dolayısıyla, Babil sözcüğü tanrısal yargının gerçekleştirildiği veya tanrının varlığının bulunduğu yer anlamına gelmesi olasılıklar arasındadır. Bu da Babil’in ününü ve onun insansal-tanrısal yönetimin yegane merkezi olarak siyasi ve dini başkent olarak rolünü açıklar.

Yazı Mezopotamya’da bir kayıt tutma yöntemi olarak bulunmuş, bilinen en eski metinler hayvan ve tarım aleti listeleridir. Çoğu belgelerde olduğu gibi bunlarda kilden yapılmış ve yazı, ıslak tablet üzerine bir kamış veya tahta kalemle yazılmıştır. Kil kurutulduğu ve özellikle istenerek veya kazayla ateşe verildiği zaman bozulmayan bir doğaya sahip olduğu için günümüze çok sayıda belge ulaşmıştır.
Coğrafi anlamda Babil ülkesi eski Mezopotamya’nın (bugün ki Irak’ın) güneyini tanımlamak için kullanılır ve kabaca, kuzeyde Bağdat’tan, güneyde Basra Körfezi’ne kadar olan bölgeyi kaplar.
Babil’de İ.Ö 1894’te bir Amori hanedanı kuruldu ve bu sülaleyle birlikte kentin kazandığı üstünlük politik olmasa da psikolojik olarak 2000 yıl boyunca korundu. Birinci sülalenin kurucusu Sumu-abum’dur.
Sumu-abum hükümdarlığına büyük bir kent duvarı yaparak başlamış fakat tamamlayamamıştır.
Hammurabi (İ.Ö.1792-1750) tahta geçtiğinde Babil hala ufak ve önemsiz bir devletti. Babil onun egemenliğinin ancak ikinci yarısında büyük bir güç haline gelmişti.
Hammurabi mektuplarının çoğu adalet sistemiyle ilgilidir. Babil’de hukuk, Eski Babil’ce yazılan, bu upuzun ve tutarlı yazıt 2,25 yüksekliğinde bazalt bir dikme taşa 49 sütun halinde kazınmıştır. Metin üç parçadan oluşmaktadır. Önsöz, sonsöz ve modern uzmanlar tarafından 282 yasaya ayrılan uzun bir orta kısımdır. Yasa maddeleri mülkiyet tasarrufu ile ticaret hukukunun bazı alanları ağırlıkta olmak üzere çok değişik konuları kapsar. Eğer şöyle olursa o zaman şu ceza verilir biçiminde her biri şart kipinde tümcelerle yazılmıştır. “Hammurabi Yasaları” değil ama diğer mişarum olarak bilinen yürürlükteki yasal hükümler kesinlikle kanun kuvveti taşımaktaydı.
Mişarun olarak bilinen bu yasalar toplumsal ve ekonomik dertlere çare bulan anıtların üzerine kazınmayıp sözel olarak açıklanan kısa vadeli önlemlerdi.
Babilin siyasi alanda genişlemesi zaman, zaman başarısızlıklarla gölgelendi. Şehir defalarca kuşatıldı, işgal ve tahrip edildi. Anadolu’dan İ.Ö. 16.yüzyılın ilk yarısın da gelen Büyük Hitit Kralı I. Murşili şehri yağmalayıp Marduk’un heykelini rehin olarak aldı.

Daha sonra Babil’de hüküm sürdüğü düşünülen Kassitler’dir. Kassit hanedanlığına ait bir hükümdar Marduk’un heykelini Babil’e 24 yıl sonra geri getirdi. Babil kraliyet listesine göre bunu izleyen 576 yıl 9 ay boyunca 36 Kassit prensi Babil’de hüküm sürdü.

İlk Babil kralları

Babil uygarlığını, dinini ve dilini benimsediler. Bu dönemde Mısır’la iyi ilişkiler kuruldu. Mısır tarafından finanse edilen büyük inşaat programları başlatıldı. Mısır ve Babil aileleri arasında evlilikler olmuş krallar birbirlerine Kardeşim demeye başlamışlardı.
Bu anlamda Babil kültürünün Antik Mısır’dan büyük anlamda etkilenmiş olduğu söylenebilir.

Kassit sanatı heykelciklerindeki gerçekçilikle dikkat çeker.
Bazı Kassit katmanlarına erişilmiş ve iyi inşa edilmiş evler, mezarlar ve fayanstan nesneler bulunmuştur.
Hiç kuşku yok ki Kassit Mezopotamya’sının en özel nesnesi sınır taşları’dır.
Son Kassit kralının ölümüyle birlikte Babil uzun süren bir politik istikrarsızlık yaşadı. Önemsiz altı sülale tarafından yönetildi. “ Babil, Babil’lilerindir.” ilkesi sonraki birkaç yıla damgasını vurmuş. Babil’in yerlileri sahneye hakim olmuşlardır. Bu yerli sülalelerden ilki II. İsin hanedanlığı’na mensup Nabukadnezar’dır. Nabukadnezar Marduk heykelini geri getirdi ve bu zaferle Marduk tanrıların tanrısı kabul edildi. Nabukadnezar’de halkın kahraman haline geldi. Fakat Batı’da tam anlamıyla sindirilememiş olan Asur, Arami ve Keldani devamlı olarak çıkardıkları sorunlar yüzünden geçici hanedanlıklar birbirini kovaladı. Erra destanı olarak bilinen eserin bu dönemde meydana gelen akın ve yakıp yıkmalardan esinlendiği sanılmaktadır.

Kaldeli’li Nabonassar (Nabu-nasır) 747 de başa geçmesiyle Babil tarihinde yeni bir çağ başlamış oldu. Bu dönemde Babil günlükleri, aylık astronomik gözlemler, hava durumu, eşya fiyatlarında ki iniş - çıkışlar ve nehir alçalıp yükselmeleri gibi konuları da kapsıyordu.

Böylesi yazıtlar Roma Cumhuriyeti Başrahip Tablolarıyla koşutluk gösterir. Roma listeleri beyazlatılmış tahta üzerine yazılırdı ve Babil ülkesi’ndeki bazı yazıtlar da muhtemelen balmumu kaplı tahtalar üzerine yazılmıştır.

Asur’lu II. Sargon Babil’i 710 yılında tekrar ele geçirerek tahta kaldığı süre zarfında şehirdeki tapınakları ve duvarları yeniden inşa ettirdi. Filistin ve Mısır kapılarına kadar süren seferler düzenledi. Mısır’a ilk kez yenildi ve haraç ödemek zorunda kaldı. Kuzey sınırında bir çatışma 705’de öldü. Oğlu Sinnaherib (Sanherib 704-681) iki krallığı miras aldı ama Babil ülkesi sorunu çözülemeden kaldı Sinnaherib (sanherib) 689’da Babil tahtına oturttuğu küçük oğlunun öldürülmesi üzerine şehri yakıp talan etti. Molozları Fırat’a döküldü. Yapay olarak bir sel yaratıldı ve kentin temelleri bile yok edildi. Marduk heykeli Asur ülkesine götürüldü.
Sinnaherib (Sanherib) Babil’i terk ederek veliaht prens olan oğlunu bıraktı. Oğlu Babil’de evlenmişti. Bundan dolayı tahta çıkınca Babil olaylarına daha sıcak baktı ve Babil’le barış imzaladı.

 Babil’in yeniden inşası için bol keseden kaynak ayırdı.

Asur imparatorluğu İÖ 627 yılında dağıldı ve böylece Babil yeniden bölgede etkin güç haline geldi. Böylece Nabopolassar tarafından kurulacak yeni imparatorluğuna zemin hazırladı. İmparatorluk yüz yıldan daha kısa sürdü, fakat medeniyet (İ.Ö. 626-539) doruk noktasına ulaştı. Asur kralının 610’da sığındığı Harran şehrinin alınması Babil hükümdarına Yakındoğu ve Akdeniz kıyısının ve daha sonra da Mısır’ın yolunu açtı.

Babil’de başkentini güzelleştirmek ve savunmasını kuvvetlendirmek adına büyük inşaat işine girişti. Mısır’a düzenlenen ve başarı kazanılan bir sefer sırasında Nabopolassar’ın ölümü üzerine Nabukadnezar ve bir iki yandaşı tahta hakim olmak üzere apar topar Babil’e döndüler ve Böylece Babil tarihinin en ünlü hükümdarlığı başlamış oldu.

Nabukadnezar olağanüstü yetenekli bir devlet adamı ve general, aynı zamanda tutkulu ve imgelemi geniş bir inşaatçıydı. Tahta çıktıktan sonra Suriye’ye uzun, uzun seferler düzenledi. Amacı güç gösterisi ve haraç toplamaktı. Bu dönemde Yahuda kralı isteyerek boyun eğdi. İlerleyen yıllarda Filistin’de canlanan Mısır çalışmaları Yahuda kralının taraf değiştirmesine sebep oldu. Bunun üzerine Nabukadnezar ordularını batıya gönderdi. Mısır’ın küçük kentlerini kuşattıktan sonra Kudüs’ü kuşattılar. On sekiz ay süren kuşatma sonunda kent kıtlıktan kırılırken Kudüs yağma edildi, duvarları yıkıldı, Süleyman tapınağı’da dahil olmak üzere bütün tapınak ve saraylar yakılarak yerle bir edildi. Babil karşıtı liderler idam edildi ve geri kalan nüfusun büyük bir kısmı Babil’e sürüldü.

Babil’de İ.Ö. 539 yılında yeni yıl şenlikleri çok uzun sürmüş bol miktarda şarap dağıtılmıştı. Fakat bu sırada Pers’ler Babil üzerine yürümeye başlamışlardı. Persler hiçbir direnmeyle karşılaşmadan İ.Ö.539 yılında Babil’e girdiler. Yaklaşık 60 yıl süren krallık dönemin de ülkeyi çok iyi idare edemediler.

İskender İ.Ö. 331’de Mısır’da dahil olmak üzere bütün doğu Akdeniz’i ele geçirdikten sonra Pers’lerin üzerine yürüdü. İki ordu Asur başkentinin yakınlarında bir yerlerde karşılaştılar. Savaşı İskender kazandı. Büyük İskender Babil’e muzaffer bir komutan olarak girdi. Yeni kral Babil’i Doğunun başkenti yapmak niyetindeydi. Marduk’un tapınağını ve çok katlı kulesini yeniden yaptırmak istedi. Molozların temizlenmesi için on bin işçinin çalıştığı söylenir. Arap seferine 32 yaşındayken çıkmaya hazırlanırken öldü.

O sıralarda Babil’den birçok hükümdar geldi geçti ve kent sürekli hasar gördü. Sonunda Part egemenliği kuruldu. Ama onlarda pek kalıcı olamadılar. Bir grup tüccar MS.24 dolaylarında orada bir koloni kurup yaşamışlar bir süre sonra nehrin öteki yanına taşınmışlar. Bu hareketle Babil tamamen terk edilmiş gibidir.

Kentin etrafı iki ayrı savunma duvarlarıyla çevrilidir. Birçok kule içeren, pişmiş topraktan yapılmış üç kademeli bir duvarın çevrelediği bu alan Fırat’ın kıyılarında, kuzeyden güney doğru beş kilometre uzunluğundaydı ve doğudan batıya bir o kadar uzanıyordu.
Dünyanın oluşumundan bu yana gerek ülkelerin gerekse de insanların kendilerini dış dünyadan ve diğer insanlardan koruma gereksinimi duymuş olduklarını anlıyoruz.

Saraylar: Nabukadnezar döneminin başlıca sarayları güney, kuzey ve Yazlık olarak adlandırılırdı. Yazlık denmesinin nedeni bugün de Doğu evlerini soğutmak için kullanılan dikey havalandırma bacası gövdelerinin bulunmasıdır. Babil’in ana sarayı Güney sarayıdır. Bu saray da özel daire ve süitlerle çevrili beş büyük avlu vardı. Avludan bir görüntü ayrıca kuzey saray yani büyük sarayda müze olarak kullanılan zenginliğe atıfta bulanan genişçe bir alan bulunurdu. Bu alanda Hititlerce yapıldığı düşünen adamı yere yatmış bir aslan canlandıran ve Anadolu seferlerinden getirilmiş olması olası dev bir heykel bulunurdu. Bundan başka birçok sanat eseri, heykeller, dikilitaş ve değerli eşya hükümdarlar tarafından bu alanda muhafaza edilmişti.

Tören yolu ve İştar kapısı: İç kent, nehre neredeyse paralel uzanıp kent duvarlarındaki büyük bronz kapılara kadar devam eden dik açılı yollarıyla çok güzel planlanmıştı. Sayısız tapınak, sokak ve semt adının yanı sıra sekiz kapı adı sayılır. Sokakların en ünlüsü Tören Yolu idi. Düşman hiç geçmeyecek anlamında olan Aibur-şabu olarak bilinen bu yoldan -Yeni Yıl Şenliği - sırasında tanrı heykelleri taşınırdı.

Tapınaklar: Kente tören yolundan girildiğinde solda Güney sarayın karşısında Ninmah’ın tapınağı yer alır. Ama kuşkusuz Babil’in en önemli tapınağı kent tanrısı Marduk’un evi olan Esagila’dır. Ünlülükte Asma Bahçelerden sonra gelen anıt basamaklı kuledir.

Özel Evler: Kazılarda özellikle Merkes olarak bilinen kesimde bazı özel evler de ortaya çıkarılmıştır. Bu evlerde hem günlük hem de süs amaçlı birçok nesne ele geçirilmiştir.

Asma Bahçeler: Babil kralı Nebukadnezar asma bahçeleri güzel karısı Semiramis için yaptırmıştı. Çünkü Semiramis sulak, yeşil ve serin yerlerden geliyordu. Çölde sıcaktan sıkılıyordu. Kral Nebukadnezar eşi Semiramis serinlesin sevinsin diye bu bahçeleri yaptırmıştır. Asma bahçeleri toprak ve saman karışımı kerpiçten yapılmış gelişmiş mimarileri muhteşem kılıyordu. 
Birçok farklı seviyede kurulmuş sütunlar, direkler ve tonozlar üzerinde yükseliyordu. Asma bahçelerin düzenli bir biçimde su temin eden çok gelişmiş bir sulama sistemi vardı. Strabon, Sicilyalı Diodoros ve Bizanslı Philon düzenli bir biçimde su temin eden çok gelişmiş bir sulama sisteminden hayranlıkla bahsediyorlar.
Coğrafyacı Strabo'nun I. yüzyıldaki tanımına göre:
"Bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat Nehri'nden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu"
Suyun kaynağı Fırat idi. .Su, çarkların sulanması yöntemiyle yukarı taşınıp sonra da alt taraflarına doğru merdiven şeklinde dizilmiş teraslar üzeriden akıyor olsa gerekti. Halen günümüzde de birçok yapıda kullanılan ve okullarda öğretilen bileşik kaplar kanunu gibi muhtemelen. Bu bahçelerin yüksekliği yirmi beş metre civarındaydı. Babil’li astronom Bel-usur onları sarayın içine, Sicilyalı Diodoros saraylara ve nehre yakın bir yere, Anadolu’da yaşamış ünlü coğrafyacı Strabon Fırat’ın kıyısına ve Romalı tarihçi Quintis Curtius kalelerin tepesine yerleştiriyordu. Bu metinler bahçelerin yerini belirlemeye yönelik arkeolojik çalışmalara yön vermiş ve onları çizmeye deneyen modern çağ sanatçılarına örnek teşkil etmiştir.

Asma bahçeleri saraylar semtinde aramak gerekir. Yeni sarayının inşası sırasında Nabukadnezar büyük teraslar yaptırdığından bahseder. Bu tasvir efsane Asma Bahçeleriyle uyuşabilir. Bunların yüksekliği yaklaşık yirmi üç metreydi.

Babil kraliyet sarayının bahçeleri her şeyden önce biraz gölge sağlayıp ferahlık elde etme ve kraliyet ailesine çiçekler, meyve ağaçları, ağaçlar ve süs çalılarının ortasında lüks ve dinlendirici bir ortam sağlama görevini görüyordu. Hiç şüphesiz duvarların ve terasların üzerinde bir yerde bulunuyorlardı ve yarattıkları yeşil alan uzaklardan görülebiliyordu.

İnsanların 2000 yıl öncesinde dahi taş yığınlarının arasından sıyrılıp toprağa dönme arzusunu görebilmekteyiz.

Eğitim ve Edebiyat: ROMA, Roma olmadan önce, UR vardı. URUK vardı. BABİL vardı. HİTİT’in başkenti HATTUŞA vardı. Orta-Doğuda büyüyen ve çoğalan kentlerle beraber, inançlar, dinler, bilim ve ilim de gelişti. Dünyaya ışık saçan BABİL OKULU kuruldu. Gelişen ilim, gelişen bilim, inançlar ve dinler, yavaş-yavaş doğudan batıya da sıçradı.

Boşuna “LUX EX ORIENT - IŞIK DOĞUDAN YÜKSELİR!”  dememişler.    

Mezopotamya tarihinin korunmasında en etkili kurum Tablet-Evi olarak bilinen okullardı.         Asıl amacı belli yönetsel görevler ve devlet memurlukları için yazıcı yetiştirmek olan bu okullar eğitim merkezi olarak da hizmet etmişlerdir.

Eğitim süresinde bilimsel olarak nitelendirebileceğimiz öğretiler, matematik ve gramer derslerinin yanı sıra bol miktarda ve çeşitli edebi eserlerin öğrenimi ve kopya edilmesi yer alıyordu. Babil dönemine ait okul belgelerinde Sümer tarzında diyaloglar bulunmuştur. Bu diyaloglar iki karakter arasında geçen ve genellikle hangisinin insanlık için daha duyarlı olduğunu belirlemek amacıyla yapılan atışma niteliğindeydi. Burada bir yargıya varılır konu tatlıya bağlanırdı.

Sokrat ve Eflâtun Babil kulesinden aldıkları DİYALOG yolunu kullanarak insanlığa, uygarlığa, günümüze kadar değer kaybetmeksizin ulaşan çok kuvvetli, çok faydalı eserler verdiler.

Dünyada ilk defa, Babil kulesinde doğan DİYALOĞ Tanrının gazabına uğrayarak, gene Babil kulesinde ölüyor. Ama Babil kulesinden BATIYA sıçrayarak  SOKRAT (  İ.Ö. 470 – 399 )  ve PLÂTON; (EFLÂTUN İ. Ö. 427–347) sayesinde BATI AYDINLANMASININ, BATI UYGARLIĞININ kaynağı oluyordu.

Babillilerin öbür dünyadan herhangi bir ödül beklemedikleri için ölüm onları ilgilendiren diğer bir haksızlıktı. En ünlü Mezopotamya öyküsü Gılgamış Destanı’nın da teması ölümsüzlük arzusudur.
Batı felsefesinin temelini oluşturan benlik anlayışı Babillilerin dış dünya anlayışında ikincil önemdedir. Batı bilincinin en önemli kuralı KENDİNİ BİLMEK Mezopotamya’lı için anlaşılmaz olurdu ve bu kralın doğurduğu insanı anlamak insanı incelemekle olur emri gereksizdi.

Babil pili

İlginç bir başlık; evet elimdeki bir kaynakta Babil’lilerin Güneş ile dolan (solar sistem) pil benzeri bir aygıt geliştirdikleri ve bu aygıt ile metal parçalarını çakıştırarak kıvılcım üretip ateş yakma işleminde kullandıkları tezi, görüşü vardır. Başka amaç için kullanılıp kullanılmadığı konusunda daha fazla bir bilgi şimdilik elimizde yoktur.

Din:

Babil kulesi

Babil Kulesi (İbranice: Migdal Bavel), Tevrat'ta, Kur'an'da ve dünyanın birçok bölgesinde yerel efsanelerde adı geçen, tanrıya ulaşmak için inşa edilen kule demektir.

Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında

Tanah ve Eski Ahit hemen, hemen aynı olduğu için her iki dinde Babil bahsi aynıdır. Babil kulesinden Tevrat'ın Yaratılış (Tekvin) kısmında bahsedilir.
« ... ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. Şarktan göçtükleri zaman Sinear diyarında bir ova buldular, orada oturdular. Birbirlerine 'gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim. Onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. Yeryüzünde dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım' dediler. Ve Adem oğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab* indi. Onlar bir kavim, hepsinin tek dili var. Gelin inelim, birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım. Rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı onun adına Babil dendi  » (2)
Efsaneye göre tanrı kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Kulenin yıkılışı Tevrat'ta anlatılmaz ancak Jubilees veya Leptogenesis olarak bilinen Yahudi belgelerinde anlatılır.
Dini bir bakış açısıyla bu öykü sıklıkla insanın kusurluluğunu, tanrının kusursuzluğu ile kıyaslamak ve dünyadaki yüzlerce dilin kökenini açıklamak amacıyla kullanılır.

İslami Kaynaklarda

İsmi verilmemekle beraber Kur'an'da Babil Kulesi'ne benzer bir kuleden bahsedilir. Hikaye Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer. Firavun Haman'a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa'nın tanrısına bakacağını söyler.  (3)
Kur'an'da Babil şehrinden Bakara Suresi, 102. ayette bahsedilir. Harut ve Marut isimli iki melek, insanları imtihan etmek için Allah tarafından Babil'e gönderilirler. Burada insanlara sihir öğretirler. Melekler sihrin küfür olduğunu söyledikleri halde insanlar sihir öğrenmekte ısrar ederler ve karı-kocayı ayırmaya yarayan sihirler öğrenirler. [4]
Babilden Yakut el-Hamavi'nin yazmalarında ve Lisan el-Arab'da bahsedilir. Öyküye göre tüm insanlar rüzgarın önüne katılarak bir yerde toplanırlar. Buraya sonradan Babil denir. Babil'de insanlara Allah tarafından değişik lisanlar tahsis edilir ve yeniden rüzgarla geldikleri yerlere dağıtılırlar.
İslam tarihçilerinden 9. yy. El-Tabari'nin "Peygamberler ve Krallar Tarihi" adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod Babil'de bir kule inşa ettirir. Süleyman bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. İslam tarihçilerinden Ebu el-Fida da 13. yy. aynı öyküden bahseder ve İbrahim'in atası Hud'un kendi dilini (İbranice) muhafaza etmesine izin verildiğini ekler. Zira Hud kulenin inşasına katılmamıştır.
Babil de insanlar, Tanrıya ulaşsınlar diye BABİL KULESİNİ  yaptılar. Buralardaki bütün kavimler hep ayni dili konuşurlardı. Babil kulesine çıkıp DİYALOĞ kurarlardı. Birisi söylediği zaman diğerleri dinlerdi. Böylece birbirlerini anlarlardı. Çok iyi anlaşırlardı. Rivayete göre, Tanrı, aralarında iyi anlaşan insanların kendisine ulaşacağından korktu. Kolay anlaşamasınlar diye, dillerini yetmiş iki  (ünlü – yetmiş iki millet – söylemi bir şeyler anımsatıyor) parçaya böldü. Böylece insanlar aralarında anlaşamayıp, birbirlerine düştüler.
Acaba Orta-Doğuda insanlar, Babil kulesinde, Tanrının gazabına uğradılar diye mi? Bugünde anlaşamıyorlar. Hep birbirleriyle savaşıyorlar. Hep birbirlerini öldürüyorlar.
Babilliler, eski halkların çoğu gibi birden fazla tanrıya taparlar, tanrıları üzerine kuşaklar boyu anlatılan düşsel öykülere inanırlardı. Bunların çoğu Sümer kaynaklıydı.
Evrenin ve insanların yaratılışını konu alan Sümer destanının kahramanı Gılgamış, ölümsüzlük otunu bulmak için yola çıkar ve bu arayış sırasında bin bir güçlükle karşılaşır. Serüven dolu yolculuğunun sonunda bulduğu otu, suların dibinden sinsice gelen bir yılan kayığından çalar. Bu öyküde Nuh Tufanı'nı anımsatan bir sel felaketinden söz edilir.
Tanrıları Marduk idi. Babil efsanelerinde Marduk ejderha Tiamat ile dövüşüp onu yener. Yeri, göğü ve insanoğlunu yarattığına inanılan Marduk'un yeryüzündeki temsilcisi kraldı. Marduk dışında toprak, su, gökyüzü Güneş ve Ay tanrıları gibi tanrılara tapılırdı. Asurlular da büyük ölçüde Sümerler'in ve Babilliler'in dinleriyle tanrılarını paylaşıyorlardı. Ama, en büyük tanrıları adını imparatorluğun başkentine verdikleri Asur'du. Hem Babilliler hem de Asurlar'ın baş tanrıçası ise Eski Yunanlıların aşk tanrıçası Afrodit'e çok benzeyen Iştar'dı.
Babil dininin merkezi unsuru tanrı simgesiydi. Tanrının heykelde vücut bulunulduğuna inanılırdı. Heykel her savaşta başka bir yere götürüldüğünde geri dönene kadar tanrının yerinde olmadığı düşünülürdü.

Tanrı bireysel tapınmada önemliydi.

 Her Babillinin dua ettiği ve adaklar adadığı kendi kişisel tanrısı veya tanrıçası vardı. Bu tanrının görevi kişiyle diğer tanrıların arasını bulmak ve iblislere ve kötü ruhlara karşı korumaktı. Koruyucu muskalar takılır ve görevleri büyü sözlerini söylemek ve kötü güçleri kovucu ayinler yapmak olan rahipler vardı.

Tıp:  Hasta olanlar iki çeşit hekimlik hizmeti alırlardı. Psikolojik olarak büyü tedavisi ve çok çeşitli ilaçların kullanıldığı tedavi yöntemi. Bilinen en eski tıbbi metin Sümerce yazılmış bir Ur III. ilaç rehberidir. Süt, yılan derisi, kaplumbağa kabuğu gibi ham maddeleri, Çin tarçını, mersin, Şeytan tersi ve kekik gibi bitkileri, söğüt, armut, çam, incir ve hurma gibi ürünleri kullanarak yapılan bir düzineden fazla ilaç adı listelenmişti bu metinde.

Matematik: Bilinen matematik belgelerinin çoğu, okul metinleridir. Bunlar eski Babil dönemine aittir. Çarpma ve bölme işlemleri, kare ve karekök hesapları, küp ve küp ekleri, üslü fonksiyonlar, bazı kübik hesapları daha o dönemde tabletlere geçirilmiştir.

Bu metinler dışında cebir ve geometri problemlerinin formülleri ve çözümüyle ilgili çeşitli problem metinleri de vardır.

Ayrıca bir tablette çokgenlerle çember alanları arasında bağlantı kuran problemler de listelenmiştir.

Ağırlık, ölçü ve para birimleri: Babilliler tutarlılığı ve birbirine basit dönüşüm özelliğiyle dikkat çeken bir dizi ağırlık ve ölçü sistemi geliştirmişlerdi. Ağırlıklar genelde bir insanın ve bir hayvanın taşıyabileceği keyfi yük kavramına dayanırdı ve daha ufak birimlere geleneksel değerler verilirdi.
I. Darius MÖ 493’de Babil İmparatorluğu da dahil olmak üzere Pers’leri gümüş parayla tanıştırdı. Selevkoslar zamanında gümüş paraların değeri sadece ağırlığıyla değil hangi hükümdar döneminde darp edildiğiyle de ölçülürdü. Para tedavülü daha özgür para işlemleri sağlayınca daha önce Babil ülkesinde görülmemiş ölçekte özel bankacılık gelişti ve İ.Ö. VI. yüzyıl sonlarından başlayarak bankacı sülaleler ortaya çıktı. Bu bankacı aileler çok büyük faizlerle ödünç para vererek muazzam servetler yaptılar. Günümüzde de halen var olan tefecilik sistemi Babil’liler döneminde başlamış ve geliştiğini görmekteyiz.

Son söz: Babil uygarlığı hakkında her çalışma gerçeğe yakın doğrular, yanlış anlamalar ve bilgisizliklerin bir karışımıdır ve öyle de kalacaktır. Ama bu pek çok tarih dönemi için geçerlidir. İnsan uygarlığı için arkeologun tek bir kazma darbesi eski tarihin büyük bölümlerinin değişmesine neden olabilir.

Kaynakça;
1.     Babil'in koordinatları:
2.     Tevrat, Yaratılış (Tekvin); 11:1-9 )
  1. Ata KARADENİZ, sunusundan alıntılar.
  2. Avram Galanti,  “TÜRKİYE VE SAMİ DİLLERİ.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...