Ah Keşke




Ah Keşke!


“ Keşke insan beyninin geviş getirmesidir.” Prof. Dr. Mahir Aydın
Bu deyim genellikle olumsuz bir olay ve eylem sonucu duyulan pişmanlığı dile getirir.

Aynı şey bir daha olsaydı bu kez böyle yapardım veya yapmazdım hayıflanmasıdır.

Halbuki her olay kendine özgü belli bir zaman diliminde sadece bir kez olur.

Ancak benzer olayların tekrar olabileceği olasılığını da göz ardı etmemek gerekir.

İşte bu “ ah keşke “ deyimi böyle bir olasılığa bir öngörüdür, göndermedir hayıflanmadır.

Ekonomideki olumsuz gelişmelerde olumsuz etkilenenler, şimdi muhasebe yaparlarken sanıyorum “ ah keşke” deyimini sıkça kullanıyorlardır.

Ancak her şey geride kaldı.

“Ah keşke” deyiminin hiçbir yararı yoktur.

Ancak bu bize bir anlamda yeni ufuklar açabilir.

Şöyle ki, gelecekte benzer olumsuzluklar ve krizlerin olacağını da akıldan çıkarmamak gerekir dersini verir.

İşte bu olumsuzluklar toplum belleği oluşturur.

Bu bellekler gelecek kuşaklara uygun kanallarla aktarılırsa benzer olumsuzluklara daha hazırlıklı olmak açısında önemli kaynak olur.

Ekonominin “ kete” tadında olduğu dönemlerde bile dikkatli olmak gerektiğini bize hatırlatır.

Kete dedim de, nasıl bir şeydir bu deyimin kaynağı.


KETE

Anadolu da yaygın olan bir özel çörektir diyebiliriz.

Hazırlanışta temel malzeme un, tuz, su, tereyağı ( bitkisel yağ da kullanılır ) ve yumurtadır.

En önemli malzemesi ise ustalık ve sevgidir.

Hazırlanırken, sunulurken ve tüketilirken çok özen gösterildiği de ayrı ve anlamlıdır.


Keteden mi? Kesmeden mi?

Benim doğduğum yörede, yeni giysilerini il kez giyenlerin, giysisinin bir yerinden tutarak

Keteden mi? Kesmeden mi?

Yani kete ikram edecek misin? Yoksa keseyim mi?

Şaka ile karışık tehdidiyle hediye isteme yöntemiydi.

Yeniyi giyen ya kıvrak bir sözle, söz verişten kurtulurdu ya da bütçesine göre bir armağan sözü verirdi.


Bakalım ketenin kimilerince anlamı, önemi neydi?

“ Haydarpaşa’dan yola çıkan Erzurumlu, bir süre sonra acıkınca, çıkınını karıştırmaya başlar. Epey uğraştıktan sonra eli boş kalınca üzülür.

Durumu öğrenen kompartıman arkadaşı

Üzülme, Erzurum’a gidiyorsun. Orada doya, doya yersin, tesellisinde bulunur.
Bizimki

Ben keteyi kaybettiğime üzülmüyorum. Onu bulan yerken dik tutmazsa, içini yere düşürür, üzüntüm onadır.


Kayseri’de güzel kızlara “ kete gibi kız” derler. (1)

Gerçi Kayseri ketesinin bir türü olan – nevzine – de vardır.


Günümüzde geldiğimiz nokta ekonomik durumun hiç de “ kete “ tadında olmadığıdır.

Ekonominin yeniden rayına oturması ise ciddi ve köklü reformları göze almaktan geçer.

En önemli sorun da köklü reformu yapacak yöneticilerin yanındaki kadroların samimiyeti, desteği ve tutarlılığıdır.

Ne yazık ki tarihte çok az devrim ve reform başarıya ulaşmış ve bu başarıyı sürekli hale getirebilmiştir.

Bunlardan en önemlilerinden biri de Mustafa Kemal Atatürk ve devrimci silah arkadaşlarının yaptıkları akılcı ve uygar devriminin tartışılmaz başarısıdır.

Reformcular için eski Sparta'dan dersler
“ Yazıklar olsun ki o toplumda kahramanlar yoktur.”

( Galile’nin bir öğrencisi )

20 yaşında kral olup sadece dört yıl bu makamda kalabilen IV Agis tarihe iyi niyetli, dürüst ama beceriksiz bir reformcu olarak geçti. Mülkiyet eşitliğine dayalı bir düzen kurmaya çalışmış ama sonuçta sadece toprak sahiplerinin borçlarını silmişti.


2008 / 2009 krizinin ( şimdilik ) derinliği pek çok kişinin aklına acaba köklü bir değişiklik yapılabilecek mi sorusunu getirdi.

Bu sorunun iki boyutu var.

Bunlardan ilki değişikliğin nasıl yapılacağına ilişkindir.

Bu da bazı alt soruların yanıtlanmasını gerektiriyor.

Ekonomilerin bu denli büyük krizlere düşmeden yollarına devam etmelerini sağlayabilecek bir düzen kurmak olanaklı mıdır?

Olanaklıysa bu nasıl bir düzen olmalıdır?

Bu düzen tanımlanmış olsa bile, bulunduğumuz noktadan bu düzene geçiş olanaklı mıdır?

Olanaklıysa, bu geçişi toplumsal açıdan en az maliyetle sağlayacak yol hangisidir?

Bu maliyet, topluma nasıl bölüştürülmelidir?

Açık ki, bu soruların yanıtları genel sözler söyleyip, olması düşlenen dünyaya isim takarak bulunamaz. Dünya ekonomisinin bugünkü işleyiş biçimi, bunun sağladığı olumlu sonuçlar ve yol açtığı sorunlar ışığında neler yapılabileceğinin ortaya konulması gerekir. Bu varılmak istenen durumun özelliklerinin doğru tanımlanması kadar oraya gidiş yolunun da belirlenmesini gerektirir. Hiç de kolay olmayan bir iştir. Ancak sorun burada bitmiyor. İşin bir de ikinci boyutu var. Ortaya çıkan öneriler (eğer bilimsel bir çalışma yapılmışsa birden fazla çözüm önerisi çıkması doğaldır) arasında nasıl seçim yapılacağı sorunun çözülmesi gerekir. Bazı öneriler, bazı toplumların ya da toplulukların işine gelirken, diğerleri öbür önerileri tercih edecektir. Bu sorunun çözümünün hiç de kolay olmadığını Kenneth J. Arrow'un bizlere kazandırdığı "toplumsal tercih" kuramından biliyoruz. Kuşkusuz bir de bu düzenin sürmesinden çıkarı olanlar da olacaktır. Aslında bu ifadeyi dikkatle kullanmak gerek. Çünkü hemen herkes bir yerde değişimden zarara uğramaktan korkacağı için, belki de, toplumun tümünü değişime karşı kabul etmek daha doğru bir yaklaşımdır. O zaman sorun, insanlar değişime razı olmaya nasıl ikna edilirler biçimini alacaktır.

Peki değişime karşı olanlar neler yapabilir?

Eskiden ne yapmışlarsa onu yapacaklardır.


IV. Agis'in Sparta'da reform girişimi


Eski Yunanistan'ın ünlü yazar ve düşünürlerinden Plutark'ın (ya da Plutarkhos M.S. 46-120) Türkçe'ye "Yaşamlar" adıyla çevrilen bir kitabı var. Galiba daha doğru adı "Koşut Yaşamlar" ( Plutarch: Parallel Lives, Loeb Classical Library Edition, 1921,


Plutark, M.S. 105 -115 yılları arasında yazdığı bu kitabının her bölümünde önce bir Yunanlının, sonra da bir Romalının yaşamöyküsünü anlatır ve bunları karşılaştırır. Daha sonraki dönemlerde büyük iz bırakan bu yapıtında, Plutark tarihsel olayların ancak "insanın öz yapısını aydınlatmaya yarayanları, insansal değerleri olanları" seçer.

[George Rohde: "Plutarkhos'un Yaşamı ve Yapıtları", Plutharkos: Yaşamlar XXI Lysandros-Sulla, Çevirenler Ayşe (Önsay) Sarıgöllü ve Nilüfer (Bayar) Gürsoy, İstanbul: Cumhuriyet Dünya Klasikleri, 1999, s. 15]


Bu yapıttan bu güne 21 karşılaştırmalı çift yaşam, dört tek yaşam bir tane de "çiftli" çift yaşam kalmıştır. Bu sonuncuda iki Yunanlı (IV. Agis ve III. Kleomenes) iki Romalı (Tiberius Sempronius Gracchus ve Gaius Gracchus) karşılaştırılmaktadır.

Bu dört kişinin ortak yönü reformcu olmalarıdır.

Bu yazıda, bunlardan sadece birisinin, IV. Agis'in öyküsünü özetlemeye çalışacağım.

IV. Agis M.Ö. 265 -241 yılları arasında yaşamıştı. M.Ö. 245 -241 arasında da Sparta kralı olmuştu. 20 yaşında kral olup sadece dört yıl bu makamda kalabilen bu kişinin Plutark'ın ilgisini çekmesinin nedeni, o dönemin Sparta'sındaki toplumsal kriz karşısında benimsediği tutumdur.

Sparta'ya büyük bir servet akışı olmuş, bu da lüks bir yaşam biçiminin benimsenmesine yol açmıştı. Sparta’lıların tarihe geçmiş o basit yaşam biçimleri ve ağırbaşlılıkları ortadan kaybolmuştu. Ülkede servet ve toprak mülkiyeti dağılımında daha önce görülmemiş bir eşitsizlik ortaya çıkmıştı. Sparta vatandaşı olan 700 aileden sadece 100'ü mülk sahibi idi. Kalan Sparta vatandaşları, "perioeci" adı verilen vatandaş olmayan özgür kişiler mülksüzleşmişti. Likurgus yasalarının toprak mülkiyetinin veraset yoluyla devredilmesine izin vermesi de bu yolun açılmasına yardım etti. Öte yandan bir yandan mülksüzleşmenin yarattığı sorunlar öte yandan lüks yaşam düşkünlüğün büyük bir borç yükünün doğmasına yol açmıştı. Tahmin edilebileceği üzere, bu da mülksüzleşme ve fakirleşme sürecini güçlendiriyordu.


Agis iki ana noktaya odaklandı


IV. Agis iki ana noktaya kapsayan bir reform programı hazırladı. Bu programa göre bütün borçlar silinecek ve toprağın eşit dağılımı sağlanacaktı. Bu amaçla, IV. Agis toprağı iki parçaya ayrılmasını öngörüyordu. Daha büyücek olan parça Sparta vatandaşları arasında, geri kalan ise - Perioeciler- arasında eşit bir biçimde dağıtılacaktı. Bu öneri, fakirlerin ve Sparta'yı yüceltecek bir değişimi arzulayan gençlerin hoşuna gitti. Ama zenginler ve değişimden korkanlar IV. Agis'i engellemek için uğraşmaya başladılar.

IV. Agis, önerisinin senatodan geçmesi için etkili kişileri safına çekmek için uğraş verdi. Başardı da. Bunlardan birisi amcası Ageslius idi. Bu zat büyük mülk sahibi idi. Ama yeğeninin projesini idealist olduğu için değil, sağa sola çok borcu olduğu için destekliyordu. Senato ilk toplantısında karar alamadı. Bunun üzerine IV. Agis örnek olacak bir davranış sergilemesinin yararı olacağını düşündü. Kendisinin toprağından vazgeçeceğini açıkladı. Ayrıca geniş toprakları olan annesi ve büyükannesini de aynı yolu izlemeye ikna etti.

Ama zenginler IV. Agis ile birlikte Sparta'yı yöneten II. Leonidas'a (Sparta'da iki kral olması kuralı vardı) başvurdular. Zaten Seleucus II Callinicus'un sarayında lüks içinde yaşamaya alışmış olan II. Leonidas da bu öneriden hiç memnun değildi. Gerekli kulisi yaptı, senato bir oy farkla öneriyi ret etti. Buna çok kızan IV. Agis, II. Leonidas'ın bir yabancıyla evlenip, ülke toprakları dışında yaşadığını, bu nedenle yasaları ihlal ettiğini ileri sürüp, ülkeden sürülmesini sağladı. Onun yerine, IV. Agis ile iş birliği yapan damadı Cleombrotus getirildi.

Ancak kısa süre içinde durum değişti. Sparta'da üst düzey yönetimde söz sahibi olan ve bir yıl için seçilen hükümet gibi düşünülebilecek olan beş ephor vardı. Yapılan seçimde gelen yeni ephor'lar IV. Agis'e karşıydılar. II. Leonidas'ı geri getirme girişimleri başladı. İşte bu sırada Ageslius dahiyane (!) bir fikirle ortaya atıldı.

Ortalığı sakinleştirmek gerektiğini, toprak zenginlerin topraklarının dağıtılmasına itirazlarının giderilebilmesi için yapılacak en iyi şeyin borçların öncelikle silinmesi olacağını söyledi. IV. Aegis bu fikri kabul etti, daha doğrusu amcasına kandı. Bütün borç belgeleri bir meydana toplanıp yakıldı.


Sparta tarihinde bir ilk gerçekleşti


Ancak, bundan sonra Ageslius, toprak dağıtımını engellemek için elinden geleni yaptı. IV. Aegis Akya'lılara yardım için savaşa gittiğinde geriye bozuk bir toprak dağılımı ve borçlarından kurtulmuş olmanın keyfiyle ellerini ovuşturan toprak zenginlerini bıraktı. Kendilerine toprak dağıtılacağı sözünün tutulmadığını gören fakirler ise büyük bir düş kırıklığına uğramışlar ve doğal olarak çok kızmışlardı. Bu defa IV. Agis'in düşmanları yeniden II. Leonidas'i kral yapmaya kalkıştıklarında, fakirler karşı çıkmadı. IV. Agis kaçıp bir tapınağa sığındı. Ama ihanete uğradı, II. Leonidas onu ele geçirdi. Ephor'larına düzmece bir yargılama yaptırttı ve onlar da IV. Agis'i ölüme mahkûm ettiler. Böylelikle, Sparta tarihinde ilk kez ephor'lar bir kralın idamına karar vermiş oldu. II Leonidas, IV. Agis'in annesi ve büyükannesini de onun cesedi üzerinde boğdurtmayı ihmal etmedi.

IV. Agis tarihe iyi niyetli, dürüst ama beceriksiz bir reformcu olarak geçti. Mülkiyet eşitliğine dayalı bir düzen kurmaya çalışmış ama sonuçta sadece toprak sahiplerinin borçlarını silmişti.


Bence bu tarihsel öyküden iki ders çıkıyor.


1) İyi niyet iyi sonuç almak için yeterli değildir. Marx'ın vurgulayarak kullandığı bir eski söz var: "Cehenneme giden yollar iyi niyetle döşenmiş taşlarla doludur"

2) Her reformcunun karşısında bir II. Leonidas ve yanında (!) da bir Ageslius olacaktır.


NOT:

Plutark'ın, IV. Agis ile birlikte ele aldığı kişiler ne yapmıştı?

III. Kleomenes (M.Ö. 260-M.Ö. 210), IV. Agis'in yapamadığını yaptı ve Sparta'dan toprak reformunu yaptı, toprağı vatandaşlar arasında eşit olarak bölüştürdü. Düzenin değişmesine karşı olanlar onu devirdiler. Giriştiği siyasal mücadelenin sonunda intihar etmek zorunda kaldı. Tiberius Sempronius Gracchus (M.Ö. 168 M.Ö. 133 ) ve kardeşi Gaius Gracchus (M.Ö: 154- M.Ö. 121) de Roma'da toprak reformu yapmaya çalıştılar.

Her ikisi de öldürüldü.

Son söz:

“Tarih tekerrürden ibarettir.” özdeyişini hatırlayarak. Gerek Osmanlı İmparatorluğunda reformcu sultanların, gerekse Türkiye Cumhuriyetinde reformcu başbakanların başlarına gelenleri, II. Leonidis ve yardımcısı Augelis konumundaki kişilikleri de siz bulmaya çalışınız.

Ayrıca krizler insanlık tarihinde hep vardı ve var olmaya da devam edecektir.

Bütün ustalık krizleri önceden fark edebilmek ve ustalıkla çözümler üretebilmektir.

Yoksa “ ah keşke! “ demek bilgelik değildir.


“ O topluma yazıklar olsun ki o toplum kahramanlara gereksinme duyar.”

( Galile )

Bu yazıyı da farklı bir şiirle bitirelim diye düşündüm.

“Bilirsiniz hep sözümden durmuşumdur, duracağım.

Ben sevgilime söz verdim yirmi yıl yaşayacağım.

Düşmanlarım sevinmesinler yirmi yıl sonra yok diye.

Bilmiyorum, yirmi yıla ne zaman başlayacağım.”


Aziz Nesin


Murat Şahin 2009

Kaynakça:


1. Prof. Dr. Mahir Aydın Cumhuriyet Gazetesi yazılarından.

2. "Koşut Yaşamlar" Plutarch: Parallel Lives, Loeb Classical Library Edition, 1921
3. George Rohde: "Plutarkhos'un Yaşamı ve Yapıtları", Plutharkos: Yaşamlar XXI Lysandros-Sulla, Çevirenler Ayşe (Önsay) Sarıgöllü ve Nilüfer (Bayar) Gürsoy, İstanbul: Cumhuriyet Dünya Klasikleri, 1999, s. 15

4. Hasan Ersel’in 27.10.2008 sunusunda alıntılar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...