Anadolu Doğa Bilimcileri - II



Anadolu'da Doğa Bilimcileri-II

“ Geçmişe üzülme, her söylenene inanma “ Azerbaycan Atasözü.
“Bir tarihçi olayları gerçekdışı kaleme alırsa, diğerleri de bunu sonsuza kadar devam ettirir.”

Karl Ludwig Michelet

Bir ülkenin tarihini, uygarlıklarını, coğrafyasını ve güzelliklerini yeterince bilmezseniz, o ülkeyi sevemezsiniz.

( Bu özdeyiş de benden olsun - Murat Şahin)

Eski çağda " Dünyanın yedi harikası " olarak anılan yapıtlardan, Artemis Tapınağı ve Halikarnas Mousoleum'u ( Anıt mezarı ) Anadolu topraklarında bulunur. Bir diğeri, İskenderiye feneri ise yine Anadolulu mimar SOSTRATOS tarafından yapılmıştır.

İ.Ö 340-260 yılları arasında yaşayan Sostratos, İskenderiye'deki TETRA stadyumunu yapan Datçalı mimar Deksiphanes'in oğludur ve bu meslekte babasını geçmiş sayılır. İşe, Knidos tiyatrosunun yanındaki Korint tapınağını yapmakla başlar. Sostratos'un Datça'daki bir diğer önemli eseri, Babil’in asma bahçelerinden ilham alarak yaptığı " Ertelenmiş zevkler bahçesidir " .

Delfi'deki Knidos evi de onun eseridir.

Firavun II. Pitoleme'nin çağrısı üzerine Mısır'a gider ve İskenderiye kentinin planlarını çizer. Nil nehrinin yönlendirme kanallarını inşa eder. Ve nihayet iş ünlü İskenderiye fenerini yapmaya gelir...

O çağda Mısır, ünlü ve yetenekli mimarların vatanı olmasına rağmen, feneri inşa görevi Datçalı Sostratos'a verilmiştir. Bu da onun yaşadığı çağ içerisindeki şöhretini gösterir. Ne yazık ki, kendisi hakkındaki bilgilerimiz, yapıtlarından daha azdır..

Bu ünlü ve efsanevi fener, Firavun I.Pitoleme ve II. Pitoleme zamanlarında, İskenderiye limanının hemen karşısındaki PHAROS adasına, gemilere yol göstermek amacıyla yapılmış ve daha sonra da bu isimle anılmıştır.

Kendisinden sonra yapılan deniz fenerlerine örnek olmuş, böylece bütün fenerlere PHAROS adı verilmiştir. Günümüzde dahi ülkemizdeki fenerlere ve bunların bulunduğu yerlere FAROZ denir.

Çeşitli kaynaklara göre, 120 veya 180 metre yüksekliğinde, yukarı doğru incelen ve taşları birbirine kurşunla yapıştırılmış üç katlı bir anıttır. Alt katı kare, orta katı sekizgen, üst katı ise silindir bir plana sahip olan fenerin en önemli özelliği ise ilk kez uygulanan bir aydınlatma tekniği ile 60 kilometre uzaklıktan görülebilmesidir.

Geniş ve sarmal bir merdiven ile çıkılan en üst katında, önünde ateş yakılan çok büyük bir metal ayna bulunur ve yansıtıcısının denizciler için esenlik olan ışıkları Akdeniz ufuklarına ulaşırdı.

Dünyadaki deniz fenerlerinin gelmiş geçmiş en büyüğü ve en güzelinin tepesindeki heykel ise, anıtın görkemine yakışır güneş Tanrısı HELİOS' dur..Böylece güneş Tanrısının kutsal ışıkları gündüzleri dünyamızı, geceleri ise denizleri aydınlatırdı.
Datçalı Sostratos bu yapıtı ile hemşehrisi Eudoksos'un geometrik düzenlilik anlayışını mimariye ve sanata yansıtmıştır.

En eski listelere göre dünyanın yedi harikası içerisinde İskenderiye feneri Pharos yoktur. Onun yerine Babil'in asma bahçeleri yer alırdı. Ancak daha sonra, yaşam kurtaran, yol gösteren, umut veren ve denizcilerin göz bebeği olan bu mimarlık harikası, layık olduğu yere, dünyanın yedi harikası içerisine girmiştir.

Orta çağda Araplar fenerin üst katında ateş yakılan yere küçük bir cami veya mescit yaptılar. 12.yüzyıla kadar fener hala ayaktaydı. 1324 de büyük bölümü bir deprem sonucu yıkıldı. 1477 de Memluk Sultanı Kayıtbay geriye kalan yıkıntılarla bir kale yaptırdı ve fener tamamen ortadan kalkmış oldu.

Denizcilerin sevdalısı,sanatçıların gururu İskenderiye feneri PHAROS'un Akdeniz'in üzerindeki ışığı söndü ama anısı hiç silinmedi..

Geçtiğimiz yıllarda, fenerin önemli kalıntıları ve üzerindeki devasa Helios heykeli su altı Arkeologları tarafından İskenderiye limanı açıklarında gün yüzüne çıkartıldı.

Datçalı mimar Sostratos'un yaktığı IŞIK yalnız Akdeniz'i değil, insanlığı da aydınlatmaya devam ediyor. (1)

POSEİDON'UN TAHTI

" KIRMASINA KIRDIK HEPSİNİN YONTULARINI,
KOVMASINA KOVDUK HEPSİNİ TAPINAKLARDAN,
BÖYLE DAVRANDIĞIMIZ İÇİN ÖLMEDİ TANRILAR.
EY İYONYA TOPRAĞI, HALA SEVERLER HEPSİ SENİ
RUHLARI HALA SENİ ANIMSAR..."
KAVAFİS 1911


Her yanı denizlerle çevrili Anadolu'da, özellikle bu coğrafyanın ege kıyılarında, bir zamanlar dünyanın en ünlü denizcileri yetişti, en büyük filoları donatıldı. Deniz ticareti altın çağlarını yaşadı. Yine tarihin ilk ve tek kadın Amirali burada yaşadı. Komuta ettiği filo, Bodrum'a, Knidos'a demir attığında adına büyük şenlikler düzenlenirdi. Bu kahraman kadın Salamis deniz savaşında Hellen donanmasını perişan eden Bodrum Kraliçesi Artemisia idi.

Denizleri, gölleri, tatlı suları, kaynakları ve buralarda yaşayan canlıları koruyan ve gözeten Tanrı POSEİDON'dur. "Dünyanın efendisi" anlamına gelen Poseidon büyük Tanrılar soyundan olup, yine baş Tanrılardan KRONOS ile bereket Tanrıçası RHEIA'nın oğludur. RHEİA ise Anadolu'nun Anaerkil döneminin baş Tanrıçası ve bütün Tanrı ve Tanrıçaların anası KİBELE'dir.

Ataerkil dönemde, baş Tanrının karısı olarak rütbesi bir basamak aşağı iner.

Poseidon ayrıca Zeus ve Hades'in de kardeşidir.Babaları Kronos'u devirdikten sonra, kardeşler arasında çekilen kura sonucunda, Zeus yeryüzü, Hades yeraltı, Poseidon ise denizler krallığı tahtına oturur..

Bu mitolojik taht deniz üzerinde ve Gökova körfezi açıklarında olup, yüzü çok sevdiği Anadolu'ya dönüktür.

Poseidon'un simgesi olan ve sürekli elinde tuttuğu üççatallı mızrak başlangıçta bir denizci zıpkınıdır. Diğer simgeleri ise, yunus ve orkinos'dur. Ünlü kanatlı at PEGASUS, onun yılan saçlı cadı Medusa'dan doğma oğlu olur. Bu nedenle Poseidon atların da tanrısı sayılır. ( Bir diğer adı,"atlara ilişkin" anlamına gelen HİPPOS'dur.)

Geleneğe göre, balıkçıların, ticaret ve savaş filolarının bu sahillerden geçerken Poseidon'a armağanlar bırakması şarttı. Şarap ve zeytinyağı dolu anforalar, değerli taşlar, takılar ve pek çok kıymetli eşyalar, Poseidon'un tahtının bulunduğu varsayılan Gökova körfezi açıklarında denize atılır, dualar okunur, dilekler dilenirdi.

Tanrı Poseidon ise tahtından Ege ve dünya denizlerini gözetler, denizcilerin esenlik içinde yolculuk yapmalarını sağlardı. Doğaya, özellikle denizlere ve deniz canlılarına uygunsuz davrananlara karşı öfkesi çok ünlüdür. İsterse denizleri kabartır, dev dalgalar, fırtınalar yaratır, deniz canavarlarını su yüzüne çıkartırdı.

Poseidon yalnızca deniz ve denizcilerin değil, ayrıca sularda yaşayan her türlü canlının da atası ve Tanrısı sayıldığından, doğanın da bekçisi, koruyucusudur. Can yoldaşı yunuslardır. Bu nedenle yunuslar bütün inançlarda kutsal sayılır ve hala denizcilere yol gösterirler.

Poseidon Anadolu'nun altın çağlarının mutlu tanrısı idi.
Usta ve cesur denizcilerin cirit attığı, zengin ve doğaya saygılı insanların yaşadığı, Anadolu doğa bilimcileri çağının, bir refah coğrafyasının Tanrısı idi.
Türkuaz denizlerde, masmavi göllerde, tertemiz çağıldayan nehirlerde gülümseyen aksi parıldardı.

Pek çok zaman var ki, görkemli tahtı Gökova açıklarında görünmez oldu. Artık ne onu anımsayan var, ne de bir çakıl taşı armağan sunan.

Oysa coğrafya aynı coğrafya, insan aynı insandı.

Son elli yılda, Ege ve Akdeniz'deki canlı yaşam türünün üçte biri yok oldu. Göller kurudu, Nehirler zehirlendi, ormanlar yakıldı.

Şimdi tüm bunların yerini alan bol yıldızlı otellerde keyif çatın!
Bir aydınlanma yolculuğu yerine, rakı içme ve göbek atma törenlerine dönüşen mavi yolculuklarınızda kkoylarda sefa sürün!
Denize ya uzaktan bakın veya azıcık içine girin!
Nimetlerini paylaşın, hatta yağmalayın, afiyet olsun!

Yine de Gökova açıklarında bir yerlerde altın çağların umuduyla bekliyor.

POSEİDON HENÜZ DARILMADI SİZE AMA YETERKİ SABRINI TAŞIRMAYIN! (1)

ANADOLU'DA GÜZELLİK SÜTUNU

DATÇA AFRODİTİ İSTANBUL'DA


Haşmetli Osmanlı Sultanı, Avrupa'dan istikraz eylediği, yani borç aldığı bir kaç milyon altının birkaç yüz tanesini memleket menfaatine harcadıktan sonra, geri kalanı ile ne yapacağını düşündü...

Sultanın işleri, ailesi ve çevresi oldukça genişlemişti. Memleket işleri için daha geniş bir konuta ihtiyaç vardı.
İşte tam bu nedenle, kefereden Memalik-i Osmani için alınan borç ile yine kefere tarzı bir saray yapılmasına karar verildi.
Bu da bir tür memleket menfaati sayılırdı...

Emir verildi, tarihi Knidos kentinin mermerleri usulüne uygun kesilip biçilerek İstanbul'a getirildi.
Böylece sanat tarihçilerinin henüz ne tarz olduğu konusunda fikir birliğine varamadıkları, bize sorarsanız ' sanduka' tarzı diyebileceğimiz Dolmabahçe Sarayı yapıldı.

Datça'dan İstanbul'a getirilen yalızca tarihi Knidos kentinin mermerleri değildi. Ünlü Knidos Afrodit'i de yaşamını
İstanbul'da noktaladı. Ama bu çok daha eski bir tarihte oldu.

Denizin köpüklerinden doğan, gülümsemesi ile tanınmış, aşk ve güzellik tanrıçası Knidos Afroditi, İmparator Teodosius tarafından İstanbul'a getirilerek Lausos sarayına konuldu.

Dünyada Knidos kentinden daha ünlü olan Knidos Afrodit'i, kent halkı tarafından, 6 Dor kentinin oluşturduğu konfederasyonun kutsal yeri olan Knidos tapınağına konulmak üzere, sanatçı Plaksiteles'e sipariş edilmişti.
Daha önce Kos kentinin de bir Afrodit siparişi vardı. Ancak Plaksiteles'in onlar için yaptığı heykel çok açık ve muzır bulunduğu için bu esere Knidos'lular sahip çıktı.

Plaksiteles'in M.Ö. 4. yüzyılın ortalarında yaptığı bu heykel dünyanın ilk çıplak kadın yontusudur.
O güne kadar yalnızca erkek yontuları çıplaktı. Kadınlar ise ancak gerdanları veya bir tek göğüsleri açık olarak gösterilirdi. Ayrıca Afrodit'in bir tanrıça olduğunu da unutmamak gerekir. Buna rağmen sanatçı onu yeryüzündeki ölümlü bir kadın kılığına sokmuştur. Bu kadın yüzyıllar boyunca, 'dünyanın en güzel kadını' olarak anılacaktır...

Yapıta modellik eden kişi ise, Atinalı Afrodit rahibesi Phyrne'dir. Söylendiğine göre, mistik Eleusis töreninde çırılçıplak denize girerken Plaksiteles tarafından görülmüş ve kendisine modellik teklif edilmiştir. Phyrne'yi çıplak gören bir diğer röntgenci de Efesli ressam Apelles'dir. O da modellik teklifinden geri kalmamıştır...

Böylece, Plaksiteles'in Knidos Afroditi ile Apelles'in renkli balmumundan yaptığı 'denizden çıkan Afrodit' 'Afrodit anadiomene' tablosu ortaya çıkmış olur.

Çağın bu en ünlü heykelini görmek için tam 4 tane Roma İmparatoru Datça'yı teşrif eder... Afrodit dört yanında kapıları olan görkemli tapınağın tam ortasında, 'dudaklarında biraz çekingen, biraz utangaç bir ifadeyle' ve büyüleyici güzelliği ile durmaktadır.

Malatyalı düşünür Lukianos şöyle yazar, ' Tanrı kadın mabedin tam ortasında dikili duruyor. Paros adası mermerlerinden fevkalade
bir sanat eseri. Vakur edalı, dudakları hafif bir gülümseme ile açılmış, bütün güzelliği apaçık, onu hiç bir elbise örtmüyor.
Yalnız eli içgüdüsel bir hareket yapar gibi önünü kapıyor. Sanat, kudretini o kadar ileriye vardırmış ki bu sayede taşın inatçı ve sert tabiatı vücudun her uzvu için ayrı bir şekil almış...'

Hayranlık uyandıran bu eseri görmek için gelen binlerce kişinin arasında, düşünür Çiçero ve tarihçi Pilinius da vardır.
Horatius ona, 'Knidosun kraliçesi, Regina cnidi' olarak hitap eder. Plaksiteles, mermeri taze insan teni canlılığında işlemiştir.

Ozanlar ise onu şu sözlerle göklere çıkarırlar.

' Plaksitales tanrı kadını kendi gözleriyle görmüş olmalı…'

' O Truva kralı Priamos'un oğlu Paris'e daha güzel görünmemiştir...'

Enflasyon canavarı, çok sevdiği coğrafyası Anadolu topraklarında ve üçüncü asrın sonunda yüzünü Knidos'lulara da gösterdi. Kentte fiyatlar yükseldi, dış borç arttı, huzursuzluk büyüdü... O günlerin zengin İzmit Kralı Nikoedes Knidos'luların borcunu kapatmak istedi. Ama küçük bir şartı vardı, Knidos Afroditini istiyordu.

Datçalılar tarihlerinin bu en büyük sıkıntısına katlandılar ama insanoğlunun bu en güzel eserini vermediler.

Yıllar ve yıllar sonra Bizans İmparatoru Thedosius onu İstanbul'a aldırdı ve Lausos sarayına yerleştirdi. Bir yangın sonucu sarayla beraber Knidos Afroditi de tarihe karıştı.

Böylece, ' Dünyanın en güzel vücutlu kadını ' yaratıcısı insanoğlunun düşlerine geri dönmüş oldu.

Geriye bir kaç kopyası kalmıştır. Bir tanesi Louvre müzesinde, diğeri ise Vatikan'dadır. Vatikan'daki kopyanın önüne, başta papa olmak
üzere rahipleri günaha sürüklemesin diyerek tenekeden bir perde konmuştur.

Homeros Afrodit'e “ gülümsemeyi seven ' adını takmıştı. Şimdi, yine

' dudaklarında çekingen bir ifade ile ' eski Datça paralarının üzerinde bizlere gülümsüyor.(1)

Kaynakça:

1 - Eser Coşkun, Anadolu uygarlıkları yazılarından


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...