Bektaşilik - Sırrı Bektaş'ın kaleminden


   BEKTAŞİLİK

  "  Yaşamın sırlarını bileydin,               
    Ölümün sırlarını da çözerdin."                        
  - Ö. Hayyam (1090)-

Tanım: XIII.Yüzyılda Hacı Bektaş Veli (1209-1271) nin kurduğu, daha çok dünyevi düşünceyi önde tutan,insanların özdeş inanç çevresinde birleşerek kardeşlik, mutluluk, eşitlik ve özgürlük havası içinde yaşamalarını amaçlayan,insanlar arasında ayrım gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan,bilim ve bilgeliğe önem veren, kadın ve erkek eşitliğini gözeten ezoterik bir tarikattır.

Bektaşilikle birlikte aynı yüzyılda ortaya çıkan Mevlevilik ve Ahilikle düşünce ve inanç bakımından birtakım benzerlikler bulunmaktadır.

İnsana değer veren, sorunları akılcı yollarla ve özgürce çözümlemeyi öngören, insanlar arasında kardeşlik ve eşitliği sağlamaya çalışan, bilgisizliği, bağnazlığı ve aşırı tutkuyu yeren, iyiyi, güzeli, doğruyu ve gerçeği arayan masonlukla da çok benzer yönler bulunmaktadır.

HACI BEKTAŞ VELİ
Horasan'da doğan (Mevlana ve Ahi Evren de Horasan doğumludur) Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi'nin Halifesi Lokman Perende'den dergahta uzun yıllar eğitim almıştır. O'nun ölümünden sonra postnişin(en yüksek dereceli bektaşi ) olmuştur. Yetenekleri ve bilgisi olağanüstü olan Hacı Bektaş Veli Moğol saldırıları ve Horasandaki karışıklık yüzünden kendisi gibi birçok Türkmen’le birlikte Anadolu'ya gelmiş ve bu günkü Nevşehir iline bağlı Hacıbektaş'a yerleşmiştir. XIII.Yüzyıl ortalarında Selçuklu Türklerine karşı bazı Türkmen Boyları düşünce ayrılıkları yüzünden başkaldırmışlardır.İnanç yönünden daha geniş tolerans ve hoşgörülü olan, Şamanizm'in etkilerini taşıyan Vahdeti Vücut felsefesine inanan, içinde Hacı Bektaş'ın da bulunduğu Babailer, Kalenderi, Haydari toplulukları Sünni inanışlı Selçuklularla önemli çelişkiler gösteriyordu.Selçuklular bu Türkmenleri inançsız, kaba ve tehlikeli görüyorlardı. Bu yüzden aralarında savaş kaçınılmaz olmuştur. Bu savaşı Selçuklular kazanmış, Hacı Bektaş kardeşi Menteş'i bu savaşta kaybetmiş ve tekrar Hacıbektaş'a dönmüştür. Bu küçük yerleşim yerinde insan sevgisine dayanan, bilimsel düşünceyi esas alan, yeryüzündeki bütün insanların kardeşliğini ve özgürlüğünü temel alan, Tanrıya korkarak değil severek bağlanmanın gerektiğine inanan bir felsefe geliştirmeye başlamıştır. Gösterişsiz bir yaşam süren, yumuşak başlı, hoşgörülü, iyiliksever, bencillikten ırak, istençli, inanlı, bilgili bir kişi olan Hacı Bektaş Veli Türk Halkı'nı düşünsel ve içsel yönden kalkındırmaya, Türk kadınına eşitlik sağlamaya çalışmış, bu yüzden de tüm çevresi tarafından çok sevilmiş ve dünyanın bir çok yerinden bu tarikata katılanlar olmuştur. Kendisine Anadolu Pirlerinin en büyüğü anlamına gelen Erenlerin Serçeşmesi adı verilmiştir.Yapıtlarından en önemlisi Makalattır. Bu kitapta Tasavvufa ilişkin yazılar çok ilgi çekicidir. Bektaşilikte çok önem taşıyan dört kapı, kırk makam ve Vahdeti Vücut felsefesi,Bektaşiliğin temel ilkeleri arasındadır.

BEKTAŞİLİK FELSEFESİ
Bektaşilik toplumcu, ezoterik, tasavvufa dayalı olmakla birlikte daha çok dünyasal düşünceyi ön plana alan ve evrendeki tüm canlıların sevgisine açık bir giz kuruluşudur. Eline, diline, beline sahip olma felsefesinden gelen edeb ilkesini temel alır. Hakkın ahlakı ile donanmış olmak, iyiliksever ve alçak gönüllü olmak, çeşitli aşamalardan geçerek hakikate kavuşmak, diğer bir deyimle Tanrı'nın gizine ererek onunla birleşmek, onda yok olmaktır. Ahlaksal yönden en yüksek aşamaya ermek olan bu sürece Vahdeti Vücut adı verilir. Kardeşlik, eşitlik ve insan sevgisi Bektaşiliğin temel amaç ve erdemlerindendir. Bektaşilikte öğreti gizli olduğundan aralarına alacakları haricileri tıpkı masonluktaki gibi uzun bir araştırma ve soruşturmaya tabi tutarlar. Onların dayanma güçlerini, güvenilirliklerini, sır saklama yetilerini gözlerler. Bektaşiliğe alınacak aday (Aşık,Talip) Tekris yöntemiyle nasib alarak ışığa kavuşur. Bu bir nevi anasız, babasız olarak yeniden doğuştur. Burada dört kapı olarak bilinen Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarından geçerek ve Kırk Makam denen Bektaşiliğin Kırk temel kuralını öğrenerek nasib alır. Nasib alan Talip Can olur. Yani orada bulunanlar ile kardeş olur. Bektaşi Dergahında yapılan bu tören, ritüeller ve simgelerle yapılmaktadır.                                                           
Bektaşi Dergahı sadece bir ibadet yeri değil, tüm can ve bacıların ast-üst ayrımı olmaksızın kaynaştıkları, sohbetlerin yapıldığı, kardeşlik sofralarının kurulduğu, sorunların çözümlendiği, sazların çalınıp semah dönülen bir gönül evidir. Dergahın tavanı simgesel olarak gökyüzüdür. Mürşit ve görevlilerin kürsü ve postları özel yerlerindedir. Simgesel araç ve gereçler vardır. Dergaha giriş, çıkış usul ve erkan içinde yapılır. Dergaha önce mürşit (baba) eşiğe basmadan girer, yerini alır, onu diğer görevliler ve canlar izler. Dergaha üç adım atılarak girilir. Her üç adımda bir ayak mührü yapılır. Ayak mührü sağ ayak başparmağı sol ayak baş parmağının üstüne getirilerek yapılır. Mürşidin önünde niyaz duruşu yapılır. Bu duruşta kollar omuzlara çapraz bir şekilde konur. Baş ve beden hafifçe öne eğiktir. Birbirlerini tanımak için parola ve işaretleri vardır. Gizliliğe büyük önem verilir
Bektaşi inancına göre Tanrı tüm evrendir. Evrene bakmak. eşyayı görmek Tanrı'yı görmekle aynıdır. Aşağıdaki şiirde bu çok güzel betimlenmektedir:      
                 " Tanrı bizden bize yakın
                  Gitme uzaklara sakın
                  O'nu görmek mi merakın
                  Aç gözünü, bak insana"                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                        
           
BEKTAŞİ İNTİSABI - TEKRİSİ (AYDINLANMA TÖRENİ)
Dergah (meydan) önceden görevliler tarafından törene hazır duruma getirilir. Aday (Aşık,Talip) temiz elbiseler içinde,ayağı yalın ve üstünde ölümü temsil eden beyaz bir örtü ile gözleri kapalı olarak rehberin eşliğinde, eşiğe basmadan dergaha alınır. Üç adımda bir ayak mührü yaparak Mürşidin önüne gelir, niyaz duruşuna geçer. Boyun keserek Mürşidi ve canları selamlar. Meydanda gözleri kapalı olarak dolaştırılırken kendisine Dergah ve Bektaşilik hakkında bilgi verilir. Dualar yapılır, ilahiler okunur. Mürşit adaya ve canlara şu şekilde seslenir: "Ey Canlar, birbirinizi seviniz, sayınız. Gözünüzle görmediğiniz, kulağınızla duymadığınızı söylemeyiniz. Özünüze, sözünüze uyunuz. İkiyüzlülük etmeyiniz. Bu dünyada bilmeyen, görmeyen, araştırmayan, bulmayan ötede de bir şey bilmez, bulmaz. İnsan için en kutsal tapınma çalışmak, doğruluk ve sevgidir. Sabırlı, soğukkanlı, sağduyulu, ağırbaşlı olunuz. Elinize, dilinize, belinize sahip olunuz."
Adayın rehberi kapıdan seslenir "Bir mümin aşık boynu bağlı, erenler meydanına gelmiş, kabul olunmak istiyor. Bu hususta canların rızasını diliyor. Bu candan razım ısınız?" Meydanda bulunan erenler ve bacılar hep bir ağızdan "Hu eyvallah "sözleriyle yanıt verirler.
Bu bir çeşit kabuldür. Bundan sonra mürşit şunları söyler "Ey can şimdi sen dinle. Yalan söyleme, arkadan koşma, ilerle. Nefsinle mücadele et, kibirlenme, kin tutma. Kimseyi kıskanma. Duymadığını söyleme. Koymadığın şeye dokunma. Sözünün geçmediği yerde konuşma. Büyüğüne saygı göster. Gücün varken bağışla. Mütevazi ol. Erenlerin gizinden haberdar ol. Ağzını sıkı tut. Ey Talip verilen bu öğütleri aldın ve kabul ettin mi?"
Talip: "eyvallah" diye cevap verir.
Mürşid " Bu yol güçtür. Kınanma yoludur. Belalıdır. Gelme, gelirsen de geri dönme. Erenlerin verecekleri öğütlere göre hareket edeceksin, sözüne tüm canlar tanık oldu. Bu yolda zorlama yoktur.”
Talip: "Karanlıklardan çıkıp doğru yola ayak bastım, can gözünü açtım.” Mürşit:  Muhammed nuru evreni nasıl karanlıklardan kurtarıp nura kavuşturduysa, bu çerağda kalbinizi ve vicdanınızı aydınlatsın.”
 Tören sonunda aday nasib alır, kardeş olan can kutlanır. Dergahdan önce canlar, onları takiben görevliler, en son da Mürşit ayrılır. Sonra hep birlikte sofrada toplanılır. Yemekte önce Bekatşiliğin tuz tadılır.
İlk lokmayı önce Mürşit alır. İçki içilir, saz çalınır, nefesler, ilahiler söylenir. Sohbet yapılır. Bilenler konuşur, bilmeyenler dinler. Sofradan yine tuz tadılarak kalkılır.
BEKTAŞİ SIRRI: Tasavvufa dayanan Bektaşilik Batıni bir tarikat olduğu için sır tutmak esastır. Buna Bektaşi sırrı denir. Ezoterik sistem benimsendiğinden herkes tarikata alınmaz. İnançlarının yanı sıra yeniliğe açık olanlar, özgür düşünenler, çağdaş yorum yapabilenler, yüreği sevgi ile dolu olanlar alınır. Yardımlaşma, alçakgönüllülük, hoşgörü ve tolerans temel erdemlerindendir. Kökten dinciliği benimsemezler. Dinsel inançları Tanrı korkusundan ziyade Tanrı sevgisine dayalıdır. Her türlü inanca saygıları vardır. Bektaşiliğin temel felsefelerinden biri de hakikate temel gerçeğe ulaşmaktır. Bu nedenle Gülbank dedikleri ve tarikat törenlerinde yüksek sesle okudukları dualarının sonunda "gerçeğe hu" diye seslenirler. Burada kastedilen gerçek değişen, evrimleşen özgerçektir. Doğa değiştiği için onun bir parçası olan insanın da düşüncesi değişmektedir. Bu nedenle doğru ve gerçekler evrimleşerek yeni doğru ve gerçeklere ulaşmaya çalışırlar. Bu gerçekte hiç bir zaman kesin ve son olmayacaktır. Bu felsefe doğrultusunda Bektaşilik evrensel özellikler taşımaktadır. Bilimsel görüşe, kadın erkek eşitliğine, özgür düşünceye ve hoşgörüye açık olan Bektaşilik tarih boyunca pek çok engelle karşılaşmıştır. Bu düşünceleri yok etmek isteyen kişiler tarafından pek çok insan öldürülmüş, yakılmış, derileri yüzülmüştür. Tüm zorluklara karşın bu felsefe yok olmamıştır. Giderek dünyanın da ilgisini çekmektedir. Bektaşilik gizli ve kapalı bir tarikattır" Ser ver, sır verme" (Baş ver,giz verme ) temel ilke olarak benimsenmiştir.
Bektaşiliğe girenlere "gelme, gelme! dönme, dönme! gelenin malı, dönenin canı !"sözleri ile yapılan uyarı, bir anlamda gizliliği vurgulamaktadır. Bektaşilerin törenlerine ve söyleşilerine hariciler alınmaz, derece toplantıları da gizli yapılır. Örneğin dördüncü aşama sayılan Mücerretlik Ayini Cem'ine Mücerretlerden başkası giremez.
Bektaşinin " Meydan da" gördüklerini ve " Mürşit!in "gizli tutulmasını buyurduğu konuları yabancılara açıklaması yasaktır.

BEKTAŞİLERDE AŞAMALAR(DERECELER)
Beş aşama mevcuttur.
Bunlar
1)Muhib
2)Derviş
3)Baba
4)Mücerret
5)Halife
Tarikata girmek isteyenlere "talib" denir. Tarikat dışı kalanlara " zahiri ya da harici "denir. Bektaşiliğin en yüksek katı Dedebabalıktır. Beş aşamanın da dışında kalır ve tektir. Hacıbektaş Dergahında bulunur. Hakka yürümedikçe yerine yenisi seçilemez. Bektaşiler " Pirlere ve Mürşit"lere sevgi ve saygı gösterirler. Mürşit çevresinde toplananları aşk ve coşkusuna ortak ederek, Onları güzele, iyiye, doğruya, olgunluğa ve gerçeğe yöneltmeye çalışır. Telkinleri önemlidir. Bektaşiliğin erdemlerinden olan " Karşılığını istemeden vermek " Mürşitlerde çok belirgindir. Bektaşiliğe girenler sırayla dört kapıdan geçerler. Birincideki görevi tamamlayamayan ve onun gizine eremeyen can ötekine geçemez. Her kapının onar makamı vardır. Şeriat kapısında esas olarak: inanç,  ibadet, bilim, doğruluk, temizlik, şefkat öğretilir. Tarikat kapısında gövdesel isteklerle (tutkular)  mücadele, insanlığa hizmet, umut, aşk, sevgi yöntemleri öğretilir. Marifet kapısında Bektaşiliğin erdemleriyle birlikte, sabır, cömertlik, hoşgörü ve tolerans öğretilir. Son kapı olan Hakikat aşamasında ise; bütün insanları eşit görmek, iyilikseverlik, toprak olma ve tanrıya ulaşma (hakkı kendi özünde bulma) yöntemleri verilir. Evrenin gizlerini elde etmeye çalışmak, gerçeği araştırmak hakikat kapısının esaslarındandır.
 
BEKTAŞİLERDE SELAMLAŞMA VE TANIŞMA
Mürşit'in yanında niyaz duruşuna geçilir ve ayak mühürlenir. "Aşk olsun! sözcüğü her işte bir aşk olması gerektiğini belirtmek için kullanılır. Karşıdaki bu selamı " aşkın cemal olsun" diye yanıtlar. Meydana ve dergaha girilirken eşik öpülür ve eşikten atlanır. Dört kapının önünde dörder adım atıldıktan sonra selam verilir.
 
BEKTAŞİLİKTE KADININ YERİ
Bektaşilikte kadına çok değer verilir ve saygı gösterilir. Her bakımdan eşit tutulurlar. Cem ayinlerine erkeklerle birlikte girerler, nasibe alırlar. Erkeklerle birlikte sofraya oturur, sohbete katılır, semah dönerler. Bektaşi eşlerine bacı veya can denir.

BEKTAŞİLİKTE ŞİİR; RESİM ve MÜZİK
Bektaşilerde şiir nefes, nefes, koşma, destan, kaside, güzelleme, ağıt,
taşlama, düvaz, nevruziye tarzlarında dil yönünden yalın ama zengin, evrensel konuları işleyen çalışmalara sık rastlanır. Bektaşi ozanlarına aşık adı verilir. Aşıklar insan sevgisi, iyilik, güzellik, doğruluk ve töre ilkeleri ile ilgili pek çok eserler vermişlerdir. Ünlü Bektaşi ozanları arasında Kaygusuz Abdal, Hatayi, Seeyyid Nesimi, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet,Teslim Abdal, Yunus Emre sayılabilir.Tolerans Mazlumların tarafını tutma, Bektaşiliğin temel niteliklerindendir.Yunus Emre'nin şu şiirine dikkatinizi çekerim.

         "Biz kimseye kin tutmazız
          Ağ yar dahi dosttur bize.
          Biz kimseye kin tutmazız
          Kamu alem birdir bize. "

         "Bir kez gönül yıktın ise
          Bu kıldığın namaz değil.
          Yetmiş iki millet dahi
          Elin yüzün yumaz değil. "

Kaygusuz Abdal'ın " yaradana sitem " adlı şu şiiri de çok ilginçtir.
 
         "Kıldan köprü yaratmışsın,
          Gelsin kulum geçsin deyu.
          Biz hele şöyle duralım,
          Yiğit isen sen geç tanrım."
Hatayi'nin aşağıdaki şiiri ise evrenimizi çok iyi betimlemektedir.

         "Bir kandilden bir kandile atıldım
          Türab olup yeryüzüne saçıldım.
          Bir zamanlar hak idim, hak ile kaldım
          Gönlüme od düştü yandım da geldim."
Günümüz ozanlarından aşık Daimi'nin şu şiiri de çok ilgi çekicidir.

         "Kainatın aynasıyım
          Mademki ben bir insanım
          Hakkın varlık deryasıyım
          Mademki ben bir insanım.
          İnsan hakta hak insanda
          Arıyorsan bak insanda
          Bir eksiklik yok insanda
          Mademki ben bir insanım
          Tevratı yazabilirim
          İncili dizebilirim
          Kuranı sezebilirim
          Mademki ben bir insanım."

1826'DAN SONRA BEKTAŞİLİK - BEKTAŞİLER VE MASONLAR
1826 dan sonra yeniçeri ocağının kaldırılmasının ardından Bektaşi Tarikatı yasaklandı.Tüm mal varlıklarına el kondu.Tüm bunlara karşın Bektaşilik yok edilemedi,gizliliğe yani uykuya çekildi.1925 yılında ise Tekke ve Zaviyelerin kapanmasıyla Bektaşi Tekkeleri de kapandı.Bektaşiler özgürlükçü ve kurallara bağlanmayı sevmeyen insanlardır.Din adamı egemenliği karşısında dinler üstü bir duruş sergilemişlerdir.Bu duruşları Masonluğun amaçlarına da uyduğundan birbirlerine karşı yakınlık duymuşlardır. Şinasi, Namık Kemal, Ziya paşa gibi Bektaşiliği benimseyen şairler Masondurlar.Tanınmış Bektaşi Babalarından filozof Rıza Tevfik de Masonluğun en üst derecelerinden birine sahiptir.1826 dan beri gizliliğe çekilen Bektaşiler ruh ve zekaca yakınlık duydukları Masonlardan her zaman destek almışlardır. Ayrıca devletin yüksek yönetim çevrelerinden de yakınlık görmüşlerdir. Padişahların çevresinden birçok eğitimli kişi Bektaşi idi.

TARİKATIN EVRİMİ
Bektaşi tarikatı devamlı evrim içindedir. Yüzyıllar boyunca Babalar, Dedeler, Mürşitler tarafından yönlendirilen tarikat günümüzde bazı değişimlere uğrayabilmektedir.Vahdet-i Vücut felsefesinin çağdaş yorumlanmasında insan evrenin merkezi olacak,bu da insan hakları ve demokrasiye ulaşmanın temelini oluşturacaktır.Modern çağın ahlak anlayışı ve hoşgörü düşüncesi Bektaşi düşüncesi ile oldukça uyumludur.

KAYNAKÇA:
1)Bektaşilik, Mevlevilik, Masonluk. Araştırma.  A.Nevzad Odyakmaz.
2)Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi. Cihangir Gener.
3)Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi Cilt 2. Cihangir Gener.
4)Bektaşilik, Alevilik Terimleri Sözlüğü. Esat Korkmaz.
5)Bektaşilik. Mason Dergisi. Kemal Kıral.
6)Aleviliğin Gizli Tarihi. Erdoğan Çınar.
7)Hacı Bektaş, Efsaneden Gerçeğe. İrene Melikof.
8)Alevilik, İsmail Engin, Havva Engin.
9)Alevi İslam İnancı, Kültürü ile İlgili Görüş ve Düşünceleri.
   Prof. Dr. İzzettin Doğan.
10)Kurtuluş Savaşında Bektaşiler. Hülya Küçük.
11)Çağdaşlaşma Sürecinde Alevilik. Fuat Bozkurt.
12)Batıni Gelenek. Metin Bobaroğlu.
13. SUNUM, Prof. Dr. Sırrı BEKTAŞ, 25/01/2005                                          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...