Çin mitolojisinde
dünyanın yaratılışı
Çin halk ve kültürünün
biriktirdiği mitolojik ve efsanevi söylence, inanç ve tarih anlayışın
bütününü tanımlar. Bir çok yazar ve araştırmacı Çin mitolojisini tanımlarken şu
ifadeye yer verir: Çin mitolojisi, tarih, efsane ve mitin bir karışımıdır.Tarihçiler Çin mitolojisinin MÖ 12. yüzyıl sıralarında oluşmaya başladığını varsaymaktadır. Çin mitolojisinin en önemli kısmı ise yazılı dönemde, daha sonraları ortaya çıkmıştır. Çin mitolojisi, yaratılış mitleri, halk söylenceleri ile folklorik öğeler, tarihi olaylarla karışmış bir mit yapısı, efsanevi, tanrısal krallar barındıran kral listesi ile göze çarpar.
Mitin Çin Kültüründeki Konumu ve Çin Miti
Çin mitolojisine dair yapılan çağdaş sayılabilecek ilk araştırmalar sonucu oluşan genel kanı Çin kültürünün diğer kültürlerdekinden daha farklı bir şekilde çok az oranda ve etkin olmayan bir mitoloji barındırdığına yönelikti. Buna gösterilen en büyük kanıt Çin mitlerine dair atıfların antik Çin metinlerinde genellikle oldukça parçalanmış bir şekilde bulunmasıydı. Bu yazınlarda bir mit bütününden bahsetmek pek olası değilken, büyük mitik temalar da göze çarpmamaktadır Ek olarak antik Çin yazını büyük oranda anlatılıcılıktan uzaktır ve destansı.
Özellikle yakın zamanda birçok uzman Çin mitolojisinin olmadığı veya Çin kültürünün mitik öğeler barındırmadığı yönündeki kanıları eleştirmiş ve bunların gerçek olmadığını, çeşitli araştırmalarla, izah etmişlerdir. Çin edebiyatı ve dili uzmanı Anne Birrell, bir Çin mitolojisi eksikliği veya yokluğu fikrinin yaygın olmasının temel sebebinin "geleneksel Çin'in 'Konfüçyüscü emperyal ideolojisinin' popüler dinî ifadeler ve mitlere pek değer vermemesi ve bu önyargının da Aydınlanma sırasında Avrupalılarca kabul edilmesi ve bunun bugüne kadar sürmesi" olduğunu iddia etmiştir.
Ayrıca Birrell, Çin mitolojisinin özgün kaynaklarda parçalanmış bir şekilde bulunmasının bir sorun teşkil etmediği, tam tersine mitograflar ve diğer uzmanlar için olumlu bir şey olabileceğini öne sürmüş ve özellikle Çin mitolojisi uzmanlarından Norman J. Girardot'un yakındığı parçalanmış mit özelliğinin,
Çin mitolojisinin Yunan ve Roma mitolojilerinden farklı ve olumlu, yapıcı bir yanı olduğunu ileri sürmüştür.
Çin mitolojisinde başlangıç ve sonlar çok büyük bir önem taşır. Bu çok çeşitli yaratılış mitlerinden (kozmogonilerden) ve olayların, icatların, canlıların başlangıcına dair anlatılmış birçok mitten aşikârdır. Çin mitolojisindeki önemli diğer öğeler de evrensel felâketler ve bunların sonucu oluşabilecek yeni yaratılış ideal yönetici, imparator fikri ve ilgili mitler çok büyük önem taşımaktadır. Antik zamanlarda hayvan-ata fikri, kabile vurgusu yaygınken daha sonraki dönemlerde tanrılar, insanlar ve hayvanlar belirli bir düzen içerisine oturtulmuş ve birbirlerine eski dönemlere oranla daha yabancı ve muhalif birer konuma getirilmiştirler. Sonra dönemlerdeki felsefî yükselişle birlikte bu mitlerin karakteri hakim felsefî fikre göre uyarlanmış olsa da eski dönemlerde çeşitli felâket mitleri ile kabilelere ilişkin yaratılış ve köken mitlerinin varlığı bilinmektedir. Sonraki dönemin bir farklılığı da kaostan düzene geçiş motifinin kaos ile ilişkilendirilmiş motiflerle düzen ve ahenk ile ilişkilendirilmiş motiflerin arasındaki kavgaya yapılan vurgular, tanrıya inanç içermeyen çeşitli inançlar ve kozmogonik yaklaşımlar içermesidir. Yine bu dönemde daha da sonraları birer ideal yönetici örneği ve tasviri olacak çeşitli mitik ve tarihî öğeleri birarada barındıran imparatorlar ortaya çıkacaktır. Tüm bu geçişlerin sebebinin gerek siyasî, gerek toplumsal, gerekse felsefî değişimlerin sonucu olduğu kabul edilmektedir
Kaynak Metinler
Arkeolojik ve tarihî bulguların yanı sıra birçok antik Çin metni Çin mitolojisi hakkında bilgi sunmaktadır ve Çin mitolojisine dair bilinen bilgi birikiminin çoğunluğu bu eserlerden gelmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır.
Shan Hai Jing yani "Dağ ve Deniz Klasiği", Antik Çin'deki mitlerden, büyücülükten ve dinden ayrıntılı bir şekilde bahseden bir yazındır. Ayrıca coğrafî, tıbbî, tarihî içeriklerin yanı sıra adetlere ve etnisitelere dair de içerik barındırır. Diğer yazınlarda geçmeyen birçok mitik figür bu eserde geçer, bazı mitlerin farklı sürümlerini de barındıran eser tek başına klasik Çin mitolojisinin büyük bir kısmını ayrıntılı bir şekilde barındırmaktadır.
Shui Jing Zhu yani "Su Klasiği üzerine Açıklamalar", daha kısa bir eser olan Su Klasiği'ne (Shui Jing) dair bir açıklama ve tefsir olarak başlamıştır. Fakat zamanla, içerdiği yoğun coğrafî, tarihî içerik ve bunlarla ilişkili efsaneler sebebiyle kendi başına ünlenmiştir.
Hei'an Zhuan yani "Karanlık Destanı", Hubei'deki Shennongjia dağlık alanında yerleşmiş olan Han ulusundan bir topluluk tarafından korunmuş, Çin kültüründe türünün tek örneği olan, destan formunda efsaneler içeren bir derlemedir. Eser Pangu'nun doğumundan tarihî döneme kadarki süreye dair çeşitli anlatılar içerir.
İmparatorluğa ait tarihî evrak ve felsefî ilkeleri belirten yazınlar, örneğin: Shiji, Shangshu, Liji, Lüshi Chunqiu ve diğerleri.
Bazı mitler edebî veya tiyatral biçimde, piyes veya roman olarak bugüne ulaşmışlardır. Çin mitolojisi açısından tanımlayıcı kayıtlar ve önemli kaynaklar olarak sayılan mitolojik kurgusal eserlerden bazıları şunlardır:
Antik devletlerde ortaya çıkan şiir sanatı örnekleri; özellikle de Qu Yuan'ın çeşitli eserleri.
Fengshen Yanyi veya Tanrıların Yağlanışı, Zhou Hanedanlığının Batıya Yolculuk, Wu Cheng'en tarafından kaleme alınmış Xuanzang'ın Hindistan'a yaptığı kurgusal hac yolculuğunu anlatır. Yolculuk boyunca hacılar çeşitli hayaletler, canavarlar ve benzeri mitik yaratıklar ve yerlerle karşılaşırlar.
Baishe Zhuan, Hangzhou'da geçen romantik bir hikâyedir. İnsan formuna erişen bir yılanın bir adama aşık oluşunu anlatır.
Çin mitolojisine dair araştırma yapan farklı bilim insanları farklı metinleri daha önemli görmüştür. Örneğin Çin edebiyatı ve dili uzmanlarından Anne Birrell, Çin Mitolojisi isimli eserinin girişinde
YARATILIŞ MİTLERİ
Pan Gu
Çin mitolojisinde birçok farklı yaratılış miti vardır. Bu mitler gerek barındırdıkları karakterler gerekse farklı dinî eğilimleri açısından birbirinden ayrılırlar. Bununla birlikte hepsinde belirli temalar hakimdir: kaostan düzene geçiş, ikici evren modelinin düzenle birlikte ortaya çıkışı ve yin ile yang. Ayrıca mitlerin genelinde İbrahimi Dinlerdeki creatio ex nihilo yani "yoktan var etmek (yaratmak)" anlayışından farklı olarak yaratma süreci var olan fakat şekilsiz, kaotik bir durumun şekilli, belirli ve düzenli bir duruma dönüştürülmesi anlamını taşımaktadır
MÖ 2. yüzyılın ortalarından kalan Huai Nan Zi isimli metinde iki tanrının evreni nasıl yarattığını anlatan bir yaratılış miti mevcuttur. Bu iki tanrının ismi verilmez, kaostan çıkan tanrılar arz ve göğü yaratırlar ve kendileri yin ile yangı oluştururlar. Çin mitolojisindeki bir başka yaratılış mitinde ise herhangi bir tanrıdan söz edilmez. Bu mite göre başlangıçta ne tanrı ne de tanrı benzeri bir şey vardır; sadece muazzam büyüklükte bir su buharı bulutu mevcuttur. Bu bulut, zamanla, kaotik ve şekilsiz bir durumdan düzenli ve şekilli bir duruma geçer, farklı doğalara sahip evren modelinin temelini oluşturan yin ile yangı oluşturur.
Çin mitolojisindeki en tanınmış ve kendisinden önceki birçok yaratılış mitine karşı hakimiyet kazanmış yaratılış miti Pan Gu'yu (veya Pangu) başrolde gösteren bir yaratılış mitidir. Diğer mitlere oranla oldukça yeni sayılabilecek, MS 3. yüzyılda ortaya çıkmış bu mitte hiçbir şeyin olmadığı, sadece kaosun, dev bir yumurtanın içindeki karanlık bir nem şeklinde var olduğu bir zamandan bahsedilir. İçinde yaratılış için gerekli tüm öğeleri bulunduran yumurtanın içinde zamanla, yaratıcı olacak, Pan Gu büyümeye başlar. Tamamen büyüdüğünde uyanan Pan Gu yumurtadan, onu kırarak, çıkar. Bu esnada yumurtanın içindeki yaratıcı öğeler her yana dağılır. Yin temelli öğeler arzı yaratırken, yang temelli öğeler göğü yaratırlar. Pan Gu bu ikisinin tekrar birbirlerine karışmaması için aralarına geçerek ve göğü taşıyarak ikisini birbirinden ayırır. Birbirlerine karışırlarsa tekrar kaosun ortaya çıkacağını düşünerek binlerce yıl ikisini bu şekilde ayrı tutar. Daha sonra gök ile arzın tamamen ayrıldığına inandığı vakit, bu işini bırakır ve dinlenmek için arza uzanır. Ölen Pan Gu'nun vücudunun ve varlığının farklı bölümleri doğal fenomenleri ve coğrafî şekilleri oluşturur: el ve ayakları kare olduğuna inanılan Dünya'nın köşelerini oluştururken, terininnehirleri, gözlerinden birinin Ay'ı birininse Güneş'i, vücudunun beş kutsal dağı oluşturduğuna inanılır. Bu mitle ilişkili bir nokta, bu genel yaratılış mitini insanın yaratılışı ile de ilişkilendirir: Pan Gu'nun vücudundaki pireler insanları oluşturur. Bununla birlikte bu değişimler farklı kaynaklarda farklı şekillerde yer almıştır. Bir başka mitte ise Pan Gu'nun yarattığı canlılardan hiçbirinin aklî yeteneğe sahip olmamasından üzülerek, insanı çamurdan elleriyle yarattığına ve daha sonra kurumaya bıraktığına değinilir. Bu hikâyeye göre Pan Gu insanları yaratmaya devam ederken, akşam olduğunda, yağmur yağmaya başlar ve Pan Gu her ne kadar henüz kurumamış olan eserlerini güvenli bir yere taşımaya çalışmışsa da bunların bir kısmı yağmurdan hasar görür. İşte bu hasar gören eserlerin, engelli insanların atası olduğuna inanılırdı.
İnsanlığın
doğuşuna ilişkin ana tanrıça Nü Wa'yı başrole koyan mitler de bulunur. Han
Hanedanlığı zamanından kalan, bu mitlerden birinde insanlığın yaratılışından
önce Nü Wa'nın Dünya'da ne kadar yalnız hissettiğine değinilir. Bir gün bir
gölette kendi aksini gören Nü Wa kendisine benzeyen ve ona arkadaşlık
edebilecek bir yaratık yaratmayı aklına koyar ve çamurdan küçük insanlar
yapmaya başlar. Bunları yere koyduğu anda, yaratıklar canlanmakta ve insanlara
dönüşmektedir. Bir süre bu şekilde insan yapan Nü Wa bir süre sonra eğer bu
hızda devam ederse tüm dünyaya yayılacak kadar çok insan yapmasının mümkün
olmadığını fark eder. Bunun üzerine bir ip alır ve ipi çamura batırır, daha
sonra bu ipi havada döndürür. Etrafa dağılan çamur damlacıkları yere
düştüklerinde insanlara dönüşürler ve bu şekilde dünyaya insanlık yayılır.
Etrafa bu şekilde saçılan çamur damlacıklarından oluşan insanların fakir ve
soylu olmayan insanları, başta kendi elleriyle yaptığı insanlarınsa zengin ve
soylu insanları oluşturduğuna inanılırdı.
Çin mitolojisine göre evrenin yaratılışı
Başlangıçta bir yumurta tüm evreni içinde barındırıyordu. Gök ve yer birbirinin eşiydi ve her yer tümüyle karanlıktı. Çünkü ne güneş ne de ay vardı. Bu karanlık kütleden ilk varlık Pangu oluştu. Pangu kendini karanlıkta ve bir yumurtanın içinde kapalı olarak bulunca, evrene bir düzen getirmeye karar verdi.
Önce yumurtasını kırarak açtı. Daha hafif olan Yang yükselip gök oldu. Ağır olan Yin çökerek yer oldu. Pangu gökyüzünü yukarı doğru itti. Sonraki 18.000 yılda Pangu, sürekli göklerin yeryüzünü ezmesini engellemeye çalıştı. Sadece rüzgârları yedi. En sonunda Pangu tümüyle ayağa kalktı ve gökyüzünü itmeye devam etti. Gökyüzü her gün daha da yukarı kalkıyor ve Pangu da uzuyordu.
En sonunda gökler yerini aldı. Pangu yorulmuştu. Yeryüzüne uzandı ve uyudu. Uykusunda öldü ve onun gövdesi evrene biçim ve töz verdi. Başı Doğu'daki dağı oluştururken, ayakları Batı'daki dağı oluşturdu. Bedeni Orta'daki dağı, sol kolu Güney'deki, sağ kolu Kuzey'deki dağı oluşturdu.
Pangu'nun saçları ve kaşları, gezegenler ve yıldızları oluşturdular. Sol gözü Güneş, sağ gözü Ay oldu. Eti yeryüzündeki toprak, kanı okyanus ve ırmaklar oldu. Dişleri ve kemikleri kayaları, mineraller ve değerli taşları oluşturdular. Soluğu bulutları ve rüzgarı, sesi ise yıldırımı ve fırtınayı oluşturdu. Teri yağmur ve çiğe dönüştü. Bedenindeki tüyler ağaçları, bitkileri ve çiçekleri oluştururken derisinde yaşayan asalaklar, hayvanlara dönüştüler.
Ana Tanrıça Nugua ilk insanı yarattı. Kendisi de bir insana benziyordu ancak bacaklarının yerinde bir ejderha kuyruğu vardı. Nugua dünyanın üzerinde kayarak dolaşırken, Pangu'nun bedeninden oluşan güzel şekilleri hayranlıkla izledi. Ağaçları, bitkileri ve çiçekleri çok sevdi, ama en çok hareketli ve canlı olan hayvanlardan hoşlandı. Ancak yaratılışın henüz tamamlanmadığına karar verdi.
Nugua, Sarı Nehir boyunca süzülürken bu nehir yatağındaki maddeyi kullanarak insanı oluşturmaya karar verdi. Nehrin kıyısına oturdu ve nehir yatağından avuç, avuç çamur aldı ve onlardan küçük insanlar oluşturdu. Onları kendine benzetti ama onlara ejderha kuyruğu yerine, kollarıyla uyumlu iki bacak verdi. Yürümeye hazır olduklarında, onlara yaşam soluğunu üfledi. Bazılarını Yang ile yani doğadaki erkek, saldırgan öğeyle doldurdu ve bunlar erkek oldular. Diğerlerini ise Yin ile yani doğadaki uysal öğeyle doldurdu ve bunlar da kadın oldular.
Bir süre sonra Nugua insanlara tek, tek biçim vermekten sıkıldı. Nehir yatağındaki çamura bir ip yerleştirdi ve ip tamamen çamurla kaplanana kadar dolaştırdı. Daha sonra ipi aldı ve salladı. Sıçrayan her çamur damlası bir insan haline geldi. Ancak Nugua'nın eliyle biçim verdikleri daha zengin ve akıllı insanlar olmuştu.
Nugua'nın çocukları evlerini yapıp köylere ve çiftliklere yerleştiler. Günlük gereksinimlerini karşılamaya başlayınca canavar Gong-gong çok kızdı. Başını gökyüzünü tutan dağlardan birine vurdu. Dağ yere yıkıldı, gökyüzü delindi ve yeryüzünde pek çok yer çatladı. Bazı büyük yarıklardan alevler fışkırdı, ekinleri, evleri yaktı. Nehirler yataklarından taştılar.
Tanrıça yarattığı çocuklarını kurtarmak için nehir kıyısındaki sazları ateşe verdi ve küllerini, ateşi söndürmek için yanan yarıklara doldurdu. Sonra sellerin toprağa sızmasını ve sazların küllerini set gibi yığarak suların eski nehir yataklarından akmasını sağladı.
İnsanlar eski yaşamlarına yeniden dönünce Nugua, Sarı Nehir'den değişik renkte 5 taş topladı. Bunları ocakta eritip gökteki deliği kapattı. (1)
Başlangıçta bir yumurta tüm evreni içinde barındırıyordu. Gök ve yer birbirinin eşiydi ve her yer tümüyle karanlıktı. Çünkü ne güneş ne de ay vardı. Bu karanlık kütleden ilk varlık Pangu oluştu. Pangu kendini karanlıkta ve bir yumurtanın içinde kapalı olarak bulunca, evrene bir düzen getirmeye karar verdi.
Önce yumurtasını kırarak açtı. Daha hafif olan Yang yükselip gök oldu. Ağır olan Yin çökerek yer oldu. Pangu gökyüzünü yukarı doğru itti. Sonraki 18.000 yılda Pangu, sürekli göklerin yeryüzünü ezmesini engellemeye çalıştı. Sadece rüzgârları yedi. En sonunda Pangu tümüyle ayağa kalktı ve gökyüzünü itmeye devam etti. Gökyüzü her gün daha da yukarı kalkıyor ve Pangu da uzuyordu.
En sonunda gökler yerini aldı. Pangu yorulmuştu. Yeryüzüne uzandı ve uyudu. Uykusunda öldü ve onun gövdesi evrene biçim ve töz verdi. Başı Doğu'daki dağı oluştururken, ayakları Batı'daki dağı oluşturdu. Bedeni Orta'daki dağı, sol kolu Güney'deki, sağ kolu Kuzey'deki dağı oluşturdu.
Pangu'nun saçları ve kaşları, gezegenler ve yıldızları oluşturdular. Sol gözü Güneş, sağ gözü Ay oldu. Eti yeryüzündeki toprak, kanı okyanus ve ırmaklar oldu. Dişleri ve kemikleri kayaları, mineraller ve değerli taşları oluşturdular. Soluğu bulutları ve rüzgarı, sesi ise yıldırımı ve fırtınayı oluşturdu. Teri yağmur ve çiğe dönüştü. Bedenindeki tüyler ağaçları, bitkileri ve çiçekleri oluştururken derisinde yaşayan asalaklar, hayvanlara dönüştüler.
Ana Tanrıça Nugua ilk insanı yarattı. Kendisi de bir insana benziyordu ancak bacaklarının yerinde bir ejderha kuyruğu vardı. Nugua dünyanın üzerinde kayarak dolaşırken, Pangu'nun bedeninden oluşan güzel şekilleri hayranlıkla izledi. Ağaçları, bitkileri ve çiçekleri çok sevdi, ama en çok hareketli ve canlı olan hayvanlardan hoşlandı. Ancak yaratılışın henüz tamamlanmadığına karar verdi.
Nugua, Sarı Nehir boyunca süzülürken bu nehir yatağındaki maddeyi kullanarak insanı oluşturmaya karar verdi. Nehrin kıyısına oturdu ve nehir yatağından avuç, avuç çamur aldı ve onlardan küçük insanlar oluşturdu. Onları kendine benzetti ama onlara ejderha kuyruğu yerine, kollarıyla uyumlu iki bacak verdi. Yürümeye hazır olduklarında, onlara yaşam soluğunu üfledi. Bazılarını Yang ile yani doğadaki erkek, saldırgan öğeyle doldurdu ve bunlar erkek oldular. Diğerlerini ise Yin ile yani doğadaki uysal öğeyle doldurdu ve bunlar da kadın oldular.
Bir süre sonra Nugua insanlara tek, tek biçim vermekten sıkıldı. Nehir yatağındaki çamura bir ip yerleştirdi ve ip tamamen çamurla kaplanana kadar dolaştırdı. Daha sonra ipi aldı ve salladı. Sıçrayan her çamur damlası bir insan haline geldi. Ancak Nugua'nın eliyle biçim verdikleri daha zengin ve akıllı insanlar olmuştu.
Nugua'nın çocukları evlerini yapıp köylere ve çiftliklere yerleştiler. Günlük gereksinimlerini karşılamaya başlayınca canavar Gong-gong çok kızdı. Başını gökyüzünü tutan dağlardan birine vurdu. Dağ yere yıkıldı, gökyüzü delindi ve yeryüzünde pek çok yer çatladı. Bazı büyük yarıklardan alevler fışkırdı, ekinleri, evleri yaktı. Nehirler yataklarından taştılar.
Tanrıça yarattığı çocuklarını kurtarmak için nehir kıyısındaki sazları ateşe verdi ve küllerini, ateşi söndürmek için yanan yarıklara doldurdu. Sonra sellerin toprağa sızmasını ve sazların küllerini set gibi yığarak suların eski nehir yataklarından akmasını sağladı.
İnsanlar eski yaşamlarına yeniden dönünce Nugua, Sarı Nehir'den değişik renkte 5 taş topladı. Bunları ocakta eritip gökteki deliği kapattı. (1)
Kaynakça:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.