DAİ’LİĞİN ASYA KITASINDAKİ SERÜVENİ
İSLAMDA
DAİ’LİK
Dilimizdeki;
“ Dayımısın? “
“ Dayılanma !”
“ Adamın dayısı var !”
Deyimleri aslında Dai’likten deforme olmuştur.
Dai; Davet eden,
çağıran, bir kimseyi bir şeye sevk ve teşvik eden kimse anlamındadır. Arapça
"deave" fiilinin
ism-i faili olan kelime bu anlamıyla kullanıldığında, tarih boyunca insanları
doğruya, hakka yöneltmek için Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerin birer
dâî, yani davetçi olduğu anlaşılmaktadır. Peygamberlerin insanları
Allah'a çağırdıkları bir çok âyetlerle sabittir.
"(Ey Nebî) de ki: Benim yolum budur. Ben ve bana uyarılar bilerek insanları Allah'a çağırırız." (Yusuf, 12/108)
"... Rabbim, doğrusu ben milletimi gece-gündüz Çağırdım... " (Nûh, 71/5)
"Ey inananlar, Allah ve Peygamber sizi hayat verecek şeye çağırdığı zaman ona uyunuz" (el-Enfâl, 8/24)
"(Musa), ben sizi kurtuluşa (her yönüyle İslâm'ı kabule) çağırıyorum (ama) siz beni ateşe çağırıyorsunuz. Siz beni Allah'ı inkâr etmeye çağırıyorsunuz. ben ise sizi, güçlü olan, çok bağışlayan Allah'a çağırıyorum" (el-Hicr, 15/41-42)
Peygamberler insanları ebedî kurtuluş sebeplerine yani Allah'ın vahdaniyet ve hâkimiyetini kabule çağıran birer dâî oldukları gibi, ümmetlerinden bu görevi yapanlar da Kur'ân diliyle övülmüşlerdir.
"(Ey Nebî) de ki: Benim yolum budur. Ben ve bana uyarılar bilerek insanları Allah'a çağırırız." (Yusuf, 12/108)
"... Rabbim, doğrusu ben milletimi gece-gündüz Çağırdım... " (Nûh, 71/5)
"Ey inananlar, Allah ve Peygamber sizi hayat verecek şeye çağırdığı zaman ona uyunuz" (el-Enfâl, 8/24)
"(Musa), ben sizi kurtuluşa (her yönüyle İslâm'ı kabule) çağırıyorum (ama) siz beni ateşe çağırıyorsunuz. Siz beni Allah'ı inkâr etmeye çağırıyorsunuz. ben ise sizi, güçlü olan, çok bağışlayan Allah'a çağırıyorum" (el-Hicr, 15/41-42)
Peygamberler insanları ebedî kurtuluş sebeplerine yani Allah'ın vahdaniyet ve hâkimiyetini kabule çağıran birer dâî oldukları gibi, ümmetlerinden bu görevi yapanlar da Kur'ân diliyle övülmüşlerdir.
"...Allah'a çağıran kimseden
daha güzel sözlü kim vardır?" (en-Nahl, 16/33)
Aynı kelimeden türeyen dua da Allah'a yalvarma,
Allah'tan dilekte bulunma, iman neticesi Allah'ı çağırma manalarında
kullanılır:
"Rabbınıza yalvararak ve
gizlice dua edin." (el-A'raf, 7/55)
"... Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim..." (11/186, 19/48, 72/20)
"... Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim..." (11/186, 19/48, 72/20)
Allah'a içtenlikle inananlar, her zaman O'na dua
ederken; insanların birçoğu darda kaldıkları zaman Allah'a dua eder, genişliğe
erince hiç dua etmemiş gibi hayata devam ederler ya da Allah'a ortak koşarak
O'na dua ederler. Bu tür dualar ilgili şu ayetler var.
"İnsana bir darlık gelince, yan yatarken, oturur veya ayakta iken bize yalvarıp yakarır; biz darlığını giderince, başına gelen darlıktan ötürü bize hiç yalvarmamışa döner..." (Yunus, 10/12)
"Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar, ama Allah onları karaya çıkararak kurtarınca, kendilerine verdiği nimete nankörlük ederek O'na hemen eş koşarlar..." (el-Ankebut, 29/65; ez-Zümer, 39/8)
"O gün Allah, bana ortak olduklarını iddia ettiklerinize seslenin der. Onları çağırırlar fakat hiç birisi onların çağrısına gelmez" (el-Kehf 18/52; Kasas, 28/64)
"Allah'tan başkasına yalvarma. Öyle yaparsan şüphesiz zalimlerden olursun." (Yunus, 10/106; ve 26/13, 28/88)
Öte yandan İsmailiye, Karmatiye ve Dürziye mezheplerinin esaslarını halk arasında yaymakla görevli kimselere de dâî denilmektedir.
İslâm'ın dâîleri, peygamberler ve onların yolundan giden halis müminler olarak kabul görür. Ancak İslâm itikâdî mezhepleri incelendiği zaman, Şiîlerde, imamın kendisi için bir dâî tayin etmesi zorunludur. Özellikle Batıniyye mezheplerinin bazılarında dâîlik, insanları mezheplerine davet etme yöntemlerini yedi aşamada oluşan bir kuruma dönüşmüştür. Söz konusu bu yedi basmak aşağıdaki gibidir.
1) Teferrüs: Dâî, gizliliğe uyma hususunda, sağlam ve zâhirî şeyleri batınî anlama gelecek şekilde yorumlayabilmelidir. İbadete istekli kişiyi mezhebine çağırmak istiyorsa, onu ibadete ve zühde sevk eder.
"İnsana bir darlık gelince, yan yatarken, oturur veya ayakta iken bize yalvarıp yakarır; biz darlığını giderince, başına gelen darlıktan ötürü bize hiç yalvarmamışa döner..." (Yunus, 10/12)
"Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar, ama Allah onları karaya çıkararak kurtarınca, kendilerine verdiği nimete nankörlük ederek O'na hemen eş koşarlar..." (el-Ankebut, 29/65; ez-Zümer, 39/8)
"O gün Allah, bana ortak olduklarını iddia ettiklerinize seslenin der. Onları çağırırlar fakat hiç birisi onların çağrısına gelmez" (el-Kehf 18/52; Kasas, 28/64)
"Allah'tan başkasına yalvarma. Öyle yaparsan şüphesiz zalimlerden olursun." (Yunus, 10/106; ve 26/13, 28/88)
Öte yandan İsmailiye, Karmatiye ve Dürziye mezheplerinin esaslarını halk arasında yaymakla görevli kimselere de dâî denilmektedir.
İslâm'ın dâîleri, peygamberler ve onların yolundan giden halis müminler olarak kabul görür. Ancak İslâm itikâdî mezhepleri incelendiği zaman, Şiîlerde, imamın kendisi için bir dâî tayin etmesi zorunludur. Özellikle Batıniyye mezheplerinin bazılarında dâîlik, insanları mezheplerine davet etme yöntemlerini yedi aşamada oluşan bir kuruma dönüşmüştür. Söz konusu bu yedi basmak aşağıdaki gibidir.
1) Teferrüs: Dâî, gizliliğe uyma hususunda, sağlam ve zâhirî şeyleri batınî anlama gelecek şekilde yorumlayabilmelidir. İbadete istekli kişiyi mezhebine çağırmak istiyorsa, onu ibadete ve zühde sevk eder.
2) Te'nis: Teferrüse
yakın olan bu yol; insanın kendi mezhebiyle ilgili olarak benimsediği şeyleri
gözünde süslemek, sonra da ona benimsediği şeylerin yorumunu sorarak onu
inançları hakkında sorgulamalarda bulunmak.
3) Rabt: Davet olunacak kişi, şeriatın esaslarını tevil isteği bağlamında merakta bırakmaktır.
3) Rabt: Davet olunacak kişi, şeriatın esaslarını tevil isteği bağlamında merakta bırakmaktır.
4) Tedlis: Şeriatın
zâhirî ( görünen) hükümlerinin (namaz, oruç, hac gibi) kulların zorluk
vermekten başka bir şey olmadığını söyleyerek, etrafındakileri batınî (gizli)
anlamları kabule uygun hale getirmek. Bu hususta "
İnananlarla ikiyüzlüler arasına, kapısının içinde rahmet ve dışında azab olan
bir sur çekilir." (Hadid, 57/13) âyetini ileri
sürerler.
5) Teşkik: Davet edilen şahsı, " Neden insanın iki kulağı, bir dili var? Tatlı su balığı ile deniz balığını ayıran özellik nedir? Neden sabah namazı iki rekat, öğle dört, akşam üç rekattır? Sûre başlarındaki hece harflerinin manaları nelerdir?..." gibi sorularla sorgulamaya düşürmek.
5) Teşkik: Davet edilen şahsı, " Neden insanın iki kulağı, bir dili var? Tatlı su balığı ile deniz balığını ayıran özellik nedir? Neden sabah namazı iki rekat, öğle dört, akşam üç rekattır? Sûre başlarındaki hece harflerinin manaları nelerdir?..." gibi sorularla sorgulamaya düşürmek.
6) Hal: Mezhebe
çağrılan kişiyi şeriatın zâhirî hükümlerinden tamamen uzaklaştırmak.
7) Sulh: Suni İslâm
mezhebi yorumlarında uzaklaştırmak.
Bu sıralamalarla dâîler, muhataplarını Suni İslâm
hakkında yanıt veremeyecekleri sorulara veremedikleri durumlarda, kendi batıni
görüşlerini ileri sürerek muhatabı kendi batınî mezhebine ilgi duymasına
yardımcı olurlar.
Konu üzerinde araştırma yapanlara göre Batıniyye
davetini kuranların başında, Irak valisinin cezaevinde birbiri ile tanışan
Cafer b: Muhammed es-Sadık'ın kölesi Meymun b. Deysan ile Muhammed
b. el-Hüseyin gelmektedir. Propagandalarına Dendan ve Tus dolaylarında
başladılar. Şia'nın söylemlerinden olan Hulûliyye'nin fikrini benimseyen bir
grup, Deysan'ın davetine kulak verince o da kendisinin Muhammed b. İsmail
b. Cafer ı es-Sadık'ın oğullarından olduğunu iddia etti ve bunu kabul ettirdi.
Sonraları Batıniyye mezhebine davet eden Hamdan Kirmit (Karmat) diye biri
ortaya çıktı. Karamita ( Karmatilik) hareketi bu kişiye bağlanır. Davet
hususunda, bunu, Ebu Said el-Cennabî takip etti. Mısır'da 358-567/968-1171
yılları arasında hüküm süren Fatımî hanedanı, mezhebin kurucularından ve
davetçilerinden Meymun b. Deysan el-Kaddah'ın devamıdır. İran Karmatîleri de
Hamdan Kirmit'in kardeşi Me'mun'un devamıdır. Nişabur'da bu mezhebin eş-Şaranî
diye bilinen bir grup dâîleri ortaya çıktı. Haccac orada vali iken de öldürülür.
Tarihi kaynaklara göre, Batıniyye'nin daveti el-Me'mun zamanında ortaya çıktı, El-Mutasım zamanında yayıldı. Batıniyye, kendilerinin kabul ettikleri Batınî inanışları üstün gören kimseleri "Usûs" olarak tayin ederlerdi. Bunlar âyet ve hadisleri kendi esaslarına göre yorumlarlardı. Mecusilerin inançlarıyla Batıniyye'nin inançları birbirine bazı paralellikler göstermektedir. Nur ve zulmeti, iyi ve kötüyü yaratan iki ayrı yaratıcı kabul eden Mecûsilere karşılık Batıniler de bu âlemin idarecisi olarak ilâh ve nefsi, diğer bir ihtimalle akıl ve nefsi kabul ederler. Ateşe tapma benzerliklerini de, Bermekiler'in er-Reşid'e süslü bir şekilde Kâbe'nin ortasında, üzerinde ebedi olarak öd ağacı yakılacak bir buhurdanlık koymasını söylemekle ve mescitlerde buhur yakmakla ortaya koymuşlardır.
Dâî, Şia'da İsmailiyye mezhebinin mertebe silsilesinde beşinci derecede bulunur. İsna aşeriyyenin on iki imamına mukabil, dâîlerden başka, Batıniler'in akidelerini yaymakla sorumlu olan on iki hüccetteri vardır ve bunların her biri Horasan, Irak ve el-Cezire'de davet ile meşgul olurlar. İmamın ilmi de sadece sahibi Cezire unvanına sahip kişilerce âleme yayılırdı. Batınilerde sabık (Bâri Teâlâ); tâlî (akl); cadd (heyulâ); feth (hâlü mutlak); hayal (zaman-ı mutlak) tabirleri vardır ve bu tabirleri şer'î anlamlara uydurmak isteyenlere göre, sabık; kalem; tâli; levha; cadd; baht; men ve ifâya, vermeye ve yasaklamaya memur edilmiş olan melek; feth: cad'ın veziri olan Mikâil; hayal: Cibril'dir.
Dürzilerde dâîler, daha aşağı mertebedeki ruhânîlerin başında bulunurlar. Vazifelerinde kendilerine yardım etmek üzere Ma'zun ve Mukassir denilen yardımcıları vardır. Yetkilerini tâlî adı verilen beşinci büyük ruhânî önderden alırlar. Dâîlere "Dâ'îl İclâl: yüceliğe davet eden kimse" denildiği gibi; el-Cad ismi de verilir. Dâîler, müminlere okunmak üzere mezhebin üstadlarından risale ve sicil alırlar.
Dâî kelimesi, biri diğerinden daha aşağı mertebede bulunan şahıslara delâlet etmek üzere de kullanılır. Karmatîler ile Fatımîler'in tarihlerinde "Dâî ed-Dua" tabirine rastlanır.
En meşhur dâîler, Abdan ve Hamdan Karmat (Karmatî mezhebinin kurucuları) dir. Hamdan Irak'ın ilk büyük dâîsidir. Zikraveyh de, maiyetindeki dâîlerle Suriye ve Irak hudutlarındaki kasabaları tahrip edebilecek derecede bir kuvvet toplamaya muvaffak olmuş ve nihayet 294/906-907 yılında mağlup edilerek öldürülmüştür. Ebu Said el-Cennabî (v. 300/913) Ebû Abdullah Muhtasıb en küçük mertebede bir dâî olarak işe başlamış, askerî dehası ile Ketama kabilesinin başına geçerek Ubeydullah adına Kuzey Afrika'yı fethetmiştir. Ubeydullah daha sonra Mehdi ilân olunarak 296/906 yılında Mısır'da Fatımîler hanedanı kurmuş ve Ebû Abdullah'ı kıskandığı işin, tahta geçtiği yıl (298/911) onu öldürtmüştür.
Tarihi kaynaklara göre, Batıniyye'nin daveti el-Me'mun zamanında ortaya çıktı, El-Mutasım zamanında yayıldı. Batıniyye, kendilerinin kabul ettikleri Batınî inanışları üstün gören kimseleri "Usûs" olarak tayin ederlerdi. Bunlar âyet ve hadisleri kendi esaslarına göre yorumlarlardı. Mecusilerin inançlarıyla Batıniyye'nin inançları birbirine bazı paralellikler göstermektedir. Nur ve zulmeti, iyi ve kötüyü yaratan iki ayrı yaratıcı kabul eden Mecûsilere karşılık Batıniler de bu âlemin idarecisi olarak ilâh ve nefsi, diğer bir ihtimalle akıl ve nefsi kabul ederler. Ateşe tapma benzerliklerini de, Bermekiler'in er-Reşid'e süslü bir şekilde Kâbe'nin ortasında, üzerinde ebedi olarak öd ağacı yakılacak bir buhurdanlık koymasını söylemekle ve mescitlerde buhur yakmakla ortaya koymuşlardır.
Dâî, Şia'da İsmailiyye mezhebinin mertebe silsilesinde beşinci derecede bulunur. İsna aşeriyyenin on iki imamına mukabil, dâîlerden başka, Batıniler'in akidelerini yaymakla sorumlu olan on iki hüccetteri vardır ve bunların her biri Horasan, Irak ve el-Cezire'de davet ile meşgul olurlar. İmamın ilmi de sadece sahibi Cezire unvanına sahip kişilerce âleme yayılırdı. Batınilerde sabık (Bâri Teâlâ); tâlî (akl); cadd (heyulâ); feth (hâlü mutlak); hayal (zaman-ı mutlak) tabirleri vardır ve bu tabirleri şer'î anlamlara uydurmak isteyenlere göre, sabık; kalem; tâli; levha; cadd; baht; men ve ifâya, vermeye ve yasaklamaya memur edilmiş olan melek; feth: cad'ın veziri olan Mikâil; hayal: Cibril'dir.
Dürzilerde dâîler, daha aşağı mertebedeki ruhânîlerin başında bulunurlar. Vazifelerinde kendilerine yardım etmek üzere Ma'zun ve Mukassir denilen yardımcıları vardır. Yetkilerini tâlî adı verilen beşinci büyük ruhânî önderden alırlar. Dâîlere "Dâ'îl İclâl: yüceliğe davet eden kimse" denildiği gibi; el-Cad ismi de verilir. Dâîler, müminlere okunmak üzere mezhebin üstadlarından risale ve sicil alırlar.
Dâî kelimesi, biri diğerinden daha aşağı mertebede bulunan şahıslara delâlet etmek üzere de kullanılır. Karmatîler ile Fatımîler'in tarihlerinde "Dâî ed-Dua" tabirine rastlanır.
En meşhur dâîler, Abdan ve Hamdan Karmat (Karmatî mezhebinin kurucuları) dir. Hamdan Irak'ın ilk büyük dâîsidir. Zikraveyh de, maiyetindeki dâîlerle Suriye ve Irak hudutlarındaki kasabaları tahrip edebilecek derecede bir kuvvet toplamaya muvaffak olmuş ve nihayet 294/906-907 yılında mağlup edilerek öldürülmüştür. Ebu Said el-Cennabî (v. 300/913) Ebû Abdullah Muhtasıb en küçük mertebede bir dâî olarak işe başlamış, askerî dehası ile Ketama kabilesinin başına geçerek Ubeydullah adına Kuzey Afrika'yı fethetmiştir. Ubeydullah daha sonra Mehdi ilân olunarak 296/906 yılında Mısır'da Fatımîler hanedanı kurmuş ve Ebû Abdullah'ı kıskandığı işin, tahta geçtiği yıl (298/911) onu öldürtmüştür.
Devamında Çin, Laos, Thailand, Burma gibi ülkelerde;
Hindistan Budist inancından etkilendikleri Dai inancından söz edeceğim. İslam
coğrafyasındaki Dailik kavramıyla bir bağı var mı yok mu sizlere bırakıyorum.
ÇİN’Lİ DAİ’LERİN SU BAYARAMI
Çin'in güneyindeki
Yunnan eyaletinde " Tavus Kuşu Vatanı " olarak isimlendirilen bölgede
yaşayan Dai etnik grubu, 13 ile 15 Nisan günlerinde Su Bayramı'nı olarak kutlanır.
Dai'lerin yeni yılını simgeleyen bu bayram, oldukça ıslak geçer.
Su
Bayramı'nı belki duymuşsunuz, belki de ilk kez duydunuz. Burada birlikte Çin'deki
Su Bayramı'na yakından tanıyalım.
Dai'ler,
Çin'de uzun geçmişi olan bir etnik gruptur. Çince MS 1. yüzyılda yazılmış
tarihi kitaplarda bile Dai etnik grubuyla ilgili kayıtlar bulunuyor. Han
Hanedanı döneminde ve daha sonraki Tang, Song, Yuan, Ming ve Qing
Hanedanları'nda Dai etnik grubunun farklı isimleri vardı. Çin Halk
Cumhuriyeti'nin kurulduğu 1949 yılında, kendi iradelerine uyularak bu etnik
gruba Dai ismi verildi.
Çoğu
Budizm'e inanan Dai'ler, özellikle Dai takvimi, Dai tıbbı ve destanlarıyla
tanınıyor. Dai takvimi, Soğuk, Sıcak ve Yağmur olmak üzere üç mevsimi kapsar.
Bu takvim Tayland ve Birmanya gibi ülkelerde hâlâ kullanılıyor.
Dai
adıyla kabul edilen ayrı bir takvim olduğuna göre, Dai'ler yeni yılı Han ve
diğer etnik gruplara göre farklı tarihte kutlar. Dai'lerin yeni yılı, Su
Bayramı'yla başlar. Yani Su Bayramı, Dai'lerin yeni yılını simgeliyor.
Su
Bayramı'nı Çin'de Achang, De'ang, Bulang ve Wa etnik grupları, yurt dışında da
Tayland, Kamboçya, Birmanya ve Laos kutluyor.
Su
Bayramı'nın Hindistan'dan kaynaklandığı savunuluyor. Bayram, eskiden Brahma dininin bir
töreniydi. Budizm tarafından benimsendikten sonra bu uygulama, 12. yüzyılın
sonunda veya 13. yüzyılın başında Birmanya'dan Çin'in Yunnan eyaletine,
Dai'lerin toplu halde yaşadığı bölgelere yayıldı. Budizm'in Dai bölgelerindeki
etkisinin artmasıyla, Su Bayramı bir tür gelenek olarak kuşaktan kuşağa geçti.
Geçen yüzyıllarda Dai halkı, bayramı kendi milli hikâyeleriyle birleştirerek,
bayrama esrarengiz bir renk kattı.
Şimdi
Dai'lerin Su Bayramı'yla ilgili bir öyküyü anlatacağım.
Hikâyeye
göre, eskiden Yunnan eyaletinin Menbanaxi bölgesi, bir canavar tarafından işgal
edilmiş. Bu canavar, Dai'lere sayısız felaket getirmiş. Canavar, dünya güzeli 7
genç kızı kaçırmış ve her birinden karısı olmalarını istemiş. Ancak 7 genç kız
buna razı olmamış ve gizlice canavarı yok etmenin bir yolunu aramış.
Bir gece
7 genç kızdan en küçüğü, canavara çok içki içirmiş ve kendi zayıf noktalarını
söyletmiş. Sarhoş olan canavar, kendi başındaki bir saç kılıyla boynu
sıkıştırıldığı takdirde boynunun kırılacağını ve öleceğini söylemiş. Canavar
derin uykuya daldıktan sonra 7 genç kız canavarın saçlarından bir tutam koparmış
ve boynunu kırmış. Ancak canavarın kafası nereye yuvarlanırsa yuvarlansın,
geçtiği her yerde büyük yangın çıkıyormuş. Yangında hububatlar, evler, insanlar
ve hayvanlar kül olmuş. Çaresiz kalan genç kızlardan yine en küçüğü, canavarın
kafasını kucağına almış, bu esnada diğer 6 genç kız da su dökerek yangınları
söndürmüş. Nihayet, 7 genç kız kendilerini de, yerli halkı da canavardan
kurtarmış.
Canavarı
öldüren 7 genç kızı anmak için, Dai takvimine göre, yeni yılda su atma
etkinliği düzenlenmeye başlamış. Zamanla da Su Bayramı böyle ortaya çıkmış
Çin'de
Dai'ler, esas olarak Yunnan eyaletinin Xishuangbanna Özerk İli, Dehong Dai ve
Jinpo Özerk İli, Gengma Dai ve Wa Özerk İlçesi'yle Menglian Dai, Lagu ve Wa
Özerk İlçesi'nde yaşıyor. Yunnan'ın diğer 30 ilçesinde de az sayıda olsa Dai yurttaş
var.
Yaşadıkları
dağların kuşattığı ovalarda subtropikal iklim hâkimdir. Buralar yeterince yağış
alır, sert soğuk günler pek yaşanmaz. Bu nedenle Dai bölgelerinde çeltik, şeker
kamışı, kafur ve kahve gibi çeşitli ürünler yetişir. Dai bölgelerinde yabani
fil, gergedan, "altın maymun" ve tavus kuşu gibi hayvan türleri de çokça
görülür. Dai bölgeleri, "
Tavus Kuşu Vatanı " olarak isimlendirilir.
Su
Bayramı, Qingming Bayramı'ndan sonraki 10. günde başlar. O gün Dai'ler sabah duşlarını alıp parlak
milli kıyafetlerini giyer. Budist tapınaklarına gidip Budalara tapınır, Budist
öğretileri dinler. Kumdan pagodalar yapar, sonra mutluluğun simgesi olarak
birbirlerine su atarlar. Bir kimsenin vücudu ne kadar ıslanırsa, yeni yılda o kadar
mutlu olacağına inanılır. Bunun yanı sıra, ejder tekneleri yarışması, havai
fişek patlatma ve Çin'de Kongming Feneri olarak bilinen Dilek Feneri uçurma
gibi etkinlikler düzenlenir. Akşam hava
kararınca insanlar yine şarkılar ve danslar eşliğinde bayramı coşkuyla kutlar.
Su
Bayramı üç gün sürer. Bayramın ilk günü, Çin Ay Takvimi'ne göre
yeni yılın arife günü Chuxi'yle aynı anlam taşıyor. Bu gün, geçmişi uğurlama
günü olarak biliniyor. Bu günde insanlar temizlik yapar, yeni yıl için yemekler
pişirir, bayram kutlamaları için hazırlık yapar. Bayramın ikinci günü, "Boş Gün" olarak adlandırılır. Çünkü Dai'lere göre, bu gün ne eski
yıla, ne de yeni yıla aittir. Bayramın üçüncü günü ise, yeni
yıl olarak kabul edilir.
Su
Bayramı'nın ilk gününde insanlar erken kalkıp, taze çiçekler ve yeşil yapraklar
toplar, tapınaklara temiz su götürüp, Budist heykelleri temizler. Bayramın
olmazsa olmaz geleneklerinden biri olan Budist heykelleri temizleme işinden
sonra Dai'ler sokaklara, meydanlara akın edip su atmaya başlar. Kova veya diğer
aletleri tutan Dai'ler, geçen kim olursa olsun ona su atar. "Vücudunun tamamı ıslanırsa, hayat boyunca
mutlu olur." Bu
inanışla Su Bayramı'nda gökte suçiçekleri açılır, her yerde insanların mutlu
kahkaha sesleri duyulur.
Su
Bayramı, aynı zamanda bekâr gençlerin aşkı aradığı bir zaman dilimidir. Dai
kızları bayramdan önce çiçek desenli kumaşlardan paketler diker, içine pamuk
veya pamuk tohumları koyar. Bayramda genç kızlar güzel süsler takınır,
yanlarına çiçek desenli şemsiye ve kumaş paketlerini alıp genç erkeklerle
buluşur. Genç kızlar ve erkekler, iki grup halinde, aralarında otuz - kırk adım
mesafe olan iki çizginin arkasında bekler. Sonra genç kızlar kumaş paketlerini
karşı tarafa atar. Eğer bir erkek bir kızın attığı paketi alamazsa, önceden
hazırladığı çiçeklerden birini o kızın saçlarına takar. Genç kız da erkeğin
geri attığı paketi almayınca, çiçeği genç erkeğin elbisesinin önüne takar. Bu oyunla
romantik aşklar başlar.
Ejder
tekneleri yarışması da, Su Bayramı'ndaki en hoş etkinliklerden biridir. Yarışma
genellikle bayramın üçüncü gününde düzenlenir. O günde, milli kıyafetleri giyen
Dai'ler, Lancangjiang Nehri ve Ruilijiang Nehri kıyılarında yarışmaları izler.
Dai
halkı, şarkı ve dans becerileriyle ünlü bir etnik gruptur. Bu nedenle Su
Bayramı'nda şarkı ve dans, olmazsa olmazlardan biridir. Büyük çaplı dans
gösterisi de genellikle bayramın üçüncü gününde olur. Bayramda en çok "Fil Ayağı Dansı" ve "Tavus Kuşu Dansı" yapılır. Yediden yetmişe herkes milli kıyafetlerini giyerek
meydanlarda toplanır, ekipler halinde dans ederler. Tavus kuşunun güzel
hareketlerinden ilham eden Tavus Kuşu Dansında Dai'ler, tavus kuşunun
hareketlerini taklit edip, çılgınca eğlenirler.
Dai'ler,
dans ederken mutlaka şarkı söyler, bazen içki içerler. Böylece coşkulu kutlama
bazen birkaç gün birkaç gece sürer.
Su
Bayramı, Dai'lerin geleneksel bayramıdır.
Buradaki
gelenek ile görenekler; Laos, Birmanya,
Tayland ve Vietnam gibi, Mekong Nehri havzasında yer alan komşu ülkeler
arasında çok büyük benzerlik var.
Kaynakça;
1) Cengiz YAĞCl, Dai nedir? Dai’lik hakkında makalesinden.
2) CRI; Uluslararası yayın yapan Çin Radyosu
yayınlarından.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.