Bilinç


BİLİNÇ

Çoğu zaman bizler bilinçli davranmıyoruz.
 Toplum bilinçsiz.
Bu işleri bilinçli yapmak gerekir der dururuz.
Örnekler elbette artırılabilir.

Pekala bu BİLİNÇ nasıl bir şeydir veya ne gibi bir kavramdır? Söylediklerimiz bilinçlimidir?

* Bilinç, insanın düşünceleri, duyguları, iradesi, karakteri, heyecanları, zekası, kanıları, sezgileri v.s. demektir.

* Bilinç, önceleri en yakın duyumsal çevrenin bilincidir. Bireyin bilinci kendi dışındaki nesnelerle ve kişilerle olan sınırlı bağlantısının bilincidir.

* İnsanın kendi fikirleri, duyumları, duyuları ve çabaları konusunda düşünme yetisi de önem kazanır.

* Fikirler, dış dünyanın bilinçsel yansımaları olan duyumlardan ve algılardan gelir. Demek ki bütün fikirlerimiz, aynı zamanda, dış dünyanın bilinçsel yansımalarıdır. Her yansıma, yansıtılan şeye göre ikincil niteliktedir. Sonuçta bilinç, özdeğe göre ikincildir.

* Bilinçsel etkinlik sadece duyularla algılanabilen her şeyin özelliklerini değil, aynı zamanda öznenin bunlara karşı tutumunu da kapsadığı için özneldir.

* Bilinçsel olaylar, duyumlar gibi özneden bağımsız bir şekilde nesnel içerik de taşırlar.

* Daha yüksek düzeyde organları olan hayvanların, davranışlarını düzenleyen bilinçsel eylemlerinin önemi arttıkça, kalıtsal olarak gelen davranış biçimlerini denetim altında tutan beynin önemi artmaktadır.

* İnsan bilincini hayvan bilincinden ayırt eden düşünce olgusu, gelişmesini emeğe ve dile borçludur.

* İnsan, bir alet veya bir nesne yaratırken onu önce hayalinde
geliştirir sonra meydana getirir.

* Bir hayvan kuşağı tarafından elde edilen yararlı bilgiler bir sonraki kuşağa kalıtımla aktarılır. Bu sebeple hayvan türlerinin evrimi çok yavaş olur. Oysa insan toplumunda edinilen bilgi, kuşaktan kuşağa dil yardımıyla aktarılır. Sonuçta gelişme çok hızlı olur.

* Beyin, tek başına düşünme yeteneğinde değildir. Bilinç, insanı çevreleyen özdeksel ortama ayrılamaz bir biçimde bağlıdır ve bu ortamdan etkilenmeden görev yapamaz. İşitme, görme, duyma, var olan nesnelerin etkisi, renklerin, kokuların, seslerin ve diğer özelliklerin etkisi ile ve sinir kanallarının aracılığı ile, beynin büyük yarı kürelerine iletilir. Orada, bu etkilenmelerin gerekli duyumları doğar. Bu duyumların üzerinde algılar, uyarmalar ve düşünceler oluşur.

* Düşünce özdek ( madde ) değildir.

* Düşünce, dünyadaki tüm olguların ve nesnelerin imgesidir (hayal)

* Sezgi (duygu) ve düşünce, sadece maddi dünyanın ve sosyal ortamın uzun süreli evriminin ürünü olan insana özgüdür.

* Düşünce hem özdekten bağımsızdır hem de özdeği yaratır.

* Bilincimiz, sadece dış dünyanın imgesidir, onun yansımasıdır. Özdeksel dünya bizim dışımızda vardır. Halbuki bunların yansımaları, yani dış dünyanın imgeleri, bizim içimizdedir.

* Bilinci, özdekten kesin olarak ayırt etmek mümkün değildir, çünkü bilinç, özdeğin üst düzeyde düzenlenmiş bir niteliğidir ve özdeksel faktörlerin etkisi ile doğar, gelişir ve evrimleşir. Özdeksel temel üzerinde oluşan bilinç bağımsızlık kazanır ve özdeksel dünyanın evriminde aktif rol oynar.

* Yansıma, özdeğin bir özelliğidir.

* Doğanın yapısında bulunan özdeksel yansıma bilince dönüşecektir. Sonuçta bilinç özdekten ayrılmaz. Özdek ile yansıma yoluyla birleşir.

* Yere düşen göktaşının yerde bıraktığı iz, o göktaşının hızı, büyüklüğü, yere düşüş açısı bakımından, yerin yüzeyi ile çarpışması sonucu ortaya çıkan yansımasıdır.

* İki özdek birbirleriyle çarpıştıklarında çarpılan özdekle, çarpan özdeğin özelliklerine göre iz bırakır. Çarpan özdeğin niteliklerini belirleyen bu iz, çarpan özdeğin, çarpılan özdekteki yansımasıdır.

* Yansıma, yansıyan nesnenin kendine özgü özelliklerinin yeniden meydana çıkmasını kapsar. Örneğin bir çığın dağlarda yankılanması, bir yansıma sürecidir veya taşın içinde kalan bir yaprağın çok yüzyıl sonra bulunması ve yaprağın bütün ayrıntılarının ortaya çıkması da bir tür yansımadır. Her yansıma sınırlıdır. Örneğin taş üzerindeki yaprağın şeklini görebiliriz. Fakat yaprağın yapısını göremeyiz. Çünkü molekül yapısı yansımaz.

* Bilgi; iletilmiş, birikmiş, işlemden geçmiş ve düzenlenmiş olarak ortaya çıkan yansımalara bilgi denir. Burada yansıtıcı nesne, bilgi taşıyıcı, yansıtılan nesne ise bilgi kaynağıdır. Her canlı organizma, kendi kendini düzenleyen bir sistem olduğuna göre, burada yansıma, bilgiyi temsil eder.


* Bilgi sadece canlı organizma içinde dolaşmaz, kuşaktan kuşağa geçerek niteliklerin kalıtımla iletilmesini sağlar.

* Yansıtma, iki veya daha çok cismin karşılıklı etkileşimidir. Cansız cisimlerin etkileşimi ile canlı cisimlerin etkileşimi arasında fark vardır.

* Bir organizmanın beden yapısı bir anlamda, bu organizmanın varlığını sürdürdüğü koşulların bir yansımasıdır.

* CANSIZ CİSMİN (İNORGANİK) ETKİLEŞİMİ: Cansız cisim edilgen olarak yansıtır. Cansız cisim, içinde bulunduğu ortamın özelliklerini kesinlikle ayırt edemez. Uygun olanları sınıflandıramaz ve uygun olmayan özelliklerden sakınma yeteneği yoktur.

* Canlı organizmalar şu şekilde belirlenir;

a- Metabolizma ile (yani kendi çevresindeki sürekli alışveriş ile)

b- Canlı organizmanın, yaşamda kalmak için, dış etkilere tepki göstermesiyle

c- Canlı organizmaların büyüme ve yeniden üreme yeteneğine sahip olmasıyla

* Canlı cisimlerin yaşamda kalabilme yetisi, yansıma bakımından büyük önem taşır. Bu, bir organizmadaki her değişmenin, karşılamak zorunda olduğu temel gereksinimdir.

* CANLI CİSİMLERİN (ORGANİK) ETKİLEŞİMİ:
Canlı cisim kendini ortama uydurur. Dıştan gelen farklı etkilere, farklı tepkiler gösterir. Uygun olanlardan yararlanır, uygun olmayanlarından kaçınır. Canlı organizma ancak içinde bulunduğu ortama kendini uydurarak yaşayabilir ve gelişebilir.

* İNSANIN ETKİLEŞİMİ:
İnsanın yansıtma biçimi, niteliksel olarak çok farklıdır. İnsan gerçekliği bilinçli olarak yansıtır. Kendisini ortama bir miktar uydurur, fakat ortama etki eder ve edindiği bilgi temeline dayanarak bulunduğu ortamı değiştirir, dönüştürür.

* İnsan bilincinin bütün özellikleri toplumdan gelmektedir. Fakat insan toplumu da hayvan sürüsünden oluşmuştur.

* Bilinç, yansımanın en yüksek biçimi olarak, özdeğin en üstün ürünü olarak, beyin denen özdeğin bir işlevi olarak kendini gösterir.

* Doğa bilimleri, ise yapılan birçok deney ve bulgular sonucu doğanın, cansız doğadan türediğini kabul eder. Çünkü ikisinin de canlı yapıları aynı kimyasal maddelerden oluşmuştur. Bu iki organizmanın yapısında da çok miktarda hidrojen, oksijen ve en önemlisi karbon bulunur. Bilim, gaz ve tozdan oluşan ilkel maddelerin, çok uzak bir geçmişte meydana geldiğini, çok basit karbon ve hidrojen bileşimleri ile diğer maddelerin, karbon hidratların yapısını oluşturduğunu varsaymaktadır. Bu organik bileşimler de birbirleriyle birleşerek, daha karmaşık bir yapı olan albümin moleküllerinin temelini yani amino asitleri yaratırlar. Amino asitlerden oluşan ilk albümin moleküllerinin de canlı bir albüminoid maddeye dönüşmesi için yüz milyonlarca yıl geçmesi gerekti. Bu dönüşümle sonuçta yaşayan her şeyin temel niteliği olan madde alışverişi nitelik kazanmış oldu.

* Biyoloji biliminin ortaya koyduğu refleksler teorisine göre aşağı hayvanlar ile yüksek hayvanların dünyayı yansıtabilme ve kendini ortama uydurma bakımından aralarında fark olduğunu ortaya koymuştur.

* Reflekslerin şartlı ve şartsız refleks olarak iki türü vardır. Örneğin insanın sıcak bir şeyi ellediğinde elini aniden geri çekmesi şartsız reflekstir. Bir köpeğe her gün yemek vermeden önce zil çalınırsa bir süre sonra yemek verilmese dahi zil çalınca köpeğin salyaları akar. Bu da şartlı reflekstir. Şartsız refleksler, seks içgüdüsü, beslenme içgüdüsü gibi içgüdüleri meydana getirir. Bu içgüdüler organizmanın evriminde önemli rol oynarlar. Şartlı reflekslerin önemlileri zamanla şartsız refleks haline dönüşürler. Bu şartsız reflekslerin bir kısmı da kökleşerek canlı üzerinde yerleşir. Canlı organizmanın, bu evrim sonucunda yetenekleri sürekli ilerler ve sonuçta beyin, düşünme yeteneğini kazanır.

* Ortamla alışveriş, organizmanın kendini yenilemesini sağlar. Organizma ancak besleyici maddeleri özümleyerek yaşayabilir. Temeli, kendini çevreleyen doğa ile sürekli madde alışverişi olan yaşam albüminoid cisimlerin var olma biçimidir. Madde alışverişi kesildiği anda hayat durur.

* Evrim boyunca, organizmalar ve var oluş şartları gittikçe karmaşıklaşırken, uygarlık temeli üzerinde, yeni ve daha üst düzeyde bir yansıtma oluştu.

DUYUM

Duyum, dış dünyanın, organizma üzerindeki hareketinin sonucunda oluşmuştur.

* Duyum, duyularla algılanabilen her şeyin yansımasıdır.

* Yüksek düzeyde gelişmiş hayvanlarda sinir sistemi oluşmuştur. Sinir sistemi aracılığı ile gerçekleşen sezgisel yansımaya refleks denir.

* Basit hayvanlara ve bitkilere yapılan dış uyarmalar, onların organizmalarında kimyasal tepkimelere sebep olmaktadır.

* İnsanlar ve yüksek hayvanlar duyum yeteneğine sahiptir.

* Hayvanlar için sadece işaret olan bu nesneler onların duyum organlarını etkiler. Sinir sistemi ile ilgili duyumlar yaratır. Hayvanların ruhsal yetenekleri sadece biyolojik evrimin ürünüdür.

* İnsanlarda ise duyumlar akıl ile aydınlanmıştır.

Tarihsel ve toplumsal evrim sonucunda bilinç ortaya çıkmıştır.

* Hem duyum ve hem de motivasyon (güdülenme), bilinçteki etkinlik olarak açıklanan bireysel deneyimlerdir.

* İnsan duyumları ile hayvan duyumları arasında büyük fark vardır. Örneğin kartalın gözü daha uzağı görür fakat insan gözü nesnelerin birçok ayrıntılarını görür.

* Marks’a göre insandaki beş duyu organının oluşumu, evrensel tarihin evriminin bir ürünüdür. Müzik kulağı, doğanın güzelliğini görme yeteneği, tat duyusu ve daha birçok duyu tarihin evrim sürecince toplumsal pratik sonucu oluşmuştur.

* Engels, “özellikle işin (emeğin) kendisi insanı yaratmıştır.” der.

* Yabani insan, iş sayesinde modern insan görünümünü kazandı.

·        İnsan kendisi için çalışması sayesinde besin, giyecek, konut sağlamıştır. Hayvanları ehlileştirmiştir. Ayrıca kendi kendini değiştirirken dünyanın görünümünü de değiştirmiştir.

* İnsanın üretim araçlarını yapmayı ve kullanmasını öğrenmesi için yüz binlerce yıl geçmiştir. Bu uzun tarihsel evrim süresinde insanın oluşumu tamamlanmış, bilincin de evrimi ve oluşumu gerçekleşmiştir.

* Dil’e dayanarak düşünceler oluşur ve dil ile iletilir.

* Dil ve yazı olmasaydı kuşaktan kuşağa bilinenler aktarılamazdı ve her yeni kuşak dünyayı yeniden tanımaya çalışırdı.

* Maddenin yansıması olan bilinç edilgen kalmaz. Kendini çevreleyen nesnel dünyayı etkiler.

Kaynakça;
1. Necmettin İnel – Bilinç


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...