CİZVİT CEMAATI - TARİKATI
“ İnanç, insanın gerçeği öğrenmemeye karşı bir tür
direnmesidir.”
- Voltaire -
***
BU CEMİYETİN ÖRGÜTLENME MODELİNİ,
GEÇMİŞTE VE GÜNÜMÜZDE BİRÇOK FARKLI İNANÇLAR VE MEZHEPLSEL ÖRGÜTLENMELER ÖRNEK
ALMIŞLAR VE BAŞARILIDA OLMUŞLAR.
***
Cizvit tarikatı’nın kurucusu,
Loyola’lı Ignatius; Kuzey İspanya’da
asil bir Bask ailesinin çocuğu olarak 1491 de ( İspanya’daki Yahudi ve
Müslümanların kıyıma ve sürgüne uğradıkları yıllar) doğdu.
İspanya kralı Ferdinand’ın hizmetinde 1521’de, Pamplona’da kaleyi savunurken ayağını
kaybetti. Uzun süren iyileşme sürecinden sonra İGNATUS, Hz. İsa’ya hizmet etme arzusuyla Montserrat’daki Benedicten ( *)
Manastırına doğru yola koyuldu. Birkaç ayını Anresa yakınlarındaki bir mağarada (**) geçirdi.
Orada Hz. İsa’nın hayatı ve
öğretileri üzerine derin bir şekilde düşünerek ve çalışarak ibadet ve nefis
terbiyesiyle kendini sınadı. Bu ibadet sırasındaki deneyimlerini not etti ve
bunlar “The Sprituel Exercises “ (Ruhsal
eksersizler) adlı küçük bir kitabın kaynağı oldu.
Paris Üniversitesinde
tanıştığı altı dindar Hıristiyan genç, kitabın öngördüğü deneyden geçtikten
sonra 15 Ağustos 1534’de Paris’te bir araya gelerek; YOKSULLUK, BEKÂRET VE KUDÜS’E HAC yeminleriyle
ona katıldılar. Hac yeminlerini yerine getirmemeleri durumunda ( ki
getiremediler), Papa’nın vereceği her görevi yerine getireceklerine ant
içtiler.
Roma Katolik Kilisesinin
temellerinin sarsılmaya başladığı ( Rönesans ve reform hareketleri) bunalımlı
bir dönemde LOYOLA tarafından
kurulan topluluğa karşı Papa III. Paulus
önce ilgisiz davrandı. Ancak bu hareketten elde edebileceği çıkarlar ve bu
kuruluşun güçlü bir karşı reform silahı olabileceğini anlayarak 1540’da
kuruluşu onayladı.
Böylece Hz. İsa Topluluğu (The
Society of Jesus) cemiyeti doğmuş oldu. Topluluğa bağlananlara da Jesuite (Cizvit) adı verilmiştir.
Cizvitler, entelektüel
alandaki başarıları ile politik alandaki yeteneklerini birleştirebilen bir
örgüt olarak dünya çapında ün kazandılar.
Örgütün kendine özgü itaat anlayışı, eğitim konusundaki başarıları ve
ünleri, Papalıkla ilişkileri bağlamında onlara ayrıcalıklı bir konuma getiren “ ÖZEL İTAAT YEMİNİ.”, örgütün
örgütlenme biçimi, teoloji, felsefe ve ahlak alanlarındaki temel yaklaşımları
ile Cizvitler dünya ölçeğinde bir misyonerlik örgütüdür. Cizvit örgütünün
bireyleri eğitim, yardım ve misyonerlik çalışmalarıyla tanınmışlardır. Örgüt (
tarikat); reform karşıtı eylemlerinin
başlıca kuramcısı ve yürütücüsü sayılmıştır.
Sonraları da Katolik
Kilisesinin kendini yenilemesine öcülük etmiştir.
Sosyal, siyasal ve dinsel
alanda etkin olan Cizvitler önceleri Hıristiyanları eğitmek amacıyla ve bir
dernek yapısıyla kurulmuştu.
Askerce bir disiplin
içerisinde her türlü dinsel sapmalarla, özellikle Protestanlıkla savaşma,
İngiltere’deki Anglikan mezhebinin yaygınlaşmasını önleme amacı güdülüyordu.
Protestanların çok tuttuğu Aziz
Augustinus (***) öğretisine ve yargıçlığına karşıydılar.
Bu tarikata mensup rahipler
isimlerinin sonuna S.J. (Societas
Jesu) ekleme hakkına sahip olurlar. Cizvit tarikatı ilk kurulduğu
zamanlarda Roma Katolik kilisesinin önemli ölçüde olumsuz tepkisiyle
karşılaşmış ve kabul görmemişti. Ancak Cizvitler, kısa süre içersinde
Protestanlara ve Anglikan mezhebine karşı sert tutumları ve bunlar aleyhine
yaptıkları çalışmalar nedeniyle kilisenin bu olumsuz yaklaşımını tersine
çevirerek Papalığın beğenisini kazandılar.
Bu beğeni, kilise'nin
tarikatı açıktan desteklemeye başlaması ile ilk meyvelerini verdi, alınan
destek sayesinde tarikat kısa sürede hem ekonomik hem de politik olarak büyük
güç kazandı. Bu dönemde Cizvitler, kilise'ye
hoş görünmek için özellikle aforoz edilenlere karşı çok acımasız oldular
Bir Cizvit rahibi her türlü
deneyimden geçmiş, insan aklının alabileceği bütün bilgileri edinmiş olmalıydı.
Bu duruma uygun olabileceğini düşündükleri 14 yaşındaki çocukları kendi
okullarında askeri bir disipline tabi tuttuktan sonra, onlara iki yıl üniversite,
dört yıl teoloji, eğirimi verdikten sonra, onlar NOVICE (acemi) rahip olabiliyorlardı.
Bir Cizvit rahibinin andının içeriği şöyleydi:
“ Her halükarda General’ime ve misyon
işlerinde Papa’ya tartışmasız ( körü körüne) itaat edeceğim, benden istenen ne olursa
olsun, neden sormaksızın ve karşı koymaksızın verilen emri yapacağım.”
Cizvit Misyonerleri dünyayı
dolaştılar. Fatih ve Uzun Hasan dönemi Anadolu (Otlukbeli savaşı dönemlerinde
Balkan’lardaki Haçlı Birliğinin Fatih Sultan’a verdiği destek birliğiyle
gelmişlerdir ) Hindistan ve Japonya’ya (
Fracis Xavier 1506 -1552 ), Çin’e ( Matteo
Ricci 1552 -1610 ) İncil’i
taşıdılar ve öğrettiler. Sadece Avrupa’da değil Asya kıtasında da giden Cizvit Misyonerleri 1583’de Pekin’e
yerleşerek Çin bilgisini ve kültürünü özümsemiş, bu yeni bilgileri Avrupa’ya
aktarmışlardır. Kung Fu Tzu ( Conficius
– Konfiçyüs) adını Latinceleştiren de bu Cizvit misyonerler olmuştur.
Böylece bu büyük bilge dünyanın
pek büyük bir kısmında Konfiçyüs
adıyla tanınmıştır. Püritenler gibi
Cizvitler de genellikle heyecanlı bilim adamlarıydı ve ilk bilimsel derneğin Londra Kraliyet Derneği veya ACCADEMIA DEL CIMENTO değil de, Cizvit Derneği ( örgütü) olduğu ileri
sürülmüştür.
Cizvitler teoloji ( Tanrıbilim) dışında
çağlarının en ileri ve aydınlık bilgilerini de öğretiyorlardı.
Örneğin; Descartes onların okulunda eğitim
görmüştür. Katolik Kilisesi tarafından XVII. Yüzyılda desteklenen Cizvitler,
içine kapanık ve sofuca eğilimler yerine, eyleme dönük ve insana daha yakın bir
yapıya dönüştüler. Cizvitlik tüm, hilelere, oyunlara, entrikalara göreceli bir
hoşgörülükle daha yakın görünüyordu.
Tarikata kabul edilen herkes mutlaka uzun ve
ayrıntılı eğitimlerden geçirilir, ancak başarılı görülenler tarikatın fikir ve
ideallerini öğrenebilirlerdi. Cizvitler, özellikle fakir ve yetenekli gençlere,
kurdukları ya da destekledikleri özel okullar aracılığı ile çok iyi bir eğitim
verdirirlerdi. Fransa, Clermont'ta
bulunan Cizvit koleji döneminin en iyi
okuluydu. Cizvitler fikirlerine karşı çıktıkları bir kurum ya da topluluk ile
karşılaştıklarında asla açıkça kavgaya girmezler, sinsi ve gizlice her türlü
etkinlikte bulunarak o kuruluşu yıpratırlardı. Özellikle sahip oldukları iyi
eğitimli genç üyeleri sayesinde karşıt oldukları kurum ya da topluluğun içine
sızarak kendi ilke ve fikirlerini içerden aşılarlardı. Bu şekil içerden yapılan
baskı ile o kurum kısa süre içersinde yıpratılır veya tamamen yozlaştırılırdı.
Cizvitler karşı-reform eylemlerinde
ilk hedef olarak Almanya’ya
koştular. Alamaya, Avusturya ve İsviçre’de kurdukları okullar zamanın en iyileri idi.
Bu arada Osmanlının son döneminde
Anadolu Coğrafyasında ( başta İstanbul) kurulan batılı okulların amaç, konum ve
işlevlerine dikkatinizi çekerim.
Protestanların ileri
gelenleri bile çocuklarını bu okullara gönderiyorlardı.
Karşı reforma yardım etmiş
prensleri elde ederek, tiyatrolar, balolar, eğlenceler, düzenleyerek, askerle
asker, tüccarla tüccar, serseri ile serseri oldular.
Güney Almaya, Bavyera, Macaristan, Bohemya ve
Polonya’yı tamamen, Hollanda, Belçika ve İngiltere’yi
Katolikliğe kısmen kazandırdılar.
İngiltere’de Katolik hanedanı
yeniden tahta oturtmak için siyasi çalışmalarda bulundular.
Rose-Croix
ve İllimunate kuruluşlarına
karışarak Masonluğa da el attılar.
Her türlü gizli cemiyet
çalışmalarına karıştılar. Sonuçta dünya politikasına hakim olmak için dönemin
büyük yöneticilerinin aralarına sızarak Tanrı ile olan işlerinde arabuluculuk
yaptılar.
Cizvitler hiçbir zaman
gelişigüzel bir örgüt niteliğinde ortaya çıkmadılar.
Çalışma yöntemlerinin iki belirgin özelliği vardır.
A. Üyelerine
uzun ve ayrıntılı bir eğitim vermek. Yoksul ve yetenekli gençlere iyi bir
eğitim olanağı sağlayarak, üyelerini de bunların arasından seçtiler.
B. Karşı
çıktıkları ya da savaşıma girdikleri bir kurum ya da topluluk ile açıktan
boğuşmamak aksine gizlice sinsice etkinliklerde bulunmaktır. Bu amaçla karşı
oldukları kurum ya da toplulukların içine sızarak, orada kendi ilkelerini
benimsetmeye, böylelikle onu yozlaştırıp kendi amaçları doğrultusunda
yönlendirmeye çalıştılar.
Cizvitlerin benzer tarikatlardan en önemli
farkının örgüt yapısında olduğu görülür. Tarikat üyeleri her zaman göze
batmadan her türlü toplum içersinde, o toplumun insanları ile aynı düzeyde ve
uyum içersinde yaşarlardı. Tarikat, ilk gününden itibaren kısa vadeli hedefler
yerine hep uzun vadeli hedeflere yönelmiş ve özellikle insana yatırım
yapmıştır. Gerçektende insana yapılan yatırımlar sayesinde Cizvit tarikatı çok
kısa sürede Avrupa’nın en önemli siyasi ve ekonomik gücü haline gelmiştir.
Cizvitler üyelerine her türlü
toplum içinde, o toplumun insanları ile aynı düzeyde ve geleneksel törelerini
benimsemiş gibi görünerek onlara kendi amaçları ve görüşleri doğrultusunda yaşamayı
öğrettiler. İyilik işlerinde bulundular. Bilimsel araştırmaları ve güzel
sanatları desteklediler ve öyle göründüler. Çeşitli eğitim kurumlarını
kurdular, oluşturdular.
Bu dernek üyeleri bir çeşit
misyoner olarak Avrupa’yı uzun süre etkilediler.
Hz. İsa Topluluğu ( Jesuite) 1540’ta kurulmasından sonra hızla büyüdü.
Beş on yıl içerisinde her
yerde kök ve dal saldılar.
Hastaneler, yaşlı yurtları,
dinlenme ve ıslah evleri, kurdular.
Kendilerini genç insanlar,
hastalara, tutuklulara, hayat kadınlarına ( fahişeler) ve askerlere adamış
vaizler ve din yorumcuları olarak tanıttılar.
Çoğunlukla Avrupa’nın en
güçlü ailelerinin günahlarını çıkaran Papazlar arasında idiler.
Cizvit tarikatı XVIII. yüzyıla gelindiğinde öyle
bir hal almıştı ki hem Avrupa’da ve hem de özellikle Güney Amerika'da her
önemli noktada Cizvitleri görmek mümkündü. Cizvitler, Uzakdoğu'da dahi etkin çalışmalarda
bulunabiliyorlardı. Ancak bu dönemde politik açıdan Roma'da güçler dengesi
kilise aleyhine dönmeye başlamıştı ve bu durum kilise yetkililerinin hiç hoşuna
gitmiyordu. Kilise azalan ününü kazanmak ve yeniden güç odağı olabilmek için
Cizvitlerden kurtulmak ve onları ortadan kaldırmak istiyordu. Cizvitlere karşı toplu eylem, ilk kez Portekiz’de, 1759 tarihinde Avusturya’da sefir olarak bulunan Bakan Pombal tarafından başlatılmıştı. Ülke sınırları içindeki ve sömürgelerdeki tüm tarikat yuvalarının kapatılması genelge yayınlanmış ve Cizvitler sürülmeye, mallarına el konulmaya başlanmıştı. Aynı işlem 1764 de Fransa’da, 1767 de İspanya ve sömürgelerinde, 1768 de Parma’da ( İtalya) devam etmiştir. Her yerde Cizvit evleri ve okulları yerel yönetimlerce ele geçirildi. Bazı Cizvit üyeleri tutuklandılar, bazıları da sürgüne gönderildiler. Ülkelerinden sınır dışı edilen gemiler dolusu Cizvit din adamı karaya çıkmadan Akdeniz’deki tüm limanları dolacak ve son olarak Ortodoks Rusya’ya sığınacaklardır. Cizvitler Rus imparatoriçe Catherine’na (Katerina) kendi politik nedenlerinden dolayı, papalık yönetiminin etkisini tamamen göstermesini istemeyeceği, Rusya’da dayanışma kimliklerini sürdürdüler. Rusya’daki topluluğa da bağlı kalınarak XIX. yüzyıl başlarında, ABD dahil olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde acemiler de ( novices) topluluğa kabul edildi.
Aydınlanma çağı içerisinde bir hayli sarsıntı geçiren Katolik Kilisesi kendi içerisinde de bir reforma gerek olduğuna karar verecektir. İstemeyerek de olsa bazı küçük reformlara gidecektir. Fransa, İspanya, Portekiz ve Napoli krallıklarının ağır baskılarına boyun eğerek 1773 yılına geldiğinde Papa XIV. Clementhus İsa Topluluğu’nun kapatılması genelgesini yayınladı. Bunu da kilisenin içerisinde barış ve huzurun sağlanması bağlamında yapıldığını açıkladı.
Böylece istenilen kurtuluş 1773 yılında gerçekleşmiş oldu. Papa XIV. Clementhus, Cizvit tarikatının feshedildiğini ve dünyanın her yerinde Roma kilisesi tarafından Cizvitlere tanınmış olan tüm hak ve ayrıcalıkların kaldırıldığını ilan etti. Kilise tarikatın varlık sebebi olduğu için kiliseye karşı yapılacak herhangi mücadele de olamazdı. Bu ilan ile birlikte Cizvitler arasında büyük bir çözülme oldu. Ancak birçok yerde kralların ve prenslerin desteğiyle varlıklarını sürdürdüler. 1789 Fransız devriminden sonra yeniden örgütlenerek İnanç Babaları ( Péres de Foi) ve Paccanariler adı altında Hıristiyanlığı yayama eylemini sürdürmüşlerdi. Her ne kadar 7 Ağustos 1814 yılında Papa VII. Pius tarafından Cizvitlere eski hak ve ayrıcalıkları geri verilse de Cizvitler bir daha toparlanamadılar ve hiç bir zaman eski hallerine dönemediler. Bütün bunlara karşın ikinci kez örgütlenen cemaat erkeklerin katılabileceği en büyük dinsel tarikat haline geldi. Her düzeydeki eğitim, en önemli işleri olarak sürdü. Özellikle Afrika ve Asya kıtalarında çalışan misyoner sayısı bütün diğer misyoner gruplarınkinin sayılarını aştı.
Kısacası yinede Katolik mezhebinin bir tarikatı olarak varlıklarını sürdürebildiler.
Bazı eylemsel özellikleri
-
Cizvitler kilise içinde yükselmek ve önemli yerlere gelmek amacını gütmezler.
Böyle bir görevi ancak papanın emriyle yapabilirler.
-
Cizvitler'in özel bir üniforması yoktur,
-
Döneminde yaklaşık 25 .000 üyesi olan Cizvit Tarikatı, Katolik Kilisesi'nin en
büyük tarikatıydı.
-
Diğer tarikatlardan farkı, bir kadın kolunun olmayışıdır.
-
Cizvitler'in yanı sıra Katolik Kilisesi'ne bağlı rahip ve rahibelerin çalıştığı
çok sayıda tarikat vardır.
- II. Dünya Savaşı'ndan sonra birçok rahip ve rahibe çevrelerindeki insanların yaşamını paylaşarak, gündelik işlerde çalışmaya başladı.
- II. Dünya Savaşı'ndan sonra birçok rahip ve rahibe çevrelerindeki insanların yaşamını paylaşarak, gündelik işlerde çalışmaya başladı.
-
Bu gibi işlerde çalışan rahipler ve rahibeler kendilerini başka insanlardan
ayırt eden özel giysiler giymezler.
Katolik Kilisesi'nin
tarihindeki en büyük değişim 1960 sonrasında gerçekleşti.
Papa XXIII. Johannes 1962'de modern
dünyanın gereksinimlerini karşılamak için kilisede yapılması gerekli olan
değişiklikleri tartışmak üzere tüm dünyadan Katolik piskoposların katıldığı bir
konsül topladı.
Bu
konsüle öteki mezheplerden gözlemciler de katıldı. Bu çalışmalar, kilisenin
öğreti, disiplin ve örgütlenmesini çağın koşullarına uydurmak için yapılıyordu.
Asıl amaç ise tüm Hıristiyanların birliğini sağlamaktı.
II. Vatikan Konsülü (1962-65) denen bu
toplantıların ardından reformlar yapıldı ve Hıristiyan olmayanlarla iletişim
kurulmasının yolu açıldı.
Kardinaller Kutsal Kurulu, papaya kilisenin yönetiminde yardımcı olur. Kurul üyelerinden bazıları Roma'da bulunurken, öbürleri ulusal kiliselerini yönetir. Bir papa ölünce onun yerine geçecek kişi Kardinaller Kutsal Kurulu'nca seçilir.
Kardinaller Kutsal Kurulu, papaya kilisenin yönetiminde yardımcı olur. Kurul üyelerinden bazıları Roma'da bulunurken, öbürleri ulusal kiliselerini yönetir. Bir papa ölünce onun yerine geçecek kişi Kardinaller Kutsal Kurulu'nca seçilir.
Cizvit
cemiyetinin papa seçimlerinde önemli etkileri olduğu bilinir. Özellikle
seçilecek papanın İtalyan olmasına özen gösterirler.
İlk
kez 1978 yılında, 455 yıldır İtalyan olmayan (Polonyalı Karol Wojtyla, II. Johannes Paulus adıyla papa oldu) bir
papa seçildi. Bu da Cizvit
cemiyetinin papalık seçimlerinde etkisini yitirdiğine dair işaret olarak
algılanabilir. Böylece yüzlerce yıllık gelenek bir daha değişti ve sonra Alman
orijinli; İtalyanca:
Benedetto XVI, Almanca: Benedikt XVI,
(16 Nisan 1927 tarihinde doğan Joseph Aloisius Ratzinger) 265.ci
Papa olarak
seçildi.
***
Tanrı Baba Bir Sabah Uyanınca..!
Tanrı Baba bir sabah uyanınca
Biz insanları düşündü nasılsa
Gitti pencereye "Kim bilir" dedi.
'Belki o gezegen yok oldu gitti"
Ama baktı uzakta, çok uzakta
Bir köşecikte fır, fır dönüyor dünya.
Tanrı Baba bir sabah uyanınca
Biz insanları düşündü nasılsa
Gitti pencereye "Kim bilir?" dedi.
'Belki o gezegen yok oldu gitti"
Ama baktı uzakta, çok uzakta
Bir köşecikte fır, fır dönüyor dünya.
"Şeytan canımı alsın " dedi Tanrı
'Alsın vallahi çocuklar
Bir şey anlıyorsam
Bu dünyalıların tutumlarından''
"Ey benim minnacık yaratıklarım
Ak ve Kara, donuk ve yanıklarım''
Dedi Tanrı, babacan haliyle.
"Sözde ben yönetiyor muşum sizi
Oysa görüyorsunuz,
Allah çok şükür,
Benim de sürüyle bakanlarım var"
"Şeytan canımı alsın! " dedi Tanrı
Alsın vallahi,
Bu bakanlar ikişer, üçer
Atmazsam kapıdan dışarı.''
Boşuna mı şarap verdim,
Kızlar verdim size
Güzel, güzel yaşayasınız diye
Nasıl olur da siz bana
'Orduların Tanrısı' dersiniz
Ne yüzle alıp adımı dilinize
Top atarsınız birbirinize... "
"Şeytan canımı alsın !" dedi Tanrı
"Alsın vallahi çocuklar
Bir tek orduya kumanda ettiysem bugüne dek
Su süslü püslü zibidilerin
İşi ne yaldızlı tahtlar üstünde?
Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri?
Beslediğiniz bu karınca beyleri
Sözde benden kutsal haklar almışlar
Benim inayetimle kral olmuşlar! "
"Şeytan canımı alsın! " dedi Tanrı
"Alsın vallahi çocuklar "
Sizleri böyle kötü yönetenler
Geldiyse benden.
Bir de o kara bücürler var, benden geçinen
Burnum illallah dedi tütsülerinden
Yaşamayı oruca çevirmiş bu softalar
Verdikleri parlak vaazlara gelinceee…!
"Şeytan canımı alsın! " dedi Tanrı
"Alsın vallahi
Bir şey anlıyorsam bu heriflerin anlattıklarından!''
"Artık bana kızmayın çocuklar
Sevişin, güle oynaya yaşayın
Sizi yakar - makarım diye de korkmayın,
Kralına da, yobazına da basın kalayı!. .''
Ama keselim, Allaha ısmarladık
Jurnalciler duyarsa yandık.
"Şeytan canımı alsın !" dedi Tanrı
"Alsın vallahi çocuklar
Bu yüzsüz herifleri
Sokarsam kapıdan içeri
Kapıdan içeri kapıdan içeri...! "
(Bu şiiri Pierre Jean Beranger adından bir keşiş XIII. yüzyıl ya da XIV. yüz yılda yazmış.)
Biz insanları düşündü nasılsa
Gitti pencereye "Kim bilir" dedi.
'Belki o gezegen yok oldu gitti"
Ama baktı uzakta, çok uzakta
Bir köşecikte fır, fır dönüyor dünya.
Tanrı Baba bir sabah uyanınca
Biz insanları düşündü nasılsa
Gitti pencereye "Kim bilir?" dedi.
'Belki o gezegen yok oldu gitti"
Ama baktı uzakta, çok uzakta
Bir köşecikte fır, fır dönüyor dünya.
"Şeytan canımı alsın " dedi Tanrı
'Alsın vallahi çocuklar
Bir şey anlıyorsam
Bu dünyalıların tutumlarından''
"Ey benim minnacık yaratıklarım
Ak ve Kara, donuk ve yanıklarım''
Dedi Tanrı, babacan haliyle.
"Sözde ben yönetiyor muşum sizi
Oysa görüyorsunuz,
Allah çok şükür,
Benim de sürüyle bakanlarım var"
"Şeytan canımı alsın! " dedi Tanrı
Alsın vallahi,
Bu bakanlar ikişer, üçer
Atmazsam kapıdan dışarı.''
Boşuna mı şarap verdim,
Kızlar verdim size
Güzel, güzel yaşayasınız diye
Nasıl olur da siz bana
'Orduların Tanrısı' dersiniz
Ne yüzle alıp adımı dilinize
Top atarsınız birbirinize... "
"Şeytan canımı alsın !" dedi Tanrı
"Alsın vallahi çocuklar
Bir tek orduya kumanda ettiysem bugüne dek
Su süslü püslü zibidilerin
İşi ne yaldızlı tahtlar üstünde?
Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri?
Beslediğiniz bu karınca beyleri
Sözde benden kutsal haklar almışlar
Benim inayetimle kral olmuşlar! "
"Şeytan canımı alsın! " dedi Tanrı
"Alsın vallahi çocuklar "
Sizleri böyle kötü yönetenler
Geldiyse benden.
Bir de o kara bücürler var, benden geçinen
Burnum illallah dedi tütsülerinden
Yaşamayı oruca çevirmiş bu softalar
Verdikleri parlak vaazlara gelinceee…!
"Şeytan canımı alsın! " dedi Tanrı
"Alsın vallahi
Bir şey anlıyorsam bu heriflerin anlattıklarından!''
"Artık bana kızmayın çocuklar
Sevişin, güle oynaya yaşayın
Sizi yakar - makarım diye de korkmayın,
Kralına da, yobazına da basın kalayı!. .''
Ama keselim, Allaha ısmarladık
Jurnalciler duyarsa yandık.
"Şeytan canımı alsın !" dedi Tanrı
"Alsın vallahi çocuklar
Bu yüzsüz herifleri
Sokarsam kapıdan içeri
Kapıdan içeri kapıdan içeri...! "
(Bu şiiri Pierre Jean Beranger adından bir keşiş XIII. yüzyıl ya da XIV. yüz yılda yazmış.)
***
“Bir Cizvit Papazı sesleniyor;
Bütün küçük çocukları bana gönderin.
Eğer onları laik okullara gönderirseniz,
Yarın tümü iğrenç, cumhuriyeti
koruyacaklar.
Benim yetiştirdiğim çocuk hep usludur.
Esareti kabullenen, kaderine razı kuzu
gibi olur.
Ben onları hep cehalet içinde tutacağım.
Çünkü özgür düşünürlerse bizim için
kayıptırlar.
Bütün küçük çocukları bana gönderin.
Onların göz kapaklarına bantlar
koyacağım.
Bize ışık değil, karanlık gerekli,
Ben tarih kitaplarında hile yapmayı iyi
bilirim.
Bir eşekten zaferler kazanmış
kahramanlar yaparım.
Bütün küçük çocukları bana gönderin.
Zira ben onların beyinlerinde gerçeğin
kıvılcımının,
Çakmasını önlemek için her şeyi
yapacağım.
Onları laik okullara gönderirseniz,
Voltaire’nin dediği gibi, “ akıl bir gün
kazanırsa..!”
Evrim o gün, o güzel gün benim butiğimi
kapatacaktır.”
Montehus
5 Ekim 1951
***
Bazı kavramların açıklanması;
(* ) Benedict;
Latince ( övülmüş, yüceltilmiş) Hz.
İsa’nın bir unvanıdır. Arami dilinde HAMEDE; övülmüş, yüceltilmiş demektir.
Muhammed ‘de Arapça dilinde Hz. Muhammed’de atfedilmiştir.
(**) Mağarada
inziva bir yerlerde tanıdık geliyor.
(***) Aziz
Augustinius; En çok önem
verdiği konu, insanın kendini araştırmasıdır. Hakikatin insanın içinde olduğunu
savunur. Hakikat ise, bizzat Tanrının kendisidir. Yani Tanrı insandadır. ‘Vahdet-i
vücut’ bir yerden tanıdık geliyor.
Kaynakçalar;
1.Ezoterik - Batini
Doktirinler tarihi, Cihangir Gener
2.Alama Kültür Tarihi; Prof.
Dr. Hüseyin Salihoğlu
3.Hıristiyanlık Tarihi,
Yalçın Kaya
4.Aydınlanma Çağı Felsefesi,
Yalçın Kaya
5. Otlukbeli meydan Savaşı;
Prof. Dr. Enver Konukçu, Ankara 1998 (Erzincan belediye başkanlığı Yayınları)
6. Cizvitler ve Katolik
Kilisesindeki yeri, Dr Ali İsra Güngör
7. Cizvitler makalesinde
alıntılar, Kınar Arslan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.