Dürzilik


Dürzülük ve diğer dinler arasındaki ilişkiler

Mevcut kaynakların içerik farklılığı, cemaatin içrekliğinin doğal sonucu olduğu gibi farklı din ve dilden araştırmacının yorumlarındaki aykırılıklardan da kaynaklanmaktadır.

ÖNCE BİR TESPİT
Alevilerin yoğunlukta ileti paylaştıkları www.tahtacilar.com portalında – velayet velayet – mail adresiyle ( bir başka deyimle rumuzuyla ) bir zatın bu yazının devamında paylaştığım şiirinin ilk dörtlüğünde ki DÜRZÜ sözcüğü aşağılama anlamında kullanıldığını algıladım ve bundan olumsuz etkilendim. Söz konusu portalda kendisine yazılı olarak sitemde bulundum. Ancak bununla da kalmayıp devamında paylaşacağım yazıyı kaleme aldım.

Hatırlarsanız Güner Ümit adında bir sunucu bir Tv. Programında karşısındaki kişiye aşağılama anlamında “ Yoksa sen KIZILBAŞ MISIN? Benzeri bir soru sormuş ve ertesi günü yer yerinden oynamıştı. Belki de isabetli olmuştu, o günden sonra çok şey değişti. Hatta KIZILBAŞ sözcüğünün kullanıla gelen sözlük ve ansiklopedik anlamları bile değiştirilmişti.

Çoğumuzun bilmeden küfür, hakaret, aşağılama anlamında kullandığımız DÜRZÜ veya DÜRZİ sözcüğünün gerçek anlamı nedir?

Bizler ki “ 72 millete ayni nazarla bakmayı erdem ve ilke sayan “ Aleviler (!?) Bu konuda neden başka inançlara gereken saygıyı en azından hakaret içermeyen özeni göstermiyoruz?

Kısacası “ İğneyi kendine, çuvaldızı karşındakine batır “ söylemini neden göz ardı ediyoruz?
İşte söz konusu şiirden ilk dörtlük

“Uyan benim halkım yattığın yeter,
Sağımızda solumuzda, dürzü var.
Kendine dönersen acılar biter,
Her devranın baharı var, güzü var…”

( Velayet velayet )

Dürzî İnancı Üstüne Bir Çalışma

Mevcut kaynakların içerik farklılığı, cemaatin içrekliğinin doğal sonucu olduğu gibi farklı din ve dilden araştırmacının yorumlarındaki aykırılıklardan da kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle oradan bakıldığında farklı, buradan bakıldığında daha başka bir tablo ile hatta çok boyutlu bir cisimle karşı karşıyayız. Ayrıca bu çok boyutluluğun Dürzüler tarafından, cemaatin huzuru ve devamı için körüklendiği de gerçektir…

Sayıları: Batılı kaynaklar 350.000 derken Dürzüler 900.000 olarak verir.

Yaşadıkları yerler: Lübnan, Suriye, İsrail, Ürdün – dağlık yöreler. Ayrıca Avrupa, ABD’nde hatta Avusturalya’da da cemaatler vardır.
Müslümanlar Dürzüleri Müslüman olarak değerlendirmezken, Dürziler kendilerini öyle görür. Hatta Müslümanın en hası olarak görür. Dürzüler kendilerini “muvahhidin” (Tanrı’nın birliğine inanan) olarak değerlendirirler, adlandırırlar.

Çelişkili kaynaklara göre farklı köken kuramları mevcuttur.
*Tore Kjeilen Dürzülüğün kökeninde, Şiiliğin bir kolu olan İsmailî’leri gösterir. Fakat oldukça değişikliğe uğradıklarını ve Kur’an’ın da artık dinlerinin bir parçası olmaktan çıktığını belirtir.

*Diğer yandan, Sahir Erman anlatımına göre bazı etnograflar, Dürzülerin Asur kralları tarafından güney bölgelerinden sürülmüş barbar bir kavmin nesli olduklarını iddia ederler.

*Bazıları da, M.Ö. 13 – M.Ö. 8 arasında Suriye’de egemen olmuş ve halen gizleri çözülmemiş bulunan Hititlerin bir kolu sayarlar. Daha başkaları da bunları Finikelilere ve bilhassa Tevrat’da (Müluk-u Sâlis kısmının 5. Kitabının 6. Ayet.) Tapınağın inşası esnasında Süleyman’ın adlarını andığı Lübnan ormanlarında çalıştıkları kaydedilen kereste işçileri Sidonyalılar veya Sayda’lılara bağlarlar.

Bu noktada Lübnan’da uzun yıllar oturmuş olan Haskett-Smith’in şu sözünü de anmadan geçemeyeceğim: “Dürzüler bana karşı kesinlikle şu savı öne sürüyorlardı ki, kendileri Süleyman Tapınağını inşa edenlerin torunlarıdır halbuki, Tevrat ve İsraillilerin eski tarihi hakkındaki bilgileri pek azdı.

(Haskett-Smith, Druses of Syria dans Ars Quatuor Coronatorum. Cilt IV. Bölüm I. Sf. 9-10, Londra, 1891)

*Dürziler ise kendilerini Arap ırkından sayarlar.
Bu konuda en çok yandaş toplayan grup Dürzülerin Yemendeki Süryani kökenli Araplar  (Arap-Aribe) olduğu görüşüdür. Buna göre Dürziler büyük bir sel felaketinden sonra Yemen’den ayrılarak kuzeye göç ettiler. İslamlığın yayılması sırasında yeni bir dini benimseyerek Lübnan’ın dağlık yörelerini kendilerine yurt edindiler. Bir bölümü de Mısır’da Ubeydiye Devletinin kurulması üzerine oraya göçtüler Halife Hakim Bi-Emrillah’ı desteklediler. (İslam Ansiklopedisi)

* El-Hakim’in inancını benimsemelerinden de önce Dürzilerin kendilerine özgü bir toplum olduğuna dair kaynaklar vardır. Bazı kaynaklar, onları Pers koloniciler (akıncılar) olarak tanımlarken, bazı kaynaklar ise Haçlı seferleri dönemlerinde inen Hıristiyan köklerden olduklarını söyler. Bu ikinci pek de inanılası değildir. Çünkü ilk Haçlı akını El-Hakim’in ölümünden 80 yıl sonra gelmiştir. (E.O.)

* Yine S. Erman kaynaklı olarak görüyoruz ki, Sandis tarafından aktarılan bir söylenceye göre Dürzü ismi, Haçlı seferlerinden birinde arkadaşları ile birlikte Lübnan ormanlarında unutulmuş ve orada yerleşmiş bulunan Comte de Dreux adında bir kimseden ortaya çıkmıştır bu Kontun torunları dillerini ve dinlerini tamamıyla kaybetmişlerdir.
Teoloji: Dürzü inanışında Tanrı figürü Akıl’dır. Akıl yani Hikmet, 1021 yılında ölen Fatimî halifesi El-Hakim (Hakim bi-Emrillah) kişiliğinde vücut bulmuş Tanrı’dır. Tanrı bütünüyle Hakim’de vücutlanmış olsa da, diğer yönleriyle başka insanlarda varlığını sürdürdüğüne inanılır. Bu kişiler 5 üst düzey “nazır” dir (imam - vezir).
(Not: Nazır ve huddud anlayışıyla paralellik taşıyan, İsa ve 4 Kutsal kitabın yazarı 4 havarisi konusundaki görüşlere de Diğer dinlerle olan ilişkileri başlığında değinilecektir.)

Tanrısal buyrukları öğreten, yayan anlamına gelen ve vezir de denilen Hudud’un başı, Hamza’dır. Onunla birlikte beş hudud vardır. Bunlar, “beşli gizli cevher”dir. Evlenmemiş ve günahsız olan bu beş hudud ilahi bilgiyi insana aktarabilecek şekilde, fiziki alemde de var kılınmıştır. Şöyle ki “Akl” (akıl) Hamza b. Ali “Nefs” İsmail bin Muhammed, “Kelime” Muhammet bin Vehb, “el-Cenâhu’l-Eymen” Selame bin Abdullah ve “el-Cenâhu’l-Yesar” da Bahauddin Muktena ruhani adları ise sırası ile Tali, Ced, Feth ve Hayal’dir. Bunlardan başka dailet, me’zunlar ve mükasirler’den oluşan üç hudud daha vardır.

Bütün kaynakların ortak söylemine göre, Dürzü dininin ahlak sistemi 7 ilkeden oluşmaktadır:


(Kaynaklar: Prof. Dr. Ethem Ruhî Fığlalı “Çağımızda İtikadî İslâm Mezhepleri” ve Tore Kjeilen
1. Gerçeği aramak (Sözde doğruluk),

2. Kardeşlik (İman kardeşlerini koruma ve dayanışma),

3. Diğer bütün dinlerle ilişkiyi kesmek (Önceki ibadetler ve batıl inançların tamamını terk),

4. İblisi ve bütün şer güçlerini tanımama (haksızlık yapan/zalim/günahkar anlamlarını aynı anda taşıyan “wrongdoer” hâttâ kısaca hatalılardan bile denilebilir),

5. Allah olarak Hakim’in birliğine iman (İnsanlıktaki ilahî vahdetin kabulü),

6. Hakim’in bütün fiillerini kabul (sahip çıkma),

7. Hakimin istediği yolda yürümek (Açık ve gizli, O’nun ilahi iradesine teslimiyet ve kabul.


DÜRZI YILDIZININ ANLAMI (Encyclopedie d’Orient – Yahoo)

Yıldız, 5 üst düzey nazırı (imamı-veziri-hudud) ve onların niteliklerini temsil eder.

Yeşil, gerçeğin anlaşılması, idraki için gerekli olan “akıl” dır,
ve Allahın iradesini temsil eder. (Kaynak: Fığlalı)

Kırmızı, “nefs” dir. (Varlığın sınırlarını belirler ve akla yardımcıdır. (Kaynak: Fığlalı)

Sarı, gerçeğin en saf ifadesi olan “kelime” dir. (İlk ikisine yardımcı olmak üzere yaratılmıştır. (Kaynak: Fığlalı)

Mavi, “ ’as-sabik” yani iradenin düşünsel gücüdür. (Kelimeye yardımcı olmak ve onu her türlü kötülükten koruyarak alemi ahenk ve nizam içinde bulundurmak üzere yaratıldı. (Kaynak: Fığlalı)

Beyaz yani “ ’al-tali ” mavinin gerçekleşmesidir ki gücü de cisim dünyasında maddeleşmiştir.

TOPLUM YAPISAL DÜZENİ

Hikmet, yalnızca dinsel eğitimden geçmiş seçkin adamlarca, ukkal, bilinir. Birçok Dürzü, dinlerinin ilâhiyatının yalnızca ufak bir bölümünü bilirler ve “cuhhal” (cahiller) olarak adlandırılırlar.
Ukkal’lar arasından ancak 1/50’si yüksek düzey mükemmelliğe ereler ve gerçek dini lider olurlar. (Kaynak: Tore Kjeilen)

Sahir Erman, Makrizî ve Novairî kaynaklara dayanarak yaptığı açıklamalardan;
“Dürzülerin 9 aşamalı bir derece yükseltme yöntemiyle işlediği anlaşılmaktadır. Hepimizin tahmin edebileceği gibi ilk derecelerdeki inisiyelerin öğreti hakkında sınırlı bilgi sahibi olmaları önceliklidir. Burayı kısa geçiyor ve son derece olan 9. Derce hakkında kısa bir açıklama vermek istiyorum.

9. Derecede bütün dinlerin göreli olmak koşuluyla aynı değerde oldukları, dogmaları ve ritleri birer simge olarak açıklanıp yorumlandığında dinlerden birini ya da diğerini benimseme ve uygulama arasında hiçbir fark olmayacağı anlatılırdı…”

S. de Sacy’nin belirttiği üzere Novairî şöyle diyor: (Sahir Erman – Sf. 11.)

E.O.’nın Dinî toplantılarına dair bize verdiği bilgilere göre, ibadet ayinlerine katılanlar yalnızca ukkal’lerdir. Cahillerin yerine dini vecibeleri yerine getirenler onlardır. Dinî toplantılar perşembeyi cumaya bağlayan gece, Dürzü köylerinin dış mahallelerindeki sıradan binalarda yapılır. Dürzüler için, dinsel fiillerin merkezi Suriye’nin Jabalud-Duruz adlı dağlık bölgesidir.

Diğer yandan, S.Erman’den yapacağım alıntıyla Haskett-Smith B:.’in görüşlerini de aktarmak isterim. Haskett-Smith B:.ê göre, bu mezhebe inananlar 3 zümreye ayrılırlar:

*1. Cahiller ve yabancılar (hariciler) ki ancak ibadet yerlerindeki toplantılara katılabilirler.

*2. Ukkal veya vakıflar (bilenler) ki beyaz sarık sararlar ve gizli toplantılar yaparlardı

*3. Hatip veya ruhani liderleri ki kutsal ayinlere başkanlık ederlerdi.

Başkanlar ayinleri kilise (=kaliseh) denilen yerlerde gerçekleştirirlerdi. Buralar batıdan doğuya yönelik dikdörtgen yapılardı ve kapıları doğu yönündeydi. Mabedin içerisinde Masonlarca bilinen “Mühr-ü Süleyman” gibi bazı gizemli simgeler ve Arapça yazılı yazıtlar bulunurdu.

E.O Cahil, kimi tipik müslüman ritüellerini gerçekleştirir. Dua yeri, tapınma yeri camii değildir. Oruç, Müslümanların Ramazan ayında tutulmaz. Hac farz değildir.

YAŞAM BİÇİMİ

Soyutlanmış bir yaşantıları vardır. Cemaat içi ya da dışı ile konuşmaya izin verilmez. Başka dinlerden insanların arasında yaşadıklarında, onlara karışmaya çalışırlar. Amaçları da kendi inançlarını ve güvenliklerini korumaktır. Yaşadıkları yere göre, Müslümanlar ya da Hıristiyanlar gibi dua ederler.

* Dinsel aidiyetlerini açıklama konusunda daha fazla özgür oldukları son dönemlerde bu sistem değişmeye başlamıştır.

* Eski dönemlerde poligam bir yaşantıları olduğu söylense de günümüz yaşantılarında bunun kanıtı yoktur.

* Tütün ve şaraptan kaçınırlar. Dine sövmeyi getirecek her çeşit faaliyete karşı son derece açık yasaklamalar vardır.

* Cemaat duyguları gelişmiştir. Ülkeleri, sınırları dışında bile olsa cemaatleriyle bağlantılarını mutlaka sürdürürler.

Dürzülerin tarihi, korunmak amacıyla egemen güçlerle harmanlanmış olmalarına rağmen, bu güçlere karşı cesur bir dirence de tanıklık eder. Levan’da (Maşrık) yaşayan diğer halklara oranla daha geniş bir özgürlükleri olmuştur.

KISA TARİHÇE

622: Hicret

909: Ubeydullah el-Mehdi’nin Kuzey Afrika’da Fatımî Halifeliğini kurması,

969: Kahire kentinin kurulması,

985/986: El-Hakim’in Kahire’de, Hamza b. Ali’nin Kurasan’da doğumu,

996-102: El-Hakim’in saltanatı,

996: Müjdeleme dönemi başlar.

1005: El-Hakim Akıl kapısını açar.

1016: Muştular-haberciler Kahire’de toplanır.

1017: Tevhide İlahî çağrı başlar. Kahire’de kuruldu. Bu dinî akım adını, Halife El-Hakim’in ilk yandaşlarından olan Muhammadud-
Darazi (Anuştekin)’den alır.

1021: El-Hakim ortadan kaybolur.

(Bu noktaya kadar olan tarihler için kaynak: The Durze Faith, Sami Nasıb Makarem, sf. 118, Caravan Books, New York, 1974.)

1516: Levan bölgesi Osmanlı egemenliğine girince, Dürzüler Türklerin baskısına maruz kaldılar. Güçlü bir muhalefet oluşturdular, komşularına oranla daha geniş bağımsızlıkları olur.

1918: Faysalın ordusuna katılmalarıyla, cemaat haricinde aidiyet olmadığı kuralı yıkılır.

1921, 4 Mart: Milletler Cemiyeti, Dürzülere Jabalu d-Duruz bölgesinde otonomi verir.

1925: Dürzüler ayaklanır. Liderleri Jabalu d-Duruz bölgesinin Fransız valisinin desteklediği, topluluğun serbest (liberal) kılınması girişimine karşı çıkarlar. Liderlerin tutuklanıp, Palmyra’ya sürülmeleri isyanı durdurur.

1927: İsyan susmuştur. Fransızların politikası Dürzilerin Arap milliyetçiliğinden ayrı tutulmaları yolundadır. Bu sayede de Fransızların sunacağı güvene bağımlı olacaklardır.

Bu noktaya kadar olan tarihler için kaynak: Ecyclopedie d’Orient – Yahoo.)
Bir başka deyişle bin yıla yayılan bir süredir varlığını sürdürmekte olan bir topluluktur.


DÜRZÜLÜK VE DİĞER DİNLER ARASINDAKİ İLİŞKİLER

Şeyh Enver F. Abi-Kazım

Ph. D. Prof Lübnan Üniversitesi

adlı makalesinden alıntılar:

”Dürzü inancının çıkışı ve gelişimi tümüyle Müslüman bir ortamda olmuştur. Risalelerinden birinde Fatimi Halifesi (inananların prensi – inananların efendisi) Al Hakim Bi Amr Allah’ın (Hakim bi-Emrillah) krallığındaki her ferdin istediği dini benimseme hakkı olduğuna, özgür iradeleri olduğuna hükmettiğini yazar. Bu beyan kimi İsmailî vaizlerin yeni bir dogma oluşturmalarına fırsat vermiştir. Bu dogma, bazı kurallarının değişimi ile neredeyse tüm İsmailî öğretisini kapsar.

Tarih M.S. 11. Yy, mekan Mısır’ın başkenti Kahire, Fatimi Hanedanlığı dönemi, Halife Hakim bi-Emrillah hüküm sürmektedir. Eldeki açık kanıtlar, Halife’nin kendisine yeni maddi, siyasi ve ahlaki destek olarak bu Çağrı’dan (Daawa) yararlandığını gösterir. Amacı bütün İslam alemine hükümdanlık etmektir. Bu nedenledir ki İsmailî vaizlerin (daî), iki farklı mezheb olan Sunni’lerin ve Şii’lerin birliğine zemin hazırlayan yeni dogmayı yayıp yandaş toplamalarını destekler. Kendisi Hz. Muhammedin soyundan gelmektedir ve çeşitli Şii cepheler sadece bu ailenin üyelerinin, ataları Hz. Muhammed’in iletisini yaşatacak niteliklere sahip olduğuna inanırlar. Hz. Muhammedin sülalesinden olan her imam Ümmet’in iyiliği adına yasama hakkına sahiptir. Çünkü atalarının ilahi bilgisi ona miras kalmıştır. O yenilmez, hatasız ve günahsızdır.

Dürzü inancına göre din, kronolojik düzende akan bir sürekli olaylar bütünüdür. Tanımlanan bu akım, Tektanrılığın doğuşunu ve uzun dönemlerce gelişimini temsil eder. Dürzü inanışı, diğer üç semavi din ile ilintili olan özel bir evrim kuramına sahiptir. Buna göre, Tanrı’nın hikmeti birden bire ve tüm hatlarıyla ortaya çıkmaz. Aslında bu, basit fikirlerden hareket eden ve daha karmaşık noktalara varan Tektanrılılığın oluşumudur. Yani her peygamber kendinden sonra gelecek olana hazırlık için ortaya çıkar ve onu izleyecek olanın yolunu açacak bir taşı daha yerleştirir. Din tarihi, yılların amaçsız bir şekilde birbiri üstüne eklenmesinden ibaret değildir. Her peygamberin ödevi Allahın sonsuz iradesinde mevcuttur. Meydana gelen her şey akıllıca hazırlanmış bir planın parçasıdır. Hiç bir şey şans ya da tesadüfe bırakılmamıştır. Bu inanç Dürzileri idealizme ve kararlılığa (determinizm) iter. Birçok Dürzü düşünür, Allahın kullarını-insanı yargılamak ve sonsuz cennet ya da sonsuz cehenneme mahkum etme hakkını doğrulamak adına bu kuramdan uzaklaşmaya çalışmıştır. Fakat bu denemeler boşa çıkmıştır. Dürzi doktrinindeki, birey özgürlüklerini engelleyen determinizm etkilerini yadsımak neredeyse imkansızdır. Her bir insanın kaderi, alın yazısında bellidir. Önceden tayin-takdir her alanda mevcuttur. Böylesi bir inanç içinde herhangi bir kişisel iradeden söz etmek olanaksızdır. Yine de, böylesi bir kurallar bütününden çıkarılacak bir sonuç da diğer dinlerin Tarının iradesi ile gelişmiş oldukları ve kabul edilmeleri gerektiğidir. Hıristiyanlık da insanlık dinler tarihinin en önemli adımlarından biridir. Müslümanlıktan önce ortaya çıkmıştır, İsa’nın yeryüzüne geri döneceğine ve inananları kurtaracağına inanılır.

Daha da ilginç olan bir diğer konu ise, Hıristiyanlık ve diğer dinler için olan peygamberlerin kimliğidir. Dürzü inanışına göre, hepsinde aynı kişilik özellikleri vardır ve Allahın kelamını yeryüzünde yayılmasını, her bir ademoğluna erişmesini sürdürmek için her peygamberin ruhu bir sonrakine geçer. Bu samimi fikrin bir devamı olarak da Hıristiyanlığın peygamberlerinin aynı zamanda Yahudilik ve İslam peygamberleri olduğu sonucuna varılır. İsimleri farklı olmakla beraber ruhları aynıdır. Aynı şekilde de Dürzü peygamberleridirler.

Dürzüler kendi inanışlarını, bu peygamberlerin son vaazı, son nasihati olarak görür Tektanrılı inancın ve İlahi hikmetin doruğa eriştiği yer olarak değerlendirirler. Her hakikat insanoğluna aktarılmıştır ve her bir insanın kaderi artık çizilmiştir.
Dürzülerin Hıristiyanlığı takdirleri oldukça ilginçtir. Dürzüler İsa’ya inanır ve 4 kitabın yazarı 4 havarisini tanır-kabul ederler. Onlara göre İsa, yeryüzündeki en büyük imam (Akl) ve ilk kozmik maddedir (Hadd). Doğrudan Tanrı’nın takipçisidir. 4 havarisi de 4 kozmik maddedir (Huddud). 4 kitap Kutsal Kitap’tır. Hıristiyanlık Tektanrılılığın gelişmesini desteklemiştir. Tanrı, Hıristiyanlara acı çeken ruhları kurtaracağına dair söz vermiştir. Ve İsa’nın ruhlarını kurtarmak için yol göstermeye geldiğini açıkça belirtmiştir. İsa’nın çarmıha gerilmesine gelince, Dürzüler çarmıha gerilenin İsa değil onun benzeri bir kişi olduğuna inanırlar. Bu inanış Hıristiyanlara tuhaf gelebilir.

Fakat unutulmamalıdır ki, Dürzüler Kuran’a da uyarlar ve Kuran İsa’nın çarmıha gerilmediğini açıkça belirtir. Yine de Dürzüler fedakarlığın önemini bilirler ve fedakarlığa saygı gösterirler. Vaftizci Yahya İsa’ya en yakın olarak değerlendirilir ve Üstün Fedakarlığı (En üst derece Fedakarlığı) simgeler. Dürzü yazmalarından birinde şaşırtıcı bir nokta vardır: İsa ve Kutsal Ruh tek-bir (“vahdet”) olarak değerlendirilir. Bu yaklaşım Hıristiyanlık inancındaki Kutsal Üçlemeye oldukça yakındır. İnançlarındaki sulandırılmış panteizm (kamutanrıcılık-Vahdeti Vücut) böylesi bir sonuca varır.

Hıristiyanlıkla olan bir başka benzerlik ise, Dürzülerin Müslümanlığın poligamiye olanak veren geleneksel yaklaşımını reddetmeleridir. Dürzülerin kimi çürütmelerinde Kurandaki bazı kelama göndermeler yaptıklarını unutmamak gerekse de evlilik karşısındaki tutumları onları Müslümanlardan ayırır ve Hıristiyanlara daha çok yaklaştırır.

Bazı Dürzü Şeyhlerin manastırcı yaklaşımı benimsemiş olmaları da dikkat çekicidir. Bu tavır Dürzüler arasında oldukça rağbet görür, övgü alır ve iffetin, ismetin son raddesi olarak değerlendirilir. Dürzi din adamlarının cinsel ilişki yaşanmayacağını başından belirterek evlenmeleri mümkün olduğu gibi bir çoklarının da bir ömür boyu bekarlığı seçtikleri gerçektir. Cinsellik asla bir amaç değildir, çoğalmayı sağlaması açısından teşvik edilir. Bu cinsel ilişkinin bir bölümü günah olarak değerlendirilebilir. Bu inanış, Dürzülüğün evlilik ve kadın erkek ilişkileri konusunda Hıristiyanlıktan aldığı pek çok fikri benimsemiş olduğunun bir kanıtıdır. Evliliğe karşı genel bakışları Hıristiyanlığın bakışıyla pek çok benzerlikler gösterir.

Değerlendirmeye çalıştığım kaynakların hiçbirinde topluluğun ekonomik yaşantısına ilişkin ipuçları bulunmamaktaydı. Oysa inancıma göre, din konularında böylesi sınıflara ayrılmış (ukkal-cehal) bir toplumda iç işleyişi sağlayacak ve bu işleyişteki düzene zemin oluşturacak ekonomik yapılanma konusunda bilgiye gerek vardır. Sosyolojik bir incelemede toplumun temel taşlarından olan ve o toplumun çevre toplumlarla ilişkilerinde etken olan ve buna koşut olarak o toplumun sürdürürlüğünü açıklayacak olan ana bakış açılarından biri de ekonomik yapılanmadır. İşte bu açı yazımdaki eksik ayaktır.

Bu alanda yeterli araştırma yapamadığım için de bir bacağı kısa, hatta eksiktir.

Kaynakça:


The Druze Faith, Sami Nasib Makarem, Caravan Book, 2. Baskı, New York 1977.
Çağımızda İtikadî İslâm Mezhepleri, Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, Selçuk Yayınları, Hicri 15. Asır Külliyatı No.:1 (4. Baskı, Ankara 1990.
Sahir Erman,
La Nation Druse, Henry Guys, Apa-Philo Press, Amsterdam 1979.
Tore Kjeilen, Encyclopédie d’Orient makalesi, Yahoo.
Fransa yayınlanmış 19. Yüzyıl Ansiklopedisi, Paris Ansiklopedi Bürosu 1867 yayının ilgili madde çevirisi. (Çeviren bilinmiyor).
History of Freemasonery, Albet McKey,
The First Crusades, Steven Runciman,
Türkçe Sözlük, Atatürk Dil ve Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1988.
Haryi Bingelli, Zihni Papakçı makaleleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...