Eski Ahit’te erkek sünneti
konusuna önce Abraham döneminde rastlıyoruz. Tanrı, Abraham’la bir görüşmesinde
ona şöyle diyordu:
“Evinizde doğmuş ya da
soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dâhil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek.
Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu.
Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın simgesi olacak.” (Yaratılış)
Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın simgesi olacak.” (Yaratılış)
Buradan öğreniyoruz ki, bizzat Abraham da, bu tarihe kadar ‘sünnet
edilmemiş’ durumdaydı. Bu uygulamaya, Tanrının, onu Ab-ram’lıktan Abra-ham’lıka
geçirme aşamasında başvurulmaktadır.
Abraham döneminde bu sünnetin ‘nasıl’ yapıldığını tam bilmiyoruz. Ama göreceğiz ki,
Museviler arasında sünnet aracı olarak neyin kullanıldığı ( taş ) daha sonra yazılarda önem
kazanmaktadır.
Eski Ahit, bu noktayı
şöyle belirtir:
“İbrahim evindeki bütün erkekleri -oğlu
İsmail`i, evinde
doğanların, satın aldığı uşakların hepsini - Tanrının kendisine buyurduğu
gibi o gün sünnet ettirdi.” (Yaratılış)
Doğal olarak burada, “tanrının
buyurduğu” sözünün içeriği tam göremiyoruz.
Eski Ahit’te erkek çocuk sünnetine ilişkin daha sonra Musa
sırasında yeniden karşılaşırız. Musa, yarı Tanrı, yarı elçi olarak Tanrı ile “görüşme”sini yapmış, aralarında anlaşma
sağlanmış olarak çölde Mısır’a doğru giderken, Tanrı’nın birden bire Musa’ya
düşmanlığı tutar ve Musa’yı öldürmek ister. Tanrının bu kızgınlığının nedeni,
peygamberliği onaylanmış Musa’nın oğlunun “sünnet
edilmemiş olması”na bağlı olmalıydı ki, karısı Sippora derhal oğlunu sünnet
ederek, tanrının Musa’ya kızgınlığını bertaraf etmektedir:
“RAB yolda, bir konaklama yerinde Musa ile karşılaştı, onu
öldürmek istedi.
O anda Sippora keskin bir taş alıp oğlunu sünnet etti, derisini
Musa`nın ayaklarına dokundurdu. “Gerçekten sen bana kanlı güveysin” dedi.
Böylece RAB Musa`yı esirgedi. Sippora Musa`ya sünnetten ötürü ‘Kanlı güveysin’ demişti.” (Mısır'dan Çıkış)
Burada dikkatimizi çeken üç önemli öğe bulunuyor.
Önce erkek çocuğun
sünnetini, Abraham’da olduğu gibi bizzat erkeğin kendisi değil, erkeğin karısı,
gerçekleştirmektedir. Mısır tapınak çizimlerinde de erkek çocuk sünnetinde
kadının, ana olarak önemli bir rol oynadığını görmüştük. Burada anımsamak
gerekir ki, Musa, karısı Sippora’yi, kayınbabasına çobanlık ederek, “içgüveyi” olarak, almıştı. Bu
dönemlerde, iç güveyi, kayınbabasına 5, 7, 10 sene vb. gibi belirlenmiş
bir süre hizmet ettikten sonra, karısını alıp götürebiliyor ve ancak ondan
sonra çocuklarının ‘baba’sı halini
alabiliyor görünmektedir. Örneğin, Eski Ahit’te İsak, karısını doğrudan “baba evi”ne getirebildiği halde,
İsak’ın oğlu Yakup-İsrael, iki kız kardeşi karı olarak alabilmek için,
kayınbabasına 14 yıl kadar, çobanlık yapmıştı. Fakat yine de karılarını,
karılarının ve karılarının cariyelerinin doğurduğu çocukları, içgüveyi olduğu
topraklardan serbestçe alıp gidememiş, kayınbabası ile epey çatışmak zorunda
kalmıştı.
İkinci olarak görüyoruz
ki, Musa’nın karısı, bu seremoni ile Musa’yı ‘kanlı güvey’ haline getirebilmektedir. Demek ki, Musa’yı 'kanlı güvey’ haline getiren bu “sünnet” ayiniydi ve bu, tanrı’nın
Musa’yı öldürmemesi için gerekli idi. Buradaki "kanlı güvey"lik deyiminin, kadının erkek çocuğunun kanı ile
ilişkili olduğu anlaşılıyor.
“İlk (erkek) çocuk kurbanı”nın tarihi kökenini yansıtan bu
uygulama, bize, kadının, koca toplum birimine geçişi sırasında, hem kendisi ile
hem de erkek çocuk ile ilgili bazı 'yüküm'
ve 'günah'larından arındırılma
işlemi hakkında bilgi veriyor.
Daha çok kadın için, 'ilk göz ağrısı’nın ne anlama
gelebileceğini ve akado-sammaru topluluklarının çoğunluğunda 'ilk oğul (kız)
kurbanı' uygulanması üzerinde durmuştuk. Sünnet, ilk oğlu hadım etmenin ; 'ilk ürün sunumu' da 'ilk evlat adağı’nın yerlerine geçmiş
uygulamalar olarak görünüyor.
İç güveylik aşamasından
çıkmakta olan erkeğin (koca’nın), 'baba' haline gelmesi sürecinde, yani ilk
evlat-oğul’un kendisine (kocaya, koca toplum birimine) ait kılınması
aşamasında, bu oğul’un, baba toplum biriminden kadınla evlenmesi de, ana toplum
biriminden kadınla evlenmesi de, o dönemde kurulu akrabalık düzenine uygun
değildi. Eski toplum, bu oğul’u hadım ederek babaya verme yolunda bir geçiş
çözümü bulmuş olmalıydı. Fallus kültü, aslında, evliliği sorun yaratacak
olan, koca’nın bu yeni oğul’unun bu somut sorununa onu “kısır” kılarak bir
çözüm haliyle ortaya çıkmış görünüyor. Sünnet kültü, erkek çocuk bakımından
eski 'fallus kültü'-hadım etmenin; kızlarda ise bakirelik koruma, Zifaf
kanı, kadın sünnetinin yerine geçmiş görünüyor.
Eski Akado sammaru
tabletlerinden bu yana karşılaştığımız, ‘penis-fallus
kültü', belki de, ‘kamış’,
‘büyük kamış’, hadım, ‘kadınlaştırılmış erkek’ uygulamaları da hep bunlarla
ilgilidir.
Dini hiyerarşide, günümüzde
Hıristiyanlık ve Bektaşilikte, ‘Tanrı
ile evli olmak’ kuralı veya ‘evlilik
yasağına tabi’ olmak, bu eski geleneğe dayalı görünüyor. İsa’nın da,
daha doğrusu İsacılığın ön kaynaklarına dayanan toplulukların şekillendirdiği
Hıristiyanlığın bir bölümünün,“sünnet”i
uygun bulmayarak, kendi ruhani kesimine evlilik yasağı kuralı getirmesi, sünnet
ile evlilik yasağı arasındaki temel mantıksal geçişme - bağlantıyı ortaya
koymaktadır.
Üçüncü olarak da,
Sippora’nın, oğlunu sünnet ederken ‘bir
taş’ aracısı kullanmasıdır. Taş’ın gelişigüzel bir şekilde
seçilmediğini Gilgal’daki sünnet olayında görüyoruz:
Gilgal`daki Sünnet Olayı
Bu arada RAB, Yeşu`ya şöyle seslendi: “ Kendine taştan
bıçaklar yap ve İsrailliler`i eskisi gibi sünnet et.”
Böylece Yeşu taştan yaptığı bıçaklarla İsrailliler`i Givat-Haaralot`ta
sünnet etti.
Mısır`dan çıkan erkeklerin hepsi sünnetliydi. Ama Mısırdan
çıktıktan sonra yolda, çölde doğan erkeklerin hiçbiri sünnet olmamıştı.
RAB onların yerine çocuklarını yaşattı. Sünnetsiz olan bu
çocukları Yeşu sünnet etti. Çünkü yolda sünnet olmamışlardı.
Gilgal`da, Eriha ovalarında konaklamış olan İsrail halkı, ayın on
dördüncü gününün akşamı Fısıh Bayramını * kutladı.
Bayramın ertesi günü, tam o gün, ülkenin ürününden mayasız
ekmek yaptılar ve kavrulmuş başak yediler.
Ülkenin ürününden yemeleri üzerine ertesi gün man ( * )
kesildi. Man kesilince İsrailliler o yıl Kenan topraklarının ürünüyle
beslendiler.”
Burada kullanılan
kavramların gelişigüzel seçilmediğini hesaba katmamız lazım. Sünnet için
kullanılabilecek bir dizi başka araç olmasına karşın, “ taştan yapılan bıçak” vurgusunun
anlamını, ‘taş’ motifinin bir dizi
sunum biçimleri ve sunum araçlarında da kullanılıyor olmasıyla birlikte ele
aldığımızda anlayabiliriz. Bunlara yeri geldikçe dikkat çekmiştik. Şimdi bile ‘taş kesilme’ söz-motiflerinin
kullanıldığını hesaba katmak lazım.
Gudea ilahilerinde de,
çocuk kurbanların ‘taşın ağzına
verilmesinden’ vb. bahsediliyordu; Eski Ahit’te, bir ittifak için, taraflar
taş yığıyor, kurbanları onun önünde sunuyorlardı. Sunu araçlarının kil, taş,
ağaç veya madenden olması önemseniyordu, vb. Gerek taşlayarak öldürme, gerekse
mezara taş (sembolik çakıl) bırakma
motifleri Musevilikte hala yaygındır.
Taş; Alevi-Bektaşi inanç motiflerinde de – en başta teslim taşı
olmak üzere -önemli bir simgedir,
Sünnet, Fısıh bayramı ve
özellikle ‘ Man ekmeği’ arasındaki
bağlantılar üzerinde ayrıca durmalıyız.
Sünnet’li olmanın, Musevilerde, kişiye sunu’lardan yeme hakkı
doğuran bir ‘geçiş’ yarattığını da
görüyoruz. Dolayısıyla, erkek veya kadın sünnet’i, sadece cinsel organlarla
ilgili olmayan, değişik biçimleri bulunan bir 'geçiş' seremonisiydi de
aslında. Ermenilerde Sünnet olmadığı halde, erkek çocuk sünnet’iyle ilgili
olarak kullandığımız ‘kirve’lik türü
kurumların ortaklığı, eski toplumda, çocuğun “iki farklı toplum birim arasında paylaşımı” sürecinde, farklı
geçiş kurumları (kan kardeşlik, oğulluk,
vaftiz ana babalığı, sütkardeşlik vb.) kullanıldığını da gösterir.
Eski Ahit’te Sünnet edilmemiş olanların, "ilk oğul kurban töreni”nin kalıntısı
olarak Fısıh (Pesah) bayramının sunularından yiyemeyecekleri de açıkça
ifade edilmektedir:
RAB Musa ile Haruna şöyle dedi:
Fısıh Bayramının (1)
kuralları şunlardır: “ Hiçbir yabancı Fısıh etini yemeyecek.
Ama satın aldığınız köleler sünnet edildikten sonra ondan
yiyebilir .”
Demek ki sünnet, bir yabancının yabancılığını kaldıran, onu,
ilgili toplum biriminin aidi haline getiren bir geçiş kurumu olarak da
algılanmaktaydı. Bu ise, erkek çocuk sünnetinin, başlangıçtaki amaçlarının,
zaman içinde değişmesinin, aynı zamanda giderek çocuk kurbanının giderilmesinin
de aracı haline dönüştürülmüş olduğunu gösteriyor.
Fısıh ( Pesah ) Bayramı
BÖLÜM 12
RAB Mısır`da Musa`yla Harun`a, “Bu ay sizin için ilk ay, yılın ilk ayı olacak” dedi, Bütün
İsrail topluluğuna bildirin: Bu ayın onunda herkes ailesine göre kendi ev
halkına birer kuzu alacak.
Eğer bir kuzu bir aileye çok geliyorsa, aile
bireylerinin sayısı ve herkesin yiyeceği miktar hesaplanacak ve aile kuzuyu
en yakın komşusuyla paylaşabilecek.
Koyun ya da keçilerden seçeceğiniz hayvan kusursuz, erkek ve bir yaşında olmalı.
Ayın on dördüne kadar ona bakacaksınız. O akşamüstü bütün İsrail topluluğu
hayvanları boğazlayacak.
Hayvanın kanını
alıp, etin yeneceği evin yan ve üst kapı sövelerine sürecekler.
O gece ateşte
kızartılmış et mayasız ekmek ve acı otlarla yenmelidir.
Eti çiğ veya haşlanmış
olarak değil, başı, bacakları, bağırsakları ve işkembesiyle birlikte kızartarak
yiyeceksiniz. ( Bu uygulamayı şimdi ‘Yılbaşı
hindi’lerinde görüyoruz. )
Sabaha kadar
bitirmelisiniz. Artakalan olursa, sabah ateşte yakacaksınız.
Eti şöyle yemelisiniz: Beliniz kuşanmış, çarıklarınız ayağınızda, değneğiniz elinizde olmalı.
Eti çabuk yemelisiniz. Bu RAB`bin Fısıh* kurbanıdır.(Buradaki ‘yiyim
biçimi’ne daha önce dikkat çekmistik )
O gece Mısır`dan geçeceğim. Hem insanların hem de hayvanların bütün ilk doğanlarını öldüreceğim. ( Burada
hala ‘ilk ürün’ler olarak hayvan ve insan’lar ele alınmaktadır ama bir sure
sonra bu ‘ilk ürün’ler, daha çok tahıl, meyve, sebze olarak da karsımıza
çıkacak. )
Bulunduğunuz evlerin üzerindeki kan sizin için belirti
olacak. Kanı görünce üzerinizden
geçeceğim. Mısırı cezalandırırken ölüm saçan size hiçbir zarar
vermeyecek. ( Demek ki, Pesah bayramında,’kuzu’ veya ‘oğlak’ seçilmesi, onların ille de
bir yaşında olmalarının nedeni, bunların ’ilk çocuk’ kurbanına denk
görülmesinden ötürüdür. Bu ayni zamanda, bu ‘ gece yarısı ’ bayramda, eski toplumun
kendi ilk çocuklarını yedikleri anlamına da gelmektedir. Hayvan sunu, bu
surecin bir aşamasında ‘kurban-insan-çocuk,
yerine’ geçmiştir. )
Fısıh
Kuralları
RAB Musa ile Harun`a şöyle dedi: “Fısıh Bayramı`nın * kuralları
şunlardır: Hiçbir yabancı Fısıh * etini yemeyecek.
Ama satın aldığınız köleler sünnet edildikten sonra ondan yiyebilir.
Konuklar ve
ücretli işçiler ondan yemeyecek.
Fısıh eti evde
yenmeli, evin dışına çıkarılmamalı. Kemikleri kırmayacaksınız. (Kemiklerin kırılmamasına neden bu
kadar önem verildiğine değinmiştik: Bu ‘kanıt olarak saklama’ motifiyle
bağlantılıdır ve olum törenlerinde de bu motifi görüyoruz BN)
Bütün İsrail topluluğu Fısıh Bayramı`nı kutlayacak.
Yanınızdaki yabancı bir konuk RAB`bin Fısıh Bayramı`nı kutlamak
isterse, önce evindeki bütün erkekler
sünnet edilmeli; sonra yerel halktan biri gibi İsrail halkına katılıp
bayramı kutlayabilir. Ama sünnetsiz*
biri Fısıh etini yemeyecektir.
Ülkede doğan için de, aranızda yaşayan yabancı için de aynı kural
geçerlidir.”
Kaynakça:
1. Eski Ahid –Kitabı Mukaddes
* Man: Tanrı'nın
çölde eski İsraillileri doyurmak için gökten gönderdiği yiyecek (bkz. Tevrat,
çıkış 16:13-36).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.