Ezan ve Farklı Makamlarda Okunuşu


EZAN NEDEN FARKLI MAKAMLARDA OKUNUR?
” Acı da olsa doğruyu söyleyiniz. “
Hz. Muhammed
” Bilenin susması, bilmeden söylenen söz kadar çirkindir.”
Hz. Ali
” Faydalı ile faydasızı ayırt edebilenler, bilgi sahibi olanlardır.”
Edebali
” Tanrı bütün insanları mesut olmaları için yaratmıştır, mutsuz oluyorlarsa kendi hataları yüzünden oluyorlar.”
Epiktetos
EZAN
Ezan (Arapça: أَذَان), namaz vaktinin geldiğini insanlara bildirmek için yapılan çağrıya verilen isimdir. Ezân-ı Muhammedî olarak da adlandırılır. Sözlük anlamı bildirmek demektir. Ezan okuyan kişiye müezzin denir.
Kelime kökeni olarak Sanskritçe’den de geldiği ve sonra Fars dili vasıtasıyla Arap diline geçtiği iddiaları olduğu gibi, Yahudi Sinagoglarında dua aralarında yüksek sesle okunan ilahiden de( Hazan )  transfer edildiği iddiaları vardır.
Eh bütün dinler birbirinden etkilenir. Kaldı ki İslam dini diğer iki göksel dinin peygamberlerini zaten ret etmiyor. Ancak ne hikmetse o peygamberlerin ümmetine sıcak bakmıyor. Hatta düşman görüyor.
Hoş onlar da pek farklı görmüyorlar. Özetlersek, “Sen bana nasıl? Ben de sena öyle “ örneğinde ki gibi.

Tarihçe

İlk ezan 622 yılında okundu. Ezan'dan önce Müslümanları namaza çağırmak için çeşitli yöntemler kullanılmaktaydı. Medine'de Müslümanlardan başka Yahudî ve Hıristiyanlar da oturuyordu. Diğer inanışların ibadet saati belirtme araçlarını kullanmak istemediklerinden çan çalma, bayrak asma, boru üfleme gibi etkinlikler elendikten sonra ezan da karar kılınmıştır.

İslam mitolojisi neden ezan sorusuna çeşitli mitoslar oluşturmuş

Rivayet olunur ki Sahâbîler birçok teklif getirdiler:

- Çan çalalım ya Resulullah.

- O, Hıristiyanların adetidir, olmaz.

- Boru çalalım.

- O, Yahudilerin adetidir, olmaz.

- O, zaman ateş yakalım ya Resulullah.

- O da Mecusilerin adetidir, bu da olmaz.

Sonra,  sabit bir yöntemde karar vermek üzere Hz. Muhammed'in de katıldığı istişare toplantılarında ortak bir karara varılmamış olup daha sonraları sahabeden bazı kimselerin (Abdullah bin Zeyd) gördükleri rüyaların yorumlanması sonuncunda aktarılan mitosa göre mevcut ezan oluşturuldu ve okunmaya başlanmıştır.
Hz. Muhammed'in emriyle ilk ezan Bilal-i Habeşi tarafından okunmuştur.
İlk ezan günümüzde okunan ezan gibi ezgisel bir yapıya sahip değildi. Namaza çağrı metninin gür bir sesle bir erkek tarafından okunmasıydı.
İlk ezgisel ezanı kimin ne zaman okuduğu bilinmemektedir.


Ezan veya Kur’an okumada olduğu kadar, Eski Ahit’te yer alan ilahi - ağıt - türkülerin  terennümlerinde de “farklı makam” kullanımı bulunmaktaydı.  
Aranızda - namazda gözüm yok ki ezanda da kulağım olsun - diyenler çoğunlukta olabilir.
Yine de Ezanın  aynı gün içinde  birbirinden farklı 5 makamda okunmasının nedenlerini anlamaya, incelemeye çalıştığınızı fark ve merak etmiş olmalısınız. 
Camilerde Arap özentisi arabesk usulü ezan okunuyor.
- Sabah ezanı: Saba makamı,
- Öğle ezanı: Rast makamı,
- İkindi ezanı: Hicaz makamı,
- Akşam ezanı: Eviç, Segâh makamı,
- Yatsı ezanı: Uşşak, Beyâti makamlarında okunmalıdır.
Eski Türk hekimlerinden Şuuri'nin 'Tadil-i Emzice' adlı eserinde müzikle tedavi hakkında geniş bilgi vardır. Şuuri, 'Tadil-i Emzice'de belirli makamların günün belirli zamanlarında etkili olduğunu belirtmektedir. Aynı şekilde, büyük İslam bilgin ve filozoflarından İbn-i Sina (980-1037), musikinin tıpta oynadığı rolü şöyle tanımlamaktadır:
"...Tedavinin en iyi yollarından, en etkililerinden biri, hastanın akli ve ruhi güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, ona en iyi musikiyi dinletmek, onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir..."  
Makam” Farkının Nedenleri?
Kuran'ın insan tarafından sonradan düzenlendiğinden hiç kimsenin şüphesi yok, en koyu İslamcıların bile Kuran’ın tek "harfi” dahi değiştirilmesi mümkün olmayacağı kabul edildiği gibi, yine de  bir düzenlemenin insan tarafından yapıldığını kabul eder.
Kuran’ın nazil oluş süreci 23 yıl süren  bir birikime rağmen, Kuran'da namazın  vakitleri, namaz şekli net ve açıkça belli değildir.  Aktarımlar, bilgiler, yöntemler daha çok sünnet ve hadis kaynaklıdır.
 Ehli Sünnetin "Beş vakit namaz kılacaksınız" gibi, şimdi artık ilkokul
öğrencilerine öğretilmiş böyle kesin bir kuralı her nasılsa Tanrı Kuran'a net aktarmamıştı! Kavram birçok surede belli – belirsiz ifadelerle üstü kapsalı geçiştirilmiştir.
Her Sure ve Ayetin metnin, içeriğini tek, tek veremiyorum. Anca,  bilgi için kaynağı merak edenlere numaralarını aktarmak istiyorum.
a)   Genel olarak namaz: 107/ 4 - 7, 7/29 -170, 25/64, 19/31-54-55-59, 20/14-132,  17/110, 10/87, 11/87, 6/92, 31/17, 42/36-38, 14/31- 40, 21/73, 23/1-6, 70/22-35, 29/45, 2/2-45-46, 4/142-43, 24/37, 22/77, 5/12, 9/18-54
b)      Namazın farziyeti ve namaz vakitleri: 2/43-83-110-238-239, 11/114, 17/78-79, 20/130, 22/78, 24/56-58, 30/17-18, 50/30-40
İsteyen bu belirttiğim Sure ve Ayetleri açar okur ve bu konudaki bilgisini artırır.
Bir konuda ben sizlerle kafamda netleşmemiş bir sorunun yanıtını paylaşmak isterim.
Biliyorsunuz artık elimizde zaman ölçer – çeşit, çeşit saatler var.
Namaz vakitleri de her ülkede çeşitli mevsimlere güre dakika, dakika
hesap ediliyor ve önceden ilan ediliyor.
- Saat gibi zaman ölçerlerin olmadığı zamanlarda bu iş nasıl ayarlanıyordu?
- Kutuplarda her zaman olduğu günümüzde de altı ay gece, altı ay gündüz olması hesabıyla namaz vakitleri nasıl belirlenebiliyor?
- Tüm gezegene şamil olması gereken bir dinsel uygulama nasıl oluyor da dünyanın bazı bölgelerinde işlevsiz kalıyor?
Buna benzer daha çok sorular var. Onları sizlerde merak edip bulabilirsiniz.
Türkiye’de şu anda Diyanet İşleri Başkanlığının sitesindeki “soru” hanesinde, en çok bakılan, sorulan konunun “namaz” olması herhalde tesadüf değildir.
 Diyanet  resmi sitesine göre, 2007 itibariyle “ En Çok Aranan ilk 10 Kelime”  
şöyledir:  
Namaz (bir yılda 1 030 203 kere)
Oruç (      229 265)
Zina (    “ 198 529)
Evlenme (    “ 129 292)
Cuma (     84 422)
Kurban (   “ 77 694)
Cünüp (   “ 66 011)
Allah (   “ 65 823)
Kıyamet (   “ 63 935)
Cin (   “ 63 682)  
Bu alandaki bir  tartışmayı,  "Kurandan kaynak gösterin!" noktasına çekmek, eğer kaynak gösterilirse, 5 vakit namazı kılmaya hazır olmak gibi bir satıhta  tartışma alanına girmeye yol  açar.
Kuran’a dayanarak “Kuran’ı ehlileştirme” işlerini Lütfiü Doğanlar, Prof. Dr. Yaşar Nuriler, Prof. Dr. Süleyman Ateşler becerebildi de, bizler mi eksik kaldık diyebiliriz!
 Böyle konular ancak “5 vakit"in ne anlama geldiği tarihsel birikime dayanarak açıklanabilir. 5 ayrı vakitte  neden farklı makamlarla ezan okunduğunu tartışmayı becerebilmek için ise, kişinin önce bu noktalarda sağlam bir bilgisinin olması gereklidir. Turan Dursun’un bu alanda yaptığı en ileri itiraz, İslam’ın Namazının da, Sabilerden geldiğini “ ifşa ” idi. Fakat Sabilere kimden gelmişti?
Sanki Turan Dursun’u, İlhan Arsel’i, toplumsal tarihin derinlikleri çok ilgilendirmez. Bu konular daha çok Sümerolog Hilmiye Çığ Hanımefendinin işi ve tarzıdır.
Oysa şimdi biz, “Ezan” sözcüğünü, Hitit kayıtlarında  "Bayram" anlamıyla buluyoruz.
Akad ritüellerinde, her farklı "vakit"te, her farklı tanrıya, farklı  türde sunular hazırlamak gerektiğinin yazılı  olduğunu  saptıyoruz.
Şimdi Ezan makamına dönüşen, “makam”lar farklı toplulukların farklı ilahlarına yönelik ilahi söyleyiş biçimiydi ve  bu bakımdan her ayrı makam, gerçekte her ayrı toplum kesimi için “bayram”, “ayin”, “yiyecek” çağrısı olmalıydı. Toplulukların “bütünleşmesi” süreci içinde, tanrıların tekleşmesi, dinsel sentezleşme  gerçekleştiğinde, bu Hz. Muhammed’in dinin ehli sünnet yorumun da “3 makamlı”, “5 makamlı”  Ezan haliyle  kalmış olmalıydı!
Aşağıda, değişik yerlerden derlenmiş yazılar var. Bunlar bir fikir vermekle birlikte, “asıl soru”yu yanıtlamaktan yine de uzaktırlar.  
Bir dizi temel  konuyu açıklarken  olduğu gibi, bu noktada da Akado -Sammaru ( Akad – Sami )  kaynaklarından öğrenmek zorundayız. Orada, her ayrı makam, savaş - barış, aşk - nefret, dua  - beddua vb.  türlerine denk geldiği gibi, özellikle her tanrının üzerinde “oturduğu makamına” ayrı bir sesleniş tarzı vardı. Her topluluk, kendi tanrısını, kendine ait kavram ve tarz ile ‘ yüceltirdi ‘. Bunlara ‘övmek’, övgü’ haliyle rastlıyoruz. Onun dışında savaş çağrısı, zafer ilanı gibi tarzlar, belki birbirinden etkilenerek ortak yönlere kaymış olabilirdi ama topluluğun doğrudan kendi tanrısına  sesleniş tarzı ayrı idi. Bu derin ayrım, zamanımıza kadar bir dizi şekillerde varlığını yansıtmıştır.  
Dolayısıyla  müziğin makamından bahsederken, söz konusu olan farklı “ makamlar ”, yani eski tanrıların egemenlik “ kürsüsüne ” göre şekillenmiş erken ilahi tarzlarından, bu anlamda yönetim makamlarından da bahsetmiş oluyoruz.  
Bu alanda derinleştirilmiş bir çalışma, her toplulukta belirgin olarak öne çıkan makam’ın, eski dönemde onların tanrısına - makamına, o makamın özelliğine, savaşçı, barışçı, aşka düşkün, adalet veren, vb. olup olmadığına ilişkin de fikirler verebilir. Bugünkü ulusal kültürlerin bütün temel çekirdeklerini o topluluk ataları arasına eken, eski toplumun kendisidir.
Suryani ( Assuri ) kayıtlarında ve uygulamalarında gördüğümüz  "8'li makam"  ve "8'erli dönemsel takvim" gibi noktalar, yukarda ki açıklamalarımızı doğrulayan  bir örnek oluşturuyor.
 SÜRYANİLERDE KİLİSE MÜZİĞİ
  Günümüzde Süryanilere ait kiliselerde kullanılan ilahi ve ayinlerin müziğinin geçmişi 4. yüzyıla dayanmaktadır. Özellikle dördüncü yüzyılda yaşayan Süryani bilgini ve din adamı Mor Afrem'in ( Aziz Afrem – İbrahim ) bu konuda inanılmaz çabaları vardır. Bu çabaları nedeniyle diğer Hıristiyan mezhebi mensupları bu Süryani bilginine "Kutsal Ruhun Gitarı" adını vermişlerdir. Süryani kilisesi müziğinin başlangıç noktası olarak ise Süryanice’ye çevrilen Yunan Ortodoks ilahileri ve bundan yüzyıllar boyu etkilenen Bizans geleneğidir. Süryanilerin dinsel tartışmalarla bölünmelerinden sonra, Doğu Süryanilere ait kilise müziği gelişmeye başlamıştır (7. yüzyıl).

Süryani kiliselerinde kullanılan müzikler genellikle sese dayalıdır ve yaklaşık olarak 700 adet ilahi mevcuttur. Yabancılar bu ilahileri "İlahi Hazineleri" olarak adlandırırlar.
Bu ilahilere Süryanice Beth Gazo adı verilmektedir. Süryani kilisesindeki ilahilerin müziklerinde 8 değişik makam kullanılmaktadır. Bu 8 makam Bizans ve Gregoryan makam sistemleri ile bazı benzerlikler gösterirler. Süryani kilisesine ait ilahiler, her makamda söylenebilmektedir. Her makamın Süryanice bir karşılığı vardır. Örneğin birinci makama Kadmoyo, ikinci makama Trayono, üçüncü makama Tminoyo, dördüncü makama Rbihoyo vb gibi adlar verilmektedir.

Süryanilerde miladi takviminden ayrı olarak bir de Kilise Takvimi kullanılır. Kilise Takvimine göre bir yıllık süre sekizer haftalık devrelere ayrılmıştır ve her bir devrede Kilisedeki ilahilerin müzikleri bu makamlardan birisi kullanılarak yapılır. Örneğin birinci sekiz haftalık bölümün ilk pazarında Kadmoyo, ikinci pazarında Trayono, diğer pazarlarda öteki makamlar kullanılır.
Oysaki Bizans kilisesinde makamlar çiftli olarak kullanılmaktaydı. Bu bakımdan Süryani ve Bizans kilisesinde her ne kadar etkileşim olsa da bazı farklılar da mevcuttur.

Süryani kilisesinde makamların tonal sınırının arttırılması sonucu bugünkü Arap ve Türk sanat müziğinin makam sistemleri oluşmuştur. Örneğin Kadmoyo makamı ile Türk müziğindeki Bayati ve Uşşak makamları, Tminoyo makamı ile Hicaz makamı, Rbihoyo makamı ile Rast makamı bir bilerine çok benzerlikler göstermektedir.

Ortadoğu ve Anadolu çok sayıda etnik ve dini grubun binlerce yıl yan yana yaşadığı bir kavşak noktası olmuştur. Bu gruplar doğal olarak müzik, folklor ve çeşitli sanatlarda birbirlerini olumlu şekillerde etkilemişlerdir. Yukarıda değinilen olaya da bu gözle bakmak gerekmektedir.

Süryani kiliselerinde, ilahilerin yerel tarzlarda söylenmeleri sonucu yedi farklı Süryani Kilisesi müzik geleneği ya da okulu oluşmuştur. Her okulda ilahilerin söylenişlerinde ufak farklılıklar vardır. Bu okullar yada gelenekler; Hindistan'ın Doğusundan, Irak'taki Musul Manastırı'nda bulunan Tarkit okuluna ve Mardin ile Tur-Abdin ( Allah’ın Kölelerinin Dağı ) Batı Süryani müzik geleneği ve okuluna kadar uzanmaktadır. Bütün bu okullar ve gelenekler arasındaki ilişkiler müzik araştırmacılarının ilgisini beklemektedir.

Günümüzün popüler Süryani müziği de Süryani Kilisesinin zengin birikimine ve mirasına dayanmaktadır. Bu özellik nedeniyle Süryani müziği, Ortadoğu'da yaşayan diğer halkların müziklerinden bir parça olsun ayrılmaktadır ama birlikte yaşama sonucu birbirlerinin müziklerinden oldukça etkilenmişlerdir. Önemli olan bu zenginliğin tadına varabilmek ve bu güzellikleri ortaya çıkartabilmektir.
Bu yazımı bir Hitit duasıyla noktalamaya çalışacağım. Dikkat ederseniz dua edenler, sadece insanları değil diğer canlılara da şefkat, esenlik ve koruma diliyor.
HİTİT DUA METNİ  
Gök’ün Güneş Tanrısına” hitap edilen,
Kıral II. Muwatalli’ye ait bir Hitit dua metni:
 “Ey Efendim!
Göğün Güneş tanrısı, sen İnsanoğlu’nun çobanısın.
Sen Göğün güneşi, deniz tarafından doğar,
Göklere çıkarsın, Ey beyim, Göğün Güneş tanrısı!
İnsanlığın, köpeklerin, domuzların ve kırlarda  yaşayan vahşi hayvanların haklarını, gün be gün hep sen sorarsın
(KUB 6.45 iii 13 vdd.) (Sommer 1947,1)
Bu dua için kaynak: (Hititler Devrinde Anadolu, Ahmet Ünal, Kitap I,s.26)]
Murat Şahin                2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...