Ezan veya Kur’an okumada olduğu kadar, Eski Ahit’te yer alan
ilahi - ağıt - türkülerin terennümlerinde de “farklı makam” kullanımı bulunmaktaydı.
Aranızda - namazda gözüm yok ki ezanda da kulağım olsun -
diyenler çoğunlukta olabilir.
Yine de Ezanın aynı gün içinde birbirinden farklı
5 makamda okunmasının nedenlerini anlamaya, incelemeye çalıştığınızı fark
ve merak etmiş olmalısınız.
Camilerde
Arap özentisi arabesk usulü ezan okunuyor.
- Sabah
ezanı: Saba makamı,
- Öğle ezanı:
Rast makamı,
- İkindi ezanı:
Hicaz makamı,
- Akşam ezanı:
Eviç, Segâh makamı,
- Yatsı ezanı: Uşşak,
Beyâti makamlarında okunmalıdır.
Eski Türk hekimlerinden Şuuri'nin
'Tadil-i Emzice' adlı eserinde müzikle tedavi hakkında geniş bilgi
vardır. Şuuri, 'Tadil-i Emzice'de belirli makamların günün belirli
zamanlarında etkili olduğunu belirtmektedir. Aynı şekilde, büyük İslam bilgin
ve filozoflarından İbn-i Sina (980-1037), musikinin tıpta oynadığı
rolü şöyle tanımlamaktadır:
"...Tedavinin en
iyi yollarından, en etkililerinden biri, hastanın akli ve ruhi güçlerini artırmak,
ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, ona en iyi musikiyi
dinletmek, onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir..."
“Makam” Farkının Nedenleri?
Kuran'ın
insan tarafından sonradan düzenlendiğinden hiç kimsenin şüphesi yok, en koyu
İslamcıların bile Kuran’ın tek "harfi” dahi değiştirilmesi mümkün
olmayacağı kabul edildiği gibi, yine de bir düzenlemenin insan
tarafından yapıldığını kabul eder.
Kuran’ın
nazil oluş süreci 23 yıl süren bir birikime rağmen, Kuran'da
namazın vakitleri, namaz şekli net ve açıkça belli değildir. Aktarımlar, bilgiler, yöntemler daha çok
sünnet ve hadis kaynaklıdır.
Ehli
Sünnetin "Beş vakit namaz kılacaksınız"
gibi, şimdi artık ilkokul
öğrencilerine öğretilmiş böyle kesin bir kuralı her nasılsa Tanrı Kuran'a net
aktarmamıştı! Kavram birçok surede belli – belirsiz ifadelerle üstü kapsalı
geçiştirilmiştir.
Her
Sure ve Ayetin metnin, içeriğini tek, tek veremiyorum. Anca, bilgi için kaynağı merak edenlere numaralarını
aktarmak istiyorum.
a) Genel olarak namaz: 107/ 4 - 7,
7/29 -170, 25/64, 19/31-54-55-59, 20/14-132, 17/110, 10/87, 11/87, 6/92, 31/17,
42/36-38, 14/31- 40, 21/73, 23/1-6, 70/22-35, 29/45, 2/2-45-46, 4/142-43,
24/37, 22/77, 5/12, 9/18-54
b) Namazın farziyeti ve namaz vakitleri:
2/43-83-110-238-239, 11/114, 17/78-79, 20/130, 22/78, 24/56-58, 30/17-18,
50/30-40
İsteyen
bu belirttiğim Sure ve Ayetleri açar okur ve bu konudaki bilgisini artırır.
Bir
konuda ben sizlerle kafamda netleşmemiş bir sorunun yanıtını paylaşmak
isterim.
Biliyorsunuz
artık elimizde zaman ölçer – çeşit, çeşit saatler var.
Namaz
vakitleri de her ülkede çeşitli mevsimlere güre dakika, dakika
hesap
ediliyor ve önceden ilan ediliyor.
-
Saat gibi zaman ölçerlerin olmadığı zamanlarda bu iş nasıl ayarlanıyordu?
-
Kutuplarda her zaman olduğu günümüzde de altı ay gece, altı ay gündüz
olması hesabıyla namaz vakitleri nasıl belirlenebiliyor?
-
Tüm gezegene şamil olması gereken bir dinsel uygulama nasıl oluyor da
dünyanın bazı bölgelerinde işlevsiz kalıyor?
Buna
benzer daha çok sorular var. Onları sizlerde merak edip bulabilirsiniz.
Türkiye’de
şu anda Diyanet İşleri Başkanlığının sitesindeki “soru” hanesinde, en çok bakılan, sorulan konunun
“namaz” olması herhalde tesadüf değildir.
Diyanet resmi sitesine göre,
2007 itibariyle “ En Çok Aranan ilk 10 Kelime”
şöyledir:
Namaz (bir yılda 1 030 203 kere)
Bu
alandaki bir tartışmayı, "Kurandan kaynak gösterin!"
noktasına çekmek, eğer kaynak gösterilirse, 5 vakit namazı kılmaya hazır
olmak gibi bir satıhta tartışma alanına girmeye yol açar.
Kuran’a
dayanarak “Kuran’ı ehlileştirme” işlerini Lütfiü Doğanlar, Prof. Dr. Yaşar
Nuriler, Prof. Dr. Süleyman Ateşler becerebildi de, bizler mi eksik kaldık
diyebiliriz!
Böyle
konular ancak “5 vakit"in ne anlama geldiği tarihsel birikime
dayanarak açıklanabilir. 5 ayrı vakitte neden farklı makamlarla ezan
okunduğunu tartışmayı becerebilmek için ise, kişinin önce bu noktalarda
sağlam bir bilgisinin olması gereklidir. Turan Dursun’un bu alanda yaptığı
en ileri itiraz, İslam’ın Namazının da, Sabilerden geldiğini “ ifşa ” idi. Fakat Sabilere kimden gelmişti?
Sanki
Turan Dursun’u, İlhan Arsel’i, toplumsal tarihin derinlikleri çok
ilgilendirmez. Bu konular daha çok Sümerolog Hilmiye Çığ Hanımefendinin işi
ve tarzıdır.
Oysa
şimdi biz, “Ezan” sözcüğünü, Hitit kayıtlarında "Bayram"
anlamıyla buluyoruz.
Akad
ritüellerinde, her farklı "vakit"te, her farklı tanrıya, farklı
türde sunular hazırlamak gerektiğinin yazılı olduğunu
saptıyoruz.
Şimdi
Ezan makamına dönüşen, “makam”lar
farklı toplulukların farklı ilahlarına yönelik ilahi söyleyiş biçimiydi
ve bu bakımdan her ayrı makam, gerçekte her ayrı toplum kesimi için “bayram”, “ayin”, “yiyecek”
çağrısı olmalıydı. Toplulukların “bütünleşmesi”
süreci içinde, tanrıların tekleşmesi, dinsel sentezleşme
gerçekleştiğinde, bu Hz. Muhammed’in dinin ehli sünnet yorumun da “3 makamlı”, “5 makamlı” Ezan haliyle kalmış olmalıydı!
Aşağıda, değişik yerlerden derlenmiş yazılar var. Bunlar bir
fikir vermekle birlikte, “asıl soru”yu yanıtlamaktan yine de uzaktırlar.
Bir dizi temel konuyu açıklarken olduğu gibi, bu
noktada da Akado -Sammaru ( Akad – Sami ) kaynaklarından öğrenmek
zorundayız. Orada, her ayrı makam, savaş
- barış, aşk - nefret, dua
- beddua vb. türlerine denk geldiği gibi, özellikle her
tanrının üzerinde “oturduğu makamına”
ayrı bir sesleniş tarzı vardı. Her topluluk, kendi tanrısını, kendine ait
kavram ve tarz ile ‘ yüceltirdi
‘. Bunlara ‘övmek’, övgü’ haliyle rastlıyoruz. Onun
dışında savaş çağrısı, zafer ilanı gibi tarzlar, belki birbirinden
etkilenerek ortak yönlere kaymış olabilirdi ama topluluğun doğrudan kendi
tanrısına sesleniş tarzı ayrı idi. Bu derin ayrım, zamanımıza kadar
bir dizi şekillerde varlığını yansıtmıştır.
Dolayısıyla müziğin makamından bahsederken, söz
konusu olan farklı “ makamlar ”, yani eski tanrıların egemenlik “ kürsüsüne
” göre şekillenmiş erken ilahi tarzlarından, bu anlamda yönetim
makamlarından da bahsetmiş oluyoruz.
Bu alanda derinleştirilmiş bir çalışma, her toplulukta
belirgin olarak öne çıkan makam’ın, eski dönemde onların tanrısına -
makamına, o makamın özelliğine, savaşçı,
barışçı, aşka düşkün, adalet veren, vb. olup olmadığına ilişkin de
fikirler verebilir. Bugünkü ulusal
kültürlerin bütün temel çekirdeklerini o topluluk ataları arasına eken,
eski toplumun kendisidir.
Suryani
( Assuri ) kayıtlarında ve uygulamalarında gördüğümüz "8'li makam" ve "8'erli dönemsel takvim" gibi
noktalar, yukarda ki açıklamalarımızı doğrulayan bir örnek
oluşturuyor.
SÜRYANİLERDE KİLİSE MÜZİĞİ
Günümüzde
Süryanilere ait kiliselerde kullanılan ilahi ve ayinlerin müziğinin geçmişi
4. yüzyıla dayanmaktadır. Özellikle dördüncü yüzyılda yaşayan Süryani
bilgini ve din adamı Mor Afrem'in ( Aziz Afrem – İbrahim ) bu konuda
inanılmaz çabaları vardır. Bu çabaları nedeniyle diğer Hıristiyan mezhebi
mensupları bu Süryani bilginine "Kutsal Ruhun Gitarı" adını
vermişlerdir. Süryani kilisesi müziğinin başlangıç noktası olarak ise
Süryanice’ye çevrilen Yunan Ortodoks ilahileri ve bundan yüzyıllar boyu
etkilenen Bizans geleneğidir. Süryanilerin dinsel tartışmalarla
bölünmelerinden sonra, Doğu Süryanilere ait kilise müziği gelişmeye
başlamıştır (7. yüzyıl).
Süryani kiliselerinde kullanılan müzikler genellikle sese dayalıdır ve
yaklaşık olarak 700 adet ilahi mevcuttur. Yabancılar bu ilahileri "İlahi
Hazineleri" olarak adlandırırlar.
Bu
ilahilere Süryanice Beth Gazo adı verilmektedir. Süryani
kilisesindeki ilahilerin müziklerinde 8 değişik makam
kullanılmaktadır. Bu 8 makam Bizans ve Gregoryan makam sistemleri ile bazı
benzerlikler gösterirler. Süryani kilisesine ait ilahiler, her makamda
söylenebilmektedir. Her makamın Süryanice bir karşılığı vardır. Örneğin
birinci makama Kadmoyo, ikinci makama Trayono, üçüncü makama
Tminoyo, dördüncü makama Rbihoyo vb gibi adlar verilmektedir.
Süryanilerde miladi takviminden ayrı olarak bir de Kilise Takvimi
kullanılır. Kilise Takvimine göre bir yıllık süre sekizer
haftalık devrelere ayrılmıştır ve her bir devrede Kilisedeki ilahilerin
müzikleri bu makamlardan birisi kullanılarak yapılır. Örneğin
birinci sekiz haftalık bölümün ilk pazarında Kadmoyo, ikinci
pazarında Trayono, diğer pazarlarda öteki makamlar kullanılır.
Oysaki
Bizans kilisesinde makamlar çiftli
olarak kullanılmaktaydı. Bu bakımdan Süryani ve Bizans kilisesinde her ne
kadar etkileşim olsa da bazı farklılar da mevcuttur.
Süryani kilisesinde makamların tonal sınırının arttırılması
sonucu bugünkü Arap ve Türk sanat müziğinin makam sistemleri
oluşmuştur. Örneğin Kadmoyo makamı ile Türk müziğindeki Bayati
ve Uşşak makamları, Tminoyo makamı ile Hicaz makamı, Rbihoyo
makamı ile Rast makamı bir bilerine çok benzerlikler göstermektedir.
Ortadoğu ve Anadolu çok sayıda etnik ve dini grubun binlerce yıl yan yana
yaşadığı bir kavşak noktası olmuştur. Bu gruplar doğal olarak müzik,
folklor ve çeşitli sanatlarda birbirlerini olumlu şekillerde
etkilemişlerdir. Yukarıda değinilen olaya da bu gözle bakmak gerekmektedir.
Süryani kiliselerinde, ilahilerin yerel tarzlarda söylenmeleri sonucu yedi
farklı Süryani Kilisesi müzik geleneği ya da okulu oluşmuştur. Her
okulda ilahilerin söylenişlerinde ufak farklılıklar vardır. Bu okullar yada
gelenekler; Hindistan'ın Doğusundan, Irak'taki Musul Manastırı'nda bulunan Tarkit
okuluna ve Mardin ile Tur-Abdin ( Allah’ın Kölelerinin Dağı ) Batı
Süryani müzik geleneği ve okuluna kadar uzanmaktadır. Bütün bu okullar ve
gelenekler arasındaki ilişkiler müzik araştırmacılarının ilgisini
beklemektedir.
Günümüzün popüler Süryani müziği de Süryani Kilisesinin zengin birikimine
ve mirasına dayanmaktadır. Bu özellik nedeniyle Süryani müziği, Ortadoğu'da
yaşayan diğer halkların müziklerinden bir parça olsun ayrılmaktadır ama
birlikte yaşama sonucu birbirlerinin müziklerinden oldukça
etkilenmişlerdir. Önemli olan bu zenginliğin tadına varabilmek ve bu
güzellikleri ortaya çıkartabilmektir.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.