Elmanın Söylencelerdeki Yeri


Elmanın söylencelerde ve Alevi tasavvufundaki yeri

Elma (Malus domestica), gülgiller (Rosaceae) familyasından kültürü yapılan bir meyve türü.
Atasözlerinde elma:

- Elmayı havaya at, düşünceye kadar Allah kerim.
Eski Türkçe'de "alma" diye bilinen adının, meyvenin rengi olan  ‘ al ‘ (kırmızıdan) geldiği bilinmektedir. Elmanın ilk olarak Kuzey Anadolu'da, Güney Kafkaslar, Rusya'nın güneybatısında kalan bölgeler ve Orta Asya (Kazakistan'ın doğusu) dolaylarında ortaya çıktığı sanılmaktadır. Tür, bütün dünyaya Orta Asya'dan yayılmıştır. Besin değeri çok yüksek olan bir meyvesi vardır. Tarih boyunca kültür çalışmalarıyla 1000 farklı elma çeşidi üretildiği tahmin edilmektedir.

Morfolojik özellikleri

En yakın akrabaları armut ve malta eriğidir. 5-12 metreye kadar uzanan yaprak döken tacı geniş küçük bir ağaçtır. Yapraklar karşılıklı dizilişli, basit oval biçiminde, ucu sivri ve kenarları dişli, alt yüzü hafif tüylüdür. 5-12 cm uzunluğunda 3-6 cm genişliğindeki yaprakların sapı 2-5 cm kadardır.
Çiçekler yapraklarla birlikte açar. Beyaz olan çiçekler genellikle ilk açtığında açık pembedir. 2,5-3,5 cm çapında 5 taç yapraklıdır. Meyve sonbaharda olgunlaşır, ekseriya 5-8 cm çapındadır.

Ekolojik özellikleri

Elma, ılık ve serin iklim ile en az 500 mm yağış ister. -35° C soğuğa dayanabilir. Kurak ve sıcaktan hoşlanmaz. Toprağı tınlı, tınlı-kumlu, en az 1 m derinlikte olmalıdır. Taban suyu 1 metreden yakın olmamalıdır. Taşlı ve kireçli toprağı sevmez.

Elma çeşitleri

  • Amasya elması: Türkiye'nin neresinde olursanız olun, eğer mevsimiyse, mutlaka Misket elması "Amasya Elması" olarak karşınıza çıkar. Kışın yenilen önemli bir çeşittir. Meyvesi orta irilikte, sap tarafı biraz genişçedir. Sapı uzunca ve kahverengidir. Kabuğu yapışkan, ince, yeşil üzerine açık kırmızıdır. Etli kısmı tatlı, sulu, güzel kokulu ve gevrektir. Çekirdekleri parlak kahverengi ve dolgundur. Ortalama ağırlığı 90 kilogramdır.Amasya adıyla bütünleşen Misket, özelliğini yine Amasya'nın coğrafi yapısında alır. Söylendiğine göre Amasya vadisi, misketin yetişmek için tam aradığı ortammış. Boğazın esintisi elmaya ayrı bir tat verir. Kokusu da burada gizlidir.
Amasya Misket'inin en büyük özelliği bir yıl meyve verirse diğer yıl vermemesidir. Bir yüzü kırmızı, diğer yüzü ise sarı ila yeşilimsi bir renk taşır. İnce kabuklu, hoş kokuludur. Sert ve dayanıklıdır. Uzun süre saklanmaya elverişlidir. Amasya elmasının iki türü vardır. Daha küçük ve tatlı olanına Misket elması denir. Daha iri ve aşılı olanına ise KABAK elması adı verilir. Amasya elması meyveye geç yatar ve 8 - 10 yaşından önce ürün vermez.

  • Demir elması: Kışlık çeşittir. Meyvesi irice, yuvarlak koniktir. Kabuğu ince, yeşil üzerine koyu kırmızı çizgili ve seyrek beneklidir. Eti gevrek, kokusuz ve mayhoştur. Çekirdekleri ufak, dolgun ve uzuncadır. Ortalama ağırlığı 125 kilogramdır.
  • Starking delicious elması: Kışlık çeşittir. Meyvesi iri, yuvarlak konik, dilimli,sarı üzerine kırmızı, seyrek noktalı ve parlaktır. Eti sarımsı, yumuşak, tatlı, sulu ve kokuludur. Ortalama ağırlığı 208 gramdır.
  • Golden delicious elması: Kışlık çeşittir. Meyvesi orta iri, yuvarlak koniktir. Sapı çok uzundur. Kabuğu donuk sarı-yeşil, çok paslı ve seyrek beneklidir. Eti sıkı, az mayhoş, çok sulu ve hoş kokuludur. Ortalama ağırlığı 136 kilogramdır.
  • Hüryemez elması: Kışlık çeşittir. Meyvesi çok iri, basıktır. Sapı uzun ve kalındır. Kabuğu sarı-yeşil, seyrek kahverengi beneklidir. Eti gevrek, çok sulu ve çok mayhoştur. Çekirdekleri kısa dolgundur. Ortalama ağırlığı 300 kilogramdır.

Üretimi

Elmanın kültür çeşitleri aşıyla üretilir.Ancak bazı çeşitler kök sürgünü ile üretilebilmektedir. Amaç olarak tohumdan yetiştirilmiş yabani elmalar kullanılır.En çok Amasya ilinde üretilir.Amasya'nın elması ünlüdür.

Meyve verme yaşı

Meyve verme yaşı anacın çeşidine göre değişir. Bazı anaçlar (m9 gibi), ilk dikildiği yıl meyve verir. Bazı anaçlarsa (m106 gibi), üçüncü yaşında meyve vermeye başlar. En geç verime başlayan anaçlar ise normal elmanın çekirdeğinden üretilen anaçlardır. Bu anaçlar 5 ile 6 yaş arası verime başlar.

Farklı ülkelerde elma üretimi ve ticareti

2005 yılında dünya çapında en azından 55 milyon ton elma üretilmiştir. Elmanın önde gelen iki üreticisi Çin ve ABD'dir. Ayrıca Türkiye, İtalya, Fransa ve İran da önemli elma üreticilerindendirler.

Türkiye

Türkiye'de iyi gelir sağlayan meyve türlerinden birisi elmadır. Üretimi oldukça iyi düzenlenmiş bulunan yerlerde dönümden ortalama 1500-2000 kg meyve elde edilebilmekte, bakım şartlarının iyi olduğu durumlarda bu miktar 3000 kg'a kadar yükselmektedir. Bu miktar bazı ülkelerde üç tonun üzerindedir. Türkiye'de elma tüketimi kişi başına 20 kg civarında olup, ülke dünyada en fazla elma tüketenler arasında yer almaktadır.
Türkiye'de organik tarım düşüncesinin yaygınlık kazanmasıyla birlikte birçok yerde yerel olarak bilinen elma türlerinin ticari olarak üretilebilmesi için çalışmalar başlatılmıştır.

Sağlığa yararları

Araştırmalar elmanın, prostat ve akciğer kanseri riskini azalttığını göstermiştir.Diğer birçok meyve gibi elma da yüksek miktarda C vitaminine eşdeğer olan fenolik bileşenler ve kanser riskini ve DNA hasarını azaltan değerli antioksidanlar içermektedir. Bundan ayrı olarak, zengin lif içeriği kalın bağırsak faaliyetlerine yardımcı olmasının yanında kalp hastalıklarında, kilo vermede ve kolesterolün kontrolünde etkilidir. Elmanın içeriğindeki bazı kimyasallar Parkinsonizm ve Alzheimer gibi beyin hastalıkları konusunda da koruyucudur. Çünkü taze elmada bulunan bazı antioksidanlar, beyin hücrelerini oksidatif stresten kaynaklanan nörotoksiditeden korumaktadır. Kabuklu yenmesi daha yararlıdır.

Kullanımı

Elma bol vitamininden dolayı çok sevilen meyvelerden biridir. Vitaminlerden A oldukça fazla miktarlarda bulunur. B vitamini pek azdır.
Elma yiyenlerde akli bozuklukların ve teneffüs yolları rahatsızlıklarının azaldığı ve diş çürümesi nispetinin % 30'dan daha az olduğu tıbbi kaynaklarda belirtilmektedir. Elmanın % 83-85'i su, 0,40 protein, 8,35 invert şeker, 1,60 sakkaroz, 0,07 tanen, 1,32 ham lif 0,41 kül, ayrıca çok az miktarda mangan, bakır, flor, magnezyum, kalsiyum, potasyum vs. maddeleri ve 100 gramında 59 kalori mevcuttur.

Mitolojide elma
Herakles'e, dünyanın ucunda, güneşin battığı yerde, Atlas'ın gök kubeyi taşıdığı yerde bulunan bir bahçedeki ağaçtan elma alıp gelme görevi verilmişti (Heraklesin 12 Ödevinden biri). Herakles "Akşam Kızlarının Bahçesi" denen bu yere gelmiş ve bahçeyi koruyan yüz başlı ejderle savaşmıştır. Atlas'ı ikna ederek bu bahçeden 3 elma alabilmeyi başarıp dönmüştür.

Altın Elmalar veren elma ağacını diken ve yetiştiren toprak tanrısı Gaia'dan başkası değildi. Bu ağacı Zeus ve Hera'nın evlilik törenlerinde çifte hediye olarak altın bir saksıya koyarak verdi. Ağaç Gaia sayesinde kısa sürede çok dallı budaklı, gösterişli oldu ve meyve vermeye başladı. Hera, altın elma veren ağacı çok beğendi ve Olympos'tan uzak bir yere dikmeyi düşündü. Ağacı dünya denizlerinin en batısındaki ıssız bir yer olan Hyperborea bölgesine dikti ve ağacı Hesperidler olarak bilinen akşamın üç kızına teslim etti. Dünyayı sırtında taşıyan bir titan olan Atlas'ın kızları Aigle (parlak), Erythie (kırmızı) ve Hesperarethousa ismini taşıyordu. Bakire periler ara sıra ağaçtan kendilerine de elma kopardıklarından Hera duruma el koyarak ağacın yanına uyku uyumaz, yüzlerce başı olan korkunç bir ejder olan Ladon'u görevlendirdi. Böylece periler dahil kimse ağaca yaklaşmaya cesaret edemedi.

Herakles, 11. görevi gereği altın elmaları almak üzere uzun bir yolculukla bu bahçeye geldi. Atlas'ı kandırarak altın elmaları çaldı sonra da Typhon'un çocuğu ejder Ladon'u öldürüp kaçtı.
 ***
- Bir gün 3 tanrıça Athena, Hera ve Afrodit'in birlikte bulunduğu esnada ortaya üzerinde "En güzele" yazan altın bir elma düşer. 3 tanrıça da kendisinin en güzel olduğunu iddia ettiği için elmayı paylaşamazlar. Bunun üzerine gerçekte Troia kralının oğlu olan çoban Paris'e giderek hakemlik yapmasını isterler. Ancak bu arada her biri Paris'e kendisini seçmesi halinde bazı hediyeler vereceklerini söyler. Paris altın elmayı kendisine dünyanın en güzel kadınını vaad eden Afrodit'e verir. Bu güzel kadın kral Menelaos'un karısı Helen'dir. Paris Helen'i Troia'ya kaçırır. Bunun üzerine Menelaos büyük bir ordu ile Troia'ya saldırır ve yıllar boyu sürecek olan büyük bir savaş başlar.
ALEVİ tasavvufunda elma simgesi

Pir Sultan'da Kızıl Elma: Şah Bilgisi

Alevîlerin yedi büyük ozanından biri kabul edilen Pir Sultan, aşağıdaki şiirlerinden de anlaşılacağı gibi "kızıl elma" kavramını, düşüncesini ifade etmede kullanan Osmanlı düşünürlerinden biridir. Pir Sultan, "kızıl elma" imgesine bilinenin dışında bir anlam yükler.

Pir Sultan Abdal'ın nefeslerine baktığımızda “kızıl elma” imgesinin, iki boyutunun olduğunu görüyoruz: Biri metafiziksel, diğeri fiziksel boyut. Pir'e göre kızıl elmanın, mekanı "dost bağı" diğer ifadeyle "cennet"tir. Rengi, gül rengi veya soluk gül rengidir. Pir, iki "nefes"inin sonunda renk ile beniz kavramlarının yerlerini değiştirerek “kızıl elma”yı, Hz. Ali'yi simgelemede kullanır.
 
-25-
Cenetten Ali'ye bir nidâ geldi
Ali'ye terceman gelen elmalar
Ali kokladı, hem yüzüne sürdü
Ali'ye terceman gelen elmalar

Elma'sın, elma'sın seni aşlarlar
Meyveni yerler de dalın taşlarlar
Sultan olan, kulun bağışlarlar
Ali'ye terceman gelen elmalar

Elma'sın elma'sın rengini boya
Cümle melâikler donunu geye ( giye)
Kadrini bilmeyen kabuğun soya
Ali'ye terceman gelen elmalar

Elma'sın elma'sın misk ile amber
Kokuna birikir cümle peygamber
Etin Fatma Ana, kabuğun Kamber
Ali'ye terceman gelen elmalar

Pir Sultan Abdal'ım vahdettir vahdet
Çiğidinden oldu Düldül gibi at
Bir adın seyfullah okunur âyet
Ali'ye terceman gelen elmalar (25/102-103)

 -26-
Sen de bir elmasın seni taşlarlar
Keser budarlar göğsünü haşlarlar
Cümle günahların da bağışlarlar
Ali'ye terceman gelen elmalar

Senin kokun misk kırmızı amber
Etinden Fatma, kabuğundan Kamber
Aslını bilmeyen kabuğun soyar
Ali'ye terceman gelen elmalar

Aslını bilmeyen kabuğun soydu
Cümle peygamberler rengine girdi
Elmanın kokusun cennetten aldı
Ali'ye terceman gelen elmalar

Cebrail elmayı cennetten aldı
Getirdi Ali'ye terceman sundu
Ali'm de şâd oldu, Hüseyin'e verdi
Ali'ye terceman gelen elmalar

Pir Sultan Abdal'ım eydür, Haydar er yiğit
Bir adı seyfullah bir adı Ahmed
Çekirdeği Düldül, kökünden Haydar
Ali'ye terceman gelen elmalar (26/103)

----

Dost bağında kızıl alma
Gül rengi güllerden solma
Pir Sultan'ım gafil olma
Gelen Murteza Ali'dir 28/106)

Bir başka yerde;


Cennetteki kızıl alma
Gül benzi sararıp solma
Pir Sultan'ım gafil olma
Gelen Murteza Ali'dir (29/107)



Bir başka iki müstakil nefesinde, “kızıl elma” ile Hz. Ali ilişkisine yer verir. Bu iki nefese göre “kızıl elma”, Hz.Ali'ye "terceman" olarak gelir. 26. nefes'e göre elmayı, Cebrail cennetten alır, Ali'ye getirerek terceman olarak sunar. 25. nefese göre Ali, onları alır, koklar ve yüzüne sürer. Çünkü elmanın kokusu misk kokusudur. Elma bu kokusunu, geldiği mekandan, Pir'in ifadesiyle "dost bağı"ndan yani "cennet"ten alır. Misk kokulu elma, aynı zamanda "kırmızı amber" rengindedir. Bu renk aynı zamanda bütün peygamberlerin rengidir. Misk kokulu kırmızı amber rengindeki elma, aynı zamanda yanlış değerlendirmiyorsak, bütün meleklerin formu, Pir'in ifadesiyle "don"udur. Buraya kadar belirlediklerimiz, kızıl elmanın metafizik boyutudur. Pir, “elma” imgesini iki nefeste şöyle anlatır:

Bu iki nefesteki kızıl elmayı niteleyen "terceman" kavramına bakılırsa Kızıl elma, Hz.Ali'yi şah yapan bir niteliktir. Kızıl elma ve “terceman” kavramı birlikte düşünüldüğünde akla, Hz. Adem'in ve eşinin tattığı cennet meyvesini akla getirmektedir. Bu meyvenin ne olduğu ile ilgili Kur'an tefsirlerinde oldukça spekülasyon yapılmış, yorumcular tarafından muhtemel bir meyve veya ürün ismi sayılmıştır. Pir'in, bu muhtemel meyvelerden "elma"yı seçtiği görülmektedir. Fakat bir farkı vardır: Pir'in elması, Hz. Ali'ye tercümanlık yapmaktadır. Başka bir deyişle elmalar, Ali'ye "bilgi", tasavvuftaki karşılığı ile "marifet" sunmakta; buna göre kızıl elmanın mahiyeti, "bilgi" olmaktadır.

Kur'an'daki nitelemelere bakılırsa bu meyve yani elma (Arapça Tuffa – “ Tuffayı yemek” ), insanın uzak durması gereken bir meyvedir. İnsanın düşmanı olan, sembol ismiyle Şeytan veya İblis'e göre insanın uzak, ilgisiz kalmaması gereken bir meyvedir. Ona göre bu meyve, "ölümsüzlük" Kur'an'daki ifadesiyle "huld" (şeceratü'l-huld – Huld ağacı) meyvesidir. Neticede insanın ilgisiz kalamadığı anlaşılan bu meyve, insana iddia edildiği gibi ölümsüzlüğü değil, aksine "ölümlülüğün" bilgisi ve tecrübesini getirir.

Pir'in “kızıl elma”ya yüklediği anlam, ise bunun tam aksidir. Hz. Ali yeryüzündedir ve ölümlüdür. Pir'in “kızıl elması”, Hz. Ali'yi ölümlülük ortamından kurtaracak, tekrar ölümsüzlüğe ulaştıracak bilgileri içeren ölümsüzlüğün tercümanlığını yapan bir meyvedir.

Bu iki nefese ilave olarak 81.nefeste, elmanın fizikî boyutuna yer verir. İki nefeste elma, meyvesi yenen ve akabinde taşlanan, değerini bilmeyenlerin kabuğunu soyduğu, başka bir deyişle kabuğuyla etini birbirinden ayrıldığı meyvedir. Halbuki Pir'e göre eti, Fatma Ana, kabuğu Kamber'dir. Çekirdeğinden Düldül gibi bir at'a vucud verir. Böylece elmanın bir başka niteliği ortaya çıkmaktadır. Var oluşun sebebi, veya çokluğun ilkesi.

81. nefese göre Cebrail, cennetten getirdiği elmayı, "Şah"a "terceman" olarak verir. Şah, yani Hz. Ali, elmayı eline alır, dört parçaya böler ve bir parçasını yer. Bir parça elma Şah'a yeterli gelir, Pir'in ifadesiyle "kandırır." Üçünü, melekler Hakk'a geri götürür. Hak bu davranışa hoş nazarla bakar ve sonuçta Ali'ye, yedi iklim ve dört köşeyi verir. Üç nefes birlikte düşünüldüğünde elmanın üç parçasından biri Düldül, biri Zülfikar ve biri Fatma Ana ile Kamber'dir. 25. nefesin son dörtlüğüne göre bu çokluk aynı zamanda birlik, Pir'in ifadesiyle vahdettir
ŞAH SÖZCÜĞÜ İLE İLGİLİ KİŞİSEL YORUMUM
Arap dünyasında Şeyh ( yaşlı, bilge ) bazı Ortadoğu dillerinde ‘ ŞIH ’ olarak da telaffuz edilen kavram Konfiçyus inancında bir dini derece, unvan olan – ŞIH – sözcüğünden alındığı kuvvetle muhtemeldir. Antik dönemlerde İpek yolu ticareti  güzergahında tüccarlarla yolculuk yapan din adamlarının bu unvanının Ortadoğu dillerine girdiği iddia edilir.
ŞIH – ŞEYH ( yaşlı, bilge, erdemli kişi ) bir anlamda yüce varlığın da simgesel temsilcisidir, ilahi emirleri bildirenleridir. Daha sonra bu kavram Aramice’den  Arapça’ya  NEBO – NEBİ – MURSEL ( yüce emirleri tebliğ eden, haber ileten ), PEYGAMBER ( Farsça – aynı anlamda) gibi terminolojilerle karşımıza çıkar.
ŞEYH – ŞIH terminolojisi Türk ve Fars coğrafyasında ŞAH şeklinde bir ifade, kullanım ve terminolojik kavrama dönüşür.
Türk Dünyası Yöneticileri; konumları gereği kendilerini simgesel tanrı elçisi gibi nitelemişlerdir. Iran Şahı; Şah Rıza Pehlevi iktidarda olduğu dönemlerde aynı simgesel ifadeyi kullanırdı.  Hatta bugünkü Mollalar da benzer simgeselliği kullanıyorlar.
Osmanlı yöneticileri ise bu konuda daha dikkatli olmuşlar ve Padişah ( Şah’ın ayağı, Şeyh’in ayağı, yüce gücün simgesel temsilcisinin ayağı ) nitelemesini daha uygun bulmuşlar. Daha sonraları bilindiği gibi; Halef ( Halife – yerine temsil eden kişi ki o yüce gücü kast etmektedir ) unvanlarını kullanmışlardır.

Türk mitolojisindeki kızıl elma simgeselliği

Kızıl Elma Türkler özellikle Oğuz Türkleri için Kızıl elma üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan idealler veya hayallerdir.
Kelimenin tam olarak ne zaman nerede ve nasıl kullanıldığı bilinmemekle birlikte tarihi akış içerisinde hep batı yönünde ilerlemenin bir sembolü olmuştur.
İstanbul'un Fethi'nden sonra Kızıl elma'nın Roma'da bulunan Saint-Pierre Kilisesinin mihrabındaki altın top olduğu ileri sürülmüştür.

Kızıl Elma ülküsü

Kızıl elma Türkler tarafından değişik şekillerde tasvir edilmiş olup bazen bir belde bazen bir taht yada parıldayan ve dünya hakimiyetini temsil eden som altından yapılma kızıl renkli bir küre olmuştur.
Bu altın top bazen zaferin işareti bazen hâkimiyetin sembolü bazen de fethedilmek üzere hedef seçilen yerin sembolü olarak ifade edilmiştir. Çok eski bir Türk inanç ve töresi olan Kızıl elma Türkistan'dan Hazar Denizi'nin doğusundan gelen Oğuzların Hazar kağanının ipek çadırının üzerinde hâkimiyetinin ifadesi olarak bulunan altın topu (Kızıl elma'yı) ele geçirmeyi ülkü edinmişler.
Türkler inandıkları Gök Tanrı'nın dünya hâkimiyetini kendilerine ihsan ettiğine iman etmişlerdi.


Bu Bilge Kağan'ın ;
Tanrı istediği için tahta oturdum; dört yandaki milletleri dirliğe, düzene soktum Türk Tanrısı milleti yok olmasın diye babam İlteriş Kağan'ı ve anam İl Bilge Hatun'u gökten tutup yükseltmiştir ”  sözlerinden anlaşılmaktadır.
Oğuz Kağan'ın Tanrı tarafından tanrısal güçle donatılmasının yanında yardımcısı ve rehberi de gökten indirilmiş Gök-Börü'nün de (Bozkurt – Orion yıldızı simgeselliği) aynı kaynaktan beslendiğine inanılmaktadır. Oğuz'un seferleri sırasında ona kılavuzluk yapar. Oğuz Kağan Destanı'nda geçen şu mısralar bunu en güzel şekilde izah etmektedir:
Ben sizlere oldum kağan Alalım yay ile kalkan, Nişan olsun bize bu yan Bozkurt olsun bize uran “

Kızıl elma çoğu kez Türk birliği idealinin ismi olmuştur. Bugün de Türk milletinin birleşme ideali Turan Devleti fikri olarak yaşamaktadır.
Bu gün için Kızıl Elma sözünün anlam değiştirmeye başladığı görülmektedir.
Türkçülere göre Kızıl Elma ; literatüre girmiş yabancı kaynaklı bütün doktrinlerden farklı olarak İnsanın Dünyada ki bütün olanaklarını adilce paylaşılacağı açlığın sefaletin savaşın ve gözyaşının olmadığı bir yönetim düzenini iddia etmektedir.

KAYNAKÇA VE PİR SULTANLA İLGİLİ YAYINLAR

1. Aslanoğlu, İbrahim; Pir Sultan Abdallar, 1984
2. Balım, Ali; Pir Sultan Abdal, 1943
3. Banarlı, Nihad Sami; "Pir Sultan Abdal", Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul,1987, c.I
4. Bayrak, Mehmed; Pir Sultan Abdal, 1986.
5. Danişmen, İsmail Hami; Türklük Meseleleri, İstanbul.
6. Ergun, Sadeddin Nüzhet; 16.Asır Saz Şairlerinden Pir Sultan Abdal, 1929.
7. Eyüboğlu, Sabahattin; Pir Sultan Abdal, 1977.
8. Fuat, Memed; Pir Sultan Abdal, 1977.
9. Gökalp, Ziya; Kızıl Elma, Haz.Hikmet Tanyu, Ankara, 1976.
10. Gölpınarlı, Abdülbaki - Boratav, Pertev Naili; Pir Sultan Abdal, Ankara, 1943.
11. Kabaklı, Ahmet; "Pir Sultan Abdal",Türk Edebiyatı, İstanbul, 1997, C.I
12. Kudret, Cevdet; Pir Sultan Abdal, İstanbul, 1965, 1985.
13. Öztelli, Cahit; Pir Sultan Abdal-Bütün Şiirleri, İstanbul, 1996, 8. basım.
14. Ural, Orhan; Pir Sultan Abdal, 1982.
15. "Pir Sultan Abdal", AnaBritannica, İstanbul, 1994, C.25
16. Erhat, Azra : Yunan Mitolojisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İnsan doğuştan kötü müdür?

İnsan doğuştan kötü müdür? “ Her ne arar isen, kendinde ara.” Hacı Bektaşı Veli ” Kendisini olduğu gibi kabul etmeyen tek varl...