HİNT İNANÇLARINDA YILAN SİMGESELLİĞİ
“ Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!”
“ Yılanın başını küçükken ezeceksin!”
-
Türk Atasözleri –
Yukarıdaki iki Atasözü bile yılana bakışın ne kadar
ikilemli olduğunun açık birer vurgusudur.
Daha ilginç olanı ise her iki vurguda yılan
simgeselliğinin kötülükle eşdeğer olarak anlamlandırılması gerçeğidir.
Acaba Hint uygarlığı yılan ve yılan simgeselliğini
nasıl anlamışlar ve anlamlandırılmışlar?
Hatta bildik düşünce yapısına ne kadar farklı ve ters
bir algılama ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu kadar farklı algılamanın temelinde neler
yatmaktadır?
***
Arapçada yılan - al
hayyah - diye, yaşam - al
hay – diye, yaşamak ise – al hayat – diye söylenir.
Ayrıca şunu da önemle
belirtelim ki, Allah’ın ana sıfatlarından ( Esma-ul Hüsna) biri olan – Al Hay – çoğu kez anlatıldığı gibi
sadece canlı değil, yaşayan, yaşam veren, yaşamın ilkesi, sonsuz ve sınırsız
yaşam kaynağı anlamına geldiğini de unutmayalım.
***
İnanç ve Mitolojideki simgesellikleri:
Hindistan’da ve bütün komşu
bölgelerde, Hint uygarlığının başlangıcından beri, Yılan büyük bir saygı
görmüş, çok çeşitli tapınmalara konu olmuştur. Örneğin Racastan’da, Bengal’de
ve Tamilnadu’da, yağmur mevsiminin başında her yıl özel bir ayin yapılır,
yılanlara süt ve yiyecek ( ülkemizde benzer uygulama Bayburt’un Yılancık
köyünde ilkbaharda kısmen uygulanmaktadır) sunulur. Halk tapınmalarında
kobranın önemli bir yeri vardır; Banyan ağacının altına konmuş, Gramadevata
ya da “ Köyün tanrıları “ denen taşları çoğu kez onun resimleri süsler.
L. Friedrich şöyle der; “Yılanlar,
yerel inançların çoğunda, yeraltı tanrılarıdır, toprağa ve onun hazinelerine
egemen olan yeraltı ruhlarıdır”.
Ama bütün öteki yılan (*Sarpa)
türlerinin yanında, Hint mitolojisinde en çok yer alanlar kobralardır. Kobralar
tanrısallaştırılmış ve gerçek bir kişilik ile donatılmıştır.
Bundan dolayı çoğu kez ( kimi
betimlemelerinde sol ellerinden birine dolanmış bir yılan tutan) Shiva
tapınmasıyla ilişkiye sokulmuştur.
Bu betimlemelerdeki kobralar
yılan bedenli yeraltı tanrıları olan Naga’lardan başka bir şey değildir. Ayrıca uzak Doğu ve Asya’da
ejderhalarla betimlenen suların ruhu olarak görülürler.
Geleneksel Hint
ikonografisinde naga’lar tepesi kobra gibi olan bir insan başıyla betimlenir.
Bunlar yeraltında, patala’larda yaşar, yeraltının hazinesini korurlar. Dişileri
olan nagini’lerle
( bunlar
güzellikleri ile ünlüdür ) birlikte kendilerini şiire verirler. Çünkü naga’lar
eşsiz şairlerdir. Hatta şiirin prensesi olarak görülürler. Sayıların efendileri
olmaları bir yana, Hint ölçü sanatının da ustaları olarak görülürler. Ayrıca
aritmetiğinde prensidirler. Çünkü efsanenin dediği gibi, sayılar * bindir. Başka bir deyişle naga’lar
son derece verimli oldukları için, sayısız çokluktur. Aynı zamanda mevsimlerin
ve zamanın geçişiyle ilişkiye sokulurlar.
Kobraya dönersek; o uzun bir
yılandır. Uzunluğu bir- bir buçuk metre arasında değişir. Bu hatırı sayılır
uzunluğa gönderme olarak, Hindular ona * maharaga ya da – büyük yılanlar - denen tanrısal
varlıklar arasına sokmuşlardır.
Ama boyu iki metre olan “ Kral Kobra “ doğal olarak kabileyi
yönetmek için seçilmiştir. Naga’ların
kralı olarak ona birçok ad verilir. Bunlar * Vâsuki, *Muchalinda, *Muchilinda,
*Muchalinga, *Takshasa, * Shesha…. gibidir.
Örneğin Budhacı bir efsaneye
göre, kral *Muchilinda, kıvrılıp yüksek bir koltuk oluşturarak ve yedi
başlı tepesiyle siper alarak, derin düşünme halindeki Budha’yı yağmurdan ve
sellerden korumuştur.
Ama en sık karşılaşılan ad *Shesha’dır. Shesha kimi kez yedi başlı
bir yılan olarak betimlenmekle birlikte, daha çok bin başlı yılan olarak
gösterilir.
Bundan ötürü * She sah shirsha ( tam anlamı;
*Shesha’nın başı) sözcüğü, çoğu kez sayısal simge sözcük olarak – bin – anlamına gelir.
Etimolojiye bakılırsa, *Shesha;
kalıntı, geriye kalan demektir.
Ayrıca ona *Adi
Shesha (* Adi; başlangıç) denir. Çünkü *Shesha , *Kashyapa
ile *Kadru’nun ( ölümsüzlük)
birleşmesinden doğan “ ilk yılandır.” *Anantashirshagan
(*Ananta’nın başı) ile yani “benliğin başlangıcı” ile evlendiği için de Hint evrenbilimlerine
ve mitolojilerine göre, *Shesha hem ölümsüzlüğün oğlu hem
yıkılmış evrenin kalıntısı, hem de bütün gelecekteki yaratmaların tohumu haline
gelmiştir.
Böylece naga’ların kralı ilk doğayı; bengiliğin sınırsız süresini, sonsuz,
sınırsız büyüklüğünü temsil eder.
Dolayısıyla *Shesha
*Ananta’dır.
Başlangıçtaki kaosun ve “bilinçsizlik
okyanusunun” ilk sularında yüzen, kıvrımları üzerinde *Vishnu’nun iki yaratma arasında yatıp
dinlendiği ( bu sırada Vishnu’nun
göbeğindeki lotus çiçeğinden de Brahma
doğar) dev yılandır.
Ancak *Ananta aynı zamanda
karanlıkların büyük prensidir. Çenesini her açışında bir deprem olur. Her kalpa’nın (4.320.000.000 yıllık
çevirimin) sonunda evrendeki tüm yaratıkları yok eden ateşi püskürten de odur.
*Ananta aynı zamanda *Ahirbudhnya’dır ( ya da Ahi Budhnya).
Yani Veda mitolojisine göre,
karanlık sulardan doğmuş olan, okyanus derinliklerinin ünlü yılanıdır.
Yılan toprağa ve toprağın
hazinelerine sahip olan yeraltı ruhu olmasından başka, “ aşağı dünyalarda “ (*patala) yaşayan suların (*abtya) ruhudur.
Kimi Hint mitoslarında, Yamuna (Ganj) nehri naga’larının kralı olan Kaliya’nın
öyküsünü anlatan efsanedeki gibi bu sürüngenin ikili görünümünü kendi tarzında
dile getirir. Kaliya dört başlı dev
boyutlarda bir yılanmış. *Krishna daha beş yaşındayken onu
yenince, gidip okyanusların derinliklerine sığınmış.
Bu mitosta naga’ların
kralının dört başlına yapılan göndermeye dikkati çekmek gerekir. Çünkü nagaların
kralı *Muchalinda adıyla *Ananta’nın bin başı söz konusu değilse
çoğu kez yedi kobra başlıdır.
Bu sayısal nitelemelerin
seçilmesi kesinlikle rastlantısal olmamıştır. Gerçekten bu sayısal
simgelemelerde, *Muchalinda’nın yedi başı, nagaların
yeraltı ülkesini temsil eder: her baş - aşağı dünyaları – oluşturan yedi ölüler
dünyasında birine bağlanır. Ölüler dünyası, yukarı dünyaların tersine, evrenin
merkezi olan kendisi de her bir -yedi okyanustan - (*saptasagara) ve yedi - ada kıtadan - (*sapta dvipa) birine dönük yedi yüzden oluşmuş bulunan * Meru
dağının tam altındadır. Böylece simgenin göksel niteliğine başvurulmaktadır.
*Muchalinda ilk doğayı
yaratmış olan “ ilk yılandır” .
Çünkü yedi sayısıyla bu şekilde simgesel ilişkiye sokulan, Hint inançlarının
söylencesel ve kutsal dağı olan *MERU DAĞI ( simgesel Himalyalar – Tibet),
parıltısını dünyanın bu ekseniyle tamı tamamına aynı çizgi üzerinde bulunan Büyük Ayı’nın yedi yıldızından
sonuncusu olan Kutup Yıldızından
alır.
Buna karşılık, *Kalikaya’nın
dört başı sürüngen türünün özünde toprağa bağlı yapısını simgeler. Bilindiği
gibi gizemci Hint düşüncesinde toprak simgesel olarak dört sayısına karşılık
gelir. Dört sayısı da kare ile ilişkilidir ve dört ana yöne bağlanmıştır.
Oysa *Shesha-*Ananta’nın bin başı hem sayılamaz çokluğu hem de öncesiz
sonrasız süreyi simgeler.
*Krisna ile nâga’ların
kralı arasındaki; yukarıda sözü geçen kavga ise insan ile yılan arasındaki
rekabetin gizemli anlatımıdır.
Bu insan-yılan ikiliği VEDA yazımında ( özellikle Chhhandogya Upanıshada’da ) çok simgesel
bir biçimde dile getirilir. Orada henüz tanrılaşmamış *Krishna “ Kara”
yalnızca bir bilge ve bir *asuradır. (yani anti-tanrıdır). Ama
Hindu tapınağı tanrıları arasına yükselir yükselmez, önce *Vishnu’nun sekizinci
cisimleşmesi (*AVATAR), sonra da “ insanlığın
hayırsever koruyucusu “ halini alır.
Ancak bu ikilik sayısal bir
biçimde de dile getirilir. Çünkü *Vishnu’nun
cisimleşmesi olarak *Krishna’ya yüklenen onur, tam olarak
naga’ların gizemli değeri olan 8’e
eşittir.
Daha önce görmüştük ki, naga
yalnız toprağa ve onun hazinelerine sahip olan yeraltı ruhu değil, ayrıca ve
özellikle, suyla ilgili biz simgedir. Ölüler ülkesinde yaşayan “ suların
ruhudur”. Gizemci Hint düşüncesinde su (*cala) aynı zamanda 4 değerini
taşıdığından, yılanın ikili görünümü şu bağıntıyla dile getirilir;
Nâga = toprak + su = 4 + 4 = 8
Bu değer nâga’ların çifter, çifter çoğalmaları ve her zaman dişileri ile
birlikte gelişmeleri olgusuyla doğrulanır. Bu da 2’nin ( nâga ve nâgini)
4 ile ( toprak ya da su ) simgesi çarpımının sonucu olarak 8 sayısını verir.
( Naganigi; reklâm spotu size bir şeyler çağrıştırıyor
mu?)
Bu türün tür adının 8
sayısının değerini taşıyan bir simge-sözlük halinde gelmesi buradan
kaynaklanmaktadır.
Toprakla ilgili niteliğinin
yanı sıra, yılan ilk doğayı da simgeler.
Gerçekten ölüler ülkesi ile okyanuslar, ilk su ile derin toprak, tamı
tamına yılanın maddesi olan bir - materia prima - bir ilk madde oluşturur.
İlk suyun ruhu, ister aşağı suları ister yeryüzünün suları ya da yukarının
suları olsun bütün suların ruhudur.
Böylece yılan başlangıcın soğuğuna, yapışkan ve karanlık gecesine
bağlanır.
H. Keyserling şöyle yazar; “ Bütün olanaklı yılanlar, hep birlikte
durmadan bozulan, yok olan ve yeniden doğan tek bir ilk çokluğu, sayılamaz bir
ilk şeyi oluşturur.” Dolayısıyla yılan yaşamı simgeler. Gerçekten, “bu ilk şey belirsizliği içinde ki yaşam ya
da Keyserling’in dediği gibi - en derin
yaşam katı - değil de nedir? Bütün
görünüşlerin kendisinden geldiği dağarcıktır. Derinliklerin yaşamı günlük bilinçte
kendini yılan biçiminde gösterir.” diye ekler bu yazar ve şöyle der; Kalde’lilerin yaşam ile yılan
için tek sözcükleri vardır.
Aynı şeyi René Guénon da
söyler:” Yılan simgesi gerçekten yaşamın
kavramına bağlıdır.“
Görünen yılan, görünmez,
nedensel, zaman dışı, yaşam ilkesinin ve tüm doğa güçlerinin efendisi olan
Büyük yılanın cisimleşmesinden başka bir şey değildir. Ruhani dinlerin onu
tahtından indirmesinden önce bütün evrendoğumların hareket noktasında o
gördüğümüz eski bir tanrıdır. Can veren ve onu sürdürendir. İnsan açısında ruh
ile libidonun çifte simgesidir.
Bachelard şöyle yazar; “ Yılan insan ruhunun en önemli ilk
örneklerinden biridir”.
Kutsal metinlerdeki Hz.
Adem’in yılan ile ilk sınavını anımsayınız.
Hint evrenbilim ve mitolojik
tasarımlarında elbette aynı şeyleri buluruz.
Örneğin Tanta Öğretilerinde; * Kundlini, *Shira’nın – yılanın – omurgasının alt kısmında,
uyku halinde chakra üzerine kıvrılmış bulunduğu düşünülen tüm cinsel ve
tinsel enerjilerin (shakti)
kaynağıdır.
Chakra uyanınca; “ yılan da ıslık çalar ve sertleşir (
ereksiyon durumu), Chakra’nın yükselişi başlar. Bu litidonun çıkışı, yaşamın
yenilenmiş görünümüdür.” ( L. Frédéric)
Öte yanda bütünsel bakımdan Kundalini
kıvrılarak dünyanın eksenini saran yılan “Ananta’yla türdeştir. *Vishnu
ile *Shiva’ya
bağlanan *Ananta gerçekten gelişmeyi ve çevrimsel var olmayı simgeler. Ama ayakucunda
koruyucusu olarak dünyanın taşıyıcısıdır ve onun sürekliliğini, kalıcılığını
sağlar. Fakat *Ananta öncelikler ve özellikle sonsuzluğun, büyüklüğün ve
benliğin yılanıdır.
Gerçekten bütün bu anlamlandırmalar
başlangıçtaki farklılaşmışlığı dile getiren - İlk Büyük Yılan – mitosunun belirli bir alana uygulanmasından başka
bir şey değildir.
Büyük yılan her görünüşün
başı ve sonu olarak düşünülür. Zaten Sanskrit dilinin yılan Annata’yı
adlandırmak için Shesha, “ kalan” sözcüğünü seçmiş olması bir
rastlantı değildir. Çünkü bin başlı nâga
Hintliler için yok olmuş dünyaların “ kalıntısı” ve gelecekteki dünyaların
tohumudur. Çok sayıda mitoloji ile evrenbilimde yılanın öte dünya ile ilgili
anlamına bu kadar önem verilmesini açıklayan da budur.
İnsan düşüncesinin bir
değişmezi olan yılan simgesi ve yılan gizemciliği üzerine söylenecek çok şey
var ama bunların çözümlenmesi bu yazının boyutunu çoook, çok aşar.
Özetlemek için yalnızca şunu
söyleyelim ki, sürüngen tür her zaman gök, gök cismi, evren, başlangıçtaki
gece, materia prima, dünyanın ekseni, dirim ilkesi, yaşam, bengi yaşam, cinsel
ve tinsel enerji kavramlarıyla ilişkiye sokulmuştur. Aynı zamanda geçmiş
yaratmaların kalıntısı, gelecek yaratmaların tohumu, gelişme ve çevrimsel yok
oluş, uzun ömürlülük, sayılamaz çokluk, bolluk, verimlilik, büyüklük, bütünlük,
mutlak, kalıcılık, sonsuz dalga hareketi… kavramlarına da birer karşılık gibi
gelir.
Başka bir deyişle, çok eski
çağlardan beri ve yeryüzünün bütün halklarında, yılan, toprak ve suyla ilgili
simge olmasının yanı sıra, sonsuz ve bengilik kavramını da cisimleştirmiştir.
Ahi ( simge);
Değeri = 8 Veda mitolojisinde okyanus derinliklerinin karanlık sulardan doğmuş
yılanını gösteren Ahir- budhnya’ya ( ya da Ahi Budhnya’ya) olası bir gönderme
söz konusudur. Burada Ahi = 8, çünkü yılan simgesel olarak 8 sayısına denk
gelir.
Nâga ( simge);
değeri = 7 “Dağ” Tam tamına “
Kıpırdamayan”. Gerçekte, evrenin eksenini oluşturduğu düşünülen tanrıların,
buluşma, barınma yeri ( Antik Yunan Pantheonu); Hindu evrendoğumu ile Brahma
mitolojisinin söylencesel dağı, Meru dağına göndermedir. Bu simgesellik 7 sayısının
Meru dağına bağlanan söylemsel betimlemelerde egemen bir rol oynamasından ve bu
dağı altında bulunduğu Kutup Yıldızının “ hiç kıpırdamayan “ tanrısal varlık *Sudrishti’den başka bir şey
olmamasından ileri geliyor.
Sarpa ( simge);
Değeri = 8 yılan.
İşler daha fazla sarpa
sarmadan konuyu bağlayalım.
Kaynakça;
1) Georg Ifrah, Hint
Uygarlığının Sayısal Simgeler Sözlüğü – Rakamların Evrensel Tarihi – serisinden
TÜBİTAK yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.