Hasan Sabah ve Haşhaşiler tarikatı
“Hiçbir şey doğru değildir.
Böylece her şey serbesttir.”
‘Hasan Sabbah’
Şeytani bir zekaya sahip olana Hasan
Sabbah din adamlarının yalancı olduğunu savunur. Ona göre; kitleler her zaman
belirsizliklerden korkarlar ve bu yüzden acık bir yalanı, ulaşılmaz gerçeklere
yeğ tutarlar.
Hasan Sabbah (1034 - 1124), Büyük Selçuklu Devleti zamanında yaşamış
olan, tarihin eski Batıni ( içrek –
ezoterik ) Fedayin (karşı düşüncedekilere göre de Haşhaşiler
örgütünü kuran ve ölene kadar liderliğini yapan) örgütünün lideri İranlıdır. Hasan
Sabah tarihteki ilk suikast (terör ) örgütünün kurucusudur denilebilir.
Hayatı
İran'da Kum
kentinde dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hasan
Sabbah, 17 yaşına kadar On iki İmam’cı Şii eğitimi almıştır. Zamanın
önde gelen okullarında okuma şansı bulmuştur. Ailesiyle birlikte Rey şehrine
gittiğinde burada Şii inancının önderleriyle temas etmiş ve Şiiliği
benimsemiştir. Dini çalışmalarını geliştirmek için Fatimiler'in
hakim olduğu Kahire'ye
gitmiştir. İsmaillilerin merkezi olan Fatımi Devleti’nin başkentine uzun ve
zahmetli bir yolculuktan sonra 1078’de vardı. Hasan Sabbah üç yıl Mısır’da
kaldı. Kahire ve İskenderiye’de dönemin ünlü bilginlerinden dersler aldı. Hasan
Sabbah, 1081 yılında İsfahan’a dönerek, yetkinleşmiş bir şekilde mücadeleye
başladı. Yaklaşık dokuz yıl çeşitli
kentleri gezerek, İsmailliliği
yaymaya çalıştı. Bu çalışmaları sonucu var olan İsmaili tabanını daha da
genişletti. Alamut kalesini kendisine merkezi üs olarak seçti. Hasan
Sabbah burayı bilinçli seçmiştir. Alamut
kalesinde 1090 yılında eğitim ve örgütlenme mücadelesine yeni bir boyut kazandırdı.
Alamut’un bütün eksiklerini tamamladı. Su kanalları açıp, ambarlar kurdu.
Çevredeki küçük kaleleri alıp onlara kuleler yaptı. Çevrede bulunan yerleşim
alanlarının çoğu İsmaili oldu. Bu arada bazı kurallar getirip, sosyal reformlar
yaptı. İsmailileri kardeşlik bağlarıyla birleştirdi. Böylece her birey
kendisini topluluğun sorumlu bir üyesi ve onun ayrılmaz bir parçası olarak
hissetmeye başlamıştır. Alamut kalesinin Hasan Sabbah tarafından ele
geçirildiğini öğrenen Selçuklu veziri, Nizam-ül Mülk, dört ay boyunca Alamut’u
kuşatmasına rağmen sonuç alamadı.
İran'a
döndüğünde Selçuklu sarayında yüksek bir memuriyetle işe başlayacaktır. Bu
dönemde Selçuklu Devleti’nde taht kavgası vardı. Bu durumu en iyi şekilde
değerlendiren Hasan Sabbah, örgütlenme alanını günden güne genişletti.
Örgütlenme
ağı o kadar ilginçti ki, Selçuklu Devleti’nin üst düzey memurları dahi İsmaili
olmuştu.
Bazı
iddialara göre onun aklında daima padişahlık vardır. O padişahlık uğuruna doğup
büyüdüğü toprakların bağlı bulunduğu Büyük Selçuklu Devleti'ni yıkıp padişah
olmak istemiştir. Bu dönemde ünlü yönetici Nizam-ül Mülk'ün emrinde çalışmaya
başlamıştır.
Bazı iddialara göre Nizam-ü Mülk, Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah birlikte aynı
dönemlerde öğrencidirler ve kim hayatta en çabuk yükselirse diğerlerine yardım
edecektir. Bu efsanenin doğruluğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Çünkü Nizam-ül
Mülk ile Hasan Sabbah arasında yaklaşık 40 yıllık yaş farkı vardır. Bundan
sonra kesin olarak bilenen ise Hasan Sabbah'ın yoğun dini çalışmalarından sonra
örgütlenmeye başladığı ve Alamut kalesini ele geçirip burada üslenmesidir.
Alamut kalesi, Elbruz sıradağlarının en doruğunda olup, çok korunaklı bir
konumdadır.Sabbah'ın Alamut'u ele geçirişinden de Semerkant (roman)'da bahsedilir. Romanda bunun İsmaililerin kaynaklarında yazdığı belirtilir. H. Sabbah önce Alamut'ta İsmailiye tarikatının görüşlerini yayar. Sonra da kaleye gelir ve komutana kaleyi teslim etmesini, kaledeki askerlerin kendi safına geçtiğini söyler. Komutan kalenin kendisine sultan adına verildiğini ve bunun karşılığında üç bin altın dinar ödediğini söyler. Hasan Sabbah bir kağıda bir şeyler yazar ve söylediği şehre gitmesini söyler. Komutan söylenilen şehre gider ve üç bin altın dinarı noksansız alır.
İslamiyetin tarihinde yaşamış olduğu farklı mezheplerden biri olan Şiilik mezhebi İran'da yaygındır. Bu mezhebin üyelerinin Selçuklu hakimiyetindeki bölgelerde Sünni yöneticiler tarafından baskıya maruz kaldıklarından dolayı Şiilik gizli olarak kendisini var etmiştir. Hasan Sabbah'ın da mensup olduğu İsmailiyye tarikatının inancına göre 12 imamdan yedincisi olan Cafer öldükten sonra oğlu İsmail'i imam tayin etmiştir. Ancak İsmail babasından önce ölmüştür. İsmailiye tarikatı ise İsmail'in ölmediğini ve gizlenmek için ortadan kaybolduğunu, zamanı gelince geri döneceğini savunur. Bunun haricinde Hasan Sabbah'ın bağlı bulunduğu Nizari kolu ise 18. imam Mustansır'dan sonra ise Musta'li değil Nizari'nin gelmesi gerektiğini savunur..
Hakkındaki söylenceler
ve yaygın tanınması
Hasan Sabbah, bütün yaşamı boyunca İsmaili inancının özgürce yaşanması için
çalıştı. Bu noktada başarılı oldu.
Bugün dahi onlarca kişi Hasan Sabbah’ın yaptıklarını hayranlık, şaşkınlık ve
gıpta ile değerlendirmekteler. Hasan Sabbah’a olmadık iftiralar, hakaretler ve
yakıştırmalar yapıldı. Öyle ki, Hasan Sabbah taraftarlarına afyon içenler
anlamında haşhaşiler denildi. Oysaki onlara “Fedayin” deniliyordu. Fedayin kavramının Türkçe karşılığı “bekçiler, sır bekçileridir”. Onlar değerleri için, inançları için yaşamını dahi
feda etmekten gözlerini kırpmadılar. Günümüzde dahi, Hasan Sabbah ve
taraftarları için en ahlâk dışı iftiralar yapılmaktadır. Onlara göre Hasan
Sabbah, fedailerini sahte cennet vaadiyle kandırıp, onları uyuşturucuya
alıştırıp, eylemlere gönderiyormuş.Hasan Sabbah hakkında yazılan birçok popüler eserin aksine konuyu bilimsel yöntemle değerlendiren eserler de mevcuttur. Bunlardan en önemlisinin yazarı Farhad Daftary'ye göre döneme ait bilgi kaynakları sadece Şii inanca düşmanlık besleyen Sünni kaynaklar ve İslami tarihi hiç anlamayan yanlı Haçlı kaynaklarıdır. Buralardan kaynaklanan yanlış bilgilendirme ve karalama kampanyasının sonucu olarak esrar, haşhaş, intihar fedaileri, bakirelerin gezdiği bahçeler efsaneleri türetilmiştir. Gerçekte varolan ise sağlam bir örgütlülük yapısına dayanan bir vurucu güçtür. Bahsedilen popülerleştirmelerden bazıları:
- Haşhaş
kullanımı:
Suikast işletmek için militanlarına haşhaş vererek onların zihinlerini
avucuna aldığı. Haşhaş kullandıkları iddialarından dolayı karalamak amacıyla
haşhaşi adı verilmiştir. Günümüzde batı dillerine assassination (hashhashien -
katliam - katliam yapanların karşılığı ) kavramı karşılığı olarak girmiştir.
- Gösteri
amaçlı intiharlar:
Yukarıda da belirtildiği gibi merkezleri, yüksek bir kayalığın tepesinde
kurulu olan Alamut Kalesi idi. Misafirleri (genel olarak düşmanları)
Alamut Kalesi'ne gittiklerinde Hasan Sabbah onları etkilemek ve müritlerinin
kararlılığını göstermek için kalenin yukarısında duran müritlerinden üçüne
işaret ederek aşağıya atlamalarını istemiş ve onlar da hiç tereddüt göstermeden
atlayınca misafirleri bu olaydan oldukça etkilenmişlerdir. Ancak bilinenin
aksine müritler genel olarak ölmezdi. Bu tavır o insanların uyuşturucu almadan
bunu yapmalarının mümkün olmadığı fikrine götürmüştür. Ayrıca bu söylence Assassin's
Creed adlı video oyununa konu olmuştur.
-
Cennet Bahçeleri:
Bu iddiaya göre Hasan Sabbah'ın tarikata yeni giren gençlere, öldükten sonra
cennet vaad ettiği söylenmektedir. Allah aşkına! Günümüzde de olmak üzere
bunları savaşçılarına vaad etmeyen toplum yöneticileri mi var?
-
Ömer Hayyam ve Nizm-ül Mülk ile sınıf arkadaşlığı:
Ömer Hayyam, Nizam-ül Mülk ve Hasan Sabbah'ın sınıf arkadaşları oldukları
rivayet edilmektedir. Aralarındaki anlaşmaya göre bu arkadaşlardan kim daha
önce yükselir ve mevkii sahibi olursa diğer ikisine yardım edecekti. Nizam-ül
Mülk baş vezirliğe kadar yükselince Hasan Sabbah'ı da yanına aldı. Ancak Hasan
Sabbah zekasıyla sarayın dikkatini çekmişti. Nizam-ül Mülk kendi konumunun
tehlikede olduğunu fark etti. Hasan Sabbah'ı oyuna getirerek saraydan
kovulmasına neden oldu. Hasan Sabbah Alamut Kalesi'ni kendine üs seçti ve kendi
inançlarına ters düşen Selçuklulara karşı savaşına başladı. Ancak tüm bunlar
hala netlik kazanmış değildir. Çünkü bu üçlünün hiçbir zaman sınıf arkadaşı
olmadıkları düşünülmektedir. Zamanın Selçuklu İmparatoru Melikşah ve Moğol
İmparatoru Cengiz Han, Hasan Sabbahı yok etmek için fazlasıyla uğraşmışlarsa da
başaramamışlardır.
Ölümü
Hasan Sabbah’ın Alamut kalesini koruması, bu kaleye en güçlü ordunun dahi
girememesi günümüzde dahi gıpta ile bakılan, hayranlık duyulan bir olaydır.
Nasıl olurda bir fedai gözünü kırpmadan eylem gerçekleştirmiştir? O fedai nasıl
bir eğitimden geçmiştir? Hasan Sabbah nasıl taktikler geliştirip, stratejisini
uygulayıp, kaleyi güçlü ordu karşısında korumuştur? Bütün bunlardan yola
çıkarak, Hasan Sabbah’ın etkileme gücü, bilinci, askeri dehası, örgütlenme
stratejisi günümüzde hayranlık uyandırıyor. Böyle bir büyük kişilik tarihteki
görevini farklı bir şekilde tamamlamış 1124 yılında ölmüş ancak unutulmazlar
arasındaki yerini de sonsuza kadar almıştır.Hasan Sabah; 1124 yılında öldüğünde arkasında güçlü bir silahlı örgüt ve sadece İran'da değil tüm Mezopotamya'da korkulur bir askeri ve siyasal güç bırakmıştır. Tarikat Moğol istilası yıllarına kadar ayakta kalmıştır. Alamut kalesi ise 1256 yılında civarına gelen Moğol komutanı Hülagû Han tarafından normal yollardan ele geçirilemeyince; o yıllarda yeni keşfedilen petrol; kalenin bulunduğu tepenin altına tüneller kazılarak ve bu tünellerin de içlerinde petrol havuzları oluşturularak ateşe verilerek patlatılmış dolayısıyla da imha edilerek ele geçirilmiştir. Pratikte ele geçmesi imkânsız olan oldukça dik, sarp kayalıklar üzerinde kurulmuş olan bu kale; tarihte de pek çok güçlü orduya meydan okumuş konumu ve sert savunması nedeniyle asla ele geçirilememiştir. Semerkant'a (roman) göre ise kale kendiliğinden teslim olmuştur. Zaten Hasan Sabbah'ın verdiği ruh zayıflamaktadır. Teslim olunduktan sonra kale yakılacaktır. Moğolların hikayesindeki bir bilgin Alamut kütüphanesindeki kitapları kurtarmak ister. Bir el arabası verilir ve alabileceği kadar alması söylenir. Adam önce Sünni olduğu için Kur'an'ları kurtarır. Sonra da uzun, uzun kitaplara dalar.Vaktin geç olduğu konusunda uyarı gelince önündeki kitapları kaparak çıkar. Orada dünyadaki bir sürü şey hakkında bilgi içeren ve nüshası bulunmayan bir çok kitap yanar. Hasan Sabbah ve yandaşlarının da bağlı oldukları Nizari İsmailiyesi’nin günümüzde temsilciliğini Hindistan da yaşayan ünlü Ağa Han ailesi yapmaktadır.
Kaynakçalar;
1. Hasan Sabbah Gerçeği, Eşitlikçi
Dervişan Cumhuriyetleri, Faik Bulut
2. The Assassin Legends: Myths of the
Isma'ilis, Farhad Daftary (İngilizce)
3. Alamut:
Fedailerin Kalesi, Wladimir Bartol
4. Semerkant
(roman), Amin Maalouf
5. Alamut'un Efendisi, Pol AMİR.
6. Güvercinin Gerdanlığı: Alamut'a Dönüş,
Ernst W. Heine
7. Haşaşiler Thamos'un Haşaşiler
derlemesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.